BÖLÜM 1: Küçük Gelin
Hanzade Konağı/ Kış ayı
Karlı bir kış sabahıydı. Diyarbakır’ın sert soğuğunda Hanzade Konağı’nın taş duvarları bile titriyordu. Gece Hanzade, konağın büyük avlusunda bir ileri bir geri yürüyordu. Ellerini ovuşturuyor, içindeki heyecanı bastırmaya çalışıyordu. Sekiz yıl olmuştu. Sekiz uzun yıl boyunca kocasını beklemiş, onunla sadece düğün gününde adını anacak kadar iletişim kurmuştu. O zamanlar henüz 17 yaşında, çocuk gelin olmuştu.
Bir torun verirse bu ailede yerini sağlamlaştırabileceğini düşünüyordu. Bugün, Mirkan Hanzade geri dönüyordu.
“Kız ne bu heyecan? Otur bir soluklanasın,” dedi görümcesi Aylin, avlunun kapısından ona seslenerek. Parlayan ela gözleri, kardeşi gibi sevdiği Gece’yi izliyordu. Gece, kendisiyle aynı yaşta olan hem yengesi hem de en yakın arkadaşıydı.
Gece başını çevirip ona baktı, ama durmaya niyeti yoktu. Avluda bir tur daha attıktan sonra, “Nasıl sakin olayım, çiçeğim?” dedi, sesi endişeli ve karışık bir heyecanla titriyordu. “Yıllarca yolunu gözlediğim kocam geliyor. Yüzünü bile sizin gösterdiğiniz fotoğraflarla hatırlıyorum. O belki de beni hatırlamıyor bile! Acaba nasıl biri?”
Aylin, Gece’nin heyecanını anlamış bir ifadeyle yaklaşıp bir şilteye oturdu. Kendi elleriyle sıcak bir çay hazırlamak ister gibi etrafına baktı ama sonra vazgeçip Gece’ye döndü. “Abim nazik biriydi, hala öyledir diye düşünüyorum. Uzun zaman oldu onu görmeyeli. Gavur memleket değiştirmediyse tabii.”
Gece bir an duraksadı. Aylin’in o hafif alaycı tonu, içinde bir kıvılcım uyandırdı. “Ya... ya değiştirdiyse?” dedi endişeyle. “Ya oradaki kadınlar ona... ona bir şey yaptıysa?”
Aylin kahkahasını tutamadı. “Gece, bu da nereden çıktı şimdi?” dedi, elini dizine vurarak. “İtalya’da kadınlar peşine düşmüş olsa bile, Mirkan abim öyle kolay kanmaz. Ama düşünsene,” diye ekledi, bir anda yüzünde bir ciddiyet belirerek. “Eğer biri abime yanaşmaya kalktıysa, ilk uçakta buraya dönecek kadar töresine bağlıdır. Buna eminim.”
Gece’nin yüzü hala endişeyle gerilmişti. “Ya o kadar da bağlı değilse?” dedi, kısık bir sesle. Gözlerini yere dikti, sesi neredeyse bir fısıltı gibiydi. “Ya... beni sevmezse?”
Aylin, Gece’nin yanına yaklaşıp elini omzuna koydu. “Korkma, çiçeğim,” dedi yumuşak bir sesle. “Abim her ne kadar soğuk görünse de, kalbinde bir yer bulursun. Hem, sen güzelsin, akıllısın, sabırlısın. Torun verirsen, ailenin gözbebeği olacaksın. Mirkan abim bunu görecektir.”
Gece, bu sözlerle biraz rahatlamış gibi başını salladı ama içinde hala bir huzursuzluk vardı. “Ya gerçekten beni sevmezse? Ya sadece bir görev gibi görürse?” Bu düşünce, sekiz yıldır beklediği adamla arasında görünmez bir duvar gibi duruyordu.
Aylin, Gece’nin düşüncelere daldığını görünce hafifçe dürttü. “Kız, şimdi bu kadar düşünme. Hele bir gelsin, gör bakalım. Belki de düşündüğünden çok daha iyidir. Ha, değilse... o zaman da ben hallederim,” diye ekledi, yarı ciddi yarı şakayla.
Gece hafifçe gülümsedi. “Sen halledersin, değil mi?”
“Tabii ki! Abim de olsa, sana bir şey yapmasına izin vermem,” dedi Aylin, kaşlarını çatıp komik bir tehdit savurarak.
İki kadın, bu kısa anlık şakalaşmaların ardından yeniden sessizleşti. Konağın taş duvarları, karlı avlu, ve uzaktan duyulan bir motor sesi, Gece’nin içine bastırması zor bir heyecan dalgası gönderdi. Beklediği an gelmişti. Mirkan Hanzade, konağa dönüyordu.
Ya her şey güzel gidecekti, ya da giden şeyler bile tersine çevrilecekti.