bc

GİZLİ MASUMİYET

book_age16+
6.8K
TAKİP ET
69.8K
OKU
HE
drama
scary
city
highschool
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

İnat uğruna yapılan bir evlilik aşka dönüşebilir mi?Ya hiç bir şey göründüğü gibi değilse?Elif içinde iyilik ve masumiyeti taşırken insanların onun hakkında düşündükleri ve konuştukları ne kadar doğruydu?Babasının evinde yaşayan genç kız ailesinin zalimliği altında eziliyordu. Karşısına çıkan adam kurtuluşu mu yoksa bir diğer cehennemi mi olacaktı.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. BÖLÜM
Genç adam gecenin bir yarısı soğukta beklemekten donmak üzereydi. Henüz üzerinden bir dakika bile geçmediğini bilmesine rağmen üşümüş elleriyle epey eski olan telefonunu cebinden çıkarıp saate baktı. Tam tahmin ettiği gibi sadece saniyeler geçmişti ama o kadar uzun zamandır soğukta bekliyordu ki saatler gibi gelmişti ona. Derin bir nefes aldı ciğerlerine. Geceyi aydınlatan aya baktı önce. Daha sonra kafasını indirerek mahallesinin ıssız sokaklarında gezdirdi gözlerini. Havanın soğuk olması ile birlikte herkes evlerine çekilmişti. Oysa yazın bu saatte bile cıvıl cıvıl olurdu sokaklar. Yüzünde buruk bir gülümseme belirdi acı tatlı ne çok anısı vardı bu mahallede ama bitmişti artık acı olan her şey geride kalacaktı artık bir ailesi olacaktı. Bunun için her şeye değer diye düşündü genç adam. Tam bu esnada beklediği ses kulağına dolunca kafasını o yöne doğru çevirdi. Gördüğü manzarayla yüzündeki buruk gülümse yerini içten gelen bir gülümsemeye bıraktı. Yanına yaklaşan Nazlı kalın montuna sarılmış koşar adımlarla yanına yaklaşıyordu. Soğukta çok beklemişti ama değmişti. Kız önünde durduğunda kaşlarını çatmış bir şekilde genç adama bakıyordu. "Of Kerem ya gecenin bu vakti bu soğukta ne diye çağırdın beni buraya hem babamlar evde ya görürlerse." Kerem soğuktan yüzü kızarmış kızın usulca yanağını okşayarak gülümsedi. "Ne yapayım özledim kaç gündür görüşemiyoruz. Gündüz de buluşmuyorsun annenler görür diye bende böyle görüşelim bari dedim." Nazlı karşısındaki çocuğu baştan aşağı süzdükten sonra gözlerini devirdi. "Gündüz buluşsak ne yapıcaz bu soğukta. Ne bir cafeye gidebiliyoruz ne de sinemaya. Sokaklarda dolaşırsak tabi görürler bizi." Kerem yine konunun paraya gelmesinden rahatsız oldu ama karşısındaki kıza bunun için kızmak istemiyordu. Aslında haklıydı ama onun için bu haldeydi. "Halledeceğim. İş bakıyorum biliyorsun ama yok işte. Hele benim gibi sabıkalıysan daha zor. Adamlar bulaşık bile yıkatmıyorlar." "Ne bulaşığı ya bir de o işi mi yapacaksın? Benim sevgilim bulaşıkçı mı diyeceğim ben?" Nazlı'nın söyledikleriyle Kerem'in kaşları çatıldı. "Helal para kazanana kim ne diyecek kızım. Delirtme beni!" Nazlı Kerem'in bağırmasıyla hemen elini ağzına kapattı. "Tamam tamam demedim bir şey. Sen iş bul yeter. Hem bağırıp durma babamlar uyanacak." Kerem kızın elini sert bir şekilde çekti ve kaşlarını çatarak kıza bakmaya devam etti. Nazlı Kerem'in gazabına uğramak istemiyordu. Çünkü mahallede ki herkes biliyordu ki Kerem'in tersi çok pisti. Genç kız yüzüne sevimli olduğunu düşündüğü bir sırıtış yerleştirdi. Kerem'in yüzünü kavrayarak dudaklarını dudaklarına bastırdı. Biliyordu ki Kerem buna dayanamazdı. Bilmediği ise çok uzun zamandır Kerem'in artık bu öpücüklerden etkilenmemesiydi. "Hayatıııımm kızma hemen tamam öylesine çıkıverdi ağzımdan." Kerem Nazlı’yı usulca kendinden uzaklaştırdığında yaşadığı isteksizliğin utancı ile fısıldayarak konuştu. "Bakma sen bana bu iş meselesi çok geriyor beni. Hem uzun zaman oldu özledim de seni görüşemiyoruz hasretimden hep." Diyerek kızın dudaklarına doğru yaklaştı tam öpecekken arkadaki evin ışıkları yanınca Nazlı panikle ayrıldı genç adamdan. Eve doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Arkasına döndüğünde sırıtarak havadan öpücük yolladı genç adama. Kerem de arkasından sadece gülerek baktı ve Nazlı eve girdiğinde bahçe kapısından usulca çıktı. Evine doğru yürürken düşüncelere dalmıştı. Nazlı'yı kendini bildi bileli seviyordu. Babaları da çok yakın arkadaş olduğu için çocukluktan beri birliktelerdi. Hayatında hep vardı ve ömrünün sonuna kadar da var olmasını istiyordu. Şimdilik iş dışında sorun olacağını düşünmüyordu. Çünkü Nazlı'nın babası Namık baba çok iyi birisiydi. Onu oğlu gibi severdi. Babası ve annesi Kerem on beş yaşında öldüğünden beri onunla ilgilenmiş ve ara sıra iş vermişti. Namık'ın kahvesi olduğu için sadece çok yoğun zamanlarda yardım ederdi. Adam da ona o günlük harçlık verirdi. Diğer günler bulabilirse günlük işlerde çalışır, harçlığını çıkarırdı. Tabi bu bir aile kurmasına yetmezdi. Ama Namık baba laf arasında artık yorulduğunu oğlu da olmadığı için kızının evlendiği adama kahveyi bırakmayı düşündüğünü söylemişti. Bu Kerem için gurur kırıcı birşeydi ama yolun sonunda sevdiğine kavuşmak varsa herşey mübahtı. Kafasındaki düşünceler ile eve geldiğini fark etmedi bile. Cebinden anahtarı çıkararak tek göz odalı, harabeden farksız evine girdi. Babası ve annesi evlendiğinde durumları çok kötüymüş. Paraları anca bu eve yetmiş. Zamanla para biriktirmeye çalışsalar da olmamış. Babasının kazandığı anca kendilerine yetiyormuş. Anne ve babası öldükten beş yıl sonra yirmi yaşındayken Kerem adam yaralamaktan hapse girince burası da dışarıdaki serserilerin sığınma yeri olmuş. İçinde ne varsa hepsi ya kırılmış ya da satılmış. 4 yıl sonra mahalleye döndüğünde evini gördüğü zaman şok olmuştu. Bu kadarını beklemiyordu. Ev resmen dökülüyordu. Namık babası yanına gelir giderdi ama evin bu halinden hiç bahsetmemişti. Serserilerin ayağını buradan kesmek çok zor olmuştu. Şimdi de bu karanlık soğuk evde tek başına yaşıyordu. İçeri girdiğinde montunu çıkarmadan battaniyeye sarılarak yattı. Kafasındaki düşünceler ve soğuk rahat uyumasına imkan vermiyordu. Sonunda Namık babasıyla konuşmaya ve artık bu işi bitirmeye karar verdiğinde yüzünde bir tebessüm belirdi. Ailesi olsun istiyordu bir yere ait olmak ve bir işe yaradığını hissetmek istiyordu. En önemlisi de sevilmek istiyordu. Nazlı ve ailesi ona bunları verirdi. Yarın yapacaklarını düşünürken en sonunda bedeni uykuya yenik düştü ve gözlerini kapatarak soğuk evde içindeki heyecanın onu ısıtmasını umarak derin bir uykuya daldı. ### “Eliiiiiiffffffff kalk Allahın cezası sen daha uyuyor musun kız !!!” Genç kız kapısının gürültü ile açılması ve ardından gelen hayatında en nefret ettiği cırtlak ses ile yerinden zıplayarak uyandı. “Uyandım Hacer teyze. Geliyorum hemen.” “Cevap verme bana kalk da sofrayı hazırla. Saat kaç oldu babanlar işe gidecekler hadi.” Elif cevap vermeden başını sallamakla yetindi. Bu kadının neye kızacağı hiç belli olmuyordu. Kadın Elif'in ayaklanması ile odadan çıkıp mutfağa doğru ilerledi. Elif ise kadının sesini daha fazla duymamak için hızlıca hareket ederek yatağını topladı. Banyoya giderek rutin işlerini halletti. Acele ile mutfağa girdiğindeyse üvey annesinin elinde çay ile masada oturduğunu gördü. “Hadi yine iyisin çayı demledim gerisini de bir zahmet sen hallediver.” deyip çayını höpürdeterek içmeye başladı. Elif bu kadınla kavga etmenin kendisi için hiç iyi sonuçlar doğurmacağını bildiğinden dolayı susmayı tercih ederek kahvaltıyı hazırladı. Masa neredeyse hazırken içeriden gelen kapı kapanma sesi ile üvey annesi adeta yerinden fırlayarak Elif'i kenara itti ve onun kesmeye başladığı ekmekleri doğramaya devam etti. Elif kadının yaptığı şeyle şok olmuş bir şekilde ona bakarken mutfak kapısından babasının tok sesini duydu. “Günaydın Hacer Hanım.” “Günaydın Baki Bey nasılsın iyi uyuyabildin mi?” Kaç yıl geçmişti bu kadın eve geleli ama Elif hala kendisi ile cazgırca konuşan kadının babası ile yapmacık bir uysallıkla konuşmasına alışamamıştı. “Uyudum uyudum bu ev niye soğuk sobayı yakmadınız mı?” “Borular dolmuş temizleyeceğim bugün.” “İyi bakalım hadi sofra hazır değil mi daha?” Hacer Hanım mahzun bir şekilde başını eğdiğinde Elif başına gelecekleri anladı ama engellemek için yapabileceği hiç bir şey yoktu. Çünkü babası onu asla dinlemezdi. Bu güne kadar bunu o kadar çok tecrübe etmişti ki. “Ne yapayım bey bir başına anca yetişiyorum." Dediğinde Baki Bey 'in tiksindirici bakışları Elif'i buldu. Onu sanki şu dünyada ki en iğrenç şeymiş gibi baştan aşağı süzerek zehir saçan sözlerini kusmaya başladı. "Sen ne dikiliyorsun orada işe yaramaz orospu. Bıktım lan senden. Utanmıyor musun annene iş yaptırmaya terbiyesiz." diyerek kızın üzerine yürüdü ve saçından tuttuğu gibi sert bir şekilde yere ittirdi. Elifin canı acısa da dudaklarını birbirine bastırarak sesini çıkartmadı. İnsan bu kadar hakarete ve dayağa alışır mıydı? Maalesef ki Elif alışmıştı. Alışamadığı ve kendine yediremeyip içinde tutamadığı tek şey o kadına annesi demesiydi. Sonunda dayak yiyeceğini bile bile yine de susmadı. Çünkü susmak o melek annesine ihanet etmek demekti. “O benim annem değil!” Babası Elif 'in kendisine karşı çıkıp bağırmasına daha çok sinirlenip saçından tuttuğu gibi yüzüne tokadı yapıştırdı. Hıncını alamayarak kızı yere ittirerek tekme atmaya başladı. Bu sırada da hakaretlerine devam ediyordu. “Ulan orospu sen kime dayılanıyon lan gebertirim seni elimde kalırsın. O anan olacak orospu gibi mi olacan ha şerefsiz.” Elif'in canı babasının attığı tekmelerden değil de ona ve annesine yakıştırdığı o iğrenç sıfatlardan dolayı daha çok yanıyordu. Babasının durmayacağını düşündüğü bir anda adamın başından çekilmesiyle kedisini kasmayı bırakarak derin bir nefes aldı. Aldığı nefes ciğerlerine sanki yırtarak inmişti. Canı çok açıyordu. Hele yüreği... Usulca başını kaldırdığında Kenan'ın babasının kolundan tuttuğunu gördü. “Yeter artık baba öldüreceksin kızı.” “Gebersin pislik dünyadan biri eksilmiş olur hiç yoktan. Kalk oradan! Sofrayı hazırla hadi senin yüzünden sabah sabah bütün sinirim oynadı yerinden.” diyerek masanın başına gidip oturdu. Bu sırada Elif canı ne kadar acısa da yerinden kalkmaya çalışıyordu. Çünkü biliyordu ki kalkmazsa eğer babası üşenmeden geri gelip bir daha döverdi. Tam kalkacağı sırada Kenan'ın yanına diz çöktüğünü gördü elini uzatarak kıza yardım etmek istediğini belirtiyordu. Elif adamın elini yok sayarak kendi çabası ile ayağa kalktı ve kapıda dikilip en başından beri her şeyi sinsice izleyen kadınla göz göze geldi. Hacer’in ona alttan alta gülümseyerek bakması genç kızın bir kere daha bu kadının ne kadar tehlikeli olduğunu anlamasını sağladı. Üstünü başını düzelterek çayları servis etmeye başladı. Kendisine de koyacağı sırada babasının sesini duydu. “Cezalısın yemek falan yok sana bugün. Madem yediğin kaba pisliyorsun aç kal da aklın başına gelsin.” Genç kız sanki umurunda değilmiş gibi durumu kabullenmişti. Alışık olduğu bir durumdu sürekli aç bırakılmak. Onlar kahvaltılarını sanki hiç bir şey olmamış gibi neşe için de yaparlarken kendisi onları izlemişti. Hacer in oğluna ballı ekmek yedirişini imrenerek izledi. Annesi olsaydı bunları yaşamak zorunda kalmazdı. Ama yoktu işte. Annesi onu çok küçük yaşta bırakıp bu dünyadan göç etmişti. Bazen çok kızıyordu ona intihar edip bırakıp gittiği için ama çoğu zaman da hak veriyordu. Kendi yaşadıklarını annesi de yaşadığı için belli ki dayanamamıştı. Belki de en iyisini yapmıştı. Çoğu zaman Elif’te bunu düşünüyordu ama hiç bir zaman cesaret edemiyordu. Düşüncelere dalmış dururken Kenan'ın bardağını burnunun ucuna doğru tutup “çay” demesiyle kendine geldi. Kahvaltı faslı bittiğinde Elif masayı toplarken babası ve Kenan işe gidiyorlardı. Hacer Hanım da oğlunu sanki küçük bir çocuk gibi sıkı sıkı sarmaya çalışıyordu. “Ah aslan evladım üşüme sakın emi babanı da çok yorma sen yap işleri tamam mı annesinin kuzusu.” “Tamam anne çocuk gibi davranma kaç yaşında adamım ya." Diyerek evden çıktı ve kapıda babasını beklemeye başladı. Bu sırada Hacer hanım Baki beyin iyice dibine girerek yakasını düzeltti ve omuzunda ki hayali tozu silkeledi. “Bey konuşacak mısın bugün şu işi?” “Tamam dedik ya Hacer Hanım ne üsteliyorsun.” “Aa aşk olsun ben senin için diyorum başın yukarıda gezemiyorsun mahallede. Bir an önce kurtul diye dedim." “Konuşacağım bugün merak etme hadi kalın sağlıcakla." Deyip evden çıktı. Hacer de mutfağın kapısına dayanarak kollarını bağladı ve bütün suratsızlığı ile Elif’e söylenmeye başladı. “Hadi kız oyalanma çabuk ol. Bir sürü iş var bugün. Listeyi bıraktım sana ben komşuya gidiyorum babanlar gelene kadar da gelmem bütün işleri bitir. Yoksa biliyorsun neler olacağını sabah gördün.” Elif başını sallamakla yetindi yine. Konuşmak istemiyordu bu insanlarla. Gerçi insan bile denmezdi böylesine. Kapının kapanma sesiyle birlikte çeşmeyi kapattı ve yere çökerek ağlamaya başladı. İçerisinde ne varsa akıtmaya çalışıyordu ama bir türlü geçmiyordu acısı. Vücudu ayrı kalbi ayrı açıyordu. Ne kadar süre orada öylece kaldı ve ağladı bilmiyordu. Bildiği tek şey bir an önce toparlanmalı ve işleri bitirmeliydi. Yoksa bu sabah yaşadıkları akşam yaşayacaklarının yanında devede kulak kalırdı. O andan itibaren Elif hiç durmadan çalıştı. Önce soba borularından başladı işe dışarısı o kadar soğuktu ki elleri donmuştu. Zaten zayıf olan vücudu sabah ta aç kalmasıyla birlikte iyice güçsüz düşmüştü. Gizlice yemek isterdi ama o kadın her şeyi tek tek sayıyordu eksilmiş mi diye. Soba temizliği bittikten sonra sobayı yakarak ev temizliğine başladı. Bir yandan da makineye çamaşır atıyordu. Çocukluğundan beri evin temizliğini kendisi yaptığı için artık Elif’te neredeyse hastalık haline gelmişti bu. Pis bir yerde duramıyordu. Onun için her şey ve her yer temiz kokmalı ve öyle de görünmeliydi. Temizliği de bitirdikten sonra listeye göz attı. Hacer karısı resmen bir dakika bile durmasını istemez gibi olur olmadık bir sürü şey yazmıştı listeye. Aradan geçen bir kaç saat sonra Elif listeyi bitirmiş mutfağa yemek yapmaya geçmişti. Yemeklerini yaptıktan sonra duş almak için vaktinin olup olmadığına bakacaktı ki kapının açılma sesiyle Hacer'in geldiğini anladı. Demek saat o kadar olmuştu. İçeriden gelen seslerle onun üzerini çıkardığını anladı ama karşılamak için çıkmamıştı. Mutfağın kapısından gelen sesle korsa da belli etmek istemedi. “Abiye hoş geldin demek yok mu kız.” Kenan'ın sırıtarak genç kıza bakması Elif'in midesini bulandırmıştı. Ama onun sinirini üzerine çekmek istemediği için ağzının için de mırıldanarak “hoş geldin” dedi. Çünkü Kenan değişik biriydi. Sinirlendiğinde babası gibi dövmüyordu. Daha farklı psikopatlıkları vardı. Bir yandan soru soruyor bir yandan da Elif’e doğru yaklaşıyordu. Genç kız iyice tedirgin olmuştu. Hacer karısını arayacağı hiç aklına gelmemişti. “Annem nerde?” “Gelir şimdi komşuya gitti.” Bu kısa cümleyi kekelemeden kurmak bile Elif için bir mucizeydi. Bu adamın önünde güçlü durmalıydı. Çünkü Kenan en ufacık acizlik belirtisinden tatmin oluyor ve bunun üzerine gidiyordu. Kenan sırıtmasını daha da genişleterek kızın dibine girdi ve Elif'in saçını parmağına dolayarak kulağına doğru yaklaştı. “Demek evde yalnızız ha küçüğüm. Biraz oyun mu oynasak.” Elif Kenan'ı var gücüyle ittirerek tezgahın üzerindeki bıçağı aldı ve sıkıcı kavrayarak adama doğru uzattı. “Hele bi dene bakalım ne oluyor. Seni bu sefer gebertmezsem adım Elif değil. Hele bir dene !!” Kenan sahte bir korku ile ellerini yukarı kaldırdı. “Uuvvvv çok korktum küçüğüm ama atladığın bir şey var ben zoru severim ve senin bu hallerin beni inanılmaz tahrik ediyor.” Elif adamın üzerine doğru gelmesiyle ne yapacağını bilemedi. Bıçağı hayatı ona bağlıymış gibi tutuyordu ama bu Kenan’a daha çok zevk vermekten başka bir ise yaramıyordu. Bu sırada açılan kapı ile Allaha şükür etti. Gelen her kimse onun kurtarıcısıydı ne Hacer ne babası Kenan kadar kötü olamazdı. Kenan kapıdan gelen ses ile geri çekilerek parmağını genç kıza doğru salladı. “Daha bitmedi küçüğüm bunu unutmam.” Elif Kenan'ın mutfaktan çıkmasıyla birlikte bıçağı tezgaha atarak odasına doğru gitti. Kendini o kadar çok kasmıştı ki odasına girer girmez kapıya yaslanarak ağlamaya başladı. Allaha onu bu evden kurtarması için dua ediyordu. Bir kaç dakikanın ardından kapısı zorlanarak açılmaya çalışıldı ama Elif arkasında olduğu için açılmayan kapı Hacer i daha çok kızdırdı. “Allah’ın cezası kalk hadi baban gelecek şimdi hazırla şu sofrayı” Elif gözlerini silerek yerinden kalktı ve sofrayı yazılamaya başladı.Yenilen yemeğin ardından bir türlü istekleri bitmeyen babasının yüzünden dinlenememişti. Açlığı kendini belli ederken iyice halsizleşmişti. En sonunda herkes yatmaya gittiğinde genç kızda odasına çekilerek kapısını kilitledi. Bir gece Kenan’ı odasında bulduğundan beri kilitliyordu kapısını. Ama bu sabah Hacer kapıyı açtığı için yedek anahtar olduğunu düşünerek kapının yanındaki şifonyeri kapının arkasına ittirerek kendini güvenceye aldı. Yatağa geçtiğinde önce dualarını etti . Allahtan istediği tek şey huzurlu ve mutlu bir ailesinin olmasıydı. Başını yastığa koyduğunda yorgunluktan hemen uyuyuverdi. Genç kızı uykusundan uyandıran şey dış kapının delice vurulmasıydı. Panikle yerinden kalktı şifonyeri çekip kapıyı açtığında babasının kapıya doğru gittiğini gördü. Arkasında da Kenan ve Hacer vardı. Babası kapıyı açtığında önündeki kişilerden kimin geldiğini göremiyordu ama sesini net bir şekilde duyuyordu. Adam nefes nefese bir şekilde konuşmaya başladığında Elif nefesini tuttu. Çünkü içindeki bir his bunun sonucunun iyi olmayacağını biliyordu. “Baki amca teklifin hala geçerli mi?” “Oğlum bu sa...” “Geçerli mi değil mi bana onu söyle.” “Geçerli tabi.” “İyi al şu kimliği ne gerekiyorsa hallet hiç bir şeye karışmam tek kuruşum da yok size verebileceğim uzatmadan hemen hallet bitsin uyar mı?” “Olmaz mı oğlum tanıdık var zaten hallederiz hemen.” “Oldu o zaman bana haber edersin hadi eyvallah." Diyen genç adam geldiği gibi hışımla gitti. Kapıyı kapatan babasının ve Hacer'in yüzünde ki sırıtmadan başına bir iş geleceğini anlayan Elif yavaş bir şekilde geri geri yürümeye başladı. Onda ki hareketliliği fark eden babası kıza doğru seslendi. “Hazırlan! Evleniyorsun!” ### Kerem sabah uyanınca her zaman yaptığı gibi yine kahveye gitti. Çünkü evden daha sıcaktı ve en azından karnını doyurabiliyordu. Namık babasının yanına çalışmak için geldiği her seferinde şükür ki aç kalmıyordu. Diğer günlerse muammaydı. Gerçekten çok çalışkan bir adamdı elinden de her iş gelirdi. Ama sabıkası yüzünden kimse ona güvenmiyordu. El mahkum o da günübirlik işler yapıyordu. Namık ta gelip masaya oturduğunda aralarında her zaman ki samimi sohbet başlamış oldu. Yavaş yavaş kahve dolmaya başlayınca ikisi de ayaklandı ve bütün gün Kerem için koşturmaca için de geçti. Akşam üzerine doğru kahveye gelen Baki Kerem masaya çay getirdiğinde onu konuşmak için dışarı çağırdı. Kerem başta bu duruma şaşırsa da adamı takip etti. Mahalle de en çok üzüldüğü adam Baki idi. Kızı yüzünden başı önünde gezerdi sürekli. Belirli bir kaç arkadaşı dışında kimse konuşmazdı onunla. Baki Kerem ile karşılıklı durunca direk konuya girdi. "Oğlum konuyu hiç uzatmayacağım. Senin evlilik yaşın geldi. Ama bilirim ki evlenmek için durumun yok. Eh açık konuşalım bu devirdi kimse işsiz evsiz adama kız vermez. Benim kızın da malûm adı çıktı bir kere. Onu da kimse almaz. Yanı diyeceğim istersen benim kızla seni evlendirelim. Düğün falanda istemez." Baki sanki dedikleri çok normal bir şeymiş gibi gülen bir suratla Kerem'e bakıyordu. Kerem ise adamın bu tavrı ve yaptığı teklife o kadar çok şaşırmıştı ki başta ne diyeceğini bilemedi. Ama daha sonra sinirlenerek kaşlarını çattı ve bir adımda Baki'nin dibine girerek adeta dişlerinin arasından tısladı. -"Ne diyorsun lan sen! Kızını kimseye yamayamadın da bir ben mi kaldım enayi." "Yok oğlum sana da bu halinle kimse kız vermez ondan dedim." "İstemez! Benim sevdiğim var. Hem sana ne? Kime yamıyorsan yama adı çıkmış kızını. Bana bulaşma bir daha!" deyip arkasını dönüp kahveye geri girdi ve işini yapmaya devam etti. Sinirini bozmuştu adam. Canı sıkılmıştı sana kimse kız vermez demesine. Tam da bu günü bulmuştu sanki konuşmak için. Bütün hevesi kaçmıştı. Dahası içini korku almıştı. Ya Namık babası da Nazlı'yı vermezse. O sırada Namık'la göz göze geldiğinde adam ona gülümseyince o da her şeyi unutup içten bir gülümseme sundu. İçinden korktuğu şeylerin olmayacağını çünkü çocukluğundan beri Namık 'ın onu tanıyıl ve sevdiğini düşündü. Bu düşünceden cesaret alarak adamın yanına doğru ilerledi. "Namık baba bu akşam müsaitseniz size gelip seninle birşey konuşmak istiyorum." "Gel oğlum orası senin de evin sayılır müsaitliğimi soruyorsun." Kerem Namık 'ın içten gelen bir sesle konuşması üzerine ferahlayarak adama fark ettirmeden derin bir nefes aldı ciğerlerine. Kahveyi kapatma saati yaklaşınca Kerem ve kahve de çalışan Sedat ortalığı toparlarken Namık'ta hasılatı sayıyordu. Sedat henüz liseye gidiyordu ama okul sonrası ve hafta sonları kahvede çalışıp okul harçlığını çıkartıyordu. Kerem Namık'a çaktırmadan Sedat'a yanaştı ve fısıldayarak konuşmaya başladı. "Ne yaptın aslanım halledebildin mi?" dediğinde Sedat'ta Çaktırmadan Namık'a bakarak aynı Kerem gibi fısıldadı. "Abi ceket ayarlayamadık sadece gömlek ve pantolon oldu uyar mı?" "Uymaz mı be aslanım benim nasıl yaptın?" "Abi biliyorsun kuru temizleme de çalışan Mehmet arkadaşım ondan rica ettim. Ustasından kaçak ayarladı ama abi gözünü seveyim dikkat et bir şey dökülmesin üzerine çocuk yarın yerine koymazsa hepimiz biteriz. Buradan çıkınca gidip alacağım." "Tamam koçum sıkıntı yok. Eyvallah çok sağol unutmam bu iyiliğini." " Ne demek abi ne olacak ki sanki." Namık onlara doğru hareketlendiğinde ikisi de susup işlerine devam ettiler. Adam yanlarına gelince ikisine de bugün çalışmaları karşılığında paralarını verdi. " Kerem oğlum yanlış anlamazsan yarın benim eleman gelecek artık sana ödeme yapamam. O adam senden de eski ayıp olur şimdi gelme desem." Kerem içinde ki yanmayı önemsememeye çalışarak yüzüne sadece kendisinin bildiği sahte bir gülümseme yerleştirdi. " Olur mu Namık baba ben zaten iş arıyorum biliyorsun yarın öbür gün bulursam seni zor durumda bırakmış olmam böylece." "Hah sen çok yaşa oğlum bende kaç gündür eveleyip duruyorum ağzımda gücenir mi ki diye neyse hadi çıkalım kalanı yarın yaparsınız öldüm açlıktan." " Namık baba sen çık ben kapatıp gelirim az biraz iş var yetişirim hemen arkandan." "İyi madem çok bekletme hadi." deyip eve doğru yol aldı. Köşeyi döndükten hemen sonra Kerem Sedat'a kıyafetleri getirmesini söyledi. Kendi de Sedat gelene kadar kalan bardakları yıkadı. İşini bitirdikten sonra elini yüzünü güzelce yıkayıp kuruladı. O sırada içeri elinde gamboç ve bir poşetle Sedat girdi. "Aslanım benim be!" diye coşkuyla karşıladı onu Kerem. Bir yandan da üzerinde ki kazağını çıkarıyordu. Tam kıyafetlere uzanmıştı ki Sedat geri çekti ve elindeki kılıfı masanın üzerine bırakarak diğer elindeki poşetten tıraş makinası çıkardı. "Abi bence önce bir tıraş ol istersen orman kaçkını gibisin böyle kız mı istenir hem parfüm tarak falan da ayarladım sabahtan beri koşturuyorsun leş gibisindir." dedi çocuk gülümseyerek. "Ulan sıpa haklı olmasan ben bilirdim sana yapacağımı. Hem nerden buldun lan bu kadar şeyi ben sadece kıyafet demiştim sana." "Abiciğim o kadar da çevremiz olsun yani dimi biz mahallenin bütün çırakları birbirimizi kollarız bunlarda berberin çırağından hadi acele et Namık amca aç olunca sinirli oluyor." "Doğru diyorsun hızlı olmam lazım." O andan sonrası ışık hızında gibiydi her şey. Kerem tıraş olup kıyafetlerini giyip saçlarını taradığında Sedat abisi gibi sevdigi adami bastan aşağı süzerek ıslık çalmıştı. "Vay be abi sende ne cevher varmış. Vallahi yakıyorsun yakışıklı adamsın vesselam." -"Yürü lan maytap geçme benimle." " Yok abi vallaha ya." dediğinde Kerem minnettar bir gülüşle çocuğa döndü ve sıkıca sarılıp içten bir şekilde teşekkür etti. Sedat getirdiği malzemeleri berbere geri götürürken Kerem de Nazlıların evinin yolunu tutmuştu. Kapıya geldiğinde kalbi heyecandan yerinden çıkacak gibiydi. Zile bastı ve kapının açılmasını bekledi. Hava yine çok soğuktu. Üzerindeki montunun da onu soğuktan korumak gibi bir niyeti yoktu sanki. İçine de mecbur sadece gömlek giyince üşümemek için kendini kasmıştı. Nihayet kapı açıldığında Nezaket teyzesi yine her zaman ki suratsız tavrıyla kapıyı açıp kenara çekilmişti. Alışmıştı Kerem bu kadının huyuna, görmemeye çalışıyordu. Aslında arada Nazlı olmasa asla katlanamazdı bu tarz küçük görülmelere ama işte sevdiği olunca katlanıyordu el mahkum. Kadın ağzını içinde yuvarlarcasına hoşgeldin deyip gerisin geri içeri girdi. Keremde girişteki dolaba montunu koyarak arkasından takip etti onu. Herkes masaya oturmuştu ve hatta yemeğe bile başlamışlardı. Kerem yine içinde bir eksiklik hissetmişti ama belli etmeyerek gülümsedi. “Afiyet olsun” dediğinde Namık ve Nazlı kafalarını gömdükleri yemeklerden kaldırarak Kerem'e baktılar. Nazlı ağzı beş karış açılmış bir şekilde Kerem‘in yakışıklılığına bakıyordu. Namık da şöyle göz ucuyla bakıp yemeğine devam etti ve ağzı tıka basa olmasına rağmen konuştu. " Hoş geldin vallahi çok acıktım bekleyemedik. Kızım kalk tabak getir Kerem’e." Dediklerinin bir kısmı ağzının doluluğundan boğuk çıksa da Nazlı ne istediğini anlayarak hızlıca kalkıp Kerem'e servis açtı. Masaya oturduğunda gözlerini Keremden alamadığından aşağıdan ayağına annesi tarafından bir tekme gelmişti ve bunun sonucunda yemeğine devam etti. Kerem ise iyice heyecanlandığı için doğru düzgün yemek bile yiyememişti. Sonunda Namık doyup karnını ovuşturarak masadan kalktığında televizyonun önündeki koltuğuna oturdu. "Oh çok şükür bugünde doyduk. Hanım kahve yapıverin Keremle bize." "Bütün gün kahvedesin zaten içeydin orada hem dur daha sofrayı toplamadık patladınız mı?" "Sana da bir şey denmiyor be öff yapmazsan yapma?" Kerem her seferinde bu diyalogları duyduğunda şaşırıyordu. İkisinin de birbirlerine karşı ne sevgileri vardı ne de saygıları. Kerem'in anne ve babası böyle değillerdi. Onlar her daim birbirleriyle sakince konuşup güzel sözler söylerlerdi. Kerem'i de o şekilde yetiştirmişler, saygı ve sevgiyi öğretmişlerdi. Sırf babası istediği için değilmiydi zaten Namık'a baba demesi. Saygıda kusur olmasın diye en yakın arkadaşına öyle hitap etmesini istemişti. O zamanlar Kerem de çok sakin uslu bir çocuktu. Ama kazadan sonra o kadar çok değişmişti ki eskiden çocuklarına onu örnek gösteren insanlar çocuklarını ondan uzaklaştırmaya başlamışlardı. Tabi bu Kerem'in umurunda değildi On beş yaşında ailesini kaybetmiş bir çocuk her türlü tehlikeye açık oluyordu. Kerem de kendini korumak için bu duvarı örmüştü ama bir süre sonra o kadar oturmuştu ki üzerine istese de vazgeçemiyordu artık bu kaba ve sinirli adam tavırlarından. Düşüncelerin den Nazlının sesiyle irkilerek uzaklaştığında kızın yüzüne bakarak gülümsedi ve çaktırmadan göz kırptı. "Tamam babişim üzülme sen ben yaparım size kahve." "Ha yaşa kızım sen de olmasan bu anan ölsem bir bardak su vermez. Kerem otur bakayım söyle karşıma. Az önce yemek yerken birşey diyemedim. Ne kadar yakışıklı olmuşsun lan sen böyle. Hayırdır sen giyinmezsin böyle. Nerden buldun bunları bakayım sen arkadaşından mı aldın yoksa. Aferin ama takdir ettim şöyle adam gibi gez ya ne öyle çapulcu gibi geziyorsun." "Buraya geleceğim diye hazırlandım bu kadar Namık baba. Seninle birşey konuşacaktım ya hani?" "Hee dediydin hayırdır ne konuşacaksın iş falan mı kuracaksın sermaye falan lazımsa." "Yok Namık baba onun için değil ben daha hayırlı bir iş için geldim." Bu sırada mutfaktan konuşmaları dinleyen Nezaket ve Nazlı işin sonunun nereye varacağını anlayarak bir hışım mutfaktan çıktılar. Mutfak tarafında ki hareketlilik dikkatini çektiğinde Kerem kafasını çevirdiğinde Nazlı'yı gördü. Kız ona kaşlarını kaldırarak "hayır yapma" diyordu ama Kerem kararlıydı. Bu iş bu akşam bitecekti. Nezaket Kerem'in karşısına oturduğunda küçümseyerek genç adama bakıyordu. Kerem'in sözleriyle Namık'ta yerinde dikilerek merakla genç adamın ağzından çıkacak sözleri bekliyordu. "Namık baba sen beni çocukluğumdan beri bilirsin. Bende seni hiç babamdan ayırmadım. Çok derdimi çektin. Hep yardımcı oldun. Allah senden razı olsun. Biliyorum henüz işim yok ama en kısa sürede bulacağım inşallah.... " Kerem duraksayarak derin bir nefes aldı ve tüm samimiyetini gözlerine yansıtarak karşısında ki adama baktı. "Namık Baba kızma ama ben kendimi bildim bileli Nazlı'yı seviyorum. Eğer sende uygun görürsen Allah'ın emri peygam...." "Dur bakalım orada Kerem!" Kerem'in sözünün kesilmesiyle içinde yeşerttiği tüm umutlarının üzerine benzin dökülüp yakılmış gibiydi. İçinde ki boşluk Namık 'ın söylediği sözlerle her geçen saniye daha da büyüdü. "Ulan babana olan minnet borcumdan mahallenin sırt çevirdiği herifi aldım evime, getirip soframa oturttum sen benim kızıma mı göz diktin.?" Kerem konuşmak için ağzını açtığında Namık hemen oturduğu yerden öne doğru kaydı. "Kes! Lan acıdım da sana iş verdim ekmek verdim bu mu karşılığı. Sen kendini ne sanıyorsun da benim biricik kızımı istiyorsun. Ulan üzerindekiler bile emanet lan! Ne yapacaksın kızımı alıp o döküntü evine mi götüreceksin ama duuurrr sen onu da düşünmüşsündür içgüveysi mi geleceksin buraya kahveye de kondunmuydu oh ne ala memleket dimi!" Kerem ne kadar sabırlı davranmaya çalışsa da karşısında ki adamın sözleriyle öfkesinin her an patlamak üzere olduğunu hissediyordu. Tam kalkıp gitmek üzereyken Nezaket cadısı da devreye girdi. "Ee öyle düşünüyordu zaar baksana belli işte benim güzeller güzeli kızım sana mı kaldı be! Açlıktan nefesin kokacak biz olmasak. Sen ekmek yediğin kaba mı pisliyorsun. Ayol kim alır senin gibi çulsuzu koca diye. Birde gelmiş benim güzel kızıma göz koymuş." Kerem daha fazla dayanamayacağını hissederken bir hışım yerinden kalktı. Nezaket hala söyleniyordu arkasından. "Aç köpek ne olacak bir daha sakın gelme bu eve." Kerem acele ile montunu alıp ayakkabılarını bile tam giymeden evden çıktı. Dışarı çıktığında koşmaya başladı. Bir an önce eve gitmek istiyordu. Onu bu halde kimse görmemeliydi. Soluk soluğa kendini eve attığında içinde tuttuğu öfkeyi kusarcasına bağırmaya başladı. Yaralı bir aslan gibi bağırıp duvarları yumruklamaya başladı. Gözlerinden akan yaşların farkında bile değildi. Artık bütün enerjisi bittiğinde duvarın dibine çökerek ağlamaya devam etti. İstediği tek şey bir aile kurabilmekti ama kaderi ona bile izin vermemişti. Nefes almakta zorlandığını fark edince eli gömleğin yakasına gitti. Tam çekiştirmek üzereyken aklına emanet olduğu geldi ve deli gibi gülmeye başladı. Kahkahalarını arasında sanki karşısında biri varmış gibi zar zor konuşuyordu. "Haklılar kızı vermemekte şu üzerimdekiler bile başkasının. Ulan ağız tadıyla bir üstümü başımı bile yırtamıyorum be." Kerem kaç saat o duvarın dibinde kaldı bilmiyordu. Namık ve karısının bütün sözleri beyninde tekrar tekrar yankılanıyordu. Küçüklüğünden beri Nazlı var di hayatında onu seviyordu. Başka hiç kimse olmamıştı onun için. O Nazlı'nın ilki değildi ama Nazlı onun her anlamda ilkiydi. O da severdi Kerem'i. Geleceğe dair hayaller kurarlardı beraber. Bir insan sevmediği biriyle hayal kurar mıydı hiç. Hayallerinde hep evlilik vardı. Nazlı da onunla evlenmek isterdi ama şimdi hiç ümit kalmamıştı. Kerem biraz daha düşündükten sonra aklına gelen fikirle hızla ayağa kalktı. Gelirken sinirden hissetmediği soğuk şu anda iliklerine kadar işlemişti ama aldırmadı. Hızlıca evden çıktı ve az önce kovulduğu evin duvarından atlayarak arka tarafa dolandı. Yerden aldığı ufak bir taşı hala ışığı yanan Nazlının camına attı. Biraz bekledikten sonra perdenin arkasında beklediği hareketlilik gerçekleşti. Nazlı cama çıktığında aşağı inmesini işaret etti. Bir kaç dakika sonra kız yanına geldiğinde direk çemkirmeye başladı. "Ya sen ne halt ettiğini sanıyorsun. Sana hayır dedim dimi beğendin mi yaptığını birde utanmadan tekrar geliyorsun. Ya görürlerse." "Ne diyorsun kızım sen! Delirtmeyin lan beni! Adabıyla adam gibi istedim köpeğin götüne sokup çıkardınız lan!" "Tamam kes sesini bağırma şimdi duyacaklar." "Bana bak Nazlı" deyip buz gibi elleriyle kızın yanaklarını tuttu. "Ben senden başka yol bilmem. Gel he de kaçalım. Evlenince birşey diyemezler de alamazlar da seni benden." Nazlı kafasını geri çekerek yüzünü Kerem'in ellerinden kurtardı. "Pardon da ne yapacağız kaçınca? Senin o ev dediğin fare deliğinde mi yaşayacağız? Yemek niyetine de duvarları mı kemireceğiz? Benim alışkın olduğum hayatı sen bana veremezsin. Gerçekten bunu görmüyor musun?" "Bunlar senin sözlerin değil Nazlı. Annenlerin korkusuna böyle konuşuyorsun. Yavrum biz seninle birlikte olduk. Ben nasıl bırakayım seni. Sen artık benimsin." "Eee yeter be. Sanki ilkimdin de... Bana mahalle edebiyatı yapma. Ulan ben seninle birlikte kaç kişi idare ediyordum biliyor musun. Yakışıklılığın olmasa sana sümüğümü bile atmazdım. Tipinin hayrına bunca sene çektim seni." Keremin rengi duyduklarıyla anbean değişirken öfkesi de boyunu aşmak üzereydi. Karşısında ki kadın olmasaydı şu anda her şey çok farklı olurdu ama ailesinden öğrendiği en önemli şey kadına asla el kalkmazdı. O da bunu uygulamak için iradesinin son damlasına kadar kullanıyordu. "Lan ben senin yüzünden içeri girmedim mi! İşim de vardı paramda sen nasıl şimdi bana sırt çeviriyorsun!" "Öfff bana ne bana sordun mu adamı yaralarken sen içerdeyken ben seni mi bekleyecektim." Kerem bu sözlerden sonra daha fazla dayanamayarak Nazlı'nın üzerine doğru yürüdü. Dokunmuyordu ama gözleriyle adeta kızı parçalıyordu. Nazlı Kerem'in deli bakışlarından korkarak geri gitmeye çalıştı ama sırtı duvarla buluşunca korkuyla yutkundu. "Bende hepinizi insan sanıyordum lan hepiniz iki yüzlü kahpenin tekiymişsiniz. Yazıklar olsun sana verdiğim her şeye. Şu an da seni burada gebertmiyorsam aileme olan saygımdan. Hepinize ödeteceğim bunu." "Sen kendini Kaf dağında falan mı görüyorsun be bir halt yapamazsın. Annem haklı senin gibi birini kim ne yapsın? Kim seni koca diye alsın aklınca hem bana hem kahveye konacaktın dimi." "Kes lan kes!" deyip yumruğunu Nazlının başının hemen yanındaki duvara vurdu ve tiksinircesine kızdan uzaklaşıp bahçeden çıktı. Sinirle aldığı kararı sorgulamadan yola koyuldu. Her adımında kafasındaki cümleleri tekrarlıyordu. Kim seninle evlenir? Kim seni koca diye alır? Kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Sakinleşmek istiyordu. Sakinleşip doğru bir karar almak ama öfkesinden yapamıyordu. Sonradan çok pişman olacağı kararı vermişti ve bunun için adımlarını hızlandırarak saatin kaç olduğunu umursamayarak Baki'nin kapısına dayandı. İçindeki sinirle kapıyı ne kadar sert vurduğunu bilmiyordu. En sonunda acılan kapı da Baki'nin uykulu yüzünü gördü. Hiç duraksamadan nefes nefese konuşmaya başladı. "Baki amca teklifin hala geçerli mi?" "Oğlum bu sa..." "Geçerli mi değil mi bana onu söyle." "Geçerli tabi. Dediğinde Kerem cüzdanından kimliğini ve iş başvuruları için her zaman hazırda bulundurduğu bir adet fotoğrafını çıkarıp adamın eline verdi. " İyi al şu kimliği ne gerekiyorsa hallet hiç bir şeye karışmam tek kuruşum da yok size verebileceğim uzatmadan hemen hallet bitsin uyar mı?" "Olmaz mı oğlum tanıdık var zaten hallederiz hemen." "Oldu o zaman bana haber edersin hadi eyvallah." deyip yaptığını ve sonuçlarını düşünmeden karanlık ve soğuk evine doğru yürüdü.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

KIZIL ŞEYTAN (BERDEL) TAMAMLANDI

read
14.2K
bc

Sessiz Çığlık

read
10.0K
bc

İNFAZ

read
4.8K
bc

Askerin Gelincik Çiçeği

read
33.2K
bc

Askerin Yaralı Gelini

read
26.4K
bc

KARŞI KOMŞUM Bİ ROMEO

read
7.3K
bc

YIKIK MESKEN

read
3.3K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook