Güneş Sabah daha güneş tam doğmadan, konağın içinde hummalı bir hareket başladı. Uyandığımda Meryem zaten ayakta, elinde bez, ağzında laf, odanın ortasında döne döne konuşuyordu. “Güneş’im kalk bacım kalk! Gün bizim günümüz, millet gelecek! Ayol bu saçlar böyle yataktan kalkmış gibi mi kalacak, kendine gel ha!” Uykulu gözlerle doğruldum. “Meryem... Daha sabahın körü... Ne olmuş millete, gelirlerse gelsinler...” “Ne olmuş mu?” diye bağırdı, elindeki yastığı kafama fırlatırken. “Oturma odasına üç katlı tepsi çıkacak, mutfağa girdi mi mis gibi hamur kokacak, salona bir giren ‘maşallah’ demeden çıkamayacak. Bugün o gün!” Kahkahayı bastım. Meryem savaş çanı gibi çalıyordu, ama haklıydı da. Bugün misafir günüydü. Beyoğlu Konağı’nın eli, yüzü, itibarı... hepsi bizim ellerimizdeydi. Giydim sa

