3.Bölüm

2072 Kelimeler
Eve gittiğimde Nicole yoktu kendi evine gitti demek ki böylesi daha iyiydi zaten sürekli birlikte dip dibe aynı evde olmak anlaşmaya tersti bir ilişki yaşamıyorduk sonuçta o yüzden birbirimize böylesine bağlı olmanın bir anlamı yoktu. Üzerimi değiştirir değiştirmez yatağa attım kendimi sabahta erkenden uyanıp tezimi yazmak için Gökçe'nin çalıştığı cafeye gittim gitmemin amacı sadece kahve içmek ve çalışmaktı dünkü tavrından sonra öyle bir terbiyesizle daha fazla diyalog kuramazdım. Ayrıca bu cadde üzerindeki en güzel cafeydi burası. İçeri girdim beni görünce birkaç saniye baktı kafamı geri çevirdim İpek denilen kıza döndüm. "Americano." Kafa salladı kahvemi hazırladı ve verdi ödemeyi yapıp bu kez onlardan uzak bir masaya geçtim aradan birkaç dakika geçmişti ki karşıma biri oturdu. Gökçe. Gözlerimi gözlerine sabitledim konuşmadan bakıyordu. Mavi gözlerinde endişe mi vardı? Korku? Öfke? Baktım sessizliği bozmaya niyeti yok. N edemeye gelip oturdun konuşmayacaksan. Üstelik kahve siparişini bile ondan istememem konusunda uyarmışken şimdi kendisinin gelip uyarması. "Bir problem mi var?" "Kabul ediyorum." "Neyi kabul ediyorsun?" "İş teklifini?" Bak sen ukala hanımefendi demek ki teklifimizi kabul etti aman ne güzel. Başın sıkışınca. Gülümsedim "Tamam." "Akşamları gelebilirim daha doğrusu vardiya sistemime göre şuan önümüzdeki aya kadar sabahçı olarak çalışacağım o yüzden akşamları gelir işlerini yaparım geceye döndüğümde ise gündüzleri gelir yaparım." Kafa salladım. Olurdu bana uyardı maksat zaten ev temizletmek değildi yardım etmekti işi görülsün kötü insanlara muhtaç olmasın yeterli. Elimi uzattım. "Anlaştık. Kuralları geldiğinde konuşuruz. Bugün gelir misin?" Kafa salladı. "Akşam 8'de sende olurum. Adresini verir misin?" Telefonumu çıkarıp uzattım. "Yaz numaranı." Bir süre bana baktı tedirgin bakışlarla bu kızda kesinlikle güven problemi var herkes kötülük yapacakmış sanıyor sanki bütün insanlar toplanmış kötülük yapmak için onu bekliyordu. Aldı telefonu numarası yazdı ve telefonu kulağına götürdü. "Tamamdır al." Cebinden çıkardığı kendi telefonuna az önce çaldırmış olduğu numaramı kaydetti. "Görüşürüz Alparslan Bey." "Kolay gelsin Gökçe." Kalktı ve yeniden işinin başına geçti ben birkaç saat daha takılıp tez üzerine çalıştıktan sonra okula hoca ile konuşmaya gittim hoca ile de iki saat bilgi alışverişinin sonunda yemek yemek için bir yere geçtim o esnada evin adresini attım Gökçe'ye biraz bekledim cevap gelmeyince aradım. "Efendim." "Nasılsın Gökçe?" "İyi teşekkürler. Ne oldu? Çalışıyorum da hala önemli mi?" Artist bu kız artist. Sanki biz akşama kadar kıçımızı devirip yatıyorduk. Bu kızda tuhaf bir şey vardı neden bu kadar olayın iç yüzüne girip onun için çabalamaya çalışıyorum bilmiyorum ama. "Adresi attım sana bulabilir misin?" "Bulurum. Sıkıntı yok." "Eğer zor olacaksa ben alayım seni ya da taksi ile gel ben öderim olur mu?" "Teşekkürler iş çıkışında konuşuruz yeniden. Kolay gelsin." Telefonu kapadı sağol sanada kolay gelsin. Nasılsın diyorum teşekkür ediyor sen nasılsın der insan buna annesi hiç mi bir şey öğretmemiş? Yemeği yiyip eve geçtim çok dağınık biri değildim aslında amacım birini almakta değildi kendi işimi kendim yapıyordum yemek konusunu genelde dışarıda hallederdim ama Gökçe'ye yardım etmek istedim tanımadığım birine neden bunu yaptım bilmiyorum ama bir faydam olsun istedim. Bir başka ülke de yaşnızlık çeksin istemedim belki de. Evde telefonda takılırken zil çaldı gittim karşımda Gökçe uzun kahverengi saçları omuzlarına düşmüş üzerinde swetshirt kaşkolü da kafasına takmış serseri kız çocukları gibi. Gülümsedim. "Selam. 10 Euro rica edebilir miyim?" "Tabi de ne için?" "Kusura bakma ev baya uzak gözüküyordu bende taksi ile geldim param yok ödeyemedim." Kafa salladım hemen cüzdanı alıp aşağıda taksiyi ödeyip çıktım yukarı hala içeri girmemiş beni bekliyor kapının önünde. "Girsene neden bekliyorsun?" "Evin sahibi yokken girmek pek adetim değildir." Tuhaf bu kız diyorum diyorum çok doğru diyorum. Neyse anlayıp, tanıyacağız. İçeri girdik eve göz attı. "Daha felaket bir ev beklemiştim." "Dağınık bir adam değilim genel anlamda." Kafa salladı. "Neler yapacağım. Kuralların neler?" Koltuğu gösterdim geçti oturdu. "Bir şey içer misin?" "Sanırım kuralları hızlıca söyleyip işime geçsem daha iyi olur." Kafa salladım. "Eşyalarımın yerinin değişmesini istemiyorum hiç hoşlanmam bıraktığım yerde kalsınlar." Kafa salladı. "Özel, kişisel eşyalarıma dokunulmayacak." "Dokunmam zaten." Cevap vermedim. "Ara sıra bazı kız arkadaşlarım uğrar onlarla muhattap olmasan da olur diyalog kurup arkadaş olmak yok. Evden haber uçurmak hiç yok." "Ne o ayaklı gazete miyim ben banane ki senin yattığın kızlardan." "Çokbilmişlik yapıp sürekli cevap vermekte yok mümkün olduğunca saygı çerçevesinde iletişim kuracağız. Patronun olduğum için." Kafasını salladı yeniden. "Burada yemek yiyebilirsin, paraya sıkıştığında söylemen yeterli avans veirirm. Saat kaç olursa olsun evine dönersin asla kalmak yok." "Alparslan Bey susayım susayım diyorum da yani ben sizin evinizde neden kalacağım zaten evim var benim. Kural koymak için koymayın rica ederim." "Ve bir şey daha bana Alparslan Bey demeyeceksin." "Ne diyeceğim adınız Hayrettin mi?" Komik kız. Güldüm. "Adım Alparslan arkadaşlarım Alp der sıradan arkadaşlarımsa Alparslan der sende Alparslan dersen daha iyi aradaki resmiyet hoşuma gitmiyor." Gözlerini devirip öfkeli bir soluk alıp verdi. "Anlaşıldı mı?" Kafa salladı. "Senin eklemek istediğim ya da koymak istediğin kural var mı?" "Gereksiz yakınlık ya da temas istemem. Eve getirdiğiniz erkek arkadaşlarınızdan birinden bile ufak bir art niyet hissedersem sizinle devam edemem. Bu işe paraya çok ihtiyacım olduğu için evet dedim." "Eve erkek arkadaşım gelmez. Kimsede seni rahatsız edecek bir yakınlıkta, temasta bulunmaz." "Anlaştık." Elini uzattı bende uzattım sıktım hafifçe. "O zaman kolay gelsin." "Teşekkürler." Önce kendisini banyoya attı oradaki kirlileri toplayıp makineye atarken eline aldığı süpürge ile her yeri güzelce süpürdü ve sildi hemen ardından. Tozunu aldığı her eşyayı değerli bir biblo tutarmışçasına sıkıyordu eliyle. "O kadar değerli şeyler değiller." "Efendim?" "Kasma diyorum kırılırsa sıkıntı yok maddi değerleri olan şeyler değil olsa da sıkıntı değil eşyalara fazla anlam yüklemem." Gülümsedi kafa salladı. Toz alma işini bitirince yanıma geldi. "Bugün için ne yemek istersiniz ben her şeyi yapmayı bilmiyorum." "Ne biliyorsun mesela?" "Menemen, makarna, patates kızartmayı biliyorum." Kahkaha attım. "İçlerinde menemen dışında hiçbiri beceri gerektiren bir şey değil farkındaysan patates kızartmakta ne var? Makarna başkentindeyiz farkında mısın?" Kaşları çatıldı. Sinirlendiği belliydi. "Size master chef olduğumu söylemedim değil mi? Pilav yapmayı da biliyorum birde kori soslu tavuk, köfte." Güldüm iyi saymaya başladıkça kriter yükseliyordu. "Dolapta domates, biber falan vardı menemen yapabilirsin. Yumurtanın sadece sarısını kır içine beyaz asla istemiyorum." Kafa salladı bir şeyler mırıldanarak geçti mutfağa bende laptopumda yarım bıraktığım tezim üzerine yoğunlaşmaya devam ettim. Aradan geçen dakikalar ve burnuma gelen güzel kokular birazdan menemenin hazır olacağının habercisiydi. Aradan geçen on dakikanın sonunda "Yemek hazır Alparslan Bey." Bey mi az önce ne demiştim ben buna. Yaptığım imalı bakışı anlayıp. "Alparslan." Dedi Ayağa kalktım tabağa koyduğu menemen, bardaktaki çay... Türk çayı uzun zamandır olan ama asla demlenmeyen çay. Tabağa koyduğu zeytin ve peynirler acıktığımı şimdi anladım ama neden tek tabak tek bardak vardı kafamı çevirdim ona. "Neden böyle yaptın?" "Menemen mi? Ben sadece sarısını atmaya çalıştım ama arada beyaz biraz karışmış olabilir o kısmını alayım mı?" "Gökçe kendine neden koymadın demek istiyorum." "Ha yok siz yiyin olur mu?" Güldüm bu kız anlattıklarımı neden tek seferde anlayıp uygulamıyordu. "Kendine tabak al çayda koy hadi çok acıktım yiyelim biran önce." "Ama." "Ama ne ama yoksa içine zehir attın da sadece benim mi yememi istiyorsun?" "Olur mu ben sizin yemeğinize neden zehir atayım. Kimseye kötülük yapmam ben. Zehiri nereden bulacağım Allah aşkına ben?" "Hadi Gökçe hadi." Kendine de menemen ve çay koyunca geldi yanıma oturdu ağzına küçük küçük parçalar atarken ben tabağın yarısını süpürmüştüm bile. "Çok güzel olmuş." "Afiyet olsun." "Annem de böyle yapardı içine ne attın?" "Kimyon ve biraz zerdeçal ve yenibahar." "Harika. Annen mi öğretti böyle yapmayı?" Ağzına son attığı lokmayı zoraki yuttu. Yanlış bir şey mi demiştim acaba. Yüzü kireç gibi oldu. "Bir sorun mu var? Yanlış bir şey mi dedim?" "Hayır. Annem yok benim. Öldü tanımıyorum." "Özür dilerim. Densizlik ettim başın sağolsun." "Teşekkürler." Biz Gökçe ile laflarken evin kapısı açıldı. Nicole gelmiş Gökçe’yi görünce önce şaşırdı. "Alp." Gülümsedim. Yarım yamalak aksanı ile. "Afiyet olsun yanlış zamanda geldi ben galiba." Kafamı salladım hayır anlamında. Gökçe ayaklandı. "Ben burayı toplayım bulaşıkları yıkar çıkarım hemen." Elinden tuttum Nicole'nin. "Bu Gökçe belki hatırlarsın bardaki kız." Kafa salladı. "İşe ihtiyacı vardı bende ev işlerinde yardım etmesini teklif ettim." Gökçe'ye bakıp içten bir gülümseme ile "Perfetto." (Mükemmel.) dedi Elini uzattı Gökçe'ye. "Nicole." "Gökçe." "Piacere di conoscerti" (Tanıştığıma Memnun Oldum) Gülümsedi Gökçe ona döndüm. "Türkçeyi tam bilmiyor yarı İtalyanca yarı Türkçe anlaşacaksın artık." "Benim için sorun değil zaten onlarla konuşmamam gerektiğini söylediniz. Ben burayı toplayıp çıkayım." Kafa salladım. Hemen de öğrenilmiş kurallar deli ama zeki. Lafı gecikmeden sokuyor. Yırtıcı kuş seni. Akıllı kız ama bununla çok işim var benim. Dertsiz başıma dert mi aldım ben? Babamın kızı mı bu ne demeye bu kadar hayırsever olduysam. Yemek tabaklarını topladı biraz oyalandı sonra elindeki kahve fincanlarını uzattı. "Siz americano içiyorsunuz devamlı o yüzden öyle yaptım Nicole nasıl içiyor bilemediğim için yumuşak içimli bir şeyler yaptım sonraki seferlerde ona da istediği gibi yaparım." Ben her zamankinden deyince daimi aşçınız yok diye nasılda tersledi beni şimdi daimi aşçım mı olmuş oldu bu deli. Evet öyle oldu tam da. Nasıl da hemen Americano yapıp getiriyor cafe bardağı ağzıma sokmadığı kalmıştı. Nicole aldı fincanı gülümsedi bana döndü. "Siz ne diyordu? Hah tam ağzıma layık." Kahkaha attık Gökçe'de bende teşekkür ettik. Gökçe'yi geçirmek için kapının önüne çıktım ve bugün için istediği parayı verdim. "Teşekkür ederim ellerine sağlık her şey için." "Asıl ben teşekkür ederim. Görüşmek üzere." "Yarın aynı saatte." Kafa salladı. Ve gitti... İçeriye girdiğimde Nicole neden özellikle onu işe aldığımı önceden tanıyıp tanımadığımı ya da yatıp yatmadığımı sordu. Yatsaydım da sorun etmezdi gerçi birbirimize müdahale etmeme konusunda öncesinde anlaşmıştık. Sevgili değildik, olmayacaktık. Takıldıklarımdan biriydi sadece. Ev pırıl pırıl olmuştu baktığında pasaklı gibi görünen kızdan iyi bir iş çıkmıştı menemen ise harikaydı annemin küçükken yaptığı gibi. Kokusu, tadı her şeyi çok güzeldi. Yemek yerken pot kırdım annesi ölmüş ve sanırım bu durum onu üzüyor. Evime alıp çalıştırdığım kız hakkında hiçbir şey bilmiyordum ne garip. Belki bu manyak kız bir katildi, belki tam da dediğim gibi bir deliydi. Mekanda insanların kafasında şişe kıran kız ne kadar normal olabilirdi sahi? Kendin kaşındın Alp Efendi şimdi kıza sen delisin git diyemezsin. İyi bir patron olup kıza yardım etmen gerek. GÖKÇE Alparslan son anda hızır gibi yetişmişti. Cafeye geldiği günden beri ona uyuz olmam ve pek hoşlanmam aramızda biraz huzursuzluk yarattı ama niyeti yardım etmekti ve benim ciddi manada yardıma ihtiyacım vardı. Evini elimden geldiğince en iyi şekilde toparlayıp kendimce bildiğim bir yemeği yaptım süper yetenekli değildim bu konuda ama ayarlıyordum işte kendimce. Yemek yerken yarım yamalak Türkçesi ile gelen sevgilisi biraz tedirgin etse de sonrasında hoş eğlenceli biri olduğunu belli etti. Aksi de olsa beni ilgilendirmezdi onlarla konuşmam yasaktı çoğul konuşmuştu tek gelecek kız o değildi demek ki zaten adam yürüyen bir çapkınlık abidesiydi. Neyse ki ihtiyacım olan parayı bana vermişti sarhoş avutmama gerek kalmadan kolayca kazanmıştım hem de. Hemen faturayı yatırdım kalan az miktar para ile eve yiyecek bir şeyler aldım ve evin yolunu tuttum. Karnım toktu gerçi orada yemek yiyebileceğimi söyledi. Sanırım bana acıdı. Dışarıdan zavallı gibi mi gözüküyordum acaba? Belki de öyleydi... Umurumda değildi. Ben işimi yapıp para alayım da. Sapık veya deli ile uğraşmayayım yeter. Evin önünde Ian'ı görmeyi beklemiyordum. Neden geldi? İpek neden yok yanında acaba? beni görünce gülümsedi. "Ian." Bana doğru bir adım attı aynı Nicole gibiydi Ian yarım yamalak biliyordu Türkçe'yi pek sayesinde. "Selam baby." "C'e un problema?" (Bir sorun mu var?) "No." Kafa salladım neden geldin o zaman yanında İpek bile yokken neden buradasın? Suratına soran gözlerle bakınca güldü ve Türkçe konuşmakta ısrarcı bir tavırla. "Kahve yapmaz mısın?" "İşten geliyorum Ian. Biraz yorgunum." "Prego Gökçe." (Lütfen Gökçe.)" Lütfenler kadar canın çıksın kafa salladım birlikte içeri girdik. Koltuğa geçti hemen bende elimdekileri bıraktım mutfağa ketıla su koydum kahve bardağını hazırladım yanıma geldi tam arkamda nefesini hissediyordun derin bir nefes aldım ve sanki o yokmuşçasına yana geçtim ondan uzaklaşınca ona döndüm. "İpek nerede?" "E andato a fare shopping." (Alışverişe gitti.)" "Porche non vai con lui?" (Neden onunla gitmedin?) Omuz silkti bana yaklaştı "Ian." Tam o sırada ketıl atınca hemen ketılı alıp bardağa doldurup verdim. Bir yudum aldı. "Sen beni sevmiyor pek." Evet sevmiyor hem de hiç sevmiyor! Dallama herif. Yumruğu geçirsem suratına mesela, gebertsem seni. "Olur mu?" "Olur mu nedir?" Türkçe derslerine giriş birinci konu zıkkımın dibi demektir derdim sen bu kez zıkkımın dibi nedir dersin. "Hai frainteso" (Yanlış anlamışsın.) "Sen seviyor beni?" Kafa salladım. Sorma bayılıyorum. Kahveden bir yudum daha aldı bana doğru bir adım atınca arkamı döndüm. "Dovresti andare a casa." (Evine gitmelisin) "Sana stanco Ian." (Yorgunum IAN.)" "Va bene." (Tamam) Yanıma geldi bileğimden tuttu kafasını eğdi yanağımdan öpecekti, kendimi geri çektim. "Ian hayır." "Ben ne yaptı şimdi bağırdın?" "İstemiyorum. Git lütfen." Kafa salladı ve gitti. Allah'ın cezası pislik, yapışık köpek. Bu adam artık daha çok sınırını aşıyordu ve devam ederse İpek'e söyleyecektim. Daha fazla bunun tavırları ile uğralmak istemiyordum. Çok yorulmuştum ve artık gerçekten uyumam gerekti. Biraz olsun huzurla kapatmak istiyordum gözlerimi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE