bc

Tarabya ve İstinye

book_age16+
54
TAKİP ET
1K
OKU
family
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

İstanbul'un birbirine aşık iki semti... Tarabya ve İstinye.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Bölüm 1
İstanbul, Nisan 2012. Sevgili Tarabya, İstanbul bugün hüzünlü. İçine kapanık. Bir kere olsun güneş gibi içimizi ısıtacak gülümsemesini göstermedi. Boğaz derin sularında dalgalarıyla boğuşuyor. O da pek iyi değil. İstanbul bugün kendinde değil. Biliyor musun Tarabya? Bu sabah vapurla işe giderken gökyüzünde süzülen martıları gördüm. Onları izlerken güvertede martılara simit atan hoş bir kadın vardı. Kadının sırtı dönüktü bana. Uzun, simsiyah saçları, beyaz pileli eteği ve somon rengi bluzu vardı üstünde. İncecik bileklerini sandaletleri sarmış, zayıf bedenini sarmıştı. Hoş bir kadındı. Başını yana çevirdi ve gökyüzüne doğru gülümsedi. Kalın kaşlarını da ilk o zaman farkedebilmiştim. Seni de o kadın yerine koydum. Sanki bir anlığına oradaymışsın gibi, orada tanışmışız selamlaşmışız gibi. Ve biliyor musun Tarabya? Bir gün seni hayal etmekten bıkmayacağım ama görmekten de vazgeçmeyeceğim. Benim için bazen bir vapurda martılara simit atan kadın olacaksın, bazen de sahilde çiçekçilere rastlayıp papatya alan kadın da. Seni her zaman anılarımda, hayatımda yaşatacağım Tarabya. Yüreğimden akan sevgimle, İstinye. Mektup bittiğinde ben de bitmiştim. Kendimi boşlukta hissediyordum. Mektubu bağrıma basarken bir an gözlerimi yumduğumu, göz aklarıma yağmur damlalarının düştüğünü hayal ettim. Biliyorum Tarabya, ben o vapurdaki kadındım. O değilsem bile hep oydum. Senin anılarında hayatında yaşayan kadındım. "Oya! Gelmiyor musun?" Aşağıdan seslenen ablama cevap vererek mektubu özenlice katladım, zarfın içine yerleştirirken ters döndürüp yüzeyine nazikçe dokundum, okşadım. Pulu, bir Sultan Ahmet Camii'nin puluydu. Gönderen, İstinye Postahanesi. G.S. Gerçek adını bilmiyordum. Sormamıştım da. Omuz silktim. Bilsem de bir şey değişmeyecekti. O benim İstinye'm olacaktı. Ben de onun Tarabya'sı. Aşağı indiğimde burnuma hoş kokular geldi. Mutfağın girişinde duraksadığımda ablama şaşkınlıkla baktım. Çiçek desenli mutfak önlüğüyle fırına doğru eğilmiş, bordo eldivenleriyle tepsiyi çıkarıyordu. Gülümsedim. "Yine neler pişirdiniz Günay Hanım?" Yanına gidip yanağına öpücük kondurduğumda irkildi. "Ay aklımı aldın!" Parmağını damağına bastırırken kıkırdadım. Sofraya otururken o da eldivenleri çıkarıp peşimden masaya oturdu. "Ee ne yazmış bu sefer mektupta?" Kaşlarım çatılırken çatalım ağzımda kalakaldı. Bana meraklı gözlerle bakarken diğer yandan çayları dolduruyordu. Ve biliyor musun Tarabya? Bir gün seni hayal etmekten bıkmayacağım ama görmekten de vazgeçmeyeceğim. Benim için bazen bir vapurda martılara simit atan kadın olacaksın, bazen de sahilde çiçekçilere rastlayıp papatya alan kadın da. "Oya?" "Hı?" İrkilirken bana şaşkınca baktı. "İyi misin?" "Ha iyiyim evet," Çatalımı tabağımın kenarına koydum. "Bir şey dememiş abla, nasıl olduğumu sormuş." Ama nasıl yalan! Ablam tatmin olmuşçasına daha fazla soru sormadı bense gözlerimi ondan kaçırarak kahvaltıma devam ettim. Az bir zaman sonra ablam terziye uğrayacağını söyleyip benim mezuniyet elbisemi de almıştı. "Akşama gecikmem, sen de gecikme." Bağırdım. "Tamam." Ben Oya. Oya Tanay. Bir ismim daha var, ama onu pek kullanmıyorum. Söylememe gerek de yok sanırım. Neden bilmem ama bazen bazı ayrıntıları detaysız bulurum, niye bu kadar açıklama yapma gereği hissetmiştim ki? Kahve saçlarımı geriye atarak beyaz puantiyeli kırmızı kalın askılı elbisemin üzerine belde biten, kolları sarılı kot ceketimi geçirdim. Nisan ayının sonundaydık ve hava İstanbul'da değişime uğruyordu. Stabil değildi. Kol çantamı da boynumdan geçirirken koyu kırmızı bandanamı düzelttim ve aynadan kendimi son kez süzdüm. Gülümsedim. Güzel olmuştum. Çiçek kokulu parfümümü de sıktıktan sonra hazırdım. Sokaktan korna sesleri duyunca arkamı dönerek cama koştum. Tül perdeyi aralarken onları gördüm. Tolga ve Büşra. Arkadaşlarım. Evden alelacele çıkarken çoktan bahçeden çıkmış, arabaya, arka koltuğa binmiştim bile. Büşra ve Tolga önde oturuyorlardı. Tolga benden ve Büşra'dan üç yaş büyüktü, Marmara Üniversitesi'nde Bilgisayar Mühendisliği okuyordu. Son sınıftı. Çocukta zeka vardı, övünmek gibi olmasın ama ona mahallenin dahisi diyorlardı. Büşra ise benim çocukluk arkadaşım. Onunla yaşıttık. O da Marmara Üniversitesi'nde okuyordu. Tolga'yla buradan tanışıyorlardı. Türkçe Öğretmenliği. O da son sınıftı. Büşra çocukluğundan beri öğretmen olmak istiyordu, fikrine sadık kalan tek çocuktu. Bense herkes gibi tabii öğretmen, doktor, polis demiştim ama fotoğrafçılık okumuştum. Hobi olarak kalmasın istemiştim. Fotoğrafçılığı bitirdikten sonra sınava yeniden hazırlanmıştım ve şu an Beykent Üniversitesi'nde İletişim ve Tasarım okuyordum. Tabii herkes mezun olurken benim hâlâ okuyor olmam. Bu halen de tartışılır. Tolga direksiyonda, "Haha biz mezun olacağız sen hâlâ sürün," Gözlerimi devirdim. "Abart istersen Tolga." Tolga dikkatini yola vermişti, ona rağmen bana laf sokmadan edemiyordu, mahalleden çıkarken Büşra dudaklarını büzdü. "Baksanıza yaa herkes dışarıda bizse yakında ebemizi ağlatacak finallere çalışalım." Etraf şen şakraktı. Baharın gelişinden olsa gerek. "Hayır anlamıyorum mühendislik okuyan ben, zor bölümü okuyan ben, siz daha tasarımı iletişimi yapamıyorsunuz." "Her bölümün zorluğu vardır, lütfen," diyerek Tolga'yı uyardığımda Büşra lafa atladı. "Hadi ordan bir kere, senin haberin yok tabii, Hukuk gibi tonlarca sayfaya çalışıyorsun, ezber yapıyorsun, notlar tutuyorsun sonra o notları düzenleyerek geçiyorsun!" İç çekti. "Düşüncesi bile yordu." Tolga gülerken kafamı iki yana salladım. "Abart istersen Büşra," dediğinde Büşra, Tolga'nın omzuna vurdu. "Sus istersen Tolga." "Tamam tamam," Lakin bunu derken bile gülüyordu, kahkahasını gizlemiyordu. Onların bu hallerini hayret edip içten içe gülümserken gözüm dışarıya kaydı. Sahil yolundaydık şimdi. Ve az evvel İstinye İskelesi'ni geçmiştik. Gözüm arka cama iskeleye kayarken gitgide uzaklaşıyordu bizden. "Hayrola nereye bakıyorsun sen öyle?" Önüme döndüğümde Büşra'yla aynadan göz göze geldik. Gülümsediğimin bile farkında değildim. "Hiç." Seni her zaman anılarımda, hayatımda yaşatacağım Tarabya. Ben de seni, İstinye... Hoş ben seni hep yaşatıyordum ki. Sevgili İstinye, Mektubun elime ulaştığımdaki heyecanımı sana anlatamam. Keşke kelimelerin dili olsa da onlar konuşsa benim yerime. Ellerimin dili olsa mesela. Nasıl heyecandan titrediklerini anlatsalar sana. Hani bana   demiştin ya, seni her daim anılarımda hayatımda yaşatacağım diye. Ben de farkına vardım. Meğersem ben de seni anılarımda hayatımda yaşatıyormuşum. Geçen günlerde İstinye İskelesi'nden geçtim. Ve aklıma gelen ilk isim sen oldun. Hayatımın merkezi olmuşsun İstinye. Hayatımın merkezindesin, bil istedim. Bir gün o vapurdaki kadın olmak dileğimle. Papatyalar kadar sevgimle, Tarabya.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
523.7K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

HÜKÜM

read
224.4K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.1K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook