''Allah'ım kafayı yemek üzereyim! Ulan Neva! Senin o aklına ben-! Aghhh!'' diye bağırıp yerdeki pufa bir tekme savurdum.
''Sakın bana aşık olma! Pabucumun mafyası! Senin nerene aşık olacağım ben be! Pis, egoist, geri zekalı, çikolata bakışlı, seksi kalçalı mankafa!'' odada bir o yana bir bu yana gidip gelirken dediklerimin farkına varıp kafamı duvarlara vurmak istedim.
Öyle ''-bana aşık olma!'' de kurdun aklına kuzuyu sok! Aferin sana Emre efendi! Hem ben, senin neyine aşık olacağım be! Önünde buz dağı gibi dikilen egona mı, zenginliğine mi, sert yüz hatlarına mı, gülmeye küsmüş dudaklarına mı? Aklıma yüzü ve dudakları gelince yumruğumu kum torbasına geçirdim.
''Tamam, anladık! Mafyasın falan ama! Bir bayana nasıl davranacağını bilmeyen yontulmamış kütük, eğitilmemiş öküzsün!'' diyerek son yumruklarımı ve tekmelerimi attıktan sonra kendimi tekmeyle bir köşeye fırlattığım pufa bıraktım.
Bu puf benim yatağımdı. Kafamı kaldırıp evim dediğim harabeye baktım. Emre Beyin banyosundan bile küçüktü.
'Aklına getirme kızım şu Emre'yi!'' diyen bilincime katıldım bu sefer. Beyaz badanası dökülüyor; kırık tuğlalar arasından dışarısı gözüküyordu. Mutfak, oturma odası ve yatak odası bir yerdeydi. Kapının hemen arkasındaki duvarda bir lavabo vardı ve orası mutfaktı. Oturma odası dediğim yer ve yatak odam ise tek bir puftan oluşuyordu.
Oda, bu puf ve tavana montelediğim kum torbası dışında boştu. Kıyafetlerim ise kapının arkasındaki askılıkta asılıydı. Diğer odada ise banyo ve tuvalet iç içeydi. Buna da şükür derken Emre Beyin yavru köşkü aklıma geldi. Bir adama göre çok büyük olan bir evdi. Ama sonra aklıma çalışanları gelince ev o kadar da büyük gözükmedi gözüme.
Hem bu adam eve kız atıyordur. Her bir oda 'Kırmızı Acı Odası' gibidir bence. Ben beklerim bu adamdan. Valla! Bak çok ciddiyim!
'Kızım adamın fantezilerinden sana ne?' diye azarladı beni bilincim. Sahi! Bana neydi? Keyfinin kahyası mıydım adamın?
Oflayıp terli kıyafetlerimden kurtulmak için banyoya yöneldim. Emre Bey bana, bir saat önce efsanevi (!) uyarısını yapmış ve beni eve göndermişti. Geldiğimden beri kum torbasından öfkemi çıkarıyordum. Neymiş efendim ona aşık olmayacakmışım? Peh! Üstümdeki kıyafetlerden hunharca kurtulurken suyu sıcağa ayarlayıp banyonun biraz buharla ısınmasını bekledim.
Aynadan kendime baktığımda yorgun gözüktüğümü fark ettim. Arkamı dönüp aynadan sağ omzumdaki dövmeye baktım. İlk haline göre kızarıklığı geçmişti ve acımıyordu artık. Hoş durmakla birlikte beni mal gibi hissettiriyordu. Hani, kovboy filmlerinde olurdu ya sığırlara damga yaparlardı, işte benimki de o hesaptı. Onun malıydım artık.
Giderken ne demişti o kaba koruma?
''Emre Bey, çağırdığı an burada olmalısın! Emirlerini ikiletmeden yerine getirecek ve asla karşı çıkmayacaksın! Ve bu süre zarfında seni eğiten kişi ben olacağım! O parmağın hesabını sana soracağım!''
Adamı da onun gibi gıcıktı işte. Ne parmakmış kardeş? Oflayıp banyoya yöneldim ve ayağımı kaynamış suya sokmamla çığlık atıp geri çekilmem bir oldu. Doğru ya ben suyu ılıtmamıştım. Suyu ılıtıp güzel bir duş aldım ve biraz keyif yaptım. Banyodan çıktığımda yaz mevsiminde olduğumuz için şükrettim çünkü eğer kış mevsiminde olsaydık şu an kaskatı kesilmiş olurdum.
Hızla üstümü giydim ve sırtıma havlu sererek saçlarımı kuruması için salık bıraktım. Yatağım ve koltuğum olan pufa oturup telefonla Erdinç Abiyi aradım.
İlk çalışta açınca şaşkınlıkla telefona baktım acaba doğru aradım mı diye.
''Neva! Sensin değil mi? İyisin değil mi? Sana bir şey yaptı mı? Gerçek kimliğini öğrenmedi değil mi? Sessiz kalıp sustun değil mi?'' diye nefes almadan bir çırpıda konuşurken ağzım 'O' şeklini aldı. İki defadır şok yaşıyordum. Birincisi, Erdinç Abi telefonu ilk defa da açmaz, ikincisi de öfkeli olmadığı zaman bu kadar hızlı konuşmazdı.
''Erdinç Abi, benim ve evet, iyiyim. Ayrıca, bana dövme yapıp onun malı olduğumu ilan etti. Gerçek kimliğimi öğrendi ve o anneme laf ederken bende sessiz kalmayıp cevabını verdim!'' dedim sırtımı dikleştirip aynı onun yaptığı gibi yaparak.
''Ne?'' diye kulağımın zarını patlatırcasına bağırınca telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Uzaktan bile öfkeli konuşması duyuluyordu.
''Neva! O psikopat herif kadınlardan nefret eder! Bir de adama bağırmışsın! Şu an senin hayaletinle ruhani bağ kuruyor olmam gerekiyor o zaman! Kızım ben seni o kadar uyardım! Niye dinlemezsin ki büyük sözü?'' dediğinde şok içinde söylediklerini hazmetmeye çalıştım.
''Şu an yaşıyor olmana şaşırmakla birlikte minnettarım. Bundan sonra onun hizmetinde olacaksın demek oluyor ve bu da hayatının kurtulduğu anlamına geliyor. Kızım, ne olur! Lütfen bu fırsatı değerlendir olur mu? Oto fareliğinden kat be kat daha iyi bu durum. Bunu kabullen ve şükret. Neyse, şimdi kapatıyorum! Kendine dikkat et kardeşim!'' dedi ve telefonu cevap vermeme bile fırsat bırakmadan yüzüme kapattı.
Aha da üçüncü şok. Erdinç Abi uzun bir konuşma yapmıştı. Bugün daha fazla şok yaşamak istemediğimi fark edip pufumda rahat bir pozisyona geçip uyumaya çalıştım. Bir süre uykuyu kovalayıp tam yakaladığımda lanet telefonum çaldı. Küfürler ederken hızla telefonu açtım ve saymaya başladım.
''Eğer beni zor yakaladığım uykudan ayıracak kadar önemli bir şey söylersen iyi edersin yoksa seni bulur ağzınla burnunun yerini değiştiririm!'' diye bağırdım. Rap söylercesine söylediğim için karşı tarafta bir sessizlik oldu. Sonra gözlerimi yuvalarından çıkaracak o cümleleri duydum.
''Neva Akgün! Bunu H.A.V. Akademisi'ne gelerek bizzat yüzüme söyleyebilirsiniz! Ne de olsa okula girmeye hak kazandınız! Yarın sizi, kayıt için bekliyorum!'' dedi ve telefon suratıma kapandı.