‘’Defne.’’ diye bağırarak içeri giren ağabeyinin sesini duymuştu. ‘’Hazırlan sözlün dışarıda seni bekliyor.’’
Odasından çıkıp ağabeyine baktı. Bakışlarındaki soru işaretleri belli oluyordu.
‘’Hadi oyalanma çocuk seninle bir çay içip konuşmak istiyor sen de tanımıyorum diyordun git tanış işte.’’
Ağabeyinin sözüyle gülmeye başlamıştı. ‘’Çocuk dediğin adam senden on altı yaş büyük farkında mısın?’’
‘’Kaç yaşında olursa olsun ben ona kardeşimi veriyorum yani saygı duyacak kişi O. Oyalanma hadi git üzerine düzgün bir şeyler giy sağını, solunu açıkta bırakma elimde kalırsın.’’
Defne istemese de odaya geri girdi ve kot pantolonuyla, kazağını giyip geri çıktı. Artık söylenenlere karşı koymayı bırakmıştı çünkü hepsine düğün gecesine kadar katlanması gerektiğini biliyordu.
Montunu ve botunu giydiğinde ağabeyi de yanında gelmişti. Bekleyen arabanın arka koltuğuna oturacakken ağabeyi iteleyip ön tarafın kapısını açtı. Yüzüne ters bir bakış atıp açılan kapıdan içeri oturdu.
‘’Kardeşim hava kararmadan evde olsun.’’ dedi Ardıç.
‘’Vakitlice getiririm.’’ diyen Seyfi kapanan kapıyla gaza bastı ve mahalleden çıkıp şehrin trafiğine karıştı.
Çok uzağa gitmeden bir kafenin önünde arabayı park etmişti. Defne tek kelime etmeden arabadan indi. Kafeye girene kadar Seyfi yetişmiş kapıyı açmıştı ve genç kızı yönlendirerek diğer müşterilerden uzak bir masaya götürmüştü.
Garson geldiğinde, ‘’İki çay getir.’’ demişti Defne’ye ne istediğini sorma gereği duymadan. ‘’Düğünden önce konuşup birbirimizi yakından tanıyalım istedim.’’
‘’Gerek yoktu.’’ dedi genç kız.
Seyfi’nin bakışları keskinleşmişti. Garson elindeki çaylarla gelince sessizce bekledi. ‘’Defne açık konuşacağım ve bu konuşmanın ikincisi olmayacak. Karım olacaksın bu yüzden üzerindeki pantolonlarını gelirken baba evinde bırak, başını ört öyle gel. Köyde insanların diline söz olursan kötü olur.’’
‘’Olur.’’ dedi genç kız yüzüne oturttuğu gülümsemeyle. ‘’Kocam kapanmamı istiyorsa kapanırım sonuçta üzerimdeki söz hakkı babamdan ona geçmiş oluyor.’’ İçten içe gülüyor düğün gecesi nasılsa öleceğim boş ver diyordu. ‘’Sen niye bu yaşına kadar evlenmedin şimdi benim yaşımda çocuğun olmuş olurdu.’’ dedi rahatça.
Seyfi söylenenle rahatsız olmuştu. ‘’Yanıma yakışacak münasip birini bulamadım.’’
‘’Haklısın namuslu kadın bu devirde zor bulunuyor.’’
Defne kendince dalga geçse de karşısındaki anlamıyordu. Çayları bitince kafeden çıktılar. Eve geri geldiklerinde, ‘’Yarın annemle yengem gelecek düğün için alışverişe çıkarsınız.’’ demişti Seyfi.
‘’Tamam.’’ diyen Defne sözlüsünün yüzüne bakmadan arabadan indi ve eve girdi.
Ertesi gün kaynanası ve eltisi geldiğinde annesi ve yengesiyle beraber evden çıkmışlardı. Ağabeyi bu hafta gece çalıştığından gündüz evdeydi rahat olabilmek için Eymen’i ona bırakmışlardı.
Gelinlik mağazalarının olduğu caddeye geldiklerinde birine girdiler. Kaynanası Nardane Hanım yanlarına gelen çalışana baktı. ‘’Kızım bize kapalı gelinliklerini göster.’’
‘’Tesettür gelinliklerimiz üst katta Efendim buyurun.’’
Üst kata çıktıklarında Defne ifadesiz hâlde kaynanası ve eltisinin kendisi için gelinlik seçmesini bekliyordu. ‘’Önce bunu denesin.’’
Genç kız yine sessiz kalıp deneme kabinine girdi. Çalışanın yardımıyla gelinliği üzerine geçirdi. Dışarı çıktığında kadınlar dikkatle bakıyordu.
Hicran Hanım sessiz kalıyor konuşursa söyledikleriyle kızına sıkıntı yaşatmaktan çekiniyordu. Nardane Hanım, gelininin yanına gelip üzerindeki gelinliğe dikkatle baktı. ‘’Kollarının tülünden içi belli oluyor olmaz bu.’’
‘’İç taraftaki astar Efendim.’’ dedi çalışan İclal.
‘’Ten rengi yapmasaymışsınız siz de astarı eti gibi görünüyor bakanlar bu astar der mi hiç!’’ Askılıklara biraz bakıp başka bir gelinlik çıkardı. ‘’Bunu giydir.’’
İclal müşterisine karşı sessiz kalıp Defne’yi tekrar deneme kabinine götürdü ve üzerindeki gelinliği değişmesine yardım etti.
‘’Sizin istediğiniz bir model var mı belli ki tesettürlü değilsiniz?’’ diye sordu kendisini daha fazla tutamayarak.
Defne omuz silkti. ‘’Boş ver ne diyorlarsa o olsun.’’
Dışarı çıktığında kaynanası yine gelmiş dikkatlice bakıyordu. ‘’Bu da olmaz.’’ derken göğüs kısmında kalp şeklindeki kabarıklığı gösterdi. ‘’Göğüslerini ben buradayım diye işaretlemişler. Ayıptır, edepsizliktir.’’
Nardane Hanım askılıktan başka bir gelinlik çıkardı. ‘’Bir de bunu giy hadi kızım.’’
Defne ruhsuz halde hareket ederek deneme kabinine geri girdi ve tekrar üzerindeki gelinliği değiştirdi. Bir kez daha dışarı çıktığında kaynanası yine incelemeye başlamıştı.
‘’Güzel oldu maşallah, bedenini de güzelce örttü.’’ Gelinlik düz, desensiz beyaz kumaştı. Defne içten içe bir kefen için uygun olduğunu düşünüyordu. ‘’Duvağını da saçlarını kapatacak şekilde ver köy yerinde millete rezil olmayalım.’’
İclal türban olarak kullanılan duvaklardan getirdi. Nardane Hanım sonunda memnun olmuş halde alacaklarını söylemişti. Ödemeyi yaparken, ‘’Çok şükür oğlumun eksiği yoktur da hiçbir konuda zorlanmıyoruz.’’ demişti.
Hicran Hanım tatsızlık çıkmasın diye, ‘’Çok şükür.’’ demişti.
Alışverişe devam ederken Nardane Hanım, gelininin dolabını kendi istediği gibi yenilemiş, uzun kapalı elbiselerden, eteğine, bluzuna, gömleğine, eşarbına varana kadar birçok şey almıştı. Ayrılırken Hicran Hanım’a, ‘’Kızının üzerindeki kıyafetleri sobada yakarsın artık oğlumun karısı olacak ona göre giyinsin.’’ dedi.
Hicran Hanım daha fazla dayanamamış, ‘’Benim kızım kendisine yakışanı bilir.’’ diyerek karşılık vermişti.
Eve döndüklerinde akşam olup Sefa Bey eve geldiğinde karısının karşısına geçmişti. ‘’Sen bugün Nardane Hanım’a ne demişsin öyle! Kocasından bir yığın laf işittim, Defne için söylemedikleri kalmadı.’’
‘’Bir şey söylemedim.’’ dedi Hicran Hanım.
Defne, babasının öfkesinin artacağını anladığında araya girdi. ‘’Baba, annem ters bir kelime söylemedi her şey onların istediği gibi oluyor ben de zorluk çıkarmıyorum ne derlerse sözlerini dinliyorum.’’
‘’Aklınızı başınıza toplayın.’’ diye anne kıza aynı anda bağırdı Sefa Bey.
~~~~
Kına gecesi zamanı geldiğinde Defne üzerindeki bindallıyla evinin salonunda sessizce oturuyordu. Komşularından gelen kadınlar vardı ve bir de kaynanasıyla eltisi. Büyük bir organizasyon olmadığı için memnundu.
Ortaya konan tabureye oturduğunda etrafında türküler söyleyip dönmeye başlamışlardı. Yengesi elindeki kına tepsisiyle önünde durduğunda istemese de avucunu uzattı. Nardane Hanım’ın koyduğu altının üzerine kınası yakıldı. Emel bilerek kınayı çok az koymuştu ve elinin içine yaymamıştı. Diğerleri anlayana kadar tülü eline geçirip ipini bağladı.
Defne, yengesinin yaptığıyla teşekkür etmek istese de sessizliğini korudu. Gözlerinden akan yaşları durduramıyordu ama ağlamasını hiç kimse yadırgamıyor aksine ağladığı için seviniyorlardı.
Neyse ki uzun uzun eğlenceye girmeden geceyi sonlandırmışlardı. Elini yıkadığında çok küçük bir kırmızılık vardı o da rahatsız edici derecede koyu renkli değildi. Üzerindeki bindallıyı yırtarcasına çıkarıp başına zorla örttüğü eşarbı açtı.
Ağlamaya başladığında burnunu silecekken aldığı kına kokusuyla midesi bulanmıştı ve tuvalete koşarak kusmaya başlamıştı. Akşam yediği iki lokma yemeği de geri çıkardıktan sonra odasına geri döndü.
Yatağına uzandığında aklında beliren düşünceler ruhunu sıkıp, kemirmeye başlamıştı. Hızlıca yattığı yerden kalkıp çekmecedeki not defterini çıkardı. Arkadaşları akıllı telefonlarındaki uygulamalara günlerini kaydederken o eski usul kenara not almak zorunda kalıyordu.
Son adet tarihine baktığında nefesi kesilmişti. Tatile gitmeden önceydi ve o günden sonra iki ay tamamlanmak üzereydi ve hiç adet olmamıştı. Eli karnına gitti. ‘’Olamaz! Korunduğunu söylemişti böyle bir şey mümkün değil. Tatilden gelir gelmez evleneceğimi öğrendim stresten olmamışımdır.’’ dediğinde korkudan titremeye başlamıştı.
‘’Ya olmuşsa ben ölmeyi kabul ettim ama onun günahı ne?’’
Gözünden akan yaşı sildi. ‘’Yok imkanı yok olamaz. Neden yalan söylesin ki korunmamış olsaydı korunmadım derdi sonuçta önlemimi ona göre alacaktım onunda korundum deyişi kendinden emindi yalan söylemesini gerektiren bir durum yoktu.’’
Yatağına geri oturduğunda olduğu yerde ileri geri sallanıyor, titreyen bedenini ve korkudan sıkışan ruhunu rahatlatmanın bir yolunu arıyordu.
Yarın yola çıkıp düğün için köye gideceklerdi. Bir şekilde öncesinde evden çıkıp eczaneye gidip test almalıydı.
Sabaha kadar gözüne uyku girmemişti. Ne korkusunu bastırabiliyordu ne de nefes almasını zorlaştıran kalbini ferahlatabiliyordu.
Sabah kahvaltıdan sonra yengesi bulaşıkları yıkarken kolundan tutup kenara çekti. ‘’Yenge benim yarım saatliğine dışarı çıkmam gerekiyor.’’
‘’Delirdin mi baban ya da ağabeyin görürse kemiklerini kırar.’’
Defne gözyaşlarını tutamamış ağlamaya başlamıştı. ‘’Yenge yalvarırım idare et yarım saate döneceğim geri. Eczaneye kadar gidip geleceğim. Gitmeden ped, ağrı kesici almak istiyorum köyde böyle şeyleri istediğim an bulamam sonra zorluk yaşarım ama ağabeyime ya da babama desem evden çıkmama izin vermezler kocana söylersin o alır derler ne olur yardım et.’’
Emel, genç kızın ayakkabılarını eline alıp kolundan tutup etrafa bakınarak kendi yatak odasına götürdü ve pencereyi açtı. ‘’Arka taraftan git ve hemen gel. Geç kalma fark ederlerse kötü olur.’’
‘’Hemen dönerim.’’ Defne ayakkabılarını giyip pencereden çamurlu yere atladı ve montsuz üstüyle koşmaya başladı.
Evin bütün pencereleri demirliydi ama ağabeyiyle yengesinin kullandığı odanınki birkaç yıl önce kırılmıştı tekrar yaptırmamışlardı.
Nefes nefese eczaneye geldiğinde, ‘’Hamilelik testi, ped ve ağrı kesici alabilir miyim?’’ dedi ve arkasını dönüp göğsüne saklı parasını çıkardı.
Ödemeyi yaptığında hızlı adımlarla geri dönerken hamilelik testinin kutusunu kazağının içine saklamıştı.
Evin penceresinin olduğu yere geldiğinde yengesi yakalanma korkusuyla kendisini bekliyordu. Pencereden içeri girdiğinde ikisi de rahat bir nefes aldı. ‘’Teşekkür ederim.’’
‘’Tamam hadi çıkar ayakkabılarını kimse fark etmeden koyalım yerine.’’ dedi Emel telaşla.
Defne söyleneni yaptığında dışarıya baktı; babası ile ağabeyi salonda oynadıkları tavlaya dalmıştı, annesi ise kendi odasındaydı. Fark ettirmeden ayakkabıları yerine bırakıp odasına girdi. Hamilelik testini kazağının içinden çıkardığında, ‘’Defne!’’ diyen sesle hızlıca çantasının içine saklayıp odadan çıktı.
‘’Efendim ağabey.’’
‘’Hazırlanamadın mı hâlâ geç kalacağız?’’
Emel kaş göz işareti yapıp pot kırmaması için uyarıyordu. ‘’Hazırlandım ağabey kusura bakmayın biraz uzun sürdü.’’ dedi belli etmemek için.
‘’İyi hadi yola çıkalım artık.’’ Ardıç ayağa kalktığında kardeşine bakmıştı. ‘’Bu ne hâl Defne böyle mi hazırlandın? Git sözlün nasıl istiyorsa öyle giyin.’’
Defne karşı çıkmadan odasına gitti ve kaynanasının aldığı etek ile kazağı giyip şalı gelişigüzel saçlarının üzerine sardı. Üşümemek için eteğin altına taytını giymişti. Şu an giydiği kıyafeti değil yapamadığı testi düşünüyordu. Bir an önce yapması gerekiyordu yoksa içindeki şüphe ailesinden önce öldürecekti.
Evden çıkıp otogara geldiklerinde eşyaları verip yerlerine oturdular. Hareket eden otobüsle düğününe doğru yola çıkmıştı.