Mert, o sabah Müge’nin elini tutup kalabalığın önünden geçirdiğinde, Müge’nin kalbi göğsünden çıkacak gibiydi. Gün boyu o anın ağırlığını içinde taşıdı. Ama fark etmediği bir şey vardı: Mert çoktan başka bir hazırlığın peşindeydi. Akşam olduğunda, Mert Müge’yi konağın büyük kalabalığından uzak, şehirdeki küçük konağa götürdü. Kapısı ahşap işlemeli, avlusu ise çiçeklerle çevriliydi. Burası, yıllardır Mert’in elinde tuttuğu ama kimselere göstermediği, sessiz ve huzurlu bir mekândı. — “Burası bize ait olsun istiyorum,” dedi Mert, Müge’nin merakla etrafına bakışını izlerken. “Ne büyük aşiretin gölgesi, ne de başkalarının sözleri… Sadece sen, ben… İstersen burası bizim yuvamız olur.” Müge’nin gözleri büyüdü. Bir konağın ağır havasından ziyade burası, küçük ama sıcak bir yuva gibiydi. O an iç

