Bu sabah gözlerini Ciwan’ın kollarında açmıştı Dilda. Uzun uzun izledi Ciwan’ı. Ne çok seviyordu onu, ama yanında duramazdı artık. Kendini onun hayatında bir fazlalık olarak görüyordu Dilda…
Ama sevdiğinden vazgeçmek içini acıtıyordu Dilda’nın. Kim isterdi ki bir zamanlar uğruna her şeyi göze aldığı adamdan vazgeçmek? Kimse istemezdi, ama mecburdu Dilda…
Usulca sokuldu Ciwan’a. Başını göğsüne koydu. “Keşke hep böyle kalabilseydim,” diye düşünürken, Ciwan’ın uyandığını anladı, saçlarına konan öpücükle.
Ciwan, Dilda’nın hissettiklerini anlamış gibi konuşarak, “Keşke zaman dursa, dursa da sen hep böyle benim göğsümde kalsan, hiç gitmesen benden,” dedi. Sustu Dilda. Konuşamıyordu, söyleyecek bir şey yoktu artık…
“Nasıl dayanırım, Dilda, gidişine? Nasıl alışırım, kurban olduğum? Gitme diyemiyorum, Dilda, ama beni yüreğinden hiç çıkarma, olur mu? Senin yüreğinde yerim kalmazsa, işte o zaman gerçekten ölürüm ben, dayanamam…”
“Konuşmayalım bunları artık, Ciwan. Birbirimize ait son günü böyle hatırlamak istemiyorum ben,” diyerek doğruldu yerinden. “Sana kahvaltı hazırlayayım,” diyerek, ama Ciwan izin vermeden bileğinden tutup çekti kendine Dilda’yı. “İstemiyorum, yanımda kal,” diyerek sıkıca sarıldı. Anlına, yüzüne, dudaklarına defalarca öpücük kondurdu Ciwan…
Bir anda altına aldı Dilda’yı. Başını iki göğsünün arasına gömüp çekti kokusunu içine, sonra öpmeye başladı. Küçük bir kıvılcım onların alev almasına yetmişti…
Saatlerdir uzandıkları koltuktan ilk kalkan Dilda olmuştu. “Acıktım,” diyerek Ciwan’ın gömleğini üstüne geçirip mutfağa girdi. Makarna dışında pek fazla bir şey yoktu mutfakta. Pişirdiği makarnayı masaya koyup seslendi Ciwan’a, “Gel, bir şeyler yiyelim,” diyerek.
Sonra eskiden yaptıkları gibi çaylarını alıp oturdular televizyon karşısına. Sanki onca şeyi onlar yaşamamış, sanki yarın bu kapıdan çıktıktan sonra el olmayacakmış gibi…
İzledikleri film bitince, “Uyuyalım mı?” diyen Ciwan’a, “Olur, sen yatağa geç, ben buraları toplayıp geleyim,” diyerek ayaklandı Dilda. Üstündeki gömlekle önünden geçip giden kadına ağzı bir karış açık bakıyordu Ciwan. Arkasından kalkıp girdi mutfağa. Tezgâhla kendi arasında sıkıştırdı Dilda’yı. Kollarını beline dolayıp iyice bastırdı kendini karısına. Boynuna eğilip sayısız öpücük kondurdu.
+18 sahneler
Eli karısının açıkta kalan bacaklarında geziniyordu. Kendine hâkim olamıyordu Ciwan. Bir elini yavaşça gömleğin eteklerinden içeri sokup karısının göğüslerini okşuyor, bir yandan da boynunu öpüp ısırıyordu. Öteki elini Dilda’nın çamaşırından içeri soktuğunda, artık ikisi de dönülmez noktaya gelmişti. Elinin altında titreyen karısına sertçe sürtünmeye başladı Ciwan. Bir anda tutup indirdi çamaşırını Dilda’nın. Çıplak kalçalarına bastırdı kendini. Bu kez kendi üzerindekilerden de kurtulan Ciwan, sertçe ittirdi kendini Dilda’nın içine. Dayanacak gücü kalmamıştı ikisinin de. Dudaklarından, “Ahhh!” diye bir inleme çıktı. Dilda’nın inlemesi Ciwan’ı baştan çıkarmaya yetiyordu. Dilda’nın üstündeki gömleği çıkarıp fırlattı yere. Çırılçıplak kalan karısının içinde gelip giderken sayısız öpücük kondurdu sırtının her zerresine. Dilda ellerini tezgâha dayamış, zor duruyordu ayakta. “Offf, Ciwan!” diye bir kez daha inledi Dilda. Sona gelmişti artık. Bunu fark eden Ciwan iyice hızlanıp, “Çok güzelsin, gülüm, çok!” diyerek sona gelmişti…
O gece onlar için bir sondu aslında…
Sabah güneş doğarken uyandı Ciwan. İçi kan ağlasa da bugün kendi elleriyle azat edecekti sevdasını. Yanında uyuyan kadının yüzüne baktı, ezberlemek ister gibi. Gidiyordu Dilda, ölüyordu Ciwan…
Arabaya binen iki gencin de sesi soluğu çıkmıyordu. İnsan nasıl veda ederdi ki, nasıl bırakıp giderdi sevdiğini…
Dilda’nın halasının evine yaklaştıklarında, “Burada dur, Ciwan,” diyerek sessizliği bozdu genç kadın. “Şimdi seni görmesinler, huzursuzluk çıksın istemiyorum,” dedi…
“Gidiyorsun,” diyen adama, “Gidiyorum,” diye cevap verdi Dilda…
Arabadan inen Dilda ve Ciwan, bu kez vedalaşmak için duruyordu karşı karşıya…
“Hakkını helal et,” dedi Dilda…
“Sende et,” diyemedi Ciwan. Konuşamıyordu, boğazı düğüm düğümdü Ciwan’ın…
“Benim de hakkım sana helaldir. Canımın acısıyla yaktım canını, ama bil ki hakkım en çok sana helaldir, Ciwan…”
“Dilda, yapma, gülüm, kurban olayım, ikimiz de ölüyoruz!”
“Asıl sen yapma, Ciwan! Konuştuk bunları. Kendine iyi bak, beni düşünme. Senin artık bir evladın var, onu düşünerek hareket et. Bu son görüşün beni. Sakın ardıma düşme, arama beni!”
“Nasıl olacak, Dilda? Bu söylediklerin… Söz geçmiyor yüreğime, nasıl olacak?”
“Alışırsın, Ciwan.”
“Tamam, Dilda. Git. Ne dersem diyeyim, dönmeyeceksin geri. Ama bil ki bu yürekte senden başka kimse olmayacak. Ölene kadar seveceğim, can verene kadar senin adın çıkacak, sevdam, bu dudaklardan…”
“Son kez sarılmama izin ver,” diyerek çekti kendine Dilda’yı. Ağlaya ağlaya ayrılmıştı iki sevdalı, bugün yıllar sonra karşılaşacaklarını bilmeden…
4 yıl sonra
“Cihan, gel buraya, oğlum! Ne yapacağım ben seninle?” diyerek koşturuyordu oğlunun peşinden Dilda…
“Dayı!” diye koşarak atladı Bawer’in kucağına. “Aslanım, ne yaptın da delirtin yine ananı, söyle bakalım?” diyen abisine, “Ne yapmadı ki! Yine çikolata banyosu yapmış küçük bey. Hep sen şımartıyorsun, Bawer Ağa, bu çocuğu!” diyerek sitem ediyordu Dilda abisine…
“Ne yapalım, kızım? 1 tanecik yeğenim var, ona da müsaade et şımartalım. Hazar nerede?” diye sordu Bawer. “İşi vardı, çıktı, gelir birazdan,” diye cevap verdi Dilda abisine…
“Hazırsınız, değil mi? Bir eksik yok?” “Yok, abi, hazırız. Hazar gelsin, çıkarız…”
“Hiç gelmek istemiyorum, abi, biliyorsun ama…” “Saçmalama, Dilda! Abinin düğününe gelmeyecek misin? Bilmiyormuş gibi konuşma, abi! Sende koca Mardin’de kız kalmamış gibi gidip Ciwan’ın teyzesinin kızını buldun aşık olacak!” diyen Dilda’ya, “Kusura bakmayın, hanımefendi, ona aşık olma, başkasına ol, diyemedim yüreğime!” diye karşılık verdi…
“Hem korkma, güzelim. Ciwan yurt dışındaymış, Havin söyledi. Orada olmayacak. Hem olsa da Hazar var, kimse bir şey anlamaz, inşallah,” dedi. Dilda abisine bakıp, “İnşallah…”
Mardin’e varmalarına az kalmıştı. Dilda kafasını cama yaslamış, düşünüyordu. 4 yıldır Mersin’de yaşıyordu Dilda. O gün orada Ciwan’la aralarındaki her şey bitmişti. Dilda boşanmış, 1 ay sonra da hamile olduğunu öğrenmişti, ama söylememişti Ciwan’a. Bawer çok ısrar etmişti, ama dinlememişti Dilda. Sonra da Hazar çıkmıştı karşısına. Arkadaş, dost, her şey olmuştu Dilda için. Her ne kadar Hazar Dilda’ya kör kütük aşık da olsa, bunu saklamanın bir yolunu buluyordu. Zamanla Bawer’le de iyi arkadaş olmuştu Hazar. Cihan da çok seviyordu Hazar’ı. Bu yüzden de düğüne birlikte gelmelerini istemişti, kimsenin anlamaması için…
Mardin’e baba evine geldiklerinde gözleri dolmuştu Dilda’nın. Çok özlemişti baba ocağını…
Babası Rauf Ağa sıkıca sarılmıştı kızına. “Hoş geldin, gökyüzüm,” diyerek. “Cihan!” diye bağırarak atlamıştı boynuna dedesi. “Kurban!” diyerek sardı torununu Rauf Ağa sıkı sıkı…
Rauf Ağa, kızının arkadaşı Hazar’a dönüp, “Hoş geldin, oğlum,” diyerek selam vermişti. Yemekler yenmiş, herkes dinlenmek için bir köşeye çekilmişti. Dilda ise konağın terasına çıkıp oturdu. Bir zamanlar ne çok zaman geçirirdi bu terasta. Daldığı düşüncelerden onu çıkaran abisi Bawer olmuştu. “Kurban olduğum, nereye daldın öyle?” diyerek Dilda’nın yanına oturdu Bawer. “Hiç,” dedi Dilda, “eskiyi düşünüyordum.”
“Düşünme, Dilda, üzme artık kendini. Olan oldu. Sen artık sadece kendini ve Cihan’ı düşün,” diyen abisine, “Olur, ağam, sen öyle diyorsan,” dedi. “Bana bak, cadı, dalga geçme benimle, yoksa patlayana kadar gıdıklarım seni!” “Yaparsın, Bawer Ağa, yaparsın!” diyerek sustu Dilda…
“Hazar’la aran nasıl?” diye soran abisine, “İyi. Neden sordun şimdi bunu?” diyerek cevap verdi. “Bence ona bir şans vermelisin, Dilda.” “Yapma, abi, o benim arkadaşım.” “O sana deli gibi aşık, Dilda.” “Ama ben değilim, abi. Benim yüreğimde Cihan’dan başka kimseye yer yok artık. O yüzden böyle konuşma.”
“Tamam,” dedi Bawer, “sen nasıl istersen, nasıl mutluysan öyle olsun, abicim…”
“Hadi,” dedi Dilda, “kalk da uyu, yarın kendi kına gecene geç kalma…”
Ertesi gün kına alanına doğru yürürken kalbi ağzında atıyordu Dilda’nın. Ciwan’ın burada olmadığını duymuştu, ama yine de içinde sebebini bilmediği bir korku vardı…
Havin’le abisinin olduğu odaya doğru ilerledi Dilda. Gerginlikten ölüyordu…
Kına gecesi başlamış, yarım saattir gelin odasında oturuyordu Dilda. Oğlu Cihan’ı getirmemişti bu gece. Evde, Bawer’in tuttuğu bakıcının yanındaydı. Hazar, Dilda’yı ortalarda göremeyince Bawer’e sorup odada olduğunu öğrenmiş, gelin odasına doğru gitmişti.
“Dilda!” diye seslendi Bawer. “Efendim, Hazar?” diyerek cevap verdi Dilda. “Neden çıkmıyorsun? Biliyorsun işte, Hazar. Kına bitene kadar burada kalmayı düşünmüyorsun herhalde!” “Bilmiyorum, Hazar.” “Gel, hadi çıkalım,” diyerek uzattı kolunu. Dilda, Hazar’ın söylediğinin doğru olduğunu biliyordu. Burada kalamazdı. Ona uzanan kola girip çıktı odadan…
Beraber içeri girdiklerinde, abisi ve Havin pistte dans ediyordu. Çok yakışıyorlardı. Abisi çok mutlu görünüyordu. Bu durum mutlu etmişti Dilda’yı…
Hazar kulağına eğilip, “Dans edelim mi?” diye sordu Dilda’ya. “Olur,” dedi Dilda. İstemese de kırmak istemiyordu Hazar’ı. En zor günlerinde destek olmuştu ona. Birlikte piste doğru yürümüş, dans etmeye başlamışlardı. Herkesin gözü Dilda’nın üzerindeydi. Hazar’ın kim olduğunu anlamaya çalışıyordu herkes. Ciwan’ın ailesi de buradaydı. Pistte dans eden Dilda’ya şaşkınlıkla bakıyordu hepsi…
Dans bittikten sonra Dilda, ilerideki masada oturan eski kayınvalidesinin yanına doğru yürüdü. “Ana,” diyerek yaklaşıp öptü elini. Ruken’le Rojin, Dilda’yı gördüklerine çok mutlu olmuşlardı. Berfe ise kıskançlık içinde bakıyordu Dilda’ya. Çok güzelleşmişti Dilda. İstemese de Berfe’ye dönüp selam verdi. Sonra da kucağında tuttuğu maviş gözlü kız çocuğuna bakıp, “Allah bağışlasın,” diyerek geri döndü Esma Hanım’a. Onunla ayaküstü sohbet ederken, “Baba!” diye bağıran Umay’ın sesiyle olduğu yerde kalakalmıştı…
Koşarak boynuna sarılan kızını sıkıca sardı Ciwan. “Babacım!” diyerek…
Ne demişlerdi? Korkunun ecele faydası yoktu. Dilda, istemeye istemeye de olsa yüzünü Ciwan’a dönmüştü. Ciwan, karşısında yıllardır hasretiyle yandığı kadını görmeyi hiç beklemiyordu.
Dilda, tüm güzelliğiyle duruyordu Ciwan’ın önünde…