Önsöz
BÖLÜM: 1
ÖNSÖZ KLİŞESİ
Anne Marie - Unhealthy
*•*•*
Merhaba.
Biliyorum kitabın konusunu ve beni merak ediyorsun.
Hmm...
Bunu sana nasıl açıklasam.
Öncelikle kendimi sana tanıtmak isterim. İsmim Gaye. 18 yaşında liseyi bitirmek üzere olan sıradan bir öğrenciyim. Biraz daha devam edecek olursam nüfus cüzdanı bilgilerimi vermeye başlayacağım. Kan grubum, baba adım...
Neyse.
Aslında kitabın konusu çok basit. Ben; senim. Evet, doğru duydun. Okuduğun onlarca heyecan verici kitapların kapağını kapattığında döndüğün sıkıcı hayatının konusuyum.
Biraz sıkıcı geldi kulağına sanırsam. Ne de olsa hayat biraz sancılı ve sıkıcıdır.
Gerçi kötü çocukların ortada fink attığı, CEO'ların asistanlarını merdiven basamağı gibi kullanıp ezdiği ya da en korkuncu olan; genç kızların zorla alı konularak kişisel hak ve özgürlüklerinin içinden geçildiği bir hikaye olsaydı şu an milyonlarca insanla karşılıklı göz kırpıştıracaktım.
Ama hayır.
Benim hikayem sıkıcı olsa da gerçekliğe bağlı olacak. Sonuna kadar. Söz veriyorum.
Hem senden hiçbir farkım yok. Örneğin: her pazar annemin ısrarları ve duygu sömürüleri, bazen de tehditleriyle temizlik yaparım.
Çocukluk arkadaşlarım ve birkaç edindiğim yeni dostlarımla parkta kola çekirdek yaparız bütün okulun seceresini elimizden geçirirken.
Annemle birlikte baba tarafın akrabalarından nefret ederiz; özellikle de cinli halamdan. (Bana büyü yaptığını düşünüyorum ama aramızda kalsın. Bu sefil hayatın başka açıklaması olamaz zaten)
Gördüğün gibi en az senin kadar sıradanım. Hikayelerdeki gibi göz dolduran bir aşk hayatım da yok. Hiç kimse intikam adı altında okul çıkışlarında beni dikizlemiyor. Ya da babam 'töre' saçmalığıyla beni kimseyle evlenmeye zorlamıyor. Şirketimiz de yok. Batmış şirketimizi korumak için düşman tarafın yakışıklı ve zengin, birazcık da narsist oğluyla evlenmek üzere de değilim. Benim gibi birini kaçırmaya istekli kimse de yok.
Zaten kim niye kaçırmak istesin ki?
Annem kısır yapıp 'gün' organize eden ev hanımıysa, babam da tek eğlencesi olan halısahaya gidip sakatlanarak eve dönen sigortalı bir işçi.
Zengin değiliz. Mutfakta sarı bezimiz var. Sümüklü küçük kardeşimle sabahları kahvaltıda çay içen birer garibanlarız. Ailecek sahip olduğumuz tek aktivite ise hafta sonu pikniğe gitmek. Zenginlerin uğraşı olan at biniciliğine, golf sahalarına benzemez yalnız bu aktivite. Sivrisineklerin kol gezdiği, sokak köpeklerin soframıza dadandığı bir serüvendir bu. Gördüğün gibi gayet sıradan aileyiz herkes gibi.
Şahsi hayatıma değinecek olursak insanın içini karartacak türden korkunç ve vahim. Ortaokulda platoniği olduğum çocuğa okuldaki bazı ifritler tarafından ispiyonlandım. E, sonuç olarak duygularımdan haberdar olan çocuk nazik bir dille geri çevirdikten sonra okuldaki dedikodu kazanının dibinde bir süre kaynamıştım.
Kimse de beni kaçırmayacağına göre az önce dediğim gibi; düğünlerdeki teyzelerin okumuş, eli yüzü düzgün oğullarına kalmış gibi görünüyordum şimdilik.
Neyse aşkı meşki bir kenara bırakırsak gelelim en önemli konuya; bu hayattaki en büyük amacıma. Diğer meslekleri göz önünde bulundurursak olmayı seçtiğim kişi diğerlerinin arasında silik görüntü oluşturur objektif bir şekilde gözlemlersek. Eleştirmen bir yazar olmak istiyorum dediğimde insanların bıyık altından bana güldüklerini gözümden kaçmıyor elbette.
Bir doktor, mühendis, öğretmen gibi meslekler toplumumuzun yapı taşıdır en nihayetinde. Peki ya yazarlık? Eleştirmenlik? Günümüz toplumuna ışık tutması gereken kitaplar yeni nesli karanlığa sürüklerken onların karşısına geçerek 'DUR!' Diyen kişi kim olacak diye bekleye bekleye yaşlanmaya doğru yol almaktayım. Çünkü bu gidişatı sorgulayan insanların sayısı fazlaca yüksek olsa da en nihayetinde umutlarını kaybederek kendi iç dünyalarına geri dönmüşler. Dönerken de "ne haliniz varsa görün," demeyi de ihmal etmemişler. Sonuç olarak görüyoruz! Ama hiç de güzel şeyleri değil.
Yukarıda bahsettiğim 'karanlık' temalı kitaplar son zamanlarda yeni neslin gözdesi konumunda. 'Hastalıklı' kişilerim ana karakter adı altında havalı havalı dolaştığı hikayeler nasıl çok satanlarda dolaştığına şaşırıyorsanız eğer yeni neslin gücünü hafife almışsınızdır demektir. Unutmayın ki piyasanın hükmettiği yerde moda hükmeder demiş Ursula K. Le Guin. Hayal gücü tıpkı sonsuz okyanusları andıran, feminist bir yazardır kendisi.
Yeni nesil tarafından pek bilinmeyen değerli yazarlardandır. Gerçi son zamanlarda feminizmin silüetini görebiliyoruz yalnızca. Artık feminist olmak kötü bir şey olarak görünmüyor günümüzde. Kimse sizi ülke sınırları dışına sürüklemiyor ya da idam cezasına çarptırmıyor. Bütün kadınlar kenetlenerek haklarımızı arıyoruz.
Ama bazı konularda şüphelere sahip olduğumu söylesem ve bunu açıklasam beni sıkıcı olarak nitelendirmezsin umarım. Feminizmin kökenini araştırmayan, Virginia Woolf, Simone de Beauvoir gibi yazarların varlığından habersiz feministler beni her zaman korkutmuştur. Bu korkum yersiz olmamakla birlikte piyasaya yön veren kitapların varlığıyla şüphelerimi doğruluyor.
Kadın dediğin hesap ödememeli. Kadın dediğin erkeği onun kolundan tutup sürükleyince peşinden ona itaat etmeli. Kadın dediğin 'aşk' bahanesiyle onu bütün haklarından alı koyarak evine kitleyen erkeğe aşık olmalı. Ne de olsa o adam yakışıklı, kaslı, zengin ve emirlerine karşı gelinmesinden nefret eder.
Bütün bu saydıklarım size tanıdık geldi mi?
'Kadının yeri mutfak değil!' Diye bağırdıktan sonra odasına geçip bilgisayarını açtı ve kadınların suistimal edildiği hikayeleri romantize ederek yazdığı hikayesini onu destekleyen okurlarıyla paylaştı.
Modern edebiyatımızdan umutlu değilim açıkcası. Kimse sorsan herkes Dostoyevski, Tolstoy, Stefan Zweig hayranı. Peki bahsettiğim konulu hikayeleri kim yazıyor ve kim popülerleştiriyor? Dostoyevski'nin 'Suç ve Ceza'sından daha çok okunan bu hikayeler popüler kültürün ucuz düşüncelerinden ibaret. Artık sizi düşündüren kitaplar yer almıyor piyasada. Artık 'aşk' adı altında istismar vakaları yer alıyor.
İşte böyle sevgili okur.
Eleştiri kitabımda bahsi geçen konudan kısa bir kesit paylaşmak istedim seninle. Bütün bu saydıklarım klişe adı altında eleştirilmemeli bana sorarsanız. Çünkü bütün bunları severek okuyan kişiler klişe hayatlarından bıkkınlık geçirerek bu hikayelere kaçmış durumdalar. Bilim kurgu, Fantastik, Korku konulu hikayeler gibi bu kitap türlerinin de kendi ismi olmalı.
'Yaşanmasını isteyip de asla yaşanmayacağını bildiğimiz için hem üzülerek hem de aşk dolu gözlerle okuduğumuz hikayeler' nasıl olur?
Çok mu uzun?
Biz ona kısacası 'fantezi' diyelim.
*•*•*
Herkese merhabalar.
Yepyeni kurgu
Yepyeni hikaye
Yepyeni karakterler
Eğer eleştirdiğim türden hikayeleri okumayı seviyorsanız yine de şans vermenizde fayda var çünkü bol bol klişe barındırıyoruz biz de :)
Görüşmek üzere❤️