Ateş ve Barut ~ 6

2254 Kelimeler
Gözlerini yumup ellerini sıkarken telefonu çalmaya başladı. Ekrana bakmadan açıp kulağına dayadı. ‘Efendim.’ Saniyeler önce kanı sinirle pompalanırken, şimdi duyduğu ses ise kanını dondurmuştu. O anki şokla, dilinden asla karşılığını hak etmeyen o kelime döküldü.  ‘Baba?’ - Zeynep’in bedeni kaskatı kesilirken o sesi yeniden duydu. ‘Zeynep!’ Gözlerini sıkıca kapattı. Dişlerinin arasından zar zor tıslayarak konuşabildi. ‘Ne istiyosun?’ Karşıdan çirkin bir gülme sesi geldi. ‘Ben senden ne isterim? Bana para yolla!’ Zeynep’in sinirden dizleri titremeye başladı. ‘Allahından bul şerefsiz. Git kimin köpeğiysen ona yaman!’ Telefonu bir hışımla kapattı. Vücudundaki tüm tüyler yer çekimine karşı gelecek şekilde diken diken olmuştu. Bedeni buz kesti. Titrediği yerde histerik bir ağlamaya tutuldu.  O an içeriye İlhan girdi. ‘Zeynep!’ Zeynep, ne adamın odaya girdiğini ne de ona seslendiğini duymadı. Titrediği yerde ellerini yüzüne kapatmış ağlıyordu.  İlhan Zeynep’i ağlarken bulmayı beklemiyordu. Evet kadınla olan olayı öğrendiğinde anında odayı terk etmişti ama ağlamasını beklemiyordu.  Kızın bedeninin sarsıldığını fark ettiğinde yanına ulaştığı gibi kollarıyla sardı. ‘Zeynep ne oldu güzelim?’ Zeynep, bedenini saran kolları hissettiğinde daha şiddetli ağlamaya başladı. İçinde birikenlerin dışa vurumuydu bu. Sadece babasına ya da sadece İlhan’a ağlamıyordu. Hatta ikisine de değil, kendisine ağlıyordu.  İlhan kızı başını kendi göğsüne bastırıp, çenesini kızın başının üzerine dayadı. Uzun süre sakinleşmesini bekledi. Sonunda Zeynep’in hıçkırıkları giderek azaldı.  Başını İlhan’ın göğsünden kaldırıp adamın gözlerine baktı. İlhan kızın kızarmış gözlerine bakınca yüreği tuzla buz oldu. Elini kızın yüzüne atıp gözyaşını parmaklarıyla temizledi. Ardından gülümsedi. ‘Yahu benim gibi bir adam için bu kadar ağlamaya değer mi?’ Zeynep, adamın işi gırgıra vurmuş olmasına gülmeden edemedi.  İlhan’ın yüreği o an bir darbe daha aldı. Belki de gördüğü en güzel görüntüydü bu. Ağlayan kadının, adamın gözlerinin içine bakarak gülümsemesi… Sonra kirpiklerini kırpıştırarak yüzünde kalan yaşları sildi. ‘Ee değmez ama işte ne yapayım eşek kafam.’ İlhan kıza bu sefer ciddiyetle baktı. ‘Ne oldu?’ Zeynep sıkıntılı bir nefes aldı. ‘Babam.’ İlhan’ın anında tüm sinirleri, kasları gerildi. ‘Ne istiyor?’ Zeynep kırgın gözlerle adamın gözlerine baktı. ‘O bizim hayatımızı mahvetmekten başka ne ister ki?’ İlhan kızın gözlerinde o derin kırgınlığı görünce, Mesut denen aşağılığı kendi elleriyle boğmak istedi. Ellerini sertçe saçlarından geçirdi. Ayağa kalkıp elini Zeynep’e uzattı. Zeynep bir adama bir de eline baktı. ‘Ne?’ İlhan sırıttı. ‘Gel hadi.’ Zeynep bir tereddütle elini adamın avucuna bıraktı. Elleri anında kuvvetli parmaklarla kavrandı ve ayağa kaldırıldı.  Zeynep ayağa kalktıktan sonra elini İlhan’ın elinden zorla çekti. İlhan’ın elini tuttuğu an boğazına bir yumru gelip oturmuştu. O eli tekrar tutma isteğiyle darmadağın oldu.  İlhan ise Zeynep’in elini anında çekmiş olmasına şaşırdı. Beklemiyordu. Biraz önce kızgınlıkla, kıskançlıkla odayı terk eden kız, şimdi o eli tutmamıştı.  İlhan bir an bozulduğunu hissetse de belli etmedi. Boşa düşen elini cebine attı. Ardından kapıya yürüdü. ‘Gel.’ Zeynep gıkını çıkarmadan İlhan’ı takip etti. Şimdi toplantı odasına girip o kadının suratına bakmayı hiç istemiyordu. Çünkü kadının yüzüne baktıkça aklına başka başka şeyler geliyordu.  O şeyler de öfkesinin harlanmasına neden oluyordu. İlhan’ın arkasından giderken anında durdu. ‘Ben toplantıya devam etmiyorum.’ İlhan arkasını dahi dönmedi. ‘Bende devam etmiyorum.’ Sonra tek elini havaya kaldırıp kıza gel işareti yaptı.  Zeynep ne olduğunu anlamadan adamı takip etti ve sonunda kendini İlhan’ın arabasında, daha sonra da adamın evinin önünde buldu. İlhan arabadan inip kızı da indirdi.  ‘Ben beş dakikaya gelirim. Gel istersen içeride bekle.’ Zeynep kafasını salladı. ‘Yok burada beklerim.’  İlhan muzipçe gülümsedi. ‘Seni yemem.’ Zeynep’in o gülümsemeye içi gitti. Ardından kendisi de gülümsedi. ‘Pek güvenemiyorum.’ İlhan güldüğü yerde içeriye gitti. Zeynep de bahçeyi dolaşmaya başladı. Altan’ın evlenmeden önce Tuana’yla birlikte oturduğu evde, İlhan şimdi tek başına yaşıyordu.  Tuana yine arada İlhan’ın yanında kalıyordu ama bu ev genelde İlhan için otel gibi kullanılırdı. Ya da çoğu zaman olduğu gibi başka yerde konakladığı gecelerin sabahında duş almak ve üzerini değiştirmek için geldiği yerdi. Zeynep bunu çok rahat tahmin edebildiği için eve girmek istemedi. Belki bazı geceler kızlar da buraya gelmiş olabilirdi. Bunları düşündüğü yerde bahçede dolaşmaya devam etti. Budaklanmış çiçekleri sevdiği yerde gezdi.  Sonra arkasından İlhan’ın sesini duydu. ‘Zeynep.’ Döndüğü zaman adamın görüntüsü içini çekmesine neden oldu.  Bacaklarını saran siyah dar bir kot, yakası kesik beyaz bir tişört, ipleri genişçe bırakılmış postal botlar ve elinde bir kask.  Yahu bu adam bu kadar yakışıklı olmamalıydı. Akıllara zarar bir görüntüydü bu. Ki zaten çok akıllı sayılmayan Zeynep için hepten delirme sebebiydi. Dili dudakları kuruduğu yerde yutkundu.  Sonra kendi üzerindekilere baktı. Kısa dar bir etek, vücudunu saran kolsuz gömleği ve stilettoları. Tamamen zıtlardı şu an. Bayılmamaya gayret ederek İlhan’a baktı. ‘Bu kılıkla nereye gideceğim ben?’ İlhan elini çenesine attı. ‘Hallederiz.’ Sonra arabaya yürüdü. Kaskını arka koltuğa bıraktı. Zeynep gelip arabaya bindiğinde evin çok yakınında olan avmye sürdü.  Geldiklerinde Zeynep’i en yakın olan mağazaya soktu. ‘ÜZerine rahat bir şeyler alalım.’ Zeynep kaşlarını kaldırdı. ‘Ne yapacağız ki?’ İlhan askıları karıştırırken kıza bakmadan konuştu. ‘Biraz kafa dağıtacağız.’ Eline aldığı beyaz dar tişörtü Zeynep’e uzattı.  ‘Bu olur sana.’ Sonra arkasını dönüp kendisininkiyle uyumlu siyah bir kot aldı. ‘Hımm, bu da olur herhalde.’ Zeynep adamın ellerindekini aldı. ‘bakıyorum iyi incelemişsin beni. Cuk diye tutturdun bedenimi.’ İlhan sırıttı. ‘Göz alışkanlığı diyelim. İnce ayar yapabiliyorlar.’ O ince ayar yapan gözlerinden birini kırptı. ‘Hadi dene.’ Zeynep tıkır tıkır kabine giderken, İlhan ayakkabı bölümüne geçti. Elinde tuttuğu iki tane beyaz spor ayakkabı ile kabinlerin önünde olan koltuklardan birine oturdu.  İki dakika sonra Zeynep çıplak ayaklarla dışarıya çıktı. İlhan kızı baştan ayağa süzüp durdu. Sonra elindeki ayakkabıları havaya kaldırdı. ‘Hangisi olur?’ Zeynep küçük küçük adımlarla adamın yanına ulaşıp ayakkabıların numarasına baktı. 37 olanı eline alıp İlhan’ın yanına oturdu.  Ayakkabıları giyip yağa kalktı. ‘Oldu galiba.’ Aynada şöyle bir kendine baktı. İlhan sırıttı. ‘Bir dön bakayım.’ Zeynep kendi etrafında kısa bir tur döndü. İlhan elini bu sefer ters yöne çevirdi. ‘Bir de şöyle dön.’ Zeynep bunu da yaptı. İlhan daha çok gülmeye başladı. ‘Bir de aşağı yukarı yürüsene.’ Zeynep olduğu yerde ayaklarını yere vurup çemkirdi. ‘Maymun etme beni.’ İlhan güldüğü yerde ayağa kalktı. ‘Tamam hadi geç de içeriden eşyalarını al.’  Zeynep kabine girerken İlhan kasaya ulaştı. Görevlilerden birine işaret etti. ‘Kabindeki hanımefendiye yardımcı olur musunuz? Üzerindekiler ile çıkacak.’ Görevli Zeynep’in yanına gidip kıyafetlerdeki barkodları çıkarırken, İlhan ödemeyi yaptı. Zeynep kendi kıyafetlerinin olduğu poşet ile İlhan’ın yanına geldi.  İlhan kolunu Zeynep’in beline dolayıp yürümeye başladı. Zeynep yine erimeye başlamıştı işte. Ne vardı şu kol beline dolanmasaydı.  Ama yok, dolansaydı. Böyle çok güzeldi. Derin bir nefes alıp kafasını salladı. ‘Kendine gel, kendine gel.’ İlhan arabaya bindiğinde kendisi de içinde alevlenen duygulara akıllı olmalarını tembih ederek koltuğuna kuruldu. Yeniden evin önüne geldiklerinde, İlhan Zeynep’i elinden tutup arkasında sürüklediği yerde, motorunun yanına ulaştı. Gülümsediği yerde önce bebeğim dediği Harley Davidson’una, ardında Zeynep’e baktı.  Zaten bir motoruna, bir de Zeynep’e böyle bakıyordu. Zeynep’in gördüğü güzel şey ile ağzı açık kaldı. ‘Bu..’ İlhan güldü. ‘Bebek, bebek.’ Gerçekten de bu simsiyah canavar kendilerine bebek gibi göründü. Zeynep heyecanla yerinde zıpladı. ‘Ya ben daha önce hiç binmedim.’ İlhan sırıtıp, elindeki kasklardan birini kıza uzattı. ‘İlkin olur.’ Motorun üstüne atlayıp pozisyonunu aldı. ‘Atla bakalım.’ Zeynep’e ilkin olur diyordu ama bu kendisi için de bir ilkti. Daha önce hiçbir kızı motoruna bindirmemişti. O daha önce hiçbir kızla bu kadar içten dakikalar geçirmemişti.  Zeynep güldüğü yerde İlhan’ın arkasına bindi. Kaskını bağladıktan sonra elini öne uzatıp onay işaretini verdi.  İlhan motoru çalışır duruma getirdi. ‘Sıkı tutun.’  Zeynep, kollarını arkadan İlhan’ın beline doladı. Değişik bir heyecanla içi içine sığmıyordu. İlhan kızın kollarının tutuşunu hissettikten sonra motoru gazladı.  Ve öyle bir hızla yola koyuldu ki, Zeynep İlhan’a daha sıkı sarıldı. Bedenlerini yalayıp geçen rüzgar, sanki geçi giderken dertlerini de yok ediyordu. Dayanamayıp bağırdı. ‘Bu çok güzeell.’ İlhan sırıttığı yerde boş orman yoluna saptı, hızını biraz düşürüp Zeynep’e seslendi. ‘Kollarını aç.’ Zeynep bira korkarak da olsa kollarını çekip havaya doğru kaldırdı. İlhan bir kez daha seslendi. ‘Şimdi bağır. Ne istersen.’ Zeynep önce gülmeye başladı. Sonra adamın ne yapmaya çalıştığını hissedince içine bir hüzün çöreklendi. Elleri havadayken bağırmaya başladı.  ‘Senden nefret ediyoruuumm!’ İlhan gülerek bağırdı. ‘Benden mi?’ Zeynep bir kahkaha attı. ‘Hayır sana çok gıcık oluyorum.’ Ardından boğazı acıyana kadar bağırdı. Sonunda dayanamayıp kaskını çıkardığında saçlarını rüzgarın akışına bıraktı.  Zeynep kollarını kuşların kanadı gibi açmış, hızla giden motorun üzerinde rüzgara karşı duruyordu. Üzüntülerine, yaşanılan kötü şeylere karşı duruyordu.  Rüzgar gözlerini yakmaya başlarken kollarını yeniden İlhan’ın beline sarıp, yüzünü adamın kaslı sırtına dayadı. İlhan’ın duyamayacağı bir sesle konuştu. ‘Çok teşekkür ederim.’ İlhan kızın söylediğini duydu. Yüzüne huzurlu bir gülümseme yayıldı. Sık ağaçların olduğu yere gelince motoru kenara çekip, Zeynep’in inmesine yardımcı oldu.  Ardından kızın gözlerine baktı. ‘Yürüyelim.’ Zeynep yaşadığı duygu selinin içerisinde kalırken kendisine bambaşka bir ifade ile bakan adamın gözlerine baktı. ‘Hiçbir şey konuşmayalım olur mu? Sadece yürüyelim.’ İlhan sadece kafasını salladı. Toprak alanın tozlarını havalandırarak yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler.  Tepeden denize baktıkları yere gelince İlhan en uç kısıma gelip yere çöktü. Sonra Zeynep’in yanına oturmasını bekledi. Zeynep adamın yanına çöküp bacaklarını kendine çekti.  İlhan denizi izlediği yerde elindeki küçük bir dal parçası ile oynuyordu. Bir süre hiç konuşmadan onu elinde çevirdi durdu. Sonra Zeynep’e döndü.  Kızın suyu izleyen gözlerine siper olan kirpikleri ıslak ıslaktı. İlhan uzanıp o kirpiklere dokundu. ‘Bir daha ağlama.’ Zeynep’in o an sol gözünden bir damla yaş süzüldü. Hızlıca bir hareketle elinin tersi ile gözlerini sildi. Buğulanmış gözleriyle İlhan’a baktı.  ‘Hayatımın hiçbir döneminde babamın gözleri bana sevgi ile bakmadı.’ Dudaklarına birbirine bastırıp, boğazındaki yumruyu güçlükle geriye itti. ‘Daha doğrusu ne anneme ne de bana.’ İlhan hiç ses çıkarmadan kızın anlattıklarını dinlemeye koyuldu. Zeynep devam etti.  ‘Mutlu bir ailem ya da birbirine sevgiyle bağlı anne babam olmadı. Sevgisini gördüğüm bir tek annem vardı, o da hep mutsuzdu işte.’ Derin bir nefes aldı. ‘Ben aile ne demek ya da birinin birini kan bağı olmadan sevmesi ne demek ilk defa Zümrüt’lerle öğrendim. Ailenin de aşkın da nasıl bir şey olduğunu sadece onlarda görebildim.’ Boğazından çıkan hıçkırığı tutamadan ağlamaya başladı. İlhan yumruk yemiş gibi sarsıldı. Kızı kendine doğru çekti. Zeynep ağladıkça o daha çok sarıldı.  Zeynep sonunda kendisini toparladı. Başını dikleştirerek konuştu. ‘Babam olacak o adam, zaten hayatlarımızı yeterince mahvetmemiş gibi, şimdi de pisliğini bulaştırmaya çalışıyor. Ama bu sefer izin vermiycem.’ İlhan kızın kolunu sıvazladı. ‘Sen çok güçlü bir kadınsın Zeynep.’  Zeynep yüzüne düşen saçları geriye doğru itti. ‘Galiba senin bu dengesiz hallerin beni çok zorlayacak.’ İlhan güldü. ‘Ne dengesizliğimi gördün acaba?’ Zeynep de güldü. ‘Şu iki günde her yaptığın her hareketin beni allak bullak etti.’ Zeynep adamın bir anı diğer anını tutmayan tavırlarından bahsediyordu evet. Ama asıl olan sadece bu değildi.  İlhan da allak bullak olmuştu. Ne yaptığını, neden yaptığını anlayamıyordu.  Onlar anlamayadursun, tüm bunlar büyük bir aşkın bebek adımlarıyla yürümeyi öğrenmeye başlamasıydı… - Altan, İlhan ve Zeynep’in toplantı odasından çıkmasının üzerine, kendilerine epey bir dert olacak olan kadını da şirketten gönderdi.  Bankayı arayıp başka bir zaman, başka bir elemanlarını göndermelerini talep ettikten sonra şirketten çıkıp evinin yolunu tuttu. Karısını şu birkaç saat içinde ne kadar da özlemişti böyle.  Tabi artık karısının özlemini daha bir başka çekiyordu. Henüz karısının içinde büyüttüğü canlar bir zeytin boyutunda da olsa onlar için dünyalara bedeldi.  Bir yandan eve gitmenin keyfi ile ıslık çalarken, öteki yandan İlhan’ı düşündü. Gerçekten bu adam iflah olmazdı. Bir adam yedisinde neyse yetmişinde de odur derler ya, İlhan o sözün vücut bulmuş haliydi işte.  Küçüklüğünde bile sınıfındaki kızlara erkeksi tavırlarla yaklaşan, uyku saatlerinde kızların yatağına gizlice süzülen bir afacandı. Şimdi ise kızların yatağına gizlisi saklısı olmadan giriyor ve bunu da alenen yapıyordu.  Evinin yoluna saparken, gözlerini kıstığı yerde düşünmeye başladı. Hadi İlhan artık alışılagelmiş bir durumdu ama Zeynep’e ne olmuştu da birden rengi atmış ve toplantıdan çıkıştı ki? Bunu geçti, Zeynep’in arkasından İlhan’ın panikleyerek gitmesi apayrı bir olaydı. Aklına gelen şey ile sırıttı. Olur mu olurdu. Belki Zeynep, bizim oğlanı adam eder diye geçirdi aklından.  Eve girdiğinde Zümrüt’ü ortalıkta göremedi. Tuana da Sevda’nın yanındaydı. Karısını bulmak için önce bahçeye çıktı. Orada da göremedi.  Ardından üst kata odalarına çıktı. Kadın burada da yoktu. E bu kadın Safişlerden çıkıp eve döndüğünü söylememiş miydi? Kendi odalarından çıkıp evin öteki odalarını dolaşmaya başladı. Ve Zümrüt’ü bebekler için çok çok zaman önce hazırlanmış odalardan birinde buldu.  Zümrüt sallanan koltuğa oturmuş, kucağında tuttuğu kitap ile uyuyakalmıştı. Altan karısına aşkla bakarak yanına yaklaştı. Kadının elindeki kitabı alıp komodinin üzerine bıraktıktan sonra, yatağına götürmek için kucağına aldı.  Bu aralar ne çok uyuyordu bu kadın böyle. Sırıttığı yerde kafasını boyun girintisine yaslamış karısının alnını öptü. Ardından kendi odalarına girip kızı yavaş hareketlerle yatağa bıraktı.  Zümrüt yatağa bırakıldığını hissettiğinde yanından ayrılmaya hazırlanan kocasının elini tuttu. ‘Sevgilim, yanıma gel.’ Altan kravatını gevşettiği yerde gülümsedi. Sonra karısının yanına uzanıp kadını göğsüne çekti. Karısından buram buram yayılan kokuyu içine çekti.  Zümrüt de o esnada burnunu kocasının boynuna dayamış, başını döndüren erkeksi kokuyu soluyordu. Kafasını kaldırıp adamın dudaklarına uzandı.  ‘Sanırım durup durup bu kokuya aş ereceğim.’  Altan anında, müptelası olduğu dudakları kendi dudakları arasına aldı. - Sinan’ın Sapanca’ya dönmesinin üzerinden neredeyse dört gün geçmişti. O dört gün geçerken, adamın içinde giderek daha büyük yer kaplayan acıdan bir zerre dahi götürememişti.  Bakışlarını kaldırıp rakıları bardağa dolduran arkadaşına baktı. Bir kez daha sek içkiyi kafasına dikti. Kaç gündür ayılmayan kafası bir kez daha sarhoşluğun etkisi ile dönmeye başladı.  İçkisini yudumlayıp arkadaşına seslendi. ‘Erdo beee!’ Erdinç, günlerdir içen arkadaşına bir kez daha sabırla karşılık verdi. ‘Söyle kardeşim.’ Sinan, dönen başını ellerinin arasına aldı. ‘Çok sevdim oğlum ben!’ Ardından gözlerinden birer damla yaş süzüldü.  Yaşlar, adamın tenini yakarcasına kendi yollarını çizmeye başladı.   Şimdi acıyla akan yaşlar, yanaklarından birer birer inip yeniden, tertemiz bir şekilde açılacak olan kader sayfasının her bir satırına ince ince, inci gibi işlendi. 
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE