Kaçak Gelin
Ablası Zeliş’in gelinliği Hazal’ın üzerine fırlatıldı.
“Giy şu gelinliği diyorum sana Allahın belası! Giy!”
“Anne bırak!” Hazal ağlıyordu. Annesinin elinden kurtulmak için ağlayıp kendini parçalıyordu.
“Bırak! Gelinlik değil, kefen o bana! Bırak beni! Evlenmem ben o ağa bozuntusuyla!”
“Başka çare yoktur diyorum sana, başka çare yoktur! Hepimizi öldürecekler! Gebertecekler bizi!”
Hazal hüngür hüngür ağlıyordu. “Anne Zeliş’i bulun! O evlensin! Zeliş evlenecek! Bu düğünün gelini Zeliş! Ben değilim.”
“Kahpe kaçmış diyorum sana! Giy şunu Hazal! Giy Hazal giy! Babanı, abini, beni düşün! Hepimizi öldürürler! Giy!”
Hazal ağlıyordu. Düğün akşam olacaktı. Akşama kadar Zeliş’i bulabilirlerdi belki. Üstelik bugün Hazal’ın üniversiteden mezun olabilmesi için girmesi gereken son sınav vardı.
“Ana ne demek kaçmış! O bu düğünü bekledi! Zeliş’i bulun! Ben onun evleneceği iğrenç adamla evlenmem!” Hazal öğürmeye başladı. Midesi bulanıyordu.
Gözünün önüne gelen görüntüleri silmeye çalıştı. Hazal öğürerek lavaboya koşup mide bulantısını yok etmek istedi. Çok uzak değildi. Bundan 1 hafta önceydi. Zeliş yine saçma sapan süslenip püslenmişti. Kırmızı ruj sürmüştü.
Onlar köy yerinde yaşıyorlardı. Zeliş evlenince ilçeye taşınacaktı ama bu şekilde rujlarla topuklularla ortada dolaştığında laf söz oluyordu. Aptal Zeliş… Milletin lafı sözü onun yüzünden susmuyordu. Hazal tüm bunları düşündü. Bu kız nasıl bir aptaldı? Midesi bulanıyordu ondan. Evlenip defolup gitseydi işte. Ne diye ortadan kaybolmuştu? Tüm bunlar çok anlamsızdı.
Hazal 1 hafta öncesini tekrar yaşıyor gibi kusuyordu. Çünkü 1 hafta önce onları görmüştü. Hazal ara sıra ahırlara gider keçi yavrularını severdi, 1 hafta önce akşama doğru yine oraya gitmişti ve ahırın içindeyken dışarıdan gelen sesler duymuştu.
Kıkırdama sesleriydi bunlar… Hazal hatırladıkça midesi daha çok bulandı.
Hemen samanların arkasına saklanmıştı ve çok geçmeden ahırın eski kapısı gıcırdayarak açılmıştı.
Hazal iyice saklanmıştı. Korkudan ağzını kapatmıştı.
Gelenler Zeliş ve evleneceği adam Ozan Ağa’ydı. Ahıra girdiklerinde Zeliş nefes nefeseydi. Ozan Ağa ise ona hakaretle karışık sözler ediyordu.
“Ulan orospu,” dedi Ozan Ağa. “Yandın iyice.”
Zeliş samanın üzerine yatıp eteğini kaldırdı. “Sana yandım ağam fena mı? Evleneceğim adama yandım ben. Dayanamadım ağam. Çok bekledim seni. Bana görücü geldiklerinden beri 1 kere olsun görmedim seni. İnsan evleneceği adamı görmez mi?”
Ozan Ağa ayaktaydı. Zeliş ise hafif yayılarak eteğini sıyırmış, gömleğinin düğmelerini ilikleyip memelerini açmıştı.
Ozan Ağa güldü ve hafif eğilerek çenesini tuttu. “Zeliiiiş,” dedi ismini uzatarak. “Düğün gecesini beklemek istemiyor musun şimdi sen?”
Bunu adamın sorması tuhaftı. Hazal hayatının şokunu yaşıyordu. Ses çıkartmamak için ağzını iyice kapattı.
Zeliş ise iyice soyundu. Göğüslerini açıp ona sundu ve dizlerinin üzerine çöktü. “Bir an önce senin olmak istiyorum ağam. Kadının olmak istiyorum.”
Ozan Ağa, Zeliş’in çenesini sıkıca tuttu. “Domal o zaman,” dedi ciddi bir sesle.
Zeliş eteğini beline kadar çekip dediğini yaptı. Ozan ise pantolonunun düğmesini açıp tam indirmeden sertleşen aletini çıkarttı ve Zeliş’in zevk sularına sürterek ıslattı. Zeliş hemen inlemeye başlamıştı. Ozan Ağa Zeliş’in başka hiçbir yerine dokunmuyordu. Sadece alt kısmıyla ilgileniyordu. Aletini iyice ıslattıktan sonra kalçasını ikiye ayırdı ve aletini arka deliğe dayadı. Dalga geçer gibi bir hali vardı.
Sonra bir anda geri çekildi. Zeliş ne olduğunu anlayamadan yan döndü ve ona baktı. Neden durduğunu anlayamamıştı. Ozan ağa, Zeliş’e oynaşmaya başladıkları andan itibaren tutkuyla değil de alayla bakıyordu ama şimdi bu alaycı bakışlar yoğunlaşmıştı. “Zeliş,” dedi alayla.
“Ozan Ağam,” dedi Zeliş.
“Benim mi olacaksın sen?”
Zeliş başını salladı. “Evet ağam.”
Ozan ağa alaycı bakışları sürdürdü. “Benim bakire kadın istediğimi biliyor musun?”
Zeliş yine başını salladı. “Evet ağam.”
“Ailemin töremin başına geçeceğimi biliyor musun?”
“Evet.”
“Yanımdaki kadın ağır olmalı dimi? Oynak olmamalı.”
“Evet ağam.”
Ozan gülmeye başladı. “Neden düğünden önce kendini bana siktirmeye çalışıyorsun?”
Zeliş kekelemeye başladı. Ozan ağa ayaktaydı. Zeliş dizlerinin üzerindeydi. Hazal ise tüm bunlar yaşanırken Zeliş’in arkasındaki samanların arasında saklanıyordu.
“Neden Zeliş,” dedi Ozan ağa. “Hadi söyle.”
Zeliş kekeliyordu. “Seni çok istedim ağam.”
“Düğüne 1 hafta kaldı ve sen beni arkana mı alacaktın?” Gülmeye başladı Ozan.
“Ağam…” Zeliş sustu, kekeledi, bir şey diyemedi. Çünkü yalan söylüyordu.
Ozan ağa dizlerinin üstündeki Zeliş’in çenesini sertçe kavradı ve onun yüzüne doğru eğildi. Zeliş gözlerini ayırmadan onun yüzüne baktı. Ozan bir anda onun suratına tükürdü. “Beni kandırabilecek kadar akıllı değilsin sen. Daha şu ahırın kapısında anladım senin ne olduğunu.”
Zeliş tam ağlamaya başlıyordu ki Ozan sert haldeki aletini ağzına verdi. “Sus.” dedi sertçe.
“Al ağzına madem kaldırdın, böyle devam et.”
Ozan onunla birlikte olmayacaktı. Çünkü bir kez onu kandırmaya çalışmıştı. Bir kez yalan söylemişti ve kendi kendini bitirmişti.
Zeliş affedildiğini sanarak sert aletini ağzına aldı ve 1 hafta sonra evleneceği zengin adamı memnun etmeye çalıştı. Ozan ağa ayaktaydı. Zeliş’in saçını tutup iyice ağzına bastırdı. Kafasını kaldırdı ve o anda onu gördü.
Hazal’ı…
Samanların arasında ağzını kapatıp ağlayan iki büklüm Hazal’ı gördü. Ozan ağa ve Hazal göz göze geldiler.
Hazal’ın gözleri gizlendiği yerden görülmenin şokuyla daha da büyüdü. Ozan ağa ise şaşırmıştı, afallamıştı ama kısa sürede gözlerindeki bu şaşkınlığı atıp bozuntuya vermedi. Sesini çıkarmadı.
Hazal kendi ağzını sıkıca kapattı. Ozan ise inadına gibi gözlerini onun gözlerinden ayırmadı. Önünde diz çöken yalancı kadının kafasını aletine bastırdı ve kadın saksoyu hızlandırırken gözlerini Hazal’dan ayırmadan konuştu. “Hepsini yut,” dedi hırıltıyla. “Hepsini yut belki affederim orospu.”
Aslında affederim derken bile dalga geçiyordu.
Hazal’dan gözlerini ayırmadan titreyerek geldi ve ona göz kırptıktan sonra Zeliş’in suratına bile bakmadan ahırdan çıkarak gitti.
İşte Hazal 1 hafta önce ahırda bu iğrenç olaya şahit olmuştu. O olaydan sonra Zeliş yine normal bir şekilde düğünü için hazırlanıyordu ve tam düğün günü ortadan kaybolmuştu. Korkup kaçmış olma ihtimalini düşündü Hazal… Kusarken bunları düşünüyordu. Zeliş’le pek konuşmuyorlardı zaten. Aynı odada kalıyorlardı. Zeliş geceden gelinliği asarken Hazal ile konuşmaya çalışmıştı ama Hazal kulak asmamıştı.
Zeliş’in dün gece dediklerini ve yaptığı tuhaf şeyleri hatırlamaya çalıştı. “Sonunda kurtuluyorum bu eski konaktan.” demişti. Hazal ona cevap vermemişti ama Zeliş konuşmaya devam etmişti. “Kıskandın mı kız?” diyip Hazal’ı kışkırtmaya çalışmıştı.
“Müstakbel kocam, Ozan Ağa çok yakışıklı… Yarın gece onun yatağına gireceğimi düşündükçe uykularım kaçıyor.”
Hazal dişlerini sıkıp sessiz kalmıştı. Nefret ediyordu Zeliş’ten.
Zeliş ise utanmazca konuşmaya devam etmişti ve Hazal’ın yatağının başına gelip bir anda saçını tutmuştu. Hazal ona dönerken şaşırmıştı. “Ne istiyorsun Zeliş abla?” demişti gece dişlerini sıkarak.
Zeliş onun gözlerinin içine baka baka tehditkar sesiyle konuşmuştu. “Bana bak sinsi, sakın saçma sapan konuşmaya kalkmayasın.”
Hazal ne dediğini anlamamıştı. “Ne konuşacam Zeliş abla.”
Zeliş daha çok çekti Hazal’ın saçını. “Eski sevgilim varya, Mardindeki şehirli çocuk.”
Hazal başını salladı. “Ee?”
Zeliş ağzını ayırarak taklidini yaptı. “Ne eee? Ağzını açma hiçbir yerde sakın. Kimse daha önceki geçmişimi bilmeyecek. Ozan Ağa beni temiz biliyor, taze biliyor.”
Hazal hışımla kendini çekti ve çarşafı başına kadar çekti. “Ben bir şey görmedim.”
Zeliş, Hazal’ı rahat bırakıp gelinliğini düzeltmeye devam etti. Hazal daha önce Zeliş’i defalarca kez görmüştü. Issız yerlerde, başka birileriyle oynaşırken buna şahit olmuş, görmezden gelip geçmişti ama 1 hafta önce ahırda gördüğü şey bambaşka bir şeydi.
Şahit olduklarından midesi bulanıyordu. Nefret ediyordu. Zeliş’ten de o iğrenç adamdan da nefret ediyordu.
Bir saat sonra Hazal’ın mezun olabilmesi için son sınavı vardı. Akşam ise Zeliş’in düğünü… Hayat tuhaf bir ironiydi.
Hazal sonunda kendini lavabodan dışarıya attı ve odasına girip kapıyı kilitledi.
Hızlıca üzerini değiştirdi. Okula gidip o sınava girecekti. 4 seneyi avukat olmak için okumuştu. Bu gece evlenmek için değil…
Hızlıca giyindi. Bol bir kot ve üzerine dar bir askılı geçirdikten sonra beline dökülen dağınık saçlarını at kuyruğu yaparak topladı. Çantasına notlarını ve kalemini attı. Telefonunu aldı.
Kapıdan çıkıyordu ki annesi koluna yapıştı. “Sen benle dalga geçiyorsun Hazal!”
Hazal akıllı olmalıydı. Mantıklı davranmalıydı. Şiş gözleriyle annesine döndü. “Tamam.” dedi başını sallayarak. “O gelinliği giyicem. Ama önce o sınava girmem lazım.”
Hemen ardından kapıyı çarparak çıkıp gitti.