5. ÖLÜMÜN KOKUSU

2088 Kelimeler
Saadet Hanım evinin bahçesine giren yaşlı kadını fark ettiğinde hızlıca evden bahçeye çıktı. ‘’Hoş geldin Raziye teyze.’’ Bahçedeki kamelyayı gösterdi. ‘’Geç otur ben sana soğuk bir su getireyim ferahla.’’ Raziye Hanım gösterilen yere oturduğunda Saadet Hanım hızlıca eve girip bir bardak soğuk suyla beraber oğluna yaptığı baklavadan birkaç dilim getirdi. Yaşlı kadının gelmesini en son kendi yaptığı ziyarete bağlıyor verilen yanıtın olumlu olması için dua ediyordu. Oğlunun artık mürüvvetini görmek, torun sevmek istiyordu. ‘’Meryem kızım aradı gelip haberini vereyim dedim.’’ diyen Raziye Hanım, komşusunu daha fazla merakta bırakmamak için lafı dolandırmadan söylemişti. ‘’Hayırlı haberdir inşallah.’’ dedi Saadet Hanım. ‘’Hayır hayır.’’ Raziye Hanım soğuk sudan birkaç yudum içti. Sıcak havada iyi gelmişti. ‘’Arzu bir çay içip tanışmayı kabul etmiş. Annesi önümüzdeki hafta sonu tatilinde gündüz vakti otursunlar dedi.’’ ‘’Oh çok şükür.’’ Saadet Hanım aldığı haberle rahatlamıştı. Selim evde aylaklık yaparken cebinde titreyen ikinci telefonunu fark edince salondan banyoya geçerek suyu açtıktan sonra çağrıyı cevapladı. ‘’Selim Yüzbaşı, dinliyorum.’’ ‘’Boz Yele görev var. Detaylar karargahta. İvedi.’’ diyen sesle çağrı sonlandı. Selim ekibine hızlıca mesaj attı. ‘Boz Yele. Kırmızı kod. Üsse gelin. İvedi.’ Suyu kapatıp bir hışımla banyodan çıkarak evin dış kapısına yöneldi. Ayakkabılarını ayağına geçirirken annesi, ‘’Oğlum!’’ diye seslendi. ‘’Acelem var annem.’’ dedi Selim ikinci ayakkabısını da giyip arabasına ilerlerken. ‘’Oğlum iki dakika dur.’’ Saadet Hanım koşarak yanına geldi. ‘’Arzu kabul etmiş. Sende bir çay içip tanışmayı kabul etmiştin.’’ ‘’Görev annem görev.’’ Selim arabanın kapısını açıp direksiyon başına oturdu. Kapıyı kapatacakken Saadet Hanım engel oldu. ‘’Oğlum ama Arzu? Sen görev diye gittin mi ne zaman geri döneceğin belli olmuyor. Söyle komutanına hayırlı bir iş var de izin al.’’ Selim, annesini tersleyip kırmak istemiyordu ama oyalanacak zamanı yoktu. ‘’Annem söz veriyorum geri döndüğümde gidip o çayı içeceğim ama sende biliyorsun görev beklemez. Ben o kızla çay içeceksem bu şehrin güvende olması gerekir değil mi? Komutanıma nasıl diyeyim ben sizinle gelemem ama siz gidin bizi güvende tutun diye?’’ Saadet Hanım istemese de geri çekilmek zorunda kaldı. Oğlunun işine olan bağlılığını biliyordu ama işindeki asıl komutanın o olduğundan bihaberdi. Selim kapıyı kapattığında gaza basıp uzaklaştı. Gelebileceği en kısa sürede üsse geldi. Ekibi de çok geçmeden toplanmıştı. Ekibini bırakıp Cengiz Yarbayın yanına gitti. ‘’Emrinizi dinliyorum Yarbayım.’’ dedi. ‘’Rahat ol.’’ diyen Yarbay ile Selim hazır ol pozisyonundan rahat bir duruşa geçti. ‘’Sınırdan gelen bir muhbirimiz saklandığı yerde sıkışmış durumda. Yerinin tespit edildiğine emin. Ev korumalı dışarıdan girmeleri zor ama kendisi de hedef olmamak için çıkıp yanımıza gelemiyor. Bölgede sinyal kesici kullanıyor olmalılar muhbirimizle iletişimimiz de kesildi. O kadını güvenli bir şekilde bize getirin elinde teröristlerin gizli yerlerine dair önemli bilgiler var. Ne olursa olsun sağ bir şekilde istiyorum.’’ Selim söylenenleri can kulağıyla dinliyordu. ‘’Yarbayım bu bilgiler arasında Hayalet’e ait bilgiler var mı?’’ Selim ekibiyle beraber Hayalet lakaplı teröristin üç yıldır peşindeydi. Defalarca yaklaşmışlardı ama her defasında hayalet gibi yok olup ellerinden kaçmıştı. Verdikleri zarar her geçen gün artıyordu. Cengiz Yarbay karşısındaki adama baktı. ‘’Onu da muhbiri sağ bir şekilde getirmeyi başarırsanız öğreneceğiz.’’ ‘’Sözümü istesem verir misiniz?’’ Selim’in sorusuyla Cengiz Yarbayın yüzünde bir tebessüm oluştu. ‘’Sen muhbiri sağ olarak getir eğer bilgiler arasında Hayalet’in yeri varsa görev Boz Yele’nindir.’’ ‘’Sağ olun Yarbayım!’’ Selim son bilgileri alıp selam verip odadan çıktı. Ekibinin olduğu yere gittiğinde hepsi gelecek emir için bekliyordu. Selim ekibine bir bakış attı. ‘’Görevimiz şehiriçi koruma ve tahliye ona göre giyinin.’’ dedi. ‘’Emredersiniz komutanım.’’ Sesleriyle hepsi hazırlanmaya başladı. Görünüşleri sivildi ama üzerlerinde kendilerini koruyacak ekipmanları saklıydı. Ellerinde açıkça taşıyamayacakları diğer malzemeleri sırt çantalarına yerleştirdiler. Kulak içi telsizleri takarlarken Selim, ‘’Bölgede jammer kullanılmış olması muhtemel kulaklıkların çalışacağına çok güvenmeyin.’’ diye uyardı. Hazırlanmaları bittiğinde şehir içinin uydu görüntüsünün olduğu büyük haritayı açıp duvara yansıttı. Elindeki lazer ışığını belli bir bölgede gezdirdi. ‘’Muhbirimiz kadın, kırk yaşında, dış görünüş hakkında bilgi yok. Görevi gereği çok fazla kılık değiştirdiği için son görünüşü bilinmiyor. Elinde teröristlerin gizli yerlerine dair bilgiler var. Bulunduğu ev güvenli ama o evden buraya gelmesi gerekiyor. Teröristler durumu anlayıp, yerini tespit etmişler ve muhtemel jammere bağlı iletişim kesik. Yapacağımız tek şey o kadını sağ olarak buraya getirmek. ‘’ Ekibine bir bakış atıp devam etti. ‘’Muhbirin evden çıkmasını bekleyen kaç kişi var bilinmiyor, oraya gittiğimizde sadece bir kişiyle savaşacağımız gibi bir orduyla da savaşabiliriz. Her türlü değişkene hazır olun ve yaralanıp, şehit olmayın ama muhbirin kurtulması sizin ölmenize bağlıysa da tereddüt etmeyin onun vereceği bilgilerle kaç masum canın kurtulacağını düşünün.’’ ‘’Emredersiniz komutanım!’’ dedi bütün ekibi yine bir ağızdan. Hiç birinin yüreğinde korku yoktu. Selim damarlarında korkusuz kırmızılık akan ekibine bakarken geçen yıllarda omuz omuza çarpışıp şehit verdiği dostlarını hatırlıyordu. Toprağın bağrına terk ettiği her canla beraber kendi canından da bir parça yok oluyordu ama yıkılmayacaktı. Tamamen hazır olduklarında gitmeden önce Selim ekibinin karşısına geçti. ‘’Boz Yelenin güneşleri!’’ diye bağırdığında ekibi bir ağızdan cevap verdi. ‘’Gölgemiz kızıl olur.’’ ‘’Sessizce yürüyün.’’ diye devam etti Selim. ‘’Yankımız kan olur.’’ ‘’Geceye sağ girin.’’ dedi son olarak. ‘’Şafağa ölümle çıkarız.’’ Ekibi son selamını verdiğinde gidecekleri özel korumalı arabalara bindiler. Adrese geldiklerinde haritada belirledikleri yol zihinlerindeydi. Toplamda sekiz kişilerdi. Etrafı üç yüz altmış derece çembere alacakları şekilde ilerleyeceklerdi. Geçen zamanda güneş batmış ay yükselmişti. Arabadan inip ara yola girdiklerinde kalabalığın arasında temkinli bir şekilde ilerliyorlardı. Muhbirle beraber sivillere de zarar gelmemesi için temkinli olmaları gerekiyordu. Apartmanın olduğu yere yaklaştıklarında yol çalışması için konulmuş şeritler karşılarına çıktı. Sivilleri geniş alanda engelleyemeselerde apartmanın tamamen yakınına gelmemeleri için önlem alınmıştı. Selim eve girene kadar sorun çıkmayacağına emindi ama muhbir evden dışarı adım attığı an o zaman işler çığrından çıkacaktı. Apartmana girdiklerinde gözler dürbün gibi etrafı tarıyordu, kulaklar karınca adımını duyabilmek için keskindi. Apartmanın üçüncü katına çıktıklarında kapıyı iki tam bir kesik vurarak çaldı. İçeriden bir ses ‘’Kimsiniz?’’ dedi. ‘’Kırmızı ay.’’ dedi Selim. ‘’Ay kırmızı olmaz.’’ diye içeriden bir ses yükseldi. ‘’Üzerine düştüğü toprağa bağlı.’’ diyerek Selim şifrenin son cümlesini söyledi. Kapı temkinli bir şekilde açıldı. İçerideki kadın elinde tabancasını tutuyordu. Siyah saçları başının üzerinde tokayla özensizce toplanmıştı. Üzerinde sıradan bir kot pantolon, tişört vardı. ‘’Gitme vakti.’’ dedi Selim. ‘’Apartmandan çıktığımız an sağ taraftan ana yola ilerleyeceğiz. Arabaya bindiğimiz anda da belirlenmiş güzergahtan üsse gideceğiz.’’ ‘’Tamam.’’ Kadın dışarı çıktığında silahına sarılan eli bir an olsun gevşemiyordu. Merdivenlere yöneldiğinde bütün ekip muhbiri ortalarına almış etrafına etten bir duvar örmüştü. İki basamak indiklerinde üst katlardan bir kapı sesi duyuldu devamında sıkılan kurşunun sesi merdiven boşluğunda yayıldı. Selim merdivenlerin en önündeydi, arkada ise ikinci komutan olan Onur yer alıyordu. Onur, ‘’Devam edin.’’ diye bağırdığında merdivenlerden inene yöneldi. Etten duvarda boşalan yeri ekip arkadaşları anında kapatarak durmadan ilerlemeye devam ettiler. Silahını ateşleyeceği an karşısındaki kendinden önce davranmıştı. Kurşun gelene kadar önce duvara bastı sonra merdivenin korkuluğuna zıpladı ve kendisini gelenin üzerine itti. Yere düşürdüğü an silahını başına dayayıp ateşledi ama bu kadarla bitmeyecekti. Alt katın kapısı açıldığında içeriden merdivenlere doğru atılan bombanın yaydığı sis etrafa yayılmaya başladı. Muhbirin olduğu evin kapısını yıkıp geçme imkanları yoktu bu yüzden apartmanın diğer katlarına el koyup çıkmasını beklemişlerdi. ‘’Maske!’’ diye bağıran Selim sırt çantasından çıkardığı maskeyi ilk olarak Muhbirin yüzüne taktı sonra ikinci maskeyi kendi yüzüne yerleştirip nefesini tutmayı bırakıp ciğerlerini doldurdu. Çantasından aldığı silahla kapanan kapıya üst üste ateş edip parçaladı. ‘’Adnan, Yiğit benimlesiniz.’’ dediğinde attığı tekmeyle parçaladığı kapıdan içeri girdi. Koridora ateş ettiğinde duvara dayanıp karşı açılan ateşten sakındı. Yanındaki iki askeriyle yavaş yavaş ilerledi. İlk odanın içinde beş kişi vardı. Bir onlar ateş ediyordu bir kendileri. Çantasının yan gözünden çıkardığı sis bombasını içeri attıktan sonra maskesinin avantajıyla rahatça girip gördüklerine acımadan ateş etti. Adnan ile Yiğit bu esnada diğer odanın içinde saklananlarla çatışmaya girmişti. Dışarıda kalan beş kişi ise birbirinden ayrılmadan Muhbiri apartmandan çıkarmaya çalışıyordu. Selim girdiği son odadaki son terörist ile karşılaştı. Ev sakinlerini geldikleri ilk gün rehin almışlardı ve kendisini korumak için arkalarına geçip saklanmış kucağında on yaşındaki çocuğu alıp silahını başına dayamıştı. Selim durmak zorunda kaldı. Ruhunu sıkan maskesini yüzünden çıkardı. Terörist ile göz göze geldiler. ‘’Silahını bırak, Muhbiri ver yoksa çocuktan başlayıp hepsini öldürürüm.’’ Çocuğun anne ve babası bağlı halde hemen önündeydi. Çocukları için gözyaşları içinde çırpınıyorlardı. ‘’Komutanım ev temiz.’’ diyen Yiğit geldiğinde gördüğü manzarayla anında silahına sarıldı. Ateş etmeye hazırdı. ‘’Pislik lekesini temizlemek zordur ama imkansız değildir.’’ Selim silahını karşısındakine doğrulttu. Hedefinin başının çok küçük bir kısmını görüyordu önünde kalan çocuk bakış açısını kısıtlıyordu. ‘’Küçük kız kabustan uyanmak istiyorsan gözlerini kapat.’’ dedi. Korkmuş halde ağlayan küçük kız yaşların aktığı gözlerini kapattı. ‘’Ateş edebilecek misin?’’ dedi terörist. ‘’Korumaya çalıştığın Muhbir için bir çocuğu öldürecek misin?’’ ‘’Hayır ben o çocuğu korkutan bir akrebi öldüreceğim.’’ Selim aldığı nefesi tuttu. Bakışı silahıyla beraber karşısındakinin çok küçük bir kısmını gördüğü baştaydı. Tereddüt ederse hedefi yön değiştirirdi. Sadece bir saniye duraksadı sonra tetiğe bastı. Yuvasından çıkan kurşun küçük kızın kulağının yanından ıslık sesini bırakarak geçip hedefini buldu. İki beden yere düştüğünde Yiğit ile Adnan aynı anda hareketlenip küçük kız çocuğunu yerden kaldırıp bağlı anne babasını çözdüler. ‘’Polisi aramayın biz ekip göndereceğiz.’’ diyen Selim oyalanmadan iki arkadaşıyla evden çıktı. İndikleri her merdivende ölmüş birinin üzerinden geçtiler. Apartmanın çıkışına geldiklerinde diğerlerine yetişmişlerdi. ‘’Bundan sonrası açık hedefiz dikkatli olun.’’ Selim emrini verip bir kez daha öne geçerek dışarıya ilk kendisi çıktı. Kartal bakışları dört bir yandaydı, tilki kulakları tetikteydi, köpek burnu havanın taşıdığı her kokuya açıktı, yere basan ayakları kedi patisi kadar hassastı her bir toz zerresinin titreşimini hissediyordu, yılan gibi havanın tadını içine çekerek gelecek tehlikeyi duyumsuyordu. Eliyle işaret verdiğinde ekibi korudukları Muhbirle dışarı çıktı. Apartmanda yükselen sesler sonrası bekleyen başkaları varsa tetikte olacaklardı. Arabanın olduğu yere varan yolu yarıladıklarında sıkılan kurşunla en yakındaki evin duvarına dayanıp korundular. Silah seslerinin geldiği yöne birkaç el ateş ettiler. ‘’Komutanım beni koruyun.’’ diyen Arda bir anda karşı yola doğru koşmaya başladı. Kurşun sesleri artarken Selim adamını korumak için üst üste tetiğe bastı. Neden gittiğini sormadı, nereye gidiyorsun demedi. Ekibindeki her bir yüreğe kefildi. Yaptıkları her hareketin bir anlamı olduğunu biliyordu. Arda karşı yola güvenle geçtiğinde apartmanın içine girdi. Merdivenleri dörder dörder çıkıp çatı katına adım attı. Gördüğü adama ateş etti ama karanlıkta hedefini tutturamadı. Diğeri geri ateş ettiğinde biten kurşunuyla istediği canı alamadı. Karşı karşıya kaldıklarında yumruk yumruğa birbirlerine girdiler. Aynı zamanda dövüş eğitmeni olan Arda’nın elleri kurşun kadar ölümcüldü. Üst üste balyoz etkisi yaratan yumruklarıyla tuttuğu bedeni çöp poşetini atar gibi fırlatıp apartmandan aşağıya attı. Selim yolun ortasına düşüp parçalanan bedeni gördüğünde bakışları hızla ilerideki ara yoldan görünen başa çevrildi ve aynı hızda ateş edip cansız bedeni yere serdi. Arda, Adnan’ın yaptığını fırsat bilip yanına çıktı ve ölen teröristin bıraktığı keskin nişancı silahını alıp içine bulduğu kurşunları yerleştirdi. Bu da onun uzmanlık alanıydı. Dürbünden etrafı taramaya başladı. Gördüklerini acımadan birer birer öldürdü. Yolu temizlediklerinde tekrar harekete geçip arabanın olduğu yere ulaştılar. Binmeden önce Yiğit kontrolü eline alıp arabanın her yerini tek tek inceledi. Öngörülebilir her şey karşılarına çıkıyordu. Yere yatıp arabanın altına girdiğinde çantasından aldığı malzemelerle küçük feneri ağzıyla tutup olabilecek en hızlı şekilde bombayı etkisiz hale getirdi. Araba iki taneydi. İkisinide aynı şekilde kontrol etti ama sadece birini anlayıp birine yerleştirmişlerdi. Yola çıktıklarında üsse ayrılan ıssız yola girdiklerinde beliren arabalardan açılan çapraz ateşte kaldılar. ‘’Komutanım ne yapalım?’’ diye sordu diğer araçtaki Onur kulak telsizinden. ‘’Üsse götüremeyiz. Yok edin!’’ dedi Selim. Dursun ile Ferit aldıkları silahlarla camı indirerek kendilerini korunmasız bıraktılar. Üst üste tetiğe bastılar ve dört atışta dört aracı patlatıp yok ettiler. Arkalarında bıraktıkları ateşten topların ışığında üsse doğru ilerlediler. Güvenli alana ulaştıklarında arabadan inerken Cengiz Yarbay yanındakilerle gelenleri karşılıyordu. Kayıp olmamasından dolayı mutluydu. Muhbir gördüğü adama selam verdi. ‘’Yarbayım!’’ dedi. ‘’Gelmeniz rahatlattı.’’ diye cevap verdi Cengiz Yarbay. ‘’Vereceğiniz bilgileri bekleyen çok kişi var.’’ Muhbir eşlikçileriyle gittiğinde Selim, Cengiz Yarbayın karşısında hazır ola geçerek selam verdi. ‘’Görev zaiyatsız tamamlandı yarbayım.’’ ‘’Rahat ol.’’ diyen yarbayla pozisyonunu değiştirdi. ‘’Bir diğer emre kadar serbestsiniz.’’ Selim, ‘’Yarbayım operasyon bölgesi…’’ dediğinde Cengiz Yarbay sözünü kesti. ‘’Geri kalan başka ekipte siz gidebilirsiniz.’’ Selim son kez selam verip ekibini alarak hazırlık odasına geçti. Üstlerini çıkarırlarken giydikleri ekipmanlara saplanmış kurşunlar vardı, bedenlerinde morluklar oluştursa da ciddi bir iç kanama, kırığa yol açmadığı için şanslılardı. ‘’Gidin güzel bir uyku çekin boz yeleliler.’’ diyen Selim ekibinden ayrılıp eve döndü. Annesi kapı sesine uyanıp kalkmıştı. ‘’Selim, oğlum, gitmedin mi?’’ ‘’Gittim annem acemilere küçük bir eğitim vermem gerekiyordu onu verdim ders bitince yataklarına yolladım geldim.’’ ‘’Uzun süreli gitmediğine sevindim Arzu ile tanışırsın artık.’’ Selim gülmesine engel olamadı. Bedeninde kurşunların bıraktığı morluklar vardı. Ölümün kokusunu solumuş onlarca teröristi öldürüp gelmişti ama annesi her şeyden bihaber hâlâ kız diyordu. ‘’Olur annem giderim.’’ Annesinin başındaki beyaz tülbenti öpüp odasına girdi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE