Günlerdir çiftlik evindeydi Dilda. O gün Ahmet Ağa, Dilda’nın ciddi olduğunu anlamış, kızı Rojin’le beraber Ciwan’ın tüm itirazlarına rağmen yollamıştı çiftlik evine. Burada huzurluydu Dilda. Ne sinir bozan bir Berfe vardı ne de Ciwan…
Rojin’le birlikte at binip yürüyüş yapıyorlardı bazen. Herkes gibi Rojin de biliyordu Dilda’nın acı çektiğini, ama elinden bir şey gelmiyordu…
Ciwan ise günlerdir kafayı yemek üzereydi neredeyse. Dilda’yı görememek canını yakıyordu Ciwan’ın. Çok seviyordu, çok aşıktı, ama büyük hatalar yapmıştı Ciwan. Biliyordu ki Dilda gururlu bir kadındı. Sevdasına yenik düşmüş, bir kez affetmişti Ciwan’ı, ama bir daha kolay kolay affetmezdi…
El kaldırmıştı Ciwan. Uğruna ölürüm dediği kadına vurmuştu. Ona kaldırdığı el, Dilda’dan çok onun canını yakmıştı oysaki…
Bugün ne olursa olsun gidip görecekti Dilda’yı Ciwan. Uzaktan da olsa çiftliğe doğru sürmeye başladı arabasını. Yaklaştığında indi arabadan Ciwan. İlerdeki boş arazide, rüzgârda savrulan saçlarıyla at biniyordu Dilda. Öyle güzel görünüyordu ki sabaha kadar izleyebilirdi karısını Ciwan. Zaten böyle görüp aşık olmuştu Dilda’ya Ciwan. Ama bir tek o değildi Dilda’yı hayran hayran izleyen. İlerdeki evin terasında, ellerini cebine koymuş karısını izleyen adamı fark etmişti Ciwan. O sinirle yürüdü çiftliğin avlusuna doğru. Atın üzerinde salınarak geliyordu Dilda. Ciwan’ı fark edince ahıra doğru sürdü atını. Ahıra atı bağlamış, çıkarken bir anda kolundan çekti Ciwan Dilda’yı…
“Sabrımı sınıyorsun, Dilda! Susayım diyorum, üstüne gitmeyeyim, ama olmuyor lan!” diyerek kükreyen kocasına,
“Ne oldu, Ciwan Ağa? Yine ne yapmışım ben?” diye sordu Dilda.
“Elinin körünü yapmışsın, Dilda! Kimden izin aldın da at üstünde geziyorsun lan? Beni mi sınıyorsun sen, kadın? Derdin ne? Katil mi olayım? Elin adamı gözünü kırpmadan seni izliyor, sen farkında bile değilsin!” diyen adamı itip, “Çekil, iyice saçmaladın!” diyen Dilda’yı kolundan tutup duvara yasladı Ciwan. “Bana bak, Dilda! Bir daha o saçlarının tek telini okşasın rüzgâr, saçlarına da sana da yazık olur, ona göre! Şimdi düş önüme, konağa dönüyoruz!” diyen Ciwan’a bakıp konuştu Dilda.
“Ben o konağa geri gelmeyeceğim, kusura kalma, Ciwan Ağa. Ya da kal, buradan da kusur kal! Benden uzakta, hangi cehennemde kalırsan kal, Ciwan! Rahat bırak, yeter ki!” diyen Dilda’ya, “Sen benim karımsın, Dilda! Senin yerin benim yanım. Benden uzakta kalmana izin vermem artık!” dedi Ciwan.
“Ha, illaki gelmiyorum dersen, ben de burada kalırım. Birlikte yaşayıp gideriz, güzel güzel,” diyerek bir adım daha attı Dilda’ya. “Uzaklaş benden! Seninle kalmak, seninle yaşamak istemiyorum, Ciwan! Bir daha da, ‘Sen benim karımsın, senin yerin benim yanım,’ diyerek konuşma! Çünkü ben senin hiçbir şeyin değilim! Şimdi müsaadenle gidip uyuyacağım, yoruldum,” diyerek hızla yürüdü Dilda.
Evin kapısından içeri doğru koşar adım giren Dilda’yı gören Rojin, “İyi misin, yenge?” diye soruyordu ki ardından giren Ciwan’ı fark etti. “Abi, sen ne zaman geldin?” diyen genç kıza, “Sonra, Rojin, sonra,” diyerek Dilda’nın peşinden yukarı çıktı Ciwan. Merdivenlerin başında yakaladığı kadını odaya çekip yasladı kapıya. “Demek benim karım değilsin, öyle mi, Dilda?” diye sordu Ciwan.
“Çekil, rahat bırak artık beni!” diyen karısına, “Sana bir şey sordum! Benim karım değilsin, öyle mi, Dilda? Cevap versene lan, susma! Evet, değilim! Seni kocam olarak görmüyorum ki artık! Benim için bir yabancısın! Bu durumda senin karın olmam mümkün değil! Şimdi çık odamdan! Seni kollarına atlamaya hazır bekleyen kadının yanına, uğruna beni harcadığın, çocuğu sana verecek kadının yanına git! Uzak dur benden! Senden kocalık beklemiyorum, sen de benden kadınlık bekleme!” deyip itti bir kez daha.
“Vazgeçmeyeceksin, değil mi lan? Şu siktiğimin gururundan, şu inadından, beni yaralamaktan vazgeçmeyeceksin! Ama şunu bil, Dilda, ben de senden vazgeçmeyeceğim! Sana üç gün mühlet! Geldin geldin, gelmedin, ben gelir yerleşirim buraya, o kadar! Şimdi düşün, taşın, ver kararını!” diyerek çekip gitti…
Dilda inatsa, Ciwan ondan daha inatçıydı. Ne yapıp edip konağa götürecekti karısını. Tamam, belki yüzüne bile bakmıyordu Dilda onun, ama yakınında olduğunu bilmek bile yetiyordu Ciwan’a…
İstemese de konağa dönmek zorunda kalmıştı Dilda. Ona ilk hoş geldin diyen, karnı yavaş yavaş çıkmaya başlayan Berfe olmuştu. Dört aylıktı bebeği artık. Yakında cinsiyetini öğreneceklerdi. Dilda’ya bakıp, “Gelmezsin sanıyordum artık,” diye konuştu Berfe.
“Haklısın,” dedi Dilda. “Aslında gelmeye hiç niyetim yoktu, ama Ciwan Ağa yanıma taşınmaya karar verince döneyim dedim. E, malum, burası kalabalık. Orada yalnız başımıza elimde kalmasın kıymetli kocan. Ama merak etme, işim olmaz kocanla, korkmana gerek yok. Yani, için rahat olsun,” diyerek çıktı odasına…
Kapı önünde onu dinleyen kocasından habersiz, bu umursamazlığı yakıyordu genç adamın canını.
Akşam yemeği saatinde Ruken gelip yemeğe çağırdı Dilda’yı. “Gelmeyeceğim,” dedi Dilda. İnmeyecekti sofraya. Ciwan’a boyun eğmek zorunda kalması zaten yetiyordu ona, bir de yemek yemeyecekti onunla. Ruken aşağı inip, “Yengem yemek yemeyecekmiş,” diyerek oturdu masaya. Ciwan sinirle kalktı yerinden. Yine herkese söz dinleten adam, Dilda’yla baş edemiyordu resmen…
Odaya girip sertçe çarptı kapıyı. “Niye inmiyorsun sofraya, Dilda? İlla kavga mı edeceği her gece? Güzellikle insen, otursan şu sofraya, yesek yemeğimizi, olmuyor mu, ha güzelim?” diyen adama cevap bile vermedi Dilda. Eline aldığı pijamalarla beraber banyoya ilerledi. Üstünü değişip döndüğünde Ciwan gitmemişti, hâlâ dikiliyordu odanın ortasında…
“Bu ne?” diye sordu Dilda’nın üzerini gösterip. “Yemeğe in diyorum, pijama giyiyorsun, Dilda! Niye böyle yapıyorsun? Yoruldum artık, az insaf et be, kızım!” diyen adamı yine duymamazlıktan geldi Dilda. Tam yatağa ilerlerken bileğinden tutup kendine çekti Ciwan karısını. “Dilin mi yuttun, Dilda? Konuşsana! Şimdi de böyle mi cezalandıracaksın beni?” dedi gözlerine bakarak, ama tek kelime etmedi Dilda. İnat etmişti, konuşmayacaktı Ciwan’la…
“Kime diyorum, Dilda? Konuşsana! Ya şu siktiğimin inadından vazgeçer, konuşursun benimle, ya da ben seni konuşturmasını bilirim, sen karar ver!” diyen adama bakıp konuştu Dilda.
“Ne olur? Gidip üstüme bir kuma daha mı getirirsin, yoksa yine mi tokat atarsın, Ciwan? Söylesene, ne olur? Sen benim canımı yakma kotanı doldurdun artık! Bu yüzden senden korkan senin gibi olsun! Emin ol ki benim suskunluğum ikimiz için de bir ödül. Şimdi çıkarsan sevinirim. Ben seni kovmaktan yoruldum, sen kovulmaktan yorulmadın!” diyerek yatağa girip örttü üstünü…
Doğru söylüyordu Dilda. Suskunluğu Ciwan için bir ödüldü, çünkü her konuştuğunda biraz daha kanatıyordu Dilda…
Gece tek başına terasta oturuyordu Ciwan. Artık ne yapacağını şaşırmıştı. Kıramıyordu Dilda’nın inadını, soğumuyordu yüreği genç kadının. Canının yandığı o kadar belli oluyordu ki, kimse anlamasa da Ciwan anlıyordu bunu. Ama kendi yaktığı ateşi söndürmenin bir yolunu bulamıyordu Ciwan…
Ertesi gün Berfe’yle beraber doktora gitti Ciwan. Bugün bebeğin cinsiyetini öğreneceklerdi. Ciwan, Berfe’yi ne kadar istemese de bebeğini o kadar çok istiyordu. Onun canından bir parçaydı bu bebek. Ultrasonla Berfe’yi muayene eden doktorun suratından bir aksilik olduğunu anlamıştı Ciwan. “Bir sorun mu var?” diye sordu doktora. “Evet,” dedi doktor, “çok dikkat etmeniz gerek. Eşinizin düşük riski var. Çok yormasın kendini. Bu tehlikeli süreci geçirene kadar daha dikkatli olmasında fayda var. Bünyesi zayıf çünkü,” derken Berfe girdi araya. “Cinsiyetini öğrenebilir miyiz?” diye sordu. “Tabii,” dedi doktor, “bir kızınız olacak. Allah analı babalı büyütsün,” diyerek kalktı yerinden. “Siz giyinip gelin, ayrıntılı konuşalım,” dedi Berfe’ye.
Eve döndüklerinde üzgündü ikisi de. Dilda yine yoktu ortalarda. Nerede olduğunu tahmin ediyordu Ciwan. Keşke şimdi gidip ona sıkı sıkı sarılabilseydi Ciwan, başını dizine koyabilseydi eskisi gibi, ama olmazdı, biliyordu Ciwan.
Dilda’nın ahı peşindeydi Ciwan’ın. Attığı her adımda dolanıyordu boynuna. Ne demişti Dilda ona?
“Uğruna beni harcadığın şeyi Rabbim hiçbir zaman sana nasip etmesin.”
Bu sözü o günden beri hançer gibi duruyordu aklında, kalbinde…
Doktorun söylediklerini Rojin’den duymuştu Dilda. Üzülmüştü, çünkü masum bir cana bir şey olsun istemezdi. Öfkeyle ettiği ah bir masumun canından çıksın, hiç istemezdi. Oturduğu terasta açtı ellerini Dilda. “Sen beni affet, Allah’ım,” diye dua etti. İçinin sıkıntısıyla başladı mırıldanmaya. O söylüyor, Ciwan avluda ağlıyordu. Herkes bir köşeye çökmüş, dinliyordu genç kadının dile döktüğü derdini…