10. SENİ NASIL FARK ETMEMİŞİM?

1792 Kelimeler
Aradan geçen birkaç günün sonunda genç kız izin günü olmasına rağmen oyalanmadan yatağından kalktı. Annesi her zamanki gibi erken uyanmıştı. ‘’Günaydın ballı sütüm.’’ dedi. ‘’Günaydın Arzu’m kızım.’’ ‘’Bugün babaannemin yanına gideceğim. Temizliğini, yemeğini yapar geç saate kalmadan gelirim.’’ Meryem Hanım, kızının sözleriyle ayaklandı. ‘’Sen hazırlanana kadar hızlıca börek yapayım onu da götür.’’ Arzu, annesi böreğini yapana kadar duşunu alıp üzerini giydi. Kahvaltısını yaptı ve yanına sırt çantasıyla yedek kıyafet aldı. Unutmadan çantasının ön gözüne söz fotoğraflarını yüklediği flash belleği attı. Evden çıkana kadar annesi söylediği gibi börekleri pişirmeyi yetiştirmişti. Biraz sıkıştırarak saklama kabını sırt çantasının içine yerleştirdi. Dolmuşa bindiğinde kendine rahatça oturacak yer bulmuştu. Okullar tatil olunca yolcu sayısı azalmıştı. Serince mahallesine geldiğinde babaannesinin kapısını kendisinde olan yedek anahtarla açıp içeri girdi. ‘’Kurabiyem.’’ dediğinde içeriden, ‘’Güzel kızım.’’ diyen yılların yorduğu sesi duydu. Salonda televizyon karşısında oturan babaannesinin yanına geçtiğinde yanaklarını sulu sulu öptü. Annesinin yaptığı börekleri çıkardı. ‘’Sıcak sıcak ye tadı gitmesin.’’ ‘’Annen yine sabah sabah yormuş kendini.’’ ‘’Bir börek yaptı diye yorulmaz.’’ Arzu çantasından kıyafetlerini çıkardı. ‘’Sen keyfine bak ben de biraz ev kızı modunda takılayım.’’ Odaya geçip üzerindeki pantolon ve tişörtü çıkarıp yerine taytını ve diğer tişörtünü giydi. Kıvırcık saçlarını terleyeceğini bildiği için toplayıp tokayla başının üzerinde tutturdu. Temizlik malzemelerini çıkarıp her yeri dip köşe temizlemeye başladı. Ev iki oda bir salondu kendi evlerine göre odaları daha genişti. Bilerek ilk yatak odasına girdi. Yatağın nevresimlerini değişip yıkanması için makineye attı. Camları silip, dolapların tozunu aldı. Dolabın içindeki katları dağılmış kıyafetleri yeni baştan düzenledi. Kendi evinde yaptığı gibi temizlik işini oda oda yapıyordu. Odaları, salonu ve en son mutfağı temizledi. Tuvaleti banyoyu bol çamaşır suyuyla yıkayıp temizledikten sonra havalansın diye her yerin kapı, penceresini açtı. Ev bahçe içinde müstakil evdi ama eve girebilmek için bir kat merdiven çıkmak gerekiyordu. Büyük hortumu musluğa takıp fırça süpürgeyle merdivenleri yıkayarak süpürmeye başladı. En alt basamağa indiğinde bahçedeki çiçeklerde ıslansın diye hortumun ucuna parmağını bastırıp suyu fışkırttı. Birazı bahçenin duvarından diğer tarafa aşmıştı. ‘’Ulan o suyu atanın…’’ Sözüyle parmağını geri çekti. Ağzında oluşan tatla beraber bahçeye bakanla göz göze geldiler. Arzu, ‘’Özür dilerim fark etmedim.’’ derken gülüyordu. Selim’in bu mahallede oturduğunu biliyordu ama bu şekilde karşılaşmayı beklememişti. Üstü başı temizlik yaparken tamamen dağılmış haldeydi. Kendi planlarında temizlik bittikten sonra üzerini değişip Selim’i arayacak ve fotoğrafları vermek için görüşelim diyecekti ama planları bir hortum suyla bozulmuştu. Selim su akan saçını eliyle sildi. ‘’Kusura bakma bir an ağzımdan olmayacak sözler çıktı.’’ ‘’Önemli değil.’’ Arzu hortumu yere bıraktı. ‘’Havlu getireyim.’’ ‘’Gerek yok uğraşma.’’ diyen Selim engel oldu. ‘’Babaanne ziyareti mi?’’ ‘’Evet izin günüm olunca gelip temizlik yapayım demiştim.’’ Başındaki tokadan dışarı fırlamış kıvırcık bukleleri düzeltmeye çalışıyordu ama bukleler inatla sokuşturduğu yerlerden geri fırlıyorlardı. Selim hallerine gülmeye başladı. Sıcaktan yanakları kızarmıştı, saçları biriyle kavgaya tutuşmuş gibiydi, elindeki sudan dolayı kıyafetinin birçok yeri ıslanmıştı ama bu perişan görünümüne rağmen oldukça güzeldi. ‘’Savaşma kendinle gördüm göreceğimi.’’ dedi eğlenerek. ‘’Ne?’’ Arzu’nun gözleri büyümüştü. ‘’Yok ben, yani, saçlarım dağılınca işte düzelteyim demiştim. Seninle ilgisi yok alınma üzerine.’’ ‘’Ama ben üzerime alınmak istemiştim onu nasıl yapacağız?’’ ‘’Açıksözlülüğünden nefret ediyorum.’’ Selim’in yüzündeki gülümseme yerini koruyordu. ‘’Tek nefret ettiğin yanım o olsun.’’ Bahçenin giriş kapısına dayandığında kollarını göğsünde kavuşturdu. ‘’Şöyle bir düşündüm de babaannenin yanına sürekli gelirken ben seni nasıl fark etmemişim?’’ ‘’Annenin radarına takılmışım yetmez mi?’’ Arzu da kapının diğer tarafına dayanıp aynı şekilde kollarını göğsünde kavuşturdu. ‘’Tabi annemin bir numaralı özelliği o geniş radarıyla etrafı kız var mı diye taramak.’’ ‘’Var mı peki?’’ diye sordu Arzu içinde oluşan kıskançlıkla. ‘’Kotası bir taneydi o da doldu.’’ ‘’Dolan yer boşalır mı?’’ Selim, genç kızın gözlerinin içine baktı. ‘’Bu soru iki kişilik bir soru tek başıma cevap veremem.’’ Saadet Hanım bahçeye çıktığında oğlunu olduğu yerde görüyordu ama kiminle konuştuğunu anlayamamıştı. ‘’Ayla!’’ diye seslendiğinde kızı içeriden çıktı. ‘’Ne var anne?’’ ‘’Anneye ne var denmez, buraya gel.’’ Kızını yanına çekip oğlunu gösterdi. ‘’Git uzaktan ağabeyin kiminle konuşuyor bakıp gel ama seni fark etmesinler.’’ ‘’Off saçmalama anne.’’ ‘’Şimdi geliyor terlik.’’ Saadet Hanım ayağındaki terliği çıkardı. ‘’Yürü git ne diyorsam onu yap.’’ Ayla oflaya poflaya yürüyerek uzaklaştı. Ağabeyine görünmeden uzaktan bakıp geri döndü. Annesi, ‘’Kimmiş?’’ diye sordu. ‘’Bir tane kız. Tanımıyorum işte.’’ Ayla umursamadan eve geri girdi. ‘’Valla Arzu’yla konuşuyor.’’ Saadet Hanım eve girip mutfağından eksik etmediği yiyeceklerden keki güzelce bir tabağa yerleştirip üzerine peçete örterek evden çıktı. Raziye Hanım’ın evine ulaştığında yeni fark ediyormuş gibi, ‘’Aa oğlum sen çay bahçesine gitmedin mi?’’ dedi. Selim, annesinin sesiyle suçüstü yakalanmış gibi dayandığı kapıdan ayrılıp dikleşti. Arzu birkaç adım gerilediğinde yanaklarının kırmızılığı artmıştı ve duyduğu sesle ağzında oluşan yeni tadı hissetmişti. ‘’Gidiyorum.’’ diyerek cevapladı Selim. ‘’Bu halin ne üstün ıslak?’’ ‘’Yok bir şey anne.’’ Selim gidecekken annesi durdurdu. ‘’Bekle beraber gideriz. Raziye teyzeye kek getirmiştim önce onu vereyim.’’ Bahçeye içeri girdiğinde ıslak yerlere baktı. ‘’Maşallah maşallah pırıl pırıl olmuş her yer.’’ Arzu ne yapacağını bilemez halde merdivenlerden çıkan kadına bakarken Saadet Hanım’ın yine sesi yükseldi. ‘’Oğlum gelsene.’’ ‘’Anne!’’ diye uyarısını gönderdi Selim ama annesinin dinlemeye niyeti yoktu. ‘’Sanki hiç girmediğin ev oğlum. Raziye teyzenin bir halini hatırını sor ayıptır.’’ ‘’Gel istersen.’’ dedi Arzu da. Selim giderse annesiyle tek başına ne yapacağını bilmiyordu. Selim, annesinin ardından eve girdiğinde Raziye Hanım misafirlerini güler yüzle karşıladı. Arzu, anne oğulu takip ettiğinde Saadet Hanım kek dolu tabağı, ‘’Kahvenin yanına ikram edersin kızım.’’ diyerek eline tutuşturdu. Arzu tek kelime edemedi. Sessizce mutfağa gidip cezveyi çıkardı. Kahveleri yaparken, ‘’Köpür lütfen köpür.’’ diyerek pişmesini beklediği kahveye bakıyordu. Saadet Hanım, Raziye Hanım ile havadan sudan sohbet ederken bakışları yeni temizlenmiş evdeydi. Arzu kahvelerle beraber kekleri de tabaklara alıp yanına da annesinin böreklerinden ekledi. Büyük tepsiye yerleştirip salona döndü. Misafirlerine ikram ettikten sonra babaannesinin yanına oturdu. Üzerindeki kıyafetlerle rahatsız olmuştu ama şimdi değiştirmek için gidemezdi. Saadet Hanım bol köpüklü kahvesinden bir yudum aldı. ‘’Annen nasıl kızım?’’ ‘’İyi Efendim teşekkür ederim.’’ dedi Arzu. Ağzında oluşan tatla yutkunmak zorunda kalmıştı. ‘’Maşallah sen de babaannenin evini yeni gibi parlatmışsın.’’ Raziye Hanım, torununun sırtını sıvazladı. ‘’Tatil günlerinde de gelip burada yoruluyor.’’ ‘’Yok babaanne yorulmuyorum!’’ diye itiraz etti genç kız. ‘’Kahveni içtiysen gidelim anne Arzu’nun da işine engel olmayalım.’’ Selim, annesine uyarısını veriyordu ama annesi bilerek yok sayıyordu. ‘’Dur oğlum dizme boğazıma.’’ Saadet Hanım kahvesini yavaş yavaş içmiş, arada Arzu’ya merak ettiklerini sormuştu. Konuşması normal sohbet havasındaydı. Oğluyla ilgili hiç imada bulunmamıştı. ‘’Eline sağlık kızım.’’ dedikten sonra ayağa kalktı. ‘’Sonra yine gelirim Raziye teyze.’’ diyerek kapıya yöneldi. Arzu yolcu etmek için yanlarında dışarı çıktı. Misafirleri gittiğinde rahat bir nefes alıp eve girdi. Temizlik için bıraktığı malzemeleri topladıktan sonra kirli fincanları, tabakları mutfağa götürüp yıkayıp yemekleri pişmesi için ocağa koydu. ‘’Bu neydi şimdi anne?’’ diye sert çıktı Selim. ‘’Ben komşumun yanına gittim sen de oradaydın oğlum.’’ ‘’Bilerek geldiğini anlamayacak kadar saf mıyım?’’ Selim’in sesi öfke saçıyordu. ‘’Kızı bu kadar sıkıştırmaya gerek var mı? Tanış dedin tanıştık gerisini bize bırak anlaşırsak devamı gelir.’’ Saadet Hanım, oğluna aynı sertlikte baktı. ‘’O devamı ne zaman gelecek Selim Efendi? İkinizde kaç yaşınıza gelmişsiniz! Anlaşabildiyseniz neyi uzatıyorsunuz? Gidip isteyelim ailesinden keselim sözünüzü düğüne kadar yine rahat rahat konuşursunuz. Böyle hamarat, güzel kızı bulmuşken elinden mi kaçıracaksın?’’ ‘’Elinden kaçıracak olan ben değilim sensin. Sanki kendisine isteyecek kızı!’’ Selim odasına girdiğinde üzerindeki ıslak tişörtü yenisiyle değişip evden ayrıldı. Çay bahçesine geldiğinde mutfak kısmına geçip yıkanmış bardakları silmek için bezi eline aldı. Bir bardağa bezi sürttüğünde bardak elinde parçalanmıştı. Çöpe bırakıp ikinci bardağı aldı o da aynı oldu. Üçüncüyü de elinde kırdığında babası, ‘’Yeter oğlum ocağıma incir ağacı dikmeye mi geldin?’’ dedi. ‘’Bardaklar kalitesizmiş.’’ diyerek cevap verdi. ‘’Silah tutan ellerin benim ekmek teknemde cam tutuyor gücünü ona göre ayarla.’’ Halil Bey, oğlunun elindeki bezi çekip aldı. ‘’Hayırdır ne oluyor?’’ ‘’Annem!’’ ‘’Yine kız mevzusu mu?’’ Selim başıyla onayladı. ‘’Kızı beğendim diyordun düşüncelerin mi değişti?’’ ‘’Düşüncem değişmedi de annem sıkboğaz ediyor. Bugün neredeyse ayaküstü isteyecekti.’’ Halil Bey çay doldurduğu bardağı tezgahın üzerinden oğlunun önüne doğru itti. ‘’Oğlum, kızla hangi amaçla konuşup tanıştığın belli. Siz önce tanışıp sonra aileleri haberdar etmediniz sizden önce aileler devreye girdi sonra siz tanıştınız. Böyle bir durumda işi uzatırsan sadece annen değil kızın ailesi de rahatsız olur. Kendinden eminsen konuş kızla o da istiyorsa gidip isteyelim ama yok ne istediğinden emin değilsen kızı da oyalama konuşmayı sonlandır.’’ ‘’Biraz hava alacağım.’’ Selim çay bahçesinden uzaklaştı. Evinin önünden aldığı arabayla yola çıkıp kimsenin olmadığı bir yerde durup sigarasını yaktı. Aklında düşünceler dönüp duruyordu. Bu kadar kısa sürede Arzu tamam der miydi? Hoşlanmıştı, konuşmak güzeldi, yüzünün güzelliğiyle karakterinin güzelliği yarışırdı ama üstün gelen olmazdı. Evlenirlerse ne olacaktı? Bir göreve gidip aylarca geri gelmediğinde yolunu bekleyecek miydi? Bunu emekli olana kadar ya da şehit olana kadar yaşamaya razı mıydı? Telefonuna gelen mesaj düşüncelerini böldü. Arzu atmıştı. ‘Söz fotoğraflarını getirmiştim ama vermeyi unuttum. Eve gideceğim gelip alır mısın yoksa babaanneme bırakayım mı?’ Sigarasının son nefesini içine çekip camdan dışarı attı. ‘Geliyorum.’ yazıp gönderdi. Arabayı geldiği yolda geri sürüp Raziye Hanım’ın evinin önünde durdu. ‘Dışarıda bekliyorum.’ diye mesaj atıp beklemeye başladı. Aynı gün iki kez kapılarını çalmak istememişti. Arzu, babaannesiyle vedalaşıp evden çıktı. Dışarıda bekleyen arabaya yaklaştığında kapısını açıp elindeki flash belleği uzattı. ‘’Hepsi içinde.’’ Selim flash belleği alırken, ‘’Binsene eve bırakayım.’’ dedi. ‘’Rahatsızlık vermeyeyim.’’ ‘’Arabaya bin!’’ Selim’in sesi emir verirken olduğu tona bürünmüştü. Arzu açık olan kapıdan otururken, ‘’Emirlerini bana karşı kullanma.’’ diye uyardı. Selim gelen uyarıyla yaptığının farkına varmıştı. ‘’Kusura bakma alışkanlık işte arada kayıyor konuşmalarım.’’ Bir süre yol gittiğinde deniz kenarına arabayı çekip durdurdu. Dışarıdaki satıcıdan iki bardak çay alarak birini Arzu’ya verdi. ‘’Çayımız bitene kadar konuşalım mı?’’ Arzu’nun yüzünde bir gülümseme belirdi. ‘’Senin için bir bardak çay içimlik vaktim her zaman olacak.’’ Selim sözlerle tebessüm etse de eski ciddiyetine dönmesi bir saniye sürdü. ‘’Arzu, benim hakkımda ne düşünüyorsun? Bana açık sözlüsün diyorsun ya sen de öyle ol. Hangi amaçla tanıştığımız ortada bu yöndeki düşüncelerini bilmek istiyorum. Eğer olumluysa ailemi alıp kahveni içmeye geleyim olumsuzsa hiç uzatmadan konuşmayı bitirelim.’’ Arzu ani gelen teklifle çay bardağı dudaklarında kalmıştı. İçemeden geri indirdi. Kalbi evet de diye bağırıyordu ama mantığı hayır gerçeği söylemeden olmaz diyordu. ‘’Cevap vermeden önce iyi düşün eğer benimle evlenirsen gecenin bir vakti evden çıkıp gideceğimi ve bazen haftalarca bazen aylarca geri dönmeyeceğimi bil. Gittiğim yerden çoğu zaman bir telefon bile edip nasılsın diye soramayacağımı kabullen. Mesleğimde ölüm ile kol kola yürüdüğümün ve bir gün şehit oldu diye haberimi alabileceğinin farkında ol.’’ Genç kız sessizdi. Selim’in söylediklerinin zaten farkındaydı ama onu evet demekten alıkoyan sakladığı kendi gerçekleriydi. Söylemesi gerekiyordu daha fazla saklayamazdı. Dudakları gerçeği söylemek için aralandığında sese dönüşen harfler, ‘’Kabul ediyorum, evlenelim.’’ şeklinde duyuldu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE