“Oğlunun ölmesine izin vermiyorsan kızını berdel vereceksin o zaman.”
Berdel
Nedir bu ne işe yarar? Filmlerde gibi kan davası dursun diye kız veriyorlar ondan mı? Ama o filmlerde olur biz gerçek hayattayız. Gerçekte var mı böyle? Babam:
“Sen ne söylediğini duyuyor musun hacı abi? Benim derdim başımdan aşkın sende gelmiş dalga mı geçiyorsun benimle? Berdel nedir, ne için berdel oluyor bu dediğin berdel? Trafik kazası için mi? Ben oğlumu da kızımı da size vermem. Adalet neyse o olacak. Ne gerekiyorsa elimden geleni de yapacağım. Berdel falan kabul etmiyoruz.”
“O zaman oğlun ölecek. Töre bunu söyler. Hüküm belli berdeldir. Berdel yoksa ölümdür.”
“Ben töre de hüküm de bilmem adli yollarla savaşacağım sizinle. Adalet ne derse o olacak. Ben evlatlarımı sizin gibiler için heba olsun diye yetiştirmedim.”
“Ben sana Kordağlı’lardan bağımsız olarak geldim ve olanı söyledim. Elçiye zeval olmaz. Size bir hafta o zaman dediğiniz gibi adalet sizinle mi olacak bir bakın. Bir hafta sonunda tekrar konuşacağız. Geçmiş olsun.”
Töre, kan davası, hüküm, berdel…
Bunların hepsi de beş dakika içinde konuşuldu. Kime berdel. Ablam evli bir kızı var. Ne yani ben mi berdel olacağım. Nedir bu gerçekten kamera şakası falan mı? Eğer öyleyse canım gerçekten çok sıkılmaya başladı.
Babamın önünde diz çöktüm.
“Baba bu adam neler söylüyor? Ne berdeli ne ölümü? Baba biz neyin içine düştük? Ne yapacağız?”
“Bilmiyorum kızım ama Allah büyük. Vardır onun bir bildiği. Ama benim adımda Osman’ sa sizi onlara kurban etmem. Elimden ne gelirse yapacağım.”
“Eğer bunların dedikleri doğruysa o zaman ne yapacağız Osman? Biz kendi halimizde bir aileyiz. Bizim onlar gibi bir çevremiz yok, tanıyanımız yok. Biz onlarla nasıl başa çıkacağız? Ben yavrularımdan nasıl vazgeçeyim? Allah’ım sen yardım et, sen kurtar bizi bu musibetten.”
Annem feryat figan ağlarken babam ona sımsıkı sarıldı…
“Allah büyük Ayşe. Rabbim bize bir yol gösterecek elbet. Kızım sor bakalım abini tutan polislere ne diyorlar. Ne yapacaklar?”
“Tabi baba.”
Polislere gidip, abimin durumunu sordum. Nezarete götüreceklerini söylediler. Öyleyse göz dağı mı verdiler bize şimdi? Abimi nezarete götürürlerken gördüm ağzı yüzü darma dağın olmuş. Ne hale getirmişler abimi. Allah hepsinin belasını versin. Arabaya bindirdiklerinde hangi karakola gittiklerini sordum. Sultanbeyli ye gidiyormuş. Bizim gitmemize gerek yokmuş. Gece vakti gitsekte bilgi falan vermezlermiş. Babama abimi göremeyeceğimiz söyledim. Eve gitmek için çıktık. Sabah gidip karakoldan durumu öğreneceğiz. Neler yapabiliriz araştıracağız…
Eve gidince hiç bizimiz uyuyamadık. Sabaha kadar düşündüm durdum. Ya dediği gibiyse diye. Eğer gerçekten olmazsa ne olacak? Ya abim ölecek, ya da ben berdel verileceğim. Sabah olunca ilk iş karakola gittik. Abim hala nezarethanede ve bir hafta burada kalacak. Nişanlısı Zehra ve ailesi de geldi bizimle. Baş komiser ile bile konuştuk ama olay bizim aleyhimize hep. O gün elimiz boş eve döndük. Ertesi gün Zehra’nın kuzeni avukatlık bürosunda çalışıyor, onun sekterliğini yaptığı Halil beye durumu anlattık. Halil bey Kordağlı’ların nasıl bir aşiret olduğunu anlattı. Kendiside dahil hiçbir avukatın bize yardımcı olmayacağını söyledi. Hayatını riske atamazmış. Onlar bir şeyi isterse alırmış. Kimse onların karşısına çıkmaya cesaret edemezmiş. Madem hukuk okudunuz neden adaleti sağlamıyorsunuz? Neden mağdurun yanında olmak yerine güçlüyü seçiyorsunuz?
Sonraki günlerde aynı böyle geçti. Gitmediğimiz yer kalmadı. Sormadığımız yetkili kalmadı. Hepsinden de elimiz boş döndük. Son iki gün kaldı. Ve biz hiç bir şey yapamadık. İşyerinden aldığım ücretsiz iznim doldu yeniden izin kağıdı almak için markete gittim. İmzamı attım tam çıkacağım. Şanssızlığım beni bırakır mı? Serhat denen mendeburda burada sigara alıyor. Sanki başka market yok İstanbul’da?
Görmezden gelerek dışarı çıktım. İş yerimde onunla karşılaşıpta adımın kötü konuşulmasına izin veremem. Köşeyi dönünce arkamdan seslendi.
“Katil bacısı”
Duymamış gibi yapıp yürümeye devam ettim. Sonra birden kolumdan çekip kendine dönderdi beni.
“Sağır mısın kızım sen?”
“Değilim siz kimsiniz ki benimle böyle konuşuyorsunuz, bana dokunmaya cüret ediyorsunuz?”
“Bak sen çok konuşuyorsun, boş konuşuyorsun. Canım zaten burnumda beni daha da deli etme. Birisi sana seslenince dönüp bak o zaman.”
“Birisi bana seslenmiş olsa tabiki de dönüp bakardım. Sizin gibi yobaz değilim ben.”
“Dinime küfreden Müslüman olsa bari. Sen dön kendine bak.”
“Ben kendimden gayet eminim.”
“Ne oldu size yardımcı olacak kimse çıkmadı değil mi? Hiç kimse sizin lehine iş yapmadı değil mi?”
“Bu sizi ne alakadar ediyor? Ha pardon siz aşiretsiniz değil mi? Ağa da sizsiniz paşada. Kimse olmasa bile emin ol Allah bizimle. Bizim ahımızı size bırakmaz.”
“Boş yapma. Hem suçlu hem güçlü. “
“Suçum ne pardon?”
“Katil abini savunuyorsun ya işte.”
“Abim katil değil bunu o kalın kafanıza sokun. Ayrıca bana sen demenizden de rahatsız oluyorum. Siz kalıbından çıkmayın lütfen.”
“Ay götüm. Laflara bak. Sanırsın bana üst düzey yönetici.”
“Küstah olduğunuz kadar terbiyeniz de yok gördüğüm kadarıyla.”
“Bu artistliğini abini öldüreceğim zamanda göster olur mu onu suçundan dolayı senide dilinden dolayı öldüreyim.”
“Bu sözlerinizden korkacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Eşkıya mısınız geleni gideni öldürüyorsunuz? Bence hüküm sizin gibilere verilmeli. En azından insanlar huzur ve güven içinde yaşayıp gider.”
Arkamı döndüm gidecekken yine aynı şeyi yaptı ve beni yine kolumdan tutup kendine dönderdi.
“Öyle laf çakıp gitmek var mı?”
“Laf çaktığım falan yok olanı söylüyorum. Gerçekler ortada ve siz görmüyorsunuz. Ayrıca benim için konuşma bitti.”
“Abini öldürmemi istiyorsun o zaman.”
“Bunu yapamazsınız.”
“Kim engel olacak bana istersen deneyelim. Şimdi nezarethanede sıkayım o piçin kafasına.”
Bu yaşıma kadar böyle bir şeye yeltenmemiştim. Gerçi öyle bir durumda yaşamamıştım ama birden suratına bir tokat attım.
“Ağzınızı toplayın ben sizin küfürlerinizi duymak dinlemek zorunda değilim. Ateş olsanız cürmünüz kadar yer yakarsınız. O dediğiniz şeyi yapamayağınızı ikimizde çok iyi biliyoruz. Dağ başı mı burası öyle önünüze geleni öldürüyorsunuz?”
Bu lafım onu haddinden fazla delirtti. Birden kollarımdan tuttu beni ve sarstı…
“Abini öldürmeyeceğim katil bacısı. Onun yerine berdel olacak ve benle olacak. Seni ben alacağım. Abinin yerine seni ölmekten beter edeceğim. Her gün bir gram öleceksin. Bu tokatın acısını da senden çıkarmazsam bütün Midyat beni siksin.”