4-Ayıcıklı Pijama

1106 Kelimeler
Kıdemli Üsteğmen Savaş Albayrak Vatan uğruna çıktığımız bu yolda, hepimiz bu vatanın evladıydık ve kanımızın son damlasına kadar da koruyacaktık. Yıllarca Sivas da askerlik yapmış, son aylarımda ise İstanbul’da bir görev için bulunmuştum. Şansıma da görev biter bitmez geri dönerken o inatçı kız ile karşılaşmıştım. Bana diyordu inatçı asker diye ama kendinden haberi yoktu. Kendisi asıl inatçının tekiydi. Çantanın benim için ne kadar önemli olduğunu ima etmeme rağmen inatla üste koymam konusunda ısrarcılığını korumuştu. Ama meğerse Albay’ın kızıymış, inadı nereden geliyor anlaşıldı. Onu harp okulu yıllarımdan tanıyordum... “Vay be Savaş, yıllar sonra yine bir araya geldik. Hayat bizi denk düşürdü.” diyen komutanıma baktım. Tayin olanlar listesinde benim adımı görür görmez hemen aramıştı. Yıllarca hiç iletişimi koparmamıştık. Neden mi? Çünkü harp okulu yıllarımda eğitmenin İlyas komutandı. Beni öyle güzel yetiştirdi ki asla hakkını ödeyemezdim. Onun eğitim becerisi ve benim meslek aşkım birleşince her şey çok daha güzel olmuştu. Başarıma başarı katmıştım. “Öyle valla komutanım, hayatın ne zaman ne getireceğini bilemeyiz.” dedim gülümseyerek. Onunla aslında her zaman abi kardeş gibi olmuştuk. Yıllarca ayrı şehirlerde olsak da hep haberleşmiş ve birbirimize mümkün mertebe yardım etmiştik. Şimdi ise nihayet yıllar sonra birlikteydik. Kızıyla da tanışma fırsatım olmuştu, her ne kadar pek hoş şekilde olmasa da... Ama tıpkı yıllar önce olduğu gibi yine aynı dik başlılık vardı. Beni hatırlar mıydı bilmiyorum... Geçmişte babası için bizim okula çok gelse de hiç yüz yüze tanışmamıştık ama uzaktan birkaç kez beni gördüğünü ve bana baktığını hissetmiştim ama üzerinden çok yıllar geçmişti. “Emaneti getirdiğin için sağ ol evlat. Bu iyiliğini unutmayacağım.” Ona tebessüm ettim. “Olur mu öyle şey komutanım? Sizin bana yaptığınız iyiliği anam babam yapmadı bana. Siz okuttunuz beni, sayenizde sevdiğim mesleği yapabildim. Altı üstü evinizden birkaç dosya ve bellek almamı istediniz.” İlyas komutan gergince gülümsedi. “Benim için değerliydi. Bu konuda sana güvenebileceğimi biliyordum.” Başımı hafifçe salladım. “Ben sizin yanınızda büyüdüm komutanım, bana siz tarafından emanet edilen her şey kıymetlidir.” dedim, çantayı masanın üzerine bırakırken. İlyas Komutan gözlerini çantaya dikti ve kısa bir süre düşünceli bir şekilde durdu. Sonra elini çantasının üzerine koyarak hafifçe başını salladı. “Güzel iş çıkardın, Savaş.” “Görevimiz bu komutanım.” dedim net bir ifadeyle. Tam o anda aklıma onun inatçı kızı geldi. Elif... Albay’ın kızı olmasına rağmen disiplinli bir ortamdan çok uzak bir hayat yaşamış gibiydi. Aslında yanlış bir şey de yapmıyordu, kendi yolunu çizmişti ama bir şey eksik gibiydi... Hâlâ ne olduğunu çözebilmiş değildim. Bir de babasından o kadar farklıydı ki... Albay İlyas gibi disiplinli, katı ve askeri kurallara bağlı biri olmasını beklerdim ama o, bambaşka bir dünyadaydı. Babası, onun meslek seçiminden memnun muydu acaba? Yoksa Elif de mi bu sert dünyanın içinde büyüyüp kaçmayı seçenlerden olmuştu? İlyas Komutan, gözlerini çantadan bana çevirdi. “Yarın akşam bizi kırma, yemeğe mutlaka gel.” Kısa bir tereddüt yaşadım ama sonra başımı salladım. “Emredersiniz komutanım.” dedim. Gerçi ben bu emrin yemekle sınırlı kalmayacağını tahmin ediyordum. Elif’in de orada olacağı kesindi ve işin içine gerginlik girmesi kaçınılmazdı. Ama bu durum garip bir şekilde beni eğlendiriyordu. O inatçı hostesle bir kez daha yüz yüze gelmek... Bakalım, bu sefer kimin inadı galip gelecekti. Derin bir nefes almadan edemedim. Ayağa kalkıp disiplinli bir duruşla selam verdim. “İzninizle komutanım.” İlyas Komutan başını sallayarak selamımı aldı. “Gidebilirsin, evlat.” Arkamı dönüp odadan çıktığımda derin bir nefes aldım. Albay ile tekrar bir arada olmak garip bir histi. Ama en garibi... Albay’ın kızının da burada olmasıydı. Elif Yılmaz… O kız, kafamı şok fazla kurcalıyordu artık. Nasıl durduracaktım kendimi bilmiyorum ama durdurmak zorundaydım. Başımı iki yana sallayıp dışarı çıktım. Hava serin ama güzeldi. Cebimden sigara paketimi çıkarıp bir tane yaktım ve derin bir nefes çektim. Tam o sırada birkaç metre ileride, birkaç askerin sigara içtiğini fark ettim. İçlerinden biri, yıllardır yan yana savaştığım, omuz omuza durduğum Turan’dı. Gülümseyerek onlara doğru ilerledim. Turan beni fark edince yüzü aydınlandı ve kollarını iki yana açarak gülümsedi. “Vay vay vay! Kimleri görüyorum! Hoş geldin kardeşim bir kayboldun ortadan daha göremez olduk. Hemen sattın beni.” Elindeki sigarayı sallayarak konuşuyordu. Ben de hafifçe baş selamı verip ona yaklaştım ve el sıkıştık. Yanındaki genç askerlerden biri merakla bana baktı. Kısa, hafif dalgalı saçları ve yüzündeki heyecan ifadesiyle belli ki yeni mezun olmuş biriydi. “El sıkışalım komutanım, ben Teğmen Onur.” Dedi, yüzünde hafif bir gülümsemeyle. Diğer asker de kısa bir selam verdi. “Ben de Asteğmen Cüneyt, komutanım.” Başımı sallayarak elimi uzattım. “Ben Kıdemli Üsteğmen Savaş Albayrak.” dedim, tok bir sesle. Onur’un gözleri hafifçe açıldı. “Sizin adınız, sizden önce geldi komutanım. Daha göreve başlamadan isminizi duymuştuk.” Turan araya girip gülerek omzuma vurdu. “Tabii oğlum, Savaş bizim en sağlam adamlarımızdandır.” Ben de hafifçe gülümseyip sigaramdan bir nefes çektim. “Öyle mi? Hakkımda neler konuşuluyor bakalım?” dedim, gözlerimi kısıp Onur’a bakarak. Onur hafifçe gülerek omuz silkti. “Sert ama adil olduğunuzu söylediler. Emrinizde olmak bizim için gurur verici komutanım.” Başımı salladım. “İşimize bakarız Teğmen. Olması gerektiği gibi.” dedim. Cüneyt lafa girip merakla sordu. “Komutanım, siz daha önce burada mıydınız? İlyas komutanımız ile tanışıklığınız olduğunu duyduk.” Gözlerimi kısarak hafifçe gülümsedim. “Burada değildim ama İlyas Komutan’la uzun bir geçmişimiz var.” dedim ve sigaramdan bir nefes daha çektim. Turan gülerek başını salladı. “O uzun geçmişi onlara da bir gün anlatırsın artık.” Ben de hafifçe gülümseyerek başımı salladım. “Belki bir gün, kardeşim.” Hava serindi ama sohbetin sıcaklığıyla bir süre daha sigaralarımızı içip muhabbete devam ettik. Yeni bir görev, yeni bir başlangıç… Ama içimde, bu sefer bu karargahta başka bir şeylerin de değişeceğini hissediyordum. Ve bu değişimde Elif Yılmaz’ın payı olacağı kesindi. Derin bir nefes alırken kafamı havaya kaldırıp gökyüzünü özledim. Nereye gidersek gidelim görevimiz belliydi. Bu vatanı korumaktı ve yine vatanım için kan da dökerdim can da verirdim. Burada beni neler bekliyor bilmiyorum ama umarım can sıkıcı çok fazla şey yaşanmazdı. Mesleğimiz gereği hep zorlu şartlar altında yaşıyor olsak da, can kaybı ne kadar azsa hayat o kadar güzeldi. Havaya öylece bakarken tam o sırada ilgimi başka bir şey çekti. Ayıcıklı pijamasıyla bir genç kız balkonda tuhaf hareketler yaparak çiçek suluyordu. Dans mı ediyordu o ? Merakım iyice artarken kendi etrafında dönmeye başladı ve topuzundan birkaç tutamın önüne düştüğünü gördüm ve o an yüzünü daha net gördüm . Elif’ti. Yaka kartını gördüğüm de soyadından şüphelensem de albayın kızı olduğuna ihtimal vermediğim, daha küçükken gördüğüm o güzel kız... O sırada ben sigaramı içerken göz göze geldik. Gözleri irice açılırken olduğu yerde donakaldığını görünce sigaramı daha da büyük bir keyifle içmeye devam ettim. O ise hem utanç hem de öfkeyle bana bakıyordu. Bu kızla işim yaştı. Acaba çocukken onu sevdiğimi biliyor muydu? Hiç sanmam...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE