7.bölüm

2335 Kelimeler
İlk kez uçağa biniyordum. İtiraf ediyorum bugüne kadar hiç uçağa binmemiştim. Bu kadar yolu aşma durumum olmadığı için binmek bugüne nasip olmuştu. Tamam biraz korkmuş olabilirdim. Hatta çok korkmuştum. Ama öyle yanı başımda tahmin edildiği üzere yakışıklı ve anlayışlı bir adam yoktu. Ama bunun olmasını isterdim. Ekonomik sınıfta ekonomik düzeyde bile olsun bir yakışıklı olsa fena olmazdı. Hatta tüm tırnaklarımı onun etine geçirirdim. İşte hayat ve hayallerdi. Bunlar birer hayal kalırken ben tek kelimeyle bindikten sonra ne yaşıyorum demiştim. Neredeyse inecektim. Havada olmamış olsak! Binmiş olduğum uçakta facia ne ki bildiğiniz kabusu yaşıyordum. Yanı başıma sinir bozucu bir adam oturmuştu. Uçağa bindiği gibi uyuması şöyle dursundu uyurken sürekli dişlerini gıcırdatıyordu. Evet uyumuştu. Uyuduğu gibi kaldırmaya çalışsam da horlayarak kendinden geçmişti. Herkes acıyarak bana bakarken bende kendime acıyordum. İlk uçak yolculuğumdu. İlk kalkışa geçerken içim kalksa da uçak yolculuğu boyunca korkmam yerine bir dünya sinir krizi geçirmiştim. Adam rüyasında her ne halt yaşıyorsa ağzından etrafa tükürük saçıyordu. Yani sizin anlayacağınız uçağa bindiğime ve bineceğime bin pişman oldum desem yeridir. Keşke annemi dinleyip uçağı boş verip otobüsle gelseydim. İşte yol çok uzundu. Nerdeyse günün yarı günü yolda geçer ve yol 12 saat çekiyordu. Allah bilir orda ben ne yaşardım. Beni biliyorum masallar ülkesi bulmazdı. Bulanı da tebrik ediyordum. Onca hikaye okumuştum ve olmadık şeyler dinlemiştim, söylemeliyim ki hepsi de düzmece. Anlattıkları gerçek değildi. Tasdiklenmiş yalandı. Ya da ne bileyim bize orda anlatılanlar denk gelmiyordu. Ben yakışıklı ve vakti onunla öldürecek birinden geçmiştim de bu kadarının da beni bulması ne bileyim bahtsız bedevi gibiydim. Hatta cinayet bile işleyebilirdim. Yanımdaki adam insanı katil edecek türden değişik ve bir de horlamaya başlayınca uyanmaması insanı kahrediyordu. İçine susmayacak türden canavar yutmuş olmalıydı. Yeminle içerde boş yer olsa koltuk parası her neyse verip kaçacaktım. Tek isteğim buradan gitmek ve uzaklaşacaktım. Yer de yoktu. Hatta uçaktaki hostes bana elimden de bir şey gelmiyor diyerek acıyarak bakmıştı. Mümkünü olsa arkaya alacağını ama yasak olduğunu söylemişti. Yani düşünün onlar bile benim halime acımıştı. El mecbur bende gidene kadar sabır çekmiş ve dayanmıştım. Başka çarem de, yoktu. İyi yanından bakalım Diyarbakır'a varmak şükür nasip olmuştu. Diyarbakır hava alanına uçak indikten sonra olacak ya adam da uyanmıştı. Ben ve rahatsız olanlar onu o kadar uyandırmaya çalışsak da uçak inince kendiliğinden uyanmıştı. Şaka olmalı! Ayaklanıp giderken adamın konuşmalarını biraz olsun işitiyordum. Uyku ilacı almıştı. Ve o rahat uyku çekerken çevresine hayatı ve bana uçağı dar etmişti. İniş merdiveninden inerken Diyarbakır'a baktım. Kulp yolunu otobüs ile tamamlayacaktım. Yolcularla birlikte valizlerin alınacağı gar tarafına ilerliyorduk. İçimi derin havayla doldurdum. Hani insan köy özlemi çeker ve köyüne varınca oranın ilk havasını solurdu. Bende böyle yaptım. Sertti buranın havası. Sert ve rüzgarlı. Kesinlikle burası geldiğim şehir gibi değildi ve Diyarbakır Diyarbakır olmanın hakkını veriyordu. Ben gardan eğilmiş ve valizimi alacağım sırada önümde duran güvenlikçiler ile başımı kaldırdım. N'oluyordu? "Efnan hanım...." başımı salladım. Bendim de, ne olduğunu anlamamıştım. Hayır olsundu. "Bizimle gelmeniz icap ediyor Efnan hanım. Valizlerinizi bırakın biz sizin yerinize teslim alacağız. Bu taraftan lütfen." emir büyük yerden olmalı güvenlik çalışanları itiraz istemezcesine bakıyorlardı. Kaldı ki tek çalışanda değillerdi. Anlaşılan tatsızlık çıksın istemiyorlardı. Kaldı ki bende onlara zorluk çıkartacak bir isim değildim. Eğildiğim yerden doğruldum. "Bir sorun mu var?" adam başını salladı. "Buyrun." diye tekrar eliyle yolu gösterince bende inadı bırakıp omuzlarımı düşürerek peşi sıra adım attım. Etrafta hemen herkes bir tuhaflık olduğunu sezmiş ve benden tarafı bakıyordu. Büyük rezillik! Yolu gösteren adam ve bir kaç güvenlikçi daha benimle birlikte gelirken onları takip ettim. Ne oluyordu bilmesem de onların peşi sıra tin tin gidiyordum. Bir süre sonra "Buyrun," diyen adamın sesi ile beni getirdikleri yere baktım. Şok içindeydim. Beni hava alanı polis memuruna getirmişlerdi. Umarım bu yaptıklarının altından bir pislik ya da bokluk çıkmazdı. Polis ne alakaydı? Hayır ben yol boyunca beni uyutmayan adamı bile insanlık halidir demiş ve gözlerimle şikayet etsem de Allah var onu hiç kimseye şikayet etmemiştim. Şaşkın halimi gören memur, "Efnan hanım buyrun lütfen." Buyurmasam mı! Adam dikkatli gözlerle benim ağlamaklı halime bakmıştı. Az önceki sesini daha yumuşatarak konuştu. "Merak etmeyin Efnan hanım sizi burda çok fazla tutmayacağız. Bir yakınımız kendisi gelene kadar bizim size burada eşlik etmemizi istedi. Aç mısınız? Çay, kahve bir şey ister misiniz?" istemezdim. Uçakta şükür ekonomik sınıfta olsa doyurmuşlardı. Uykusundan uyanmayan adamın hakkını da afiyetle ben yemiştim. Yani ağzımdan burnuma kadar doluydum. Gelen kişi adamın yediğim haklarını sormazdı de mi! Otursam iyi olacak sanırım yoksa düşüp bayılacaktım. Elimle yüzüme hava yaptım. Polis memuru halimi görüp başını sallayarak suyu uzattı. Gerçekten Diyarbakır insanı mütevazi ve nazikti. Uzattığı suyu alıp içmeye başladım. Lakin gelin görün ki polis memurun birden ayaklanması ile ne olduğunu anlamamıştım. Azcık içtiğim suyu ağzımdan geri çekerken içeri gelen kişiye baktım. Adam sevecen ve saygıyla konuştu. "Hoş geldiniz Asteğmenim." asteğmen? Başımı çevirmiştim ki şok oldum. Resimden çok daha farklı ve yakışıklıydı. Uzun olan boyuyla Yavuz'u burada görünce içtiğim suyu neredeyse püskürtecektim. Onun burda ne işi vardı? "Bizde Efnan hanımla birlikte sizi bekliyorduk." öyle miydi? "Tam zamanında geldiniz. Efnan Hanım sorunuzun tüm cevabı Yavuz beyde." adamın sevecenlikle konuşması ile dönüp Yavuz'a baktım. Açık kalan ağzımı son anda kapatmıştım ki şükür o bunu görmemişti. Ama memur beyin gördüğüne bu halimi emindim. Adama rezil oldum. Onu karşımda görmeyi beklemediğim gibi Yavuz bana atmış olduğu resimden çok fazlasıydı ve yakışıklıydı. Karizması ortalığı yaktığı gibi baskın ağırlığı ortamı ağırlıyordu. Buram buram asker havası estirdiği gibi kalbim güm güm atıyordu. Bu kadar uzun olmak zorunda değildi. Bu onunda ilgisini çekmişti. Onun ancak göğsüne geliyordum ve bana bir şeyleri kanıtlamayı ister gibi baktı. Sana çocuk demekte haksız değilim ve sayılmam der gibi bakıyordu. Allahım iyi ki... İyi ki rahat giymek yerine güzel olacağım şeyleri giymiştim. Omuzlarımı dikleştirdim. Çatalımın göründüğü elbisemden dikleşince göğüslerim bakış açısına girmişti. Bacaklarım ise zaten bakış açısındaydı. Sanırım onu çocuk olmadığıma bu şekilde ikna etmiş olmalıyım ki eli kalktı havaya. "Hoş geldin, Efnan. Efnan Aksungurlu..." dudaklarına ismim ne güzel yakışmıştı. Üzerinde asker forması ile güzel ve hoş görünse de kesinlikle günlük kıyafetleriyle onun daha hoş durduğunu söylerdim. Ben elinden bakışlarını aldım. Hala onu görmenin şokundan tam anlamıyla çıkmış değildim. Bakışları. Onun kahve harelerine bakıyordum. Onun gözleri süte karışan kahveydi değil mi? Gerçekten güzellerdi. Omuzları ve bir yanağının içinde oluşan çukuru kadar gözleri de güzeldi. O bana az önce göz mü kırptı? Aval aval yüzüne bakmayı kestim ve hafifçe öksürdüm. Kendime gelmeye çalıştım. Bunu yapabilirim. Uçakta ki horlayan adamın şokunu atlatıp günlük hayatıma dönebilirdim de her zaman hayatımda böyle Yavuz'lar da olmuyordu. Bu adam var ya benim nutkumu tutturmuştu. Tavrı ayrı bir cool iken ortamdaki yakıcı ve yanıcı cinsten ağırlığı ile yok ben ne yaparsam yapayımdı kendime gelemiyordum. Sanırım tiribülans beni sandığımdan çok sarsmıştı. Yoksa Yavuz'un burda ne işi olsundu değil mi? Elini uzatmış ve sıkmamı bekleyen Yavuz'la tekrar ona baktım. "Senin burda ne işin var?" bu işlerin onun başı altından çıktığı belliydi ki ben bunu tahmin etmezdim. Tamam ona mesaj çeken bendim ve insan almaya gelirken bir haber ederdi. Belki ben kalp hastasıyım. Değilsem bile şuan oldum. Öksürdü. Başını ağır ağır sallamasıyla kalkan elinin yavaşça aşağı indirdiğini gördüm. Ve o elini indirmeden bir hokkabazlık yapıp elini havada yakaladım. O sırada avuçlarımı arasına bıraktım. Tanışmamız için o eli uzatmıştı değil mi? Kusura bakmasındı bana yaşattığı şoku biraz zor atlatmış ve atlatmam da bunu yaparken biraz uzun sürmüştü. Gülümsedim. Eli sıcaktı. Ve teninin de en az benimki kadar sıcak olduğuna şahit olmak bu ilginçti. Ona kanım kaynamadı dersem yalan olurdu. Yavuz'un yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluştuğunda ben daha çok gülümsedim. Bakışları dudaklarımı bulduğunda öksürmüş ve hemen kendini de toparlamıştı. Hep o mu şaşırtacaktı. Memur beye daha fazla ayakta kalmaması için yarım ağız teşekkür edip bana yolu gösterdi. Bense ona bavulumu gösterdim. Hiç itiraz etmeden eline bavulu alması ile bende bilgisayarımı ve kol çantamı elime aldım. Bana bir şey demeden yürüyen adamın ardından baktım. Ya iyi ki Yavuz gelmişti. "Sizi tanımak güzeldi, Efnan Hanım. Diyarbakırımıza hoş gelmiş, sefalar getirmişsiniz." çıkmadan önce seslenen adama baktım. 32 diş sırıttım desem yeridir. Evet sırıttım çünkü Diyarbakır'a ayak basar basmaz böyle güzel bir sürpriz ve muamele beklemiyordum. Özel ilgi kimin hoşuna gitmezdi ki! Memur beye başımla teşekkür edip selam verdim. Koluma çantamı almamla giden Yavuz'un peşine pıtı pıtı takıldım. Sanki iki sevgiliydik ve o sevgilisini karşılamaya gelmişti. Bunun farkında olmasını isterdim çünkü onu takip ederken oldukça kendimi iyi hissediyordum. Valizle birlikte ne yapacağımı düşünürken tüm ağırlığı o taşıyordu. Sefil olacağımı düşünen annem keşke şu halimi görseydi. Kimin hayır duasını aldıysam yine alırdım. İyi ki, iyi ki Yavuz gelip beni bulmuştu. Ya da ben mi onu bulmuş olmalıydım. O önden yürürken bende buraları çok bilmediğimden etrafıma bakıyordum. Diyarbakır'ın insanlarının bu kadar cana yakın olduğunu bilmezdim. Babam burda görev yaparken çok iyi zaman geçirmiş olmalıydı. İnsanları sıcaktı. İçtendi. Havası serin ama insanlar fazlasıyla sıcak kanlı gelmişti. Allı morlu giyinmeleri ve kıyafetleri modern hayat gibi değil de daha çok buraya özeldi. Birde kendilerine daha çok özgüydü. Bu da bilmiyorum ama kendinizi iyi hissettiriyordu. Belki ben yanlarında modern kalarak onların içinde biraz kendimi garip hissediyordum. Burayı yaşayarak ve burada kalarak deneyimliyordum. Bilmiyorum belki de uçakta halime acıyan Rabbim iyilere yolumu düşürüyordu. Rabbim iyilerle yolumuzu kesiştirsindi ki bizi de onlardan daha iyi etsindi. Bir asker edasıyla önden önden yürüyen adam ona baktım. Kırk metre ötemden dahi kalabalığın içinden ben askerim diye seçiliyor ve o boyuyla haykırıyordu. Üstelik ben hızlansam dahi onun 1 adımı benim 3 adımıma eşit düştüğünden duruyor ve beni bekliyordu. Nasıl anlıyor bilmiyorum ama arada sırada arkasından geliyor muyum diye arkasına bakıyordu ve duraksıyordu. Nasıl ki kalabalığın içinde ben onu kaybetmeyi istemiyorsam o da benim kaybolmamı istemiyordu. O an o önüne dönünce aniden koluma çarpan biri ile ne olduğunu da anlamadan durmak zorunda kaldım. "Pardon..." ona çarpan ben miydim bilmesem de özür dileyecektim ki kadın Yavuz'a bakıyordu. Kaşlarımı çattım. Kadını ise bu halim sanki eğlendirmişti. Ta ki Yavuz onun peşinden gelip gelmediğime bakana kadar. Yavuz bizden tarafı dönmüştü ve durduğumu görünce bir tuhaflık sezmiş gibi bedenini tümüyle çevirmişti. Kadın boynunda sarılı halde duran peştamelini yüzüne çekmesi ile ne olduğunu anlamadım. Onun elime tutuşturduğu kağıt ile kadın kalabalığın içinde sırra kadem basmıştı. Az önce, ne oldu? Ben onca insanın içinde kaybolan kadını ararken omzuma dokunan Yavuz'la sıçrayarak ona döndüm. "Bir sorun mu var?" Yavuz omzuma dokunmuş ve hemen geri çekmişti. Bende bir tuhaflığın olduğunu sezdiği gibi o da benim gibi etrafa dikkatle bakıyordu. O da etrafta tanıdık bir sima arar gibiydi. Bir sorun mu var ah ben bilsem bunu o vakit ona da söylerdim ki sorun yok dercesine başımı salladım. Elimdeki kağıdı eteğimin cebime koyduğumda Yavuz ona bir adım attım. O kadın ile kesinlikle bir yakınlığının olduğunu anlamıştım. Bunu kadının Yavuz'a olan bakışlarından çıkardım desem yalan olmazdı. Bugün nasıl bir gündü ve o kadın beni nasıl bulduysa onunla eminim yine bir yerde karşılaşırdık. Kaldı ki kağıtta bendeydi. Boşta olan elini ona doğru adım atmamla belime yerleştiren Yavuz'a bende ayak uydurdum. Üzerimdeki tedirginliği sezmiş ve ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Teması karşısında içim erise de tenimi yakan elinin beni yönlendirmesine izin verdim. "Hadi yürü önümden. Küçücük bir şeysin. Hayır bu bedenle küçücük çocuklara sen nasıl ders vereceksin bir anlasam. Seni gören seni de onlar gibi çocuk zanneder, kadın!" kadın kelimesine bilerek bastırmıştı. Küçük çocuğu azarlar gibi konuşan Yavuz sanırım o da hala benim gerçek olduğuma inanamıyordu. Onun bu tatlı ve de sert çıkışına tebessüm ettim. Hem çocuk diyordu hem kadın. Kendi cümlesinde çelişmesi yok muydu bu hali ister istemez beni güldürmüştü. O ise gülüşüm karşısında bir kez daha dudaklarıma bakıp homurdandı. "Yürü." yürümemi isterken bile adımları duruyor ve kendinden önce benim yürümemi bekliyordu. Onunla dışarı çıkmıştık. Arabasına gelmiş olmalı ki o bagaja valizimi yerleştirirken ben ondan az uzaklaşarak kenara çekildim. Yavuz'u kendi haline bıraktım desem daha doğru olurdu. Biliyorum o kadın gitmemişti ve burada bir yerdeydi. Bunu hissediyordum ve etrafıma dikkatle baktım. Kadının ilerde durmuş onun bizi izlediğini görünce nefesimi tuttum. Bu beni nedense fazlasıyla tedirgin etmişti. Hiçbir şey demedim. Yavuz'un yanına yavaşça ilerledim ve sanki onu öpecek gibi onun boynuna sokulup orada durdum. İçimde tuhaf bir gerginlik vardı ve bunun genel sebebi Yavuz'a bile isteye yaklaşmamdı. Dahası halimi anlamayan Yavuz, ona kadın kimdi soracak ve ona onu gösterecektim. "Ne yapıyorsun sen?" diye çıkışan adama daha yaklaştım. "İleride!" ilk anlamamıştı. Sonra gözlerime baktı. Yutkunuşunu duyarken onunla yakın teması kesmedim. "Simit satan adamın sol tarafına bakmanı istiyorum. Saat yönünün tam zıttı." Yavuz bir şey demiyor ve beni dinliyordu. Sonunda ne için ona sokulduğumu ve yakın durduğumu anlamıştı ki yakınlığımızı hiç bozmadan söylediğim yere baktığında kulağımın dibinde bir küfür savurdu. Daha ondan ayrılmadan ve ben ne olduğunu anlamadan belinden çıkarıp elime tutuşturduğu silah ile bakışırken konuşmaya başladı. Bir terslik olduğuna emindim de bu kadarını da beklemiyordum. Onu eski sevgilisi sanmıştım. Yavuz beni fena halde yanıltmıştı ki kadın güzel oynuyordu. "Arabaya geç ve ben gelene kadar kapılar kilitli kalsın Efnan. Eğer arabanın açılması için zorlayan biri olursa da hiç düşünme ve kafasına sık." Yavuz, "Şimdi," demesi ile onun çok hızlı koşmaya başlamasıyla bende arabanın içine hızla koşarak geçtim. Elimde Yavuz'un silahı vardı ve kapıları girer girmez kilitledim. Yavuz'un kadına bakıp kalabalığa doğru koşması ile karşı tarafta fark edildiğini anlamış ve koşmaya başladığında gözlerimi onlardan taraftan alamıyordum. Kadının insanları ite kaka son hız koşması ve Yavuz'a birini itmesi ile o anladım ki ona doğru itilen kadın hamileydi. Yavuz kadını tutayım derken aslında çokta güzel bir şey yapmıştı. Yine de yakalamak istediği kadın söylemeliyim o elinden kaçmıştı. Üzgün müyüm deseniz üzgünlüğüm ve tüm duam o hamile kadın için olduğunu söyleyebilirdim. Hali onu uzaktan görmeme rağmen hiçte iyi görünmüyordu. Ağzı burnunda olan hamile kadının Allah aşkına o halde hava alanında ne işi olurdu? Yavuz'a güveniyordum çünkü polisinden güvenliğine buraya döken adam onu öyle bırakmaz yardımcı olurdu. Yavuz kadını kaçırdığını anlamış ve hamile kadınla ilgilenirken bende cebime koyduğum kağıdı çıkardım. Kağıtta ne yazdığını bilmiyordum. Az çok içinde güzel şeyler yazmayacağı bilmesem bile tahmin ediyordum. Kağıdı açtım. Yavuz hamile ve doğurmasına az kalmış kadınla gara doğru ilerlerken nefesimi tuttum. Kağıtta yazanlar beni afallatırken Yavuz'a baktım. Yoktu. İyi de bu da ne demek oluyordu? 3 kelimeydi ve içinde benim adım soy adım yazıyordu. "Hoş geldin, Efnan Aksungurlu." o kadın beni nasıl ve nerden tanıyordu? Cidden Diyarbakır'a hoş gelmiştim de sefası konusunda emin değildim. Acaba buraya gelirken aklımdan benim ne geçiyordu? -------------------------------------------------- Hikaye umarım hoşunuza gidiyordur. Çerezi olmayanlar çekirdek, fındık, fıstık, badem de koyayım mı?:)) İsteyen olursa, söyleyebilir.:))
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE