BÖLÜM 2: Varisin Gelişi

604 Kelimeler
Mirkan Hanzade, özel jetin merdivenlerinden ağır adımlarla indi. Soğuk hava yüzüne çarptığında duraksadı, ama dudaklarında belirgin bir ifade yoktu. Elinde siyah deri bir çanta, boynunda İtalya’nın en prestijli mücevher evlerinden birinin amblemini taşıyan ince bir atkı vardı. Yıllar geçmesine rağmen Mirkan’ın yüzündeki sert ifade, annesinin ölümünden sonra hiç yumuşamamış gibiydi. Uçak pistinde onu bekleyen siyah Land Rover’a yöneldi. Yanına gelen şoför, sessizce çantasını aldı ve arabayı işaret etti. “Mirkan Bey,” dedi şoför çekingen bir tonla. “Hoş geldiniz.” Mirkan, kısa bir baş hareketiyle karşılık verdi. Ne hoş geldinleri önemsiyordu, ne de konakta onu bekleyen insanların beklentilerini. Onun bu topraklara dönüşü bir görevdi. Babasının emri, törenin yükü, annenin intikamı… Arabada giderken çocukluğundan beri kaçmaya çalıştığı bu kasvetli memlekette, adını bile anmak istemediği birine dönüş yolunda olduğunu biliyordu. O kız… Gece Hanzade. Adını bile tam hatırlayamıyordu. Onu görmemişti, ama onun varlığı Mirkan’ın hayatına kazınmıştı. Babası, bu evliliğin Hanzade aşiretinin şerefini kurtaracağını söylemişti. Oysa o kız, annesinin karşılığında verilmiş basit bir kızdı sadece . Mirkan’ın yüzü karardı. Onu sevmeyecekti. Sevmemeliydi. Araba, taş döşeli dar yoldan ilerlerken Mirkan pencereden dışarıya baktı. Çocukluğunun geçtiği, her köşesinde hüzün ve yük barındıran bu topraklar, yıllar geçmesine rağmen aynıydı. Gri gökyüzü, çıplak ağaçlar, sessizlik... Bu sessizlik, Mirkan için bir huzur kaynağı değil, boğucu bir hatıra gibiydi. Babasının katı yüzü, annesinin solgun bakışları gözlerinin önüne geldi. Hanzade Konağı sonunda göründüğünde, Mirkan farkında olmadan bir nefes aldı. Geniş avlusu, yüksek duvarları ve yüzyıllardır dimdik ayakta duran taş yapısıyla konağın ihtişamı hâlâ yerindeydi. Ancak Mirkan’ın içinde hiçbir heyecan kıpırtısı yoktu. Bu yer, onun için bir yuva değil, bir kafesti. Arabadan inerken onu karşılayan kalabalığı gördü. Dedesi, babaannesi, Babası, amcaları, kuzenleri... Hepsi bir hizada durmuş, Mirkan’ın dönüşünü izliyordu. Babası Tahir Hanzade, ileriye çıkarak oğlunu süzdü. “Hoş gelmişsen, oğul,” dedi. Sesi derin ve tok çıkıyordu. “Hoş bulduk, baba,” diye karşılık verdi Mirkan, ifadesiz bir sesle. Göz göze geldiklerinde, aralarındaki buz gibi soğukluk neredeyse dokunulacak kadar yoğundu. Yanına yaklaşan kadınların fısıldamaları, sessiz iç çekişleri Mirkan’ın kulağına çalındı. Çoğu, uzun zamandır bu ailenin genç mirasçısını bekliyordu. Fısıltılar, “Mirkan Bey ne kadar yakışıklı olmuş,” ve “İtalyan beyefendisi gibi,” diye dolanıyordu. Ama Mirkan, bunları duymazdan geldi. Avludan içeri adım attığında, konağın büyük kapısı aralandı. İçeride uzun zamandır görmediği tanıdık bir koku vardı. Tütsüyle karışık köklü bir geçmişin kokusu. Bu kokunun, içinde garip bir huzur bırakmasını beklerdi, ama aksine içini bir sıkıntı kapladı. Konak, geçmişin sessiz tanığıydı. Her odası, her duvarı Mirkan’a bir şeyler fısıldıyordu. Çocukken annesiyle oyun oynadığı geniş salon, onun yokluğunda ne kadar boş ve soğuk görünüyordu. Merdivenlerin başında bekleyen yıllardır onlarla çalışan yardımcısı yaşlı Halime Teyze, Mirkan’ı görünce gözyaşlarını tutamadı. “Ah Mirkan Bey’im, sizi böyle büyümüş görmek... Allah size uzun ömürler versin,” dedi, ellerini ovuşturarak. Mirkan, kısa bir bakış attıktan sonra başını eğerek selam verdi. Ona göre bu nezaket yeterliydi. Fazlasına gerek yoktu. Konağın büyük salonuna geçtiğinde, etrafında toplanan herkesin gözlerinde bir beklenti vardı. O, Hanzade ailesinin gururu olmalıydı. Aşiretin lideri, güçlü ve sarsılmaz Mirkan Hanzade. Ama Mirkan onların bu beklentilerinin altında ezilmeye niyetli değildi. “Ah benim güzel torunum!” diyerek babaannesi ona sarılmaya geldiğinde bir adım geri attı. O gün, kara yazısını başına bağlayan asıl kişi babaannesiydi. O yüzden ondan da nefret ediyordu. Sert bakışlarıyla etraftakileri süzdü, sonra babasına döndü. “Odama çıkmak istiyorum,” dedi, kısa ve kesin bir şekilde. Tahir Bey, oğlunun soğuk ve mesafeli tavrına aldırmadı. Belki de bu sertlikten hoşlanmıştı. “Halime Teyzen sana odanı göstersin,” dedi. Mirkan merdivenleri ağır adımlarla çıkarken, konağın derinlerine doğru ilerleyen taş koridorlarda yankılanan ayak sesleri, her geçen saniye içindeki gerilimi artırıyordu. Yıllardır uzak kaldığı bu yer, her köşesinde yüzleşmek istemediği bir geçmiş saklıyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE