Sinestezi nedir bilir misiniz? Hastalık değil nörolojik bir farklılık olarak kabul edilir. Beynin sınır tanımayan oyunlarından biridir. Nadir görülür ama vardır. Kimi, müziğin havada renkli bir sis olup süzüldüğünü görür. Kimi, yazılan harflerde gökkuşağının her bir tonunu fark eder. Ve kimisi de Arzu gibi seslerin tatlarını dilinin ucunda hisseder.
Bazı sesler tatsızdır bazı seslerde tadın çeşitleri saklıdır. Bazı sesler sıcaklığı tadıyla verir bazıları ağzınıza bile sürmek istemeyeceğiniz kadar kötüdür. Peki ya aşk? Onun tadı nasıldır? Sadece bir tada güvenip aşk diyebilir misiniz yoksa yanıltıcı olabilir mi?
Arzu bu farklılıkla dünyaya geldi. İnsanların tadı var sanıyordu tuhaflık olduğunu anlayacak kadar büyük değildi. Anne ve babasıyla gittiği düğünde seslerin farklılığıyla ağzında aynı anda birçok tat oluşunca bu durumla baş edemedi kaçmaya çalıştı.
Karanlık mahallede kaybolduğunda korkusu arttı, içindeki strese stres eklendi ve beyni, bedeni bu duruma tepki vererek kendince bir çözüm buldu.
Doktorlar haftalarca, aylarca süren araştırmalara girdiler. Teşhis konulması, olanı anlamak zordu ama sonunda her şey yapboz parçası gibi yerine oturmuştu.
Sinestezi denilen bu farklılık Arzu’nun hayatında hep olacak bir gerçekti ama kaybolduğu o gece bu duruma psikolojik bir rahatsızlık daha eklenmişti. TGA (Transient Global Amnesia) yani Geçici Global Amnezi adı verilen kişilerde ani başlayan kısa süreli hafıza kaybına sebep olan hastalığın aynısını yaşıyordu ama aradaki tek fark Arzu’nun durumunun psikolojik olmasıydı.
Strese girdiğinde, kendini güvensiz bir ortamda hissettiğinde, baskı altında olduğunu düşündüğünde (Doktorlar cinsel aktivite esnasında olabileceğini de söylemişti ama henüz o kısmı deneyimlememişti.) beyni anında kendisini kapatıyordu. Son bir yılını hatırlamıyor, yeni anılar oluşturamıyor, küçük bir çocuktan daha korunmasız durumun içine giriyordu.
Kontrol edemediği bu durum otuz dakika ile yirmi dört saat arasında habersizce geldiği gibi yine habersizce gidiyordu. Normale döndüğünde ise kriz esnasında yaşadıklarını beyni kaydetmediği için hiç yaşanmamış gibi unutmuş oluyordu.
Böyle bir durumda insanların tatları onlara güvenilip güvenilmeyeceğini belirler mi? Tehlikeden korur mu yoksa daha büyük tehlikeye mi atar?
~~~~
‘’Kızım hadi geç kalacaksın!’’
Annesinin sesiyle geri bağırarak başını yastığın altına gömdü. ‘’Bugün doğrudan çekim yerine gideceğim vaktim var uyandırma.’’
Tatlı uykusuna geri dalmak üzereyken bu defa üzerindeki ağırlıkla geri uyanıp inledi. ‘’Ozan defol git.’’ diye kardeşini üzerinden itti. Yarım kalan rüyasına devam edemeyeceği belliydi.
‘’Azıcık para ateşlesene be abla.’’
‘’Cüzdanımdan al ama çok alırsan anlarım bir daha vermem.’’ Ayağıyla kardeşine hafifçe vurdu. ‘’Ayrıca sana kaç defa benimle sabahları konuşma midem bulanıyor dedim neden anlamıyorsun?’’
Çantanın açılan fermuar sesi geldi ardından kardeşinin bilerek incelttiği sesi duyuldu. ‘’Böyle konuşunca ekşilik artıyor mu?’’
‘’Saçlarının her yerine o sakızlar yapışsın.’’
Arzu başının üzerindeki yastığı öfkeyle kardeşine fırlattı. ‘’Eşek herif.’’ Ozan ile her konuştuğunda ağzında çocukken gözlerini yaşartıp ağlatsın diye arkadaşlarıyla çiğnediği ekşi sakızın tadı beliriyordu. Kötü bir tat değildi ama sabah uyandığı anda o ekşiliği alınca aç karnına midesi bulanıyordu tok olduğunda ise hoşuna gidiyordu.
Kardeşinin sesiyle hissettiği tat onun varlığıyla hissettiği duygularla aynıydı. Bazen çekilmez oluyordu hiç doğmasa diyordu bazen de abla olmak çok güzel iyi ki var diyordu.
Ozan bu defa fısıldayarak konuştu. ‘’Teşekkür ederim uzaylı ablam.’’
‘’Ulan seni var ya.’’ Arzu yatağının yanında duran ayıcıklı terliğini giden kardeşinin arkasından fırlattı ama annesine denk gelmişti.
‘’Siz yine mi kavga ediyorsunuz?’’ dedi anneleri sitemle.
Arzu, ‘’Bana uzaylı dedi.’’ diyerek kardeşini şikayet edip geri yattı.
‘’Ablam da bana saçlarının her yerine sakızlar yapışsın dedi.’’ diyen Ozan kendi odasından bağırdı.
‘’Bir daha ablana uzaylı dediğini duymayayım.’’ Meryem Hanım, oğlunu azarlarken oğlu gelip yanağından öptü.
‘’Uzaylı diyorum çünkü uzaylı. Karnına uzaylıların yumurtasını bırakmışlar sende çocuğum diye ablamı doğurmuşsun. İnsanlar seslerle tat hissetmez bu bile uzaylı olduğunun en büyük kanıtı.’’
‘’Seni var ya!’’ Arzu odadan çıktığı anda kardeşinin üzerine atladı. On beş yaşındaydı ama boyu ablasının boyuna eşti. Erken serpilip büyümüştü. Biraz daha uzarsa bütün aileye üstten bakacaktı. Bıyıkları da yeni terlemeye başlamıştı. Gür çıksın diye babasının jiletini sürüp duruyordu.
‘’Ayrılın!’’ diyen babalarının sesiyle iki kardeş kavga etmeyi bırakıp birbirinden ayrıldı. ‘’Sabah sabah ne kavgası bu?’’
‘’Oğluna sor.’’ Arzu odasına girip kapıyı kapattı. Ağzındaki ekşi tattan kurtulmak için birkaç kez tükürüğünü yutmak zorunda kaldı. Kardeşi yüzünden yine midesi bulanmıştı!
Uyumaktan vazgeçip dolabından çıkardığı pantolon ve tişörtü üzerindeki kalpli pijamayla değişti. Yüzünü yıkayıp, makyajını yaptığında mutfağa geçip annesinin hazırladığı kahvaltı masasına oturdu. Karnını doyururken bir yandan da anne kız sohbet ediyorlardı.
‘’Çekime mi?’’ diye sordu Meryem Hanım.
‘’Evet.’’ dedi Arzu salatalık diliminden ısırdığında. Annesiyle her konuştuğunda ballı süt tadı hissediyordu. Güzel bir tattı ama bazı yiyeceklerle aynı anda hoş olmuyordu. Annesi bu duruma alışkın olduğu için konuşacağı zamanı kızının yutkunduğu anlara denk getiriyordu.
‘’Bu defa neresi?’’
Genç kız ekmeğine çikolata sürerken cevap verdi. “Jandarma teşkilatının kuruluşu için çocuklara, halka yönelik etkinlik düzenleniyor oraya gideceğiz.”
Fotoğrafçı olmak en büyük hayaliydi. Birçok farklı yerde çalışıp, bir süre de işsiz kaldıktan sonra en sonunda Ada Gazetesinde Özel Haberler Servisi'nde foto muhabiri olarak işe başlamıştı.
Meryem Hanım, kızı yutkunana kadar bekleyip öyle konuştu. ‘’Kalabalık olacaksa kulak tıkacını almayı unutma.’’
‘’Çocuk değilim anne tatlar bir anda belirse de baş edebiliyorum.’’
‘’Yinede tedbirli ol.’’ dedi annesi her zamanki telaşıyla. Kızının krize girip hafıza kaybı yaşamasını istemiyordu.
“Olurum.” Arzu masadan kalktığında annesine öpücük atıp evden ayrıldı.
Adresi verilen yere geldiğinde fotoğraf makinesini çıkarıp etrafı fotoğraflamaya başladı. Ali de geldiğinde eşlik etmeye başladı.
Jandarma teşkilatına bağlı birimlerden çalışanlar vardı ve yine kullandıkları araçlar, malzemeler... Aileler çocuklarıyla gelmiş etrafı geziniyor fotoğraf çekiliyordu.
Ali, Arzu ile fotoğraf çekerken, “İyi misin?” dedi.
Genç kız iç çekti. ‘’Evde annem çocuk gibi nasihat etti birde sen başlama.’’
‘’Yok nasihat değil de son olandan sonra…’’ Ali sözünü tamamlayamadı. Birlikte çekim için gittikleri son yerde Arzu yarım saat süren bir krize girmişti ve o anda ne yapacağını bilememişti.
‘’Anlıyorum ama öyle bir durum olursa beni bir yere kilitle, vereceğim tepkiyi umursama zaten hafızam geri gelince ne olduğunu hatırlamıyorum kilitli kalıp korktuğumu da hatırlamam.’’
‘’Zor mu?’’ diye sordu bu defa Ali.
‘’Zor.’’ dedi Arzu açıkça. ‘’En azından o anları hatırlamak isterdim. Bazen çevremdeki insanların kriz esnasında olanları anlatırken ben üzülmeyeyim diye yalan söylediğini düşünüyorum.’’
‘’Tatlar yardımcı olmuyor mu?’’
Arzu olumsuz yönde başını salladı. ‘’Bilmiyorum, hatırlamadığım için ne düşündüğüm hakkında fikrim yok.’’
Kalabalığın arasında yükselen seslerle üst üste binen tatları hissediyordu. Bu durumu beyninin neye göre ayırt ettiği bilinmiyordu. Bazı sesler sadece sesti bazıları tatlarıyla geliyordu. Kalabalık ortamda tatlarıyla gelen sesler çok olunca o zaman dayanmakta zorlanıyordu. Şu an oldukları yerde de aynı olmuştu. Birçok sesle birlikte birbirinden uyumsuz tatlar aynı anda ağzında belirmeye başlamıştı. En sonunda krize girmekten korkarak kulak tıkacını çıkarıp taktı. Sesler susunca ağzındaki tatlarda yavaşça yok olmuş rahat nefes almasını sağlamıştı.
~~~~
Selim gelen emri dinlerken sert duruşunu koruyordu. Söylenen her sözle kaşları çatılmıştı. En sonunda, “Yapmayın yarbayım böyle bir etkinlikte bizim ne işimiz var?” dedi.
Sesinin sertliği mesleğinin getirisiydi ama itiraz etse de konuşması üstüne boyun eğen tondaydı.
“Bizden bunu yapacak bir temsilci istediler bende bu görevi sana verdim. Ekibinden kiminle istiyorsan git. Bir haftadır izindesiniz yeter boş durduğunuz.”
Selim’in geniş omuzları dikti. “Bir haftadır izindeyiz çünkü bir aydır dağlarda görev başındaydık. Şimdi ekibimle hokkabazlık mı yapalım?”
“Halka hizmet etmek ne zaman hokkabazlık oldu?” diye bağırdı Cengiz Yarbay. “Emrime karşı mı geleceksin?”
“Asla Yarbayım!” Selim’in duruşu hazır ol pozisyonuna geçti. “Ekibimle beraber toplam sekiz kişi eksiksiz orada olacağız.”
Cengiz Yarbay, Selim’i iyi tanıyordu. İki kişi bile gitse yeterli olacaktı ama istemediği göreve bütün ekibini götürerek kendince alt mesajı veriyor, bana verdiğiniz görevler ciddi olsun ben bütün ekibimle her an hazırım demeye getiriyordu.
Karşılık olarak, “Bir kişi bile eksik olmasın.” diyerek aynı cevabı geri iade etti.
Selim selam verip odadan çıktı. Uğraşmak istemeyeceği işler omuzlarına yıkılmıştı. Ne işi vardı böyle bir etkinlikte, kutlamada!
Ekibine toplu mesaj attı.
‘Boz yele. Bir saat. Helikopter alanı. Paraşüt.’
Arabasına binip helikopter kalkış alanına geldi. Kıyafetlerini giyerken ekibi de gelmiş hazırlanıyordu.
“Komutanım görev nereye?” diye sordu Yüzbaşı Onur.
Selim'in yüzünde bir gülümseme belirdi. “Çayırlık alanda Jandarma teşkilatının kuruluşu için etkinlik varmış paraşüt atlayışı istemişler Cengiz Yarbay da işi bize pasladı.”
“Komutanım biz Jandarmaya bağlı değiliz ki?” diyen uzman çavuş Dursun idi.
“Biliyoruz herhalde.” diye sert çıktı Selim. “Birini istemişler izindeyiz diye Cengiz Yarbay beni çağırdı ben de dedim boz yele ayrılmaz anca beraber kanca beraber sekizimiz birden görev başında olacağız.”
Beklediği bıkkınlık dolu sesleri duydu ama hiçbiri emrine karşı gelmezdi, gelemezdi.
Giyinmeleri bittiğinde iki helikoptere bölündüler. Birinde Selim vardı diğerinde kendinden sonraki komutan Onur.
Çayırlık alanın üzerine geldiklerinde son hazırlıklarını tamamladılar.
Selim telsize basarak konuştu. Diğer helikopterdekiler de duysun istiyordu. “Boz yeleliler yere indiğimiz an kendinizi unutun öncelik bayrağı kaldırmak olsun.”
Telsizin diğer ucundan toplu yükselen ses, “Anlaşıldı komutanım!” dedi.
Selim telsiz mandalına son kez bastı. “Güneşimiz vurur…”
Telsizin diğer tarafından gelen sesle beraber yanındakilerde bir ağızdan, “Gölgeleri kızıl olur.” dedi.
Adnan, Yiğit’e gülerek fısıldadı. “Sanki göreve çıktık.”
“Kulaklarım keskindir.” diyen Selim astına baktı. “Bu da bir görev ciddiyetini takın. En küçük hatada paraşütün Azrailin olur.”
“Özür dilerim komutanım.” diyen Adnan başıyla selam verdi.
Zamanları geldiğinde sekizi birden kendilerini helikopterden boşluğa bıraktı.
“Arzu!” diyen Ali arkadaşını anlaması için dürterek helikopteri gösterdi. Alanın etrafı güvenlik şeridiyle kapanmıştı.
Arzu gökyüzüne baktığında boşlukta süzülenleri gördü. Hepsinin paraşütü açılmıştı ve ayaklarına bağlı kırmızı bayrak için birer taşıma görevi görüyorlardı. Aynı zamanda bayrağın etrafından kırmızı bir duman yükseliyordu.
Çevrede izleyen çocukların hepsi neşeyle haykırıyor, el çırpıyor, bağırıp tezahürat ediyordu.
Arzu fotoğraf makinesinin deklanşörüne üst üste basıyordu ama oldukları yer uzaktı. Gazeteye basılacak daha net bir fotoğrafa ihtiyacı vardı. Olduğu yerden uzaklaşarak bulduğu bir açıklıktan gizlice şeridin diğer tarafına geçti.
Fotoğrafları çekmeye devam ederken bir anda bütün dünyası karardı.
Selim yere iniş yaptığı an dengesini toparlayıp ayak bileğine bağlı bayrağı yerden kaldırarak öpüp alnına koyup özenle katladı. Ekibine hızlıca göz attı hepsi emrini yerine getiriyordu.
Bayrağı güvenceye aldığında paraşütünün toplanmasına yardım ederken altından çıkanla göz göze geldi. “Sen kimsin?” dedi sertçe.
Arzu düştüğü yerden toparlanmaya çalışıyordu. Kolundan tutan el tek hamlede ayağa kaldırdı. “Kim olduğunu sordum? Güvenlik şeridini geçmemen gerekirdi!”
“Gazeteciyim sadece yakından fotoğraf çekmek istemiştim.” Arzu ağzında oluşan tadı anlamaya çalışıyordu. Tatları algılamaya alışkındı ama karşısındaki adam konuştukça ağzında bilmediği bir tat belirip kayboluyordu. Diğer tatlar gibi kalıcı bir tat değildi ve neyin tadı olduğunu anlayamıyordu. Bilmediği bir tadı hissedemezdi ama bu tadı bilmiyordu. Nerede, ne zaman tattığı bir tattı? Nasıl bir yiyeceğin tadıydı?
“Yakından fotoğraf çekmek istemiş! Bizden biri üzerine düşseydi ne yapacaktın? Nasıl yaralanabileceğinin farkında mısın?”
“Özür dilerim sorun olacağını düşünmemiştim.” Arzu aldığı sert tepkiyle biraz afallamıştı. Karşısındakinin görünüşü, konuşması her haliyle otorite kokuyordu.
“Komutanım biz tamamız!” diyen Onur’un sesi duyuldu.
“Eşyaları teslim edin sonra serbestsiniz.” dedi Selim. Bakışları Arzu’nun üzerindeydi. “Dikkatli ol kurallar sizi korumak içindir engellemek için değil.” Arkasını dönüp toplanan paraşütüyle beraber ekibine yetişti.
Arzu giden Selim’in arkasından baktı. Söylediklerinden çok ağzında oluşan tadın ne tadı olduğunu düşünüyordu.