Ateş ve Barut ~ 3

2042 Kelimeler
Zeynep kapıyı açtığında gördüğü adamla kısa bir şoka girdi. Bu adamın şimdi burada olması ne alakaydı değil mi? Kafasını kaldırıp, gözlerini kara gözlere dikti. ‘İlhan?’ - İlhan sırıtıp, elindeki dosyaları Zeynep’in kucağına bıraktı.  Zeynep ağzı açık şekilde adama bakıyordu. Bu üç tane kocaman dosyanın şimdi kendi kucağında durması hiç hayra alamet değildi.  Yeniden konuşmaya başladı. ‘Bana neden bunları getirdin şimdi?’ İlhan elini ensesine attı. Ahh atmasaydı… Çok yakışıklıydı… Zeynep yutkunduğu yerde adamın cevap vermesini bekledi.  İlhan ensesinden çektiği elini dosyalara uzattı. ‘Yarın saat sekizde düzenlenmiş şekilde masamda olsunlar.’  Sonra şaşkınlıkla bir kendisine bir de dosyalara bakan Zeynep’e göz kırpıp, dönüp gitti.  Zeynep giden adamın arkasından bir süre alık alık baktı. Ardından sinirden kızgınlaşmış bir boğaya dönüp içeriye girdi. Bağırmaya başlamak için öncelikle kapıyı kapattı. Şimdi çığlıkları ile komşuları rahatsız etmemeliydi. Bu kadar da düşünceliydi işte.  Odasına girip dosyaları yatağa attığı gibi tepinmeye başladı. ‘Geri zekalı, hödük, manda. Ay deli olucam taktı bu adam bana ya! Hayır Allah’ım neden? Ne günah işledim ben? Al git kendin bu haliyle bak kardeşim dosyalara, ne demeye bu saatte getiriyorsun? Bir de sabah sekizde istemişmiş! O saatler seni kovalasın. Sabaha kadar gözüne uyku girmesin inşallah. Amin!’ deyip elini yüzüne sürerken, Meryem hanım kızının bağırtısını duyup odaya girdi. ‘Kızım ne deli danalar gibi böğürüp duruyorsun?’ Zeynep kendisini yatağa attı. ‘Delirdim anne, zaten yarım akıllı olan kızını hepten delirttiler.’ Meryem kızının derdini anlamamıştı. ‘Ne oldu annem de hele bana?’ Zeynep yatağın üzerinde bağdaş kurup kollarını birbirine doladı. ‘Pek muhterem yeni patronum, üç günde düzenlenecek olan dosyaları kapıma getirip yarın sabaha istedi anne.’ Meryem, elinden gelse kızına yardım ederdi ama, anlayacağı işler değildi bunlar. Zeynep’in yanına oturdu.  ‘Aman kızım, sıkıver dişini de sabaha kadar bitir işini. Bak adamlar o kadar iyi davranıp ekmek kapısı verdiler sana.’ Zeynep annesinin dediğine kafasını salladı. Haklıydı. ‘Haklısın annem.’ deyip başını kadının omuzuna yasladı.  Meryem kızının ıslak saçına öpücük bırakıp ayağa kalktı. ‘Saçlarını kurut annecim tamam mı? Kolay gelsin.’ deyip odadan çıktı.  Zeynep annesine gülümsediği yerde yatağın üzerindeki dosyaları alıp masasına geçti. Havlu ile, saçlarının ıslaklığını biraz daha alıp çalışmaya koyuldu. Bir saat geçmişti ki Meryem hanım içeriye sessizce girip Zeynep’in masasına bir bardak kahve bıraktı. Ardından kızını tekrar yalnız bırakıp yatağına döndü. - İlhan evine girdiğinde pek bir keyifliydi. Neden yaptı bilmiyordu ama Zeynep’le uğraşmak hoşuna gitmeye başlamıştı.  Verdiği dosyaların, değil yarın sabaha, akşama kadar yetişemeyeceğini bilse de yapmıştı işte.  İstemsizce sırıttığı yerde odasına çıkmaya başladı. O sırada Zeynep’in kapıya çıktığı halini düşünüyordu.  Bu kız sıfır makyajlı haliyle, başındaki havlusu ile neden bu kadar güzel görünüyordu ki?  Birden düşündüğü şeyin farkına vararak, kafasından atmak istercesine başını sağa sola salladı. Hem bu kızı güzel bulması da neyin nesiydi? Kendisi, uzun boylu ve sarışın kadınlardan hoşlanırdı. Zeynep ise ne uzun boylu ne de sarışındı. Ayrıca cadının tekiydi yahu.  Başını bir kez daha salladı. Kızın cadılığından ona neydi peki? Tamam uğraşmak, gıcık etmek hoşuna gitmişti ama, hoşlandığı şeyler sadece bununla sınırlı kalmalıydı.  Daha fazla düşünüp beynini yakmamak için hemen duşa girdi. Soğuk bir duş aldıktan sonra odasına geçti. Belindeki havlusunu bile çıkarmadan kendisini yatağa attı.  Saat daha gece yarısını bile göstermemişti ama, günün yorgunluğu ile iyice uykusu gelmişti. İlhan için bu şaşılacak şeydi. Nitekim kendisi gündüzü gece, geceyi sabah eden biriydi.  Ama şu an değil o modda olmak, içinde gram istek duymadan uyuya kaldı. Anlaşılan Zeynep’in bedduası yerine ulaşmamıştı.  Adam keyifle, rahat bir uyku çekerken, Zeynep gecesini masa başında yarı uyuklayarak geçirdi. - Duru, sabah annesinin bağırtısı ile uyandı. Başının altındaki yastığı çekip kafasının üstüne bastırdı.  Duru uyuklamaya devam ederken, Safiş odaya daldı. ‘Kalk kizum kalk. Ne uyuyaysun, karga bokuni yedi sen daha yatayisun!’ Duru yastığı çekip bir gözünü açtı. ‘Annem bi dur da. Az daha uyuyayım.’ Safiye, kızın üzerindeki örtüyü çekti. ‘Kalk hadi kalk. Kahvaltıya yengelerin gelecek.’ Duru öteki gözünü de zorlukla açtı. ‘Gelsinler annecim. Ben sonra inerim yanlarına.’ Dönüp uyumaya devam etti. Safiye, kızı bu sefer ayak bileğinden tuttuğu gibi yataktan aşağıya çekmeye başladı. ‘On dakikaya aşağıda ol, her işu bana bırakiysunuz da! Yaşli kadunum ben, yorulayrum!’ Sonra kızı bırakıp odadan çıktı. Duru, annesi odadan çıktıktan sonra yatakta doğrulup oturdu. Uykulu ve boş gözlerle pofuduk halısının renkli desenlerini incelemeye başladı.  O sırada telefonundan gelen mesaj sesi ile kendine geldi. Eline alıp mesajı okuyunca daha bir kendine geldi.  ‘Günaydın, halı desenini boş boş izleyen süslü sevgilim.’  Duru, istemsizce sırıtmaya başladı. ‘Günaydın, fazlasıyla odun ama bir o kadar da sevimli olan sevdiğim.’  Telefonunu bırakıp yüzündeki sırıtmasıyla ile üzerini değiştirdi. Hazırlanıp aşağıya inmeye başladı.  Merdivenlerin başında, kendisini yukarıya tırmanmaya çalışan Poyraz karşıladı. Eğilip çocuğu kucağına aldı. ‘Günaydın halacık?’ Uzanıp çocuğu öpecekti ki, küçük el havalanıp kızın yüzüne şak diye bir tokat indirdi. Duru o an neye döndüğünü şaşırdı. ‘Çocuğum ne yapıyorsun sen?’ O sırada Sevda, elindeki tabaklar ile yanlarına geldi. ‘Ne oldu, niye bağırıyorsun çocuğuma?’ Duru, yanağını ovuşturdu. ‘Senin çocuğun bana okkalı bir osmanlı tokadı yapıştırdı. Ne tür bir psikopat yetiştiriyorsunuz siz acaba?’ Sevda dudaklarını birbirine bastırıp, Poyraz’a döndü. ‘Aa annem çok ayıp, niye öyle şeyler yapıyorsun?’ Poyraz kadını hiç sallamadan ellerini birbirine çarpıp alkış tuttuğu yerde gülmeye başladı. Poyraz gülünce ikisi birden gülmeye başladı.  Duru, uzanıp çocuğun tombul kolunu ısırdı. ‘Seni yerim ben ulan. Nasıl tatlı halasının kuzusu.’ Sevda sırıttı. ‘Tabi ki tatlı benim oğlum, kimin çocuğu sonuçta.’ deyip masaya geçti.  Duru, kadını takip ediyordu. ‘Aa sanki tek başına yaptı çocuğu, bizim mahsül Sevdacım bu çocuk.’ Sevda, kızın söylediklerine gözlerini devirdi. ‘Tamam, hık demiş dedesinin burnundan düşmüş olabilir. Ama ben çıkardım ayol onu içimden, benim mahsülüm o.’  Zümrüt içeriye gelen kızlara baktı. ‘Ne mahsülünden bahsediyorsunuz?’ Sevda güldü. ‘Poyraz bunların mahsülüymüş, ben de diyorum ki anne olan benim içimde büyüten benim neden onların olsun aa.’ Zümrüt güldü. Yeni oluşan annelik duygusu ile cevapladı. ‘Hiç valla, tabi senin oluyor. Yani içinde büyütme meselesini şimdilik bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum.’ Sevda elini havaya kaldırdı. ‘Çak kız taze hamiş. Anneler gücü yaşasın.’ Onlar dırdır yaparken, Safiş elindeki mısır ekmekleri ile yanlarına geldi. ‘De hayde sofraya.’ Her biri masaya geçerken, Duru, Poyraz’ı yere indirip yerine oturdu. Sevda bir yandan Poyraz’ı doyurup bir yandan da kendi yiyordu.  Sohbet ettikleri yerde kahvaltılarını bitirdiler. Sonrasında çay sefası yaparlarken Poyraz masanın altından gelip, Duru’nun kısa eteğini havalandırdı.  Duru yerinden fırladı. ‘Yavrum sen ne yapıyorsun?’ Ardından Sevda’ya döndü. ‘Siz bunu İlhan’ın yanına çırak diye mi verdiniz anlamıyorum ki.’  Sevda kahkaha attı. ‘Yok kız bu çocuk sizin mahsül, babasının huylarını almış.’  Duru, ‘Tövbe, tövbe’ dediği yerde masayı toparlamaya koyuldu. Odasına çıktığında yatağına uzanıp Hakan’ı aradı. Telefon bir çalışta açıldı.  ‘Güzelimm.’  Duru aşık aşık gülümsedi. ‘Aşkıım.’  Hakan’ın içi gitti. ‘Aşkım diyen dilini yerim.’ Duru kıkırdadı. ‘Sevgilim çok sıkıldım evde, dışarıya çıkalım mı?’ Hakan kolundaki saate baktı. ‘Duru’m saat daha öğleni bile göstermedi. Ustamın yanındayım ben şimdi.’ Duru dudaklarını büktü. Hakan şu an o bükülmüş dudakları görse… Neyse. ‘Hıım, tamam öğleden sonra gel bari. Başka işin var mı?’ ‘Yok güzelim.’ Sonra pişkin pişkin sırıttı. ‘Sen beni mi özledin acaba?’ Duru edalandı. ‘Bilmem belki de özlemişimdir.’ Hakan kızın yanına gidip, kollarına alma isteği ile savaştı. ‘Belki? Tamam görürüz o zaman biz o belkiyi.’ Duru daha da edalandı. ‘Eh, görelim madem.’ Hakan sırıttı. ‘Seviyorum.’  Duru içini çekti. ‘Çok seviyorum.’  Telefonu kapattıklarında ikisi de aşk sarhoşuydu. İkisi de gevrek gevrek gülümsüyordu. Hadi Duru için hava hoştu da, Hakan ortalık yerde hem de Duru’nun babasının yanında böyle sırıtınca ateş hattında gibi oluyordu.  Tam o esnada Dursun usta adamın yanına geldi. ‘Ne sırıtaysun ula?’ Hakan hemen kendini topladı. Ne deseydi? Kızına sevdalıyım usta, o gülümsetiyor yüzümü mü deseydi? Ahh söyleyememek içini yakıp kavururken bir yandan da utanmasına neden oluyordu. Ellerini yüzünden geçirip ustasının gözüne utançla baktı. ‘Yok bir şey ustam.’  Dursun, Hakan’ın omuzunu tuttu. ‘İyi bakalum.’ Belki bilse kızının gönlünün bu adamda olduğunu, bu adamın kızına ölürcesine tutulduğunu, dünyadaki en mutlu baba kendisi olurdu.  Hakan bir nevi evlattı kendisi için, adam gibi adamdı hani. Kızını bu adam gibi birine emanet etmekten başka daha ne isterdi ki? - Saatler geçtikten sonra Hakan, Duru’yu almaya gitti.  Duru bir sevinçle, bir kırıtma ile arabaya bindi. ‘Aşkııımmm.’  Hakan o an bir bombanın geleceğinin farkına vardı. ‘Duru ne oldu? Alıştıra alıştıra söyle güzelim.’  Duru kıkırdadı. ‘Yok sevgilim bir şey söylemeyeceğim, soracağım.’ Hakan iç geçirdi. ‘O daha kötü ya işte. Neyse tamam hadi sor bekliyorum.’ Duru derin bir nefes aldı. ‘Bende bir değişiklik fark ettin mi?’ Hakan anında kafasını ellerinin arasına aldı. Bunlar can alıcı sorular, tehlikeli sulardı. Kutsal bir soruydu bu. İlk sefer de doğru cevabı bulan bir erkek daha yoktu  Yan gözle, kendisinden cevap bekleyen kıza döndü.  Önce havayı kokladı. ‘Parfümünü mü değiştirdin sen? Valla çok güzel kokmuşsun süslüm.’ Duru gözlerini devirdi. ‘Hayır Hakan, her zamanki kokum bu’. Hakan çenesini kaşıdı. ‘Iıı, güzelim sen yeni alışveriş yapmıştın. Üzerindeki mi yeni yoksa?’ Duru sinirlenmeye başladı. ‘Bu kadar mı dikkatlisin sen? Hayır yeni değil bu, önceden de vardı.’ Hakan gözlerini kısıp bir müddet düşündü. Hadi gazamız mübarek olsun diyerek son cevabını verdi.  ‘Hımm, saçların?’ ‘Ne olmuş saçlarıma?’ Hakan sırıttı. Şükür tutturmuştu. ‘Çok güzel olmuş.’ Duru dudak bükünce Hakan devam etti. ‘Yani eskiden de güzeldi de, böyle ayrı bir güzel olmuş süper olmuş.’ Duru kollarını kucağında bağladı. ‘Tamam saçlarımda bir değişiklik var ama ne?’ Hakan bezgin bezgin bir nefes aldı. ‘Boyatmamışsın o belli. Kestirdin mi ne yaptın kızım ya? Ahirette böyle sorguya çekmezler adamı!’ Duru oturduğu yerde dikleşti. ‘Kestirmedim. Her zaman yaptığım maşanın, daha açık dalgalısını yaptım Hakan! Bu kadar mı dikkatlisin sen?’ Hakan şurada ölü taklidi yapsa yeriydi. Yahu nereden bilebilirdi normal maşayı da açık dalgayı da? Kendisi de sinirlendi. ‘Ulan o maşa elime geçmesin. Ben ne anlarım bunlardan Duru’m? Allah Allah.’ Duru adamdan tarafa hiç bakmadı. ‘Yürü hadi bana pizza ısmarla. Çok sinirlendim. Gönlümü alman lazım.’ Hakan sırıttı. ‘Gel bi öpeyim.’ Duru omuz silkince Hakan daha da sırıttı. ‘Yahu gel hadi, uzat yanağını.’ Duru, istemem yan cebime koy dercesine, nazlı nazlı uzattı yanağını.  Hakan böyle cilveli cilveli duran kızın hallerine dayanamadı. Kendisine yanaşan yüzü çevirdiği gibi kızın dudaklarına yapıştı. - İlhan sabah uyanıp, keyifli keyifli hazırlandıktan sonra şirketin yolunu tuttu.  Zeynep ise uyumamış olmanın yarattığı dalgınlıkla yavaş yavaş hazırlandı. Üç dosyanın sadece yarısını bitirebilmişti. Ne yapsaydı? O ilhan sığırı bunlarla idare edecekti artık. Uyuklaya uyuklaya hazırlanıp evden çıktı.  Şirkete gittiğinde İlhan çoktan gelmişti. Önce odasına geçip, acı bir kahve içti. Biraz kendine gelmişti ama yine de her an bir yerde uyuyakalabilirdi.  Dosyaları kucağına toplayıp, İlhan’ın odasına doğru yol aldı. Odaya girdiğinde pişkin pişkin sırıtan adamın karşısına geçti.  ‘Sadece yarısını bitirebildim İlhan Bey. Kusura bakmayın.’ İlhan, uykusuzluktan gözleri kızarmış kıza bakarken kendisini bayağı bir suçlu hissetti. Abartmış mıydı? Eh biraz… Gözlerini Zeynep’in gözlerinden ayırıp dosyalara indirdi. Bu kızın gerçekten de bu kadar düzenli çalışması sinirini bozmuştu.  Dosyaları kapatıp kenara koydu. Zeynep, adamın dosyaları bıraktığını görünce köpürmeye başladı. ‘Kontrol etmeyecek misiniz?’ İlhan kafasını salladı. ‘Bir ara bakarım.’ Zeynep içini çekti. ‘O kadar zaman geçirdim. Barı baksaydınız da içim rahat etseydi.’ İlhan kafasını kaldırmadan sırıttı. ‘Çok acil değildi zaten, ben sadece çalışma performansına bakmak istemiştim.’  Bunun üzerine Zeynep hepten dellendi. ‘Ahh memnun kaldıysanız ne mutlu bana İlhan bey.’ İlhan daha çok sırıttı. ‘Çok memnun kaldım.’ Zeynep derin bir nefes aldı. ‘Başka bir şey yoksa?’ İlhan yok anlamında kafa sallayıp kapıyı işaret etti. Zeynep dönmüş tam çıkacakken, yine İlhan’ın sesini duydu. ‘Zeynep hanım.’ Zeynep arkasını dönüp adamın konuşmasını bekledi.  ‘Geçen ayın dosyalarını getirin de bir inceleyelim.’ Zeynep ağzında bir şeyler gecelemeye başladı. ‘Adam iyice fısfıs İsmail’e bağladı yahu. Zeynep hanum, şu dosyaları da inceleyalum!’ İlhan kaşlarını kaldırdı. ‘Ne dedin? Zeynep sırıttı. ‘Yok bir şey İlhan bey. Ama hani diyorum ki dosyaları göndersem de ya tek başınıza ya da başka çalışanlarla inceleseniz? Benim başka işlerim olabiliyor, ötekiler bunun için gayet müsait.’ İlhan otuz iki diş sırıtıp, Zeynep’in içini erittiği yerde gülümsedi. ‘Olmaz.’ Zeynep kafa salladı. ‘Neden?’ İlhan cevap vermeden devam etti. ‘Hem söylediğim çalışanların hepsi dişi İlhan bey. Yani sizin için gayet iyi olur.’ İlhan kızın dediğine gülmemek için kendini zorladı. Dişi kelimesini bastıra bastıra söylemesi ayrı bir olaydı zaten.  Zeynep’in gözlerine deli deli baktı. ‘Hepsi dişi olabilir ama, hiçbiri bir Zeynep değil.’
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE