Defne kafenin son temizliğini yaparken Özge yanına geldi. ‘’Defne kafe tadilat için birkaç gün kapalı olacak ya biz de buradakilerle beraber iki, üç günlüğüne kaçamak yapıp gezmeye gidelim diyoruz gelir misin?’’
‘’Nereye gideceksiniz?’’ diye sordu Defne elindeki paspası kovanın içine bıraktığında.
‘’Doğuya gidelim dedik kış sezonu malum insanlar kayak merkezlerine kaçıyor o taraflar şimdi ucuzdur. Sıra gecesine falan gideriz, acı acı çiğ köfte yeriz. Güzel olur be gel sen de. Ömer babamın minibüsü alırım gider geliriz dedi.’’
‘’Ben gelemem size iyi yolculuklar.’’ Su dolu kovayı alıp tuvaletlerin olduğu yere gitti ve pis suyu boşaltıp içini yıkadı.
Gitmek için montunu giyerken Selen gelmişti. ‘’Özge gelmeyeceğini söyledi, emin misin?’’
‘’Evet eminim.’’ diyerek kaçarcasına kafeden çıktı ve otobüs durağına doğru ilerledi. Öyle bir yere gitmek için ailesi ölse izin vermezdi ki zaten cebinde parası da yoktu.
Eve geldiğinde üzerini değişip mutfağa girdi. Annesi yemeği yaptığı için sadece masa hazırlanacaktı.
Tabakları, çatal kaşıkları hazırlayıp tepsiyle salona götürdü ve yengesinin açtığı masaya yerleştirmeye başladı.
Yemek için toplandıklarında ağabeyi, ‘’Eşyaları hazırladın mı?’’ diyerek yengesine sormuştu.
‘’Hazırladım.’’ diye cevap verdi Emel.
‘’Kaçta yola çıkacaksınız?’’ diyen Hicran Hanım’dı.
‘’Otobüs öğleden önce on bir de kalkıyor.’’ dedi kocası.
Gece sorunsuz geçmişti. Sabah Defne işe gitmek için evden çıkacakken ağabeyi yolunu kesti. ‘’Bana bak yokluğumuzdan faydalanıp olmayacak işlerin peşinde koşma dönünce acısını çıkarırım.’’
‘’İşe gidip eve gelmek dışında ne yapabilirim ağabey boş boş tehdit edip durma.’’
Botunu ayağına giydiğinde kaçarcasına evden çıktı ve otobüs durağına ilerledi.
Kafedeki işi her zamanki gibi bol koşturmalıydı ama yarından sonra birkaç günde olsa dinlenebilecekti.
Akşam eve dönerken arkadaşları yine geziye gelmesi için ısrar etmeye başlamıştı.
‘’Hadi be Defne ayrılma bizden senin dışında herkes geliyor.’’ diyen Özge ile iç çekti.
‘’Kaç gün kalacaksınız?’’
‘’Çok değil üç gün.’’
‘’Otel ücreti falan belli mi?’’ diye sordu bu defa Defne.
Arkadaşıyla bir süre daha konuştuğunda, ‘’Haber veririm.’’ diyerek yanından ayrıldı.
Eve geldiğinde annesiyle yalnız olmak iyi gelmişti. Babası ve ağabeyinin suratsızlığından nefret ediyordu. Baş başa yemeklerini yedikten sonra demledikleri çayı içerken televizyondan açtıkları diziyi izliyorlardı.
‘’Anne!’’ diyen Defne yüzüne yerleştirdiği tatlı gülümsemesiyle annesine yaklaşıp başını omzuna dayadı.
‘’Ne isteyeceksin?’’ dedi annesi kızının dalgalı, gür saçlarını okşarken.
‘’Babamlar bu hafta evde yok ya kafede birkaç gün kapalı olacak yani iş de yok. Arkadaşlar üç gün için il dışına gezmeye gidip gelelim diyor ben de gidebilir miyim?’’
Hicran Hanım anında karşı çıkmıştı. ‘’Kız sen babana bizi öldürtecek misin?’’
Annesinin elini tutup üzerinden öptü. ‘’Sen söylemezsen öğrenmezler annem ne olur bak liseden mezun olduğum günden beridir sürekli çalışıyorum ama maaşımı babam kahvede yiyip içiyor. İzin ver bir kez ben kendim için bir şey yapayım. Babamlar dönene kadar gidip gelmiş olurum. Lütfen annem, ne olur izin ver gideyim. Söz veriyorum anlarlarsa annemden gizli kaçıp gittim diyeceğim.’’
‘’Kızım benden gizli gittiğini söylesen ne değişecek? Baban ağabeyin anlarsa kötü olur.’’
Defne’nin bakışları üzgündü. ‘’Bir kez anne senden sadece bir kez izin istiyorum. Hayatım boyunca bu şehirden ve köyden başka yere gitmedim siz nasıl dediyseniz öyle yaşadım ama ne olur bir kez de kendi istediğim yere gidebilsem?’’
Hicran Hanım, kızının gözlerinden üzüntüsünü anlıyordu ama kendisi de zor durumda kalmıştı. ‘’Babanlar anlarsa sonumuz olur kızım. Onlar dönene kadar gidip gelmiş ol.’’
Annesine sarıldığında yüzündeki hüzün yerini mutluluğa bırakmıştı. ‘’Söz veriyorum anlamayacaklar. Üç gün gidip gezip geleceğim.’’
‘’Git kızım da parasını nasıl yapacaksın? Bende de babanın mutfak için bıraktığı iki kuruştan başka para yok.’’
‘’Ben babamdan aldığım harçlıkları saklıyordum o yeter.’’ diyerek gerçeği kendine sakladı.
Koşar adım odasına gidip tuşlu telefonunu çıkarıp arkadaşına mesaj attı.
‘Bende geliyorum. Yarın kaçta yola çıkıyoruz?’
‘Ne yarını kızım gece yarısı yola çıkıyoruz yoksa üç gün içinde gidip gezip geri dönemeyiz. Sen hazır ol mahallenin oradan alırız.’
‘Tamamdır.’ yazıp gönderdi ve okul zamanından kalan sırt çantasını çıkarıp içine birkaç parça kıyafetini hazırladı.
Kaçmak için biriktirdiği paranın tamamını çıkarıp cüzdanına koydu. ‘’Neyse bu parayla zaten kaçamayacaktım en azından mutlu olacağım şekilde kullanmış olurum sonra yine biriktiririm.’’ dedi.
Zaman geldiğinde evden çıkarken annesi sıkıca sarılmıştı. ‘’Kızım sakın yanlış bir şey yapma tamam mı? Aradığımda da telefonunu aç, babanlar dönmeden de geri dönmüş ol.’’
‘’Söz veriyorum annem yanlış bir şey yapmam, aradığında telefonumu açarım ve babamlar dönmeden dönmüş olurum.’’ Annesinin iki yanağından da sulu sulu öpüp, el sallayıp mahallenin başında bekleyen minibüse doğru koşarak gitti.
Mutluluktan ayakları yere basmıyordu. İstediğini yapabilmenin verdiği özgürlük çok güzeldi ama kendisi bu özgürlükten hep mahrum kalmıştı.
Minibüse bindiğinde herkesle selamlaşıp Selen’in yanına oturdu.
‘’Evet gençler pamuk eller cebe benzin parası için herkes payına düşeni versin.’’ diyen Direnç ile önceden anlaşılan para hızlıca elden ele toplandı.
Araba kullanmayı bilenler sırayla yer değiştirerek kullanmıştı diğerleri uyumuştu. Ertesi gün öğlen gelecekleri yere varmışlardı ve kalacakları otele giriş yapıp eşyalarını bırakıp geri çıkmışlardı.
Öğlen yemeği için internetten buldukları bir restorana girdiler ve yöresel yemeklerden yiyip gece olana kadar yakın çevredeki yerleri gezdiler.
Sıra gecesine dinlenmiş gelelim dedikleri için yarın geceye bırakmışlardı. Saat epey ilerlediğinde otele geri döndüler. Defne uyumadan önce annesini aradı ve neler yaptığını anlatıp içini rahatlattı. Banyoya girecekken arkadaşı Selen yatağın üzerine bıraktığı telefonu eline almıştı.
‘’Kızım bu devirde tuşlu telefon mu kaldı?’’
‘’Sizin gibi prize bağlı gezmiyorum en az üç gün gidiyor şarjım naberr!’’ diyerek güldü ve banyoya girdi. Akıllı telefon istediğinde babası ‘ne yapacaksın bizimle bu telefonla da konuşabiliyorsun.’ deyip almamıştı.
Duş alıp geri geldiğinde yastığa başını koyar koymaz uyumuştu. Sabah uyandıklarında otelin kahvaltısıyla karınlarını doyurup yine gezmek için dışarı çıktılar. Akşama kadar birçok yeri gezmişlerdi. Defne sonra sıkıntıya girmemek için kendisine para harcamasa da annesine beğendiği bir eşarbı almıştı.
Sıra gecesine gitmeden önce tekrar otele uğrayıp hazırlanmaya başlamışlardı. Mavi kot tulumunu giydiğinde aynanın karşısında makyajını yapmaya başladı. Kahverengi gözlerini kaplayan kirpiklerini ok gibi inceltip kalemiyle, farıyla etrafını renklendirdi. Kırmızı rujunu sürerken dudağının üst tarafındaki minik benin üzerinde kötü bir şekilde parlayan fondötenini silip güzelliğini ortaya çıkardı. Saçları özenle yapılmış gibi dalgalıydı sadece aksesuar olsun diye üstüne sade bir taç taktı.
Bu şehir kendi yaşadığı yerin aksine daha ılımandı. Kış mevsimine rağmen dondurucu bir soğuk yoktu. Montunu üzerine aldığında arkadaşıyla odadan çıkıp otelin giriş tarafına indiler.
Bir süre sonra herkes toplandığında minibüsle kısa sürede sıra gecesinin olduğu yere geldiler. Yerde masaların yan yana sıralandığı mekâna girmeden ayakkabılarını çıkarmaları gerekmişti.
Yer sofrasının etrafına yerleştiklerinde çalıp söylenen türkülerle gelen yemekleri yemeye ve aralarında konuşup gülmeye başladılar.
‘’Patrona desek de bizim kafeye de canlı müzik grubu alsa arada bizde dinleyip çalışırken eğlenmiş oluruz.’’ diyen Suat ile hepsi gülmüştü.
‘’O müziğin arasında bize anca sarı bezle halay çekmek düşer.’’ Defne’nin söylediği gülmeleri artırmıştı.
Konuşmalar çalıp söylenen türkülere karışırken içeri girenle ortamın havası değişmişti.
‘’Bu kim böyle çalışanlar bir anda etrafına toplandı.’’ diyen Aylin ile Defne bakışlarını girişe çevirdi.
Üzerindeki açık renkli keten pantolonu ve gömleği içinde buğday rengi teni parıldıyordu. Siyah saçlarının önü özenle şekillendirilmişti ve tek bir teli bile o şekilden ayrılmaya cesaret edememişti.
Uzun boyuyla içeri girerken başını eğmek zorunda kalmıştı. Geniş omuzları boyuyla birleşince dev gibi bir adam ortaya çıkmıştı. Açık renkli mavi gözleri buğday teninin arasında güneş gibi parlıyordu. Çenesini kaplayan kirli sakalının boyu kısacık kesilmişti.
‘’Yakışıklıymış.’’ diyen Selen ile bakışlarını geri çekti ve önündeki yemeğe döndü.
Yabancı baş köşeye geçip oturduğunda çok geçmeden içerideki müşteriler bir bir gitmeye başlamıştı.
Defne yemeğinden bir lokma daha aldığında gelen garsonu gördü. ‘’Üzgünüz Efendim bu günlük eğlenceyi sonlandırmak zorundayız getirilen yiyecekler ikramımızdır.’’
‘’Anlayamadık?’’ dedi Direnç.
‘’Mekanı kapatıyoruz Efendim.’’
‘’Ee o niye oturuyor?’’ diyen Defne son gelen yabancıyı gösterdi.
‘’Lütfen sizi yolcu edelim.’’ diyerek garson ısrarına devam etti.
‘’Kalkın başka yer buluruz.’’ Orhan ayağa kalktığında diğerleri de kalkmıştı ama Defne öfkesine hâkim olamıyordu. Neden gönderildikleri belliydi! Ömründe bir kez olsun tatile çıkmışken bir adam yüzünden önüne engel çıkmasını hazmedemiyordu.
‘’Siz gidecekseniz gidin ben sonra size yetişirim.’’ dediğinde arkadaşlarından uzaklaştı ve yabancının oturduğu yere doğru yürüdü.
Arkadaşları yaptığına şaşkınlıkla bakarken, ‘’Gidelim yoksa olay çıkacak.’’ diyen Ömer ile hepsi mekândan ayrılmıştı.
Defne, yabancının karşısına oturduğunda üzerine çevrilen bakışların farkındaydı. ‘’Bakma öyle onca yolu sadece gezmek için kat edip bu şehre geliyorum sonra senin gibi bir hanzo gelip beni mekândan kovduruyor öyle mi? Gitmiyorum hiçbir yere madem buradaki tek açık yer senin masan bende burada oturup eğlenceme devam edeceğim.’’
‘’Hanzo?’’ diyen Ezel karşısındakinin küstahlığına hayretle bakıyordu.
‘’Evet hanzo anlamını bilmiyorsan onu da açıkça anlatabilirim.’’
‘’Hanımefendi mekân kapandı diyoruz neden anlamıyorsunuz?’’ diyen garson genç kızın yanında belirmişti. ‘’Kusura bakmayın ağam hemen ilgileniyoruz.’’ Genç kızı oturduğu yerden kaldırmak için koluna uzandığında Ezel elini kaldırıp engel oldu.
‘’Sorun yok siz işinize devam edin hanımefendi haklı misafiri iyi ağırlamak lazımken evden kovmak olmaz.’’
‘’Ağa!’’ diyen genç kız karşısındakinin güneş gibi parlayan açık mavi gözlerine baktı. ‘’Sen ağa mısın bu yüzden mi bu kadar saygı, hürmet?’’
‘’Diyelim ki ağayım ne olacak?’’ diye sordu Ezel.
‘’Kaçıncı yüzyıldayız ağalık mı kalmış? Kırbacın nerede? Peşinde dolaşıp seni pohpohlayan yaverin nerede? Biz şehirde modern yaşıyoruz ya sizin çağ dışılığınıza uzak kalmışız.’’
Üç garson gelip hızlıca sofrayı donatmıştı ve arkadan çalan müzikle türküler söylenmeye devam etmişti.
Defne masadaki yiyeceklere baktı. ‘’Oo ayrımcılık, bize getirilenlerden daha güzel.’’ Ağzına büyük bir lokmayı tepti.
‘’Yemek yemeyi sevdiğin belli.’’ diyen Ezel bardağına doldurulan rakıyı kafasına dikti.
‘’Kiloma laf etme gerçekten ağaysan bile buradan bir kadından dayak yedim diye gidersin sarayına.’’
‘’Sarayda yaşamıyorum ama öyle diyorsan öyledir ne de olsa çağ atlamış olan sensin ben değilim.’’
‘’Evet öyleyim.’’ Defne boş bardağa ve kenarda duran rakı şişesine baktı. İçine doldurduğunda içecekken Ezel bardağı elinden geri çekip üzerine su ekledi ve tekrar eline tutuşturdu.
‘’İlk içkini tanımadığın bir adamın yanında mı içeceksin?’’
‘’Sanane!’’ diye tersledi genç kız ve öfkeyle içkiyi kafasına dikti ama hissettiği tatla yüzü şekilden şekle girmişti ve yiyecekleri ağzına üst üste tepmişti.
Ezel gülmesini saklayamıyordu. ‘’Sen rakıyı boşver söyleyeyim bir ayran hazırlayıp getirsinler.’’
‘’İstemem içmenin acemisi değilim.’’ diye yalan söyleyen Defne bardağı ortaya koydu. ’’Doldur içeceğim.’’
‘’Emrin olur hanımağam.’’ Ezel dalga geçerken rakıyı kadehe doldurup hazırladı.
Sözü Defne’yi güldürmüştü. ‘’Sen ağa oldun bende hanımağa mı? Bu çok komik! Cidden siz burada hangi devirde yaşıyorsunuz?’’ derken gülmesi artmıştı.
‘’Gelip karşıma öylece oturup bu kadar rahat konuşmandan aynı devirde olmadığımız belli.’’
Defne gülmeye devam ederken içkiyi bitirip bir kadeh daha içti ve bir kadeh daha. Alışkın olmayan bedeni sarhoş olduğunda gece ilerlemişti.
‘’Nerede kalıyorsun söyle götüreyim?’’ dedi Ezel oturduğu yerde duramayan genç kıza.
‘’Bir tane odada.’’ dedi Defne gülerek.
‘’Bu şehirde gelenleri odada ağırlayan bir tane otel vardı zaten!’’ Oturduğu yerden kalkıp genç kızı kolundan tutup kaldırdı. Dışarı çıkarken yürümesi için zorluyordu ve düşmesin diye de sıkıca tutuyordu.
‘’Ağam izin verin biz ilgilenelim.’’ diyen mekanın sahibi karşısında mahcup başını eğmişti.
‘’Sorun yok eve dönerken bırakırım oteline işinize bakın.’’
Ezel güç bela yanındakini arabasına oturttu. ‘’Gece gece bela oldu. Kız başına korkmuyor da…’’ diye söylenirken şoför koltuğuna oturdu. ‘’Hey kendine gel de kaldığın otelin adını söyle?’’
‘’Otelde kalıyorum.’’ dedi Defne karşılığında.
‘’Anlaşıldı senden cevap çıkmayacak.’’ Arabayı çalıştırıp yola çıktı ve yakındaki otellerden birine geldi. Çalışan gördüğü an tanıyıp gelip kapısını açmıştı. ‘’Boş odanız var mı?’’ diye sordu.
‘’Var ağam.’’
‘’Misafirim var bu gecelik kalacak oda açın.’’
‘’Hemen ağam.’’ diyen çalışan odanın anahtarıyla geldi.
Ezel sarhoş hâlde başkasının eline bırakmamak için genç kızı arabadan indirdi ve kolunu beline sarıp yürümesi için yardım etti.
Odanın anahtarını aldığında, ‘’Siz işinize bakın.’’ diyerek çalışanları yanından kovaladı.
Asansör kata çıktığında odayı bulup kilidini açarak içeri girdi. Kartı yuvasına taktığında ışıklar yanmıştı. Yatağa yatıracakken Defne kollarını boynuna doladı.
‘’Pişşt sen gerçekten ağa mısın?’’
‘’Senin ağan değilim rahat ol.’’ dedi boynundaki kolları çözmeye çalışırken.
‘’Ben buraya eğlenmeye geldim ağa da olsan kral da olsan bana engel olamazsın o mekânı başına yıkarım.’’
‘’Bence fazlasıyla eğlendin şimdi yat uyu sabah da nereye istiyorsan oraya gidersin.’’ Genç kızı kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu ama tamamen sarılmıştı.
‘’O zaman dans.’’ diyen Defne olduğu yerde zıplamaya başladı.
‘’İçtiğin içkiler enerji mi verdi? Sızıp kalsan da işimi kolaylaştırsan.’’
‘’Bana bak!’’ diyerek Ezel’in yakasını iki eliyle tuttu. ‘’Ben medeniyim sen hanzosun.’’ dedikten sonra genç adamın dudaklarına kapandı.
Ezel geri çekilmeye çalışsa da Defne bırakmıyordu ve içtiği içkiler sarhoş etmese de kendi iradesini de uyuşturmuştu.
‘’Eğlenmeye geldim eğleneceğim.’’ diyen genç kız diğerinin elini tutup göğsünün üzerine koydu.
Defne yaptıklarının farkında değildi Ezel de uzun süre karşı koyamamış içinde yükselen isteğe kendini bırakarak dudağındaki dudaklara bir yerden sonra karşılık vermişti.
Akrep ile yelkovan yer değiştirirken üstlerindeki kıyafetler yerlere saçılmıştı ve yatağın beyaz örtüleri altlarında kırışıp toplanmıştı. İkisi de yan yana uyuyup kaldığında gece sabaha bağlanmaya hazırdı.