
Bahrimil de kızların kaderi kendi elleriyle değil, başkalarının sözüyle yazılırken bir söz daha verildi. O sözle bir kız daha defa edildi.
Elvan, iki ailenin arasındaki arsa davasının kana dönmemesi için feda edilirken Karanşah ailesinin ağası Aras Karanşah’a eş gitti. Kimse bilmiyordu ama ölüm onun ensesinde kol geziyordu.
Yeniden sözler söylendiğinde bu defa hüküm Elvan’ın kardeşi Nehir için verilmişti. Ölüm döşeğine düşen kadın, ömrünün son anlarında öz kardeşinin üzerine kuma gelmesine şahit olurken taşlar yerinden bir bir oynuyordu.
Demirsoy'ların küçük kızı Nehir ablasının kocasına kuma gideceğini öğrendiğinde yıkıldı. İsyan etti. Reddetti. Ölürüm dedi de kimse onu dinlemedi. Odasına yediği dayak sonrası kapatıldığında yere diz çöküp taş zemini yumrukları ile döverken yemin etti. Her sözü bir kırbaç gibiydi. Hava da sertçe şaklıyor resmen zamanı kesiyordu.
“Ablamın ölüsü topraktan çıkıp yanıma gelse bile,
bu kalbi o adama açmayacağım.
Onu kalbime koymayacağım.
Yasak ettim kendime…
Yemin ettim.”
Töre onu Aras’a bağladı; Nehir ise kalbini Aras’tan mühürledi. Ama Karanşah Konağı’nda nefretle sınanmak kolay aynı çatının altında kalbi diri tutmak zordur. Aras Karanşah, yükünü öfkeyle taşıyan bir adamdı. Nehir ne kadar uzak durursa dursun ne kadar nefret dolu bakarsa baksın, her geçen gün töre değil, kalbinin kendisi sınamaya başladı onu.
Bir konakta iki yürek... Bir yemin, bir töre, bir yasak kader. Ve en acı soru dudaklardan dökülürken herkes suskun.
“İnsan kalbi bir kez yemin ettiğinde o yemini diri tutabilir miydi?”
KUMANIN YEMİNİ
Nefretle başlayan, töreyle mühürlenen ama kalbin sınavından asla kaçamayan iki insanın hikâyesi.

