bc

Girdap

book_age18+
33
TAKİP ET
1K
OKU
revenge
dark
family
opposites attract
second chance
friends to lovers
badboy
heir/heiress
drama
tragedy
sweet
serious
kicking
scary
detective
campus
city
mythology
small town
childhood crush
secrets
rebirth/reborn
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

TÜM YASAL HAKLARI SAKLIDIR. ÇALINTI YAPILDIĞI TESPİT EDİLİRSE YASAL İŞLEMLER BAŞLATILACAKTIR.

***Abc News ile son gelişmeler hemen sizlerle. Bilindiği üzere 2 yıldır düzenli aralıklarla cinayet haberleri ile gündeme gelen Venicks iki yeni üzücü haber ile bizleri derinden yaraladı. Polis ekipleri uzun uğraşlar sonucu Venicks Kuğulu Park’ın içerisinde bulunan gölden iki adet kadın bedeni çıkarttı. Maktullerin her ikisinin de üzerinden daha önce de olduğu gibi kâğıttan bir tekne origamisi sembolü çıkarken kimlik tespiti için detaylı otopsi işlemleri başlatıldı… Evet, muhabirimiz Claire şu an görev yerinde bizlere…***

Gölün etrafındaki kalabalığı izlerken sigaramın dumanı sardı ağaçları. Çığlıklar, ağlama sesleri, polis arabaları, konuşmalar… Bitmişti artık. Ya da bitebilir miydi? Bilmiyorum. Bunun zevki farklı inan. Bunun gücü…çok farklı.

Biten sigaramı ağaca söndürüp izmariti paketin içine koydum. Elimdeki kanlı yırtılmış günlük kağıdına gözümü çevirdim ve gölden çıkan cesetlere bakarak usulca gülümsedim.

“Bugün onunla tanıştım.”

Hep öyle sanarlardı, oysa insan hiç bile bile katiline âşık olur muydu?

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. Bölüm
***Abc News ile son gelişmeler hemen sizlerle. Bilindiği üzere 2 yıldır düzenli aralıklarla cinayet haberleri ile gündeme gelen Venicks iki yeni üzücü haber ile bizleri derinden yaraladı. Polis ekipleri uzun uğraşlar sonucu Venicks Kuğulu Park’ın içerisinde bulunan gölden iki adet kadın bedeni çıkarttı. Maktullerin her ikisinin de üzerinden daha önce de olduğu gibi kâğıttan bir tekne origamisi sembolü çıkarken kimlik tespiti için detaylı otopsi işlemleri başlatıldı… Evet, muhabirimiz Claire şu an görev yerinde bizlere…*** Gölün etrafındaki kalabalığı izlerken sigaramın dumanı sardı ağaçları. Çığlıklar, ağlama sesleri, polis arabaları, konuşmalar… Bitmişti artık. Ya da bitebilir miydi? Bilmiyorum. Bunun zevki farklı inan. Bunun gücü…çok farklı. Biten sigaramı ağaca söndürüp izmariti paketin içine koydum. Elimdeki kanlı yırtılmış günlük kağıdına gözümü çevirdim ve gölden çıkan cesetlere bakarak usulca gülümsedim. “Bugün onunla tanıştım.” Hep öyle sanarlardı, oysa insan hiç bile bile katiline âşık olur muydu? “Brandon, dün Venicks’de olanları duydun mu, dostum? Venicks gölünde iki ceset daha bulunduğunu söylediler.” Mavi sweatshirt’ünü üzerinden çıkartırken Zara’ya dönerek “Hey, kızım bıraksana şu siktimin telefonunu. İki cesetten daha bahsediyoruz, sikik bir seri katil var kasabada. Kıçını ben kurtaramam, sonra ağlayarak bana gelme.” dedi Marco. Benim evimde oturuyorduk. İki odası bir salonu olan butik bir evdi. İdare ediyordu ama bugün nedense ev gittikçe basık gelmeye başlamıştı. “Her gün bir cinayet haberi duymaktan sıkıldım, anlıyor musun? Evet, bir katil hatta seri katil var, farkındayım. Hatırlatma için teşekkürler. Şimdi ben kafana bu telefonu atmadan kapat o çeneni ve pis ayaklarını üzerimden çek, tamam mı?” diyerek elindeki yastığı Marco’ya fırlattı. Brandon’a isabet eden yastıkla beraber gözlerimi parkeye diktim ve evimin ortasında çıkacak olan savaşa şahit olmamaya karar verdim. “Zara.” Ufak bir uyarıydı. Zara çocuksu ve tatlı bir kızdı. Esmer teni, siyah kıvırcık saçları ve mavi gözleri ile ona direnebilen bir erkek olmazdı. Çocukluktan tanışırdık. Annemle babam, ben küçükken boşanmıştı. Fakat yazları annemle babamın yanına gider gelirdik. Annem burada doğup tanışmıştı babamla. Zara benim buradaki ilk arkadaşımdı. Annemi kaybedince ise tek arkadaşım olmuştu. “Anna...Anna…Annabelle, hey!” Gözlerimi sesin geldiği yöne çevirince Brandon ile göz göze geldim. “Efendim?” “Artık biz gidelim diyorduk da sen bizi dinlemiyor musun yoksa? İyi misin?” diyerek ceketini üzerine geçirdi. “Ben, iyiyim Brandon. Sadece gözüm dalmış.” Zara yanağıma sulu bir öpücük bırakarak “Tatlım, kendine dikkat et. Bir şey olursa bize haber ver, hemen geliriz. Kapını da iyi kilitle tamam mı?” “Ben, iyiyim. Hadi gidin artık yoksa polis çağıracağım.” dedim şakacı bir edayla. Gülme sesleri gittikçe uzaklaşıyordu. -- “Evet, Memur Bey bu cam kırıldı.” dedim salonun ortasında kocaman bir boşluk ve cam kırıklıkları yokmuş gibi. Camıma taş atılmıştı. “Biz polis çağıracağım derken şaka yaptığını düşünmüştük.” diye bir ses duymamla arkamı döndüm. “Sanırım, ben de öyle sanmıştım.” dedim gülerek. Marco cam kırıklıklarına ve yerde duran taşa bakıyordu. Zara, pahalı kürküne sarınarak içeri giren soğuktan saklanmaya çalıştı. “Annabelle Eden?” Kafamı cevap vermek için sesin geldiği yöne çevirmemle onu gördüm. O’nu. “Buyurun, benim.” Yüzüme bakmıyordu. Önündeki belgeleri çatık kaşlarıyla incelerken kafasını kaldırmadan konuşmaya devam etti. “Burada tek mi yaşıyorsunuz yoksa aileniz ile mi? Kaç yaşındasınız? Olay nasıl gelişti?” Beni tanımadı. “Annemi yıllar önce kaybettim. Burası babamın evi. Kendisi ise mesleği yüzünden Türkiye’ye yerleşti. Olay sırasında ben camın önündeki koltukta kitap okuyordum. Sonrasında cam kırılma sesiyle ayağı fırladım ve yerdeki taşı gördüm. Sokağa baktığımda kimseyi görmedim. Büyük ihtimalle çocuklar şaka yapıyordu.” “Ona biz karar vereceğiz. Kaç yaşındasınız? Babanız eve en son ne zaman geldi?” Çatık kaşlarının soruyla şekillenmesi ise için cabasıydı. “27 yaşındayım. Babam eve uzun bir süredir uğramadı ama uğrayacağı zaman kapıyı tercih eder genelde ve evet Memur Bey reşit bir birey olarak tek yaşıyorum eğer bir mahsuru yoksa.” diye çıkışınca gözlerini kaldırıp ilk defa yüzüme baktı. “Dedektif Bey veya Dedektif Stone, Bayan Eden.” Özlemiştim. Yüzünü, gözlerini, bakışlarını… beni görmeyen, tanımayan bakışlarını. Zara, araya girerek “Biz hep beraberizdir. Yan evde ben ve babam yaşıyoruz. Anna, benim kardeşim gibidir, hatta küçükken bir keresinde kafasını o kadar kötü vurdu ki hemen bize geldi ve babam dikiş attı. Benim babam doktordur ve …” Beni tanımadı. 1 2 3 4 5.. Kusacaktım. Arkamı dönerek lavaboya doğru ilerledim. Hızla kapıyı çarparak kilitledim. Yüzüme su çarpmamla anılarım beni tokat gibi serinletti. *** Annemi kaybetmiştim. Boş boş Venicks Park’ında yürümek dışında bir şey yapamıyordum. Adımlarımı paytak paytak göle doğru yönlendirdim. Kuğulu Park deniyordu buraya. Kuğular bana annemi hatırlatırdı. Herkesin annesi kuğu gibidir ya hani. Benimki de öyleydi işte. Kayalıklara doğru oturdum. Rüzgâr usulca eserken üfledi omzumdan sarkan saçlarımı geriye doğru ve bedenim minik bir titremeyle karşılık verdi. Ürpermiştim. Bir ses duymamla ayağı kalkarak arkamı döndüm. Yerden kalkarken aldığım taş ile her an karşılık vermeye hazırdım. Siyah bir kedi atladı ağaçtan. “Minik kedi seni. Nasıl da korkuttun beni!” Derin bir nefes verip taşı yere doğru atarken duyduğum çığlık sesi ile dengemi kaybederek sırtüstü göle düşüp suyun derinliklerine gömüldüm. *** Kapının tıklatılmasıyla anılarımdan sıyrıldım. Son kez yüzüme su çarpıp havluyla kuruladım ve kapıyı doğru “Çıkıyorum.” diye seslendim. Kapıyı açtığımda karşımda bacakları çapraz, sıkışmış bir vaziyette olan orta yaşlı bir polis memurunu beklemesem de geçmesi için yol vererek mahcup bakışlarından kaçınmış oldum. “Dedektif Bey, nasıl bir tehditten bahsediyorsunuz?” “O seri katilin işi olabilir mi?” “Anna’ya, zarar veremez değil mi?” Marco, Zara ve Brandon ardı arkası gelmeyen sorularıyla dedektifin kafasını şişirmekle meşgullerdi. Endişeleri her ne kadar beni mutlu etse de kuruntu yaptıklarının farkındaydım. Daha önce çoğu kez yaşadığım gibi camım kırılmıştı ama evet ne olursa olsun dikkatli olmalıydım. “Arkadaşlar, sakin olun. Bir problem yok, daha önce sürekli yaşadığım bir şey, siz de biliyorsunuz. Memur Bey’lerin araştırması da bittiğine göre cam tamiri için buzdolabındaki numarayı hangi şanslınız aramak istiyor?” Oysa hepimiz kimin arayacağını bilerek başımızı Brandon’a döndürmüştük bile. Brandon, abiydi. Brandon, babaydı belki de. Marco ile çift yumurta ikizi olmaları kimseye ispatlayabilecekleri bir durum değildi. O kadar bariz farklılıkları vardı ki, bazen farklı habitatlarda büyüdüklerini ve beni kandırdıklarını düşünüyordum. Saçımı karıştırıp beni sinirlendirdikten sonra yanağımdan bir makas alarak mutfağa doğru ilerledi. Sırıtarak kıvırtmasını izlerken bir ses beni böldü. “Bayan Eden, resmi ifadeniz için bizimle merkeze kadar eşlik edeceksiniz. Arabada bekliyorum. Acele edin, tüm gece sizi bekleyemeyiz.” Bu adamın hayatında beni yormadığı bir evre yoktu sanırım. Evden çıkarken telefonla konuşan Brandon bana ‘hallettim’ edasıyla göz kırptı. En azından eve döndüğümde üşümeyecektim. Karşımdaki polis arabasının arka koltuğuna oturup camdan dışarıdaki görüntüye baktım. Zara benimle çıkmış olacak ki babasıyla beraber evlerinin önündeki olayları inceliyorlardı. Martin Amca, değişik bir adamdı. Annemle babamın çocukluk arkadaşıydı. Eşine şizofreni tanısı konmuştu ve bildiğim kadarıyla bir klinikte tedavi görüyordu. Çocukları olmuyordu. Zara ise evlatlık çocuklarıydı. Yetimhanede büyümüştü. Martin Amca ile göz göze gelince kafamı önüme çevirdim. ------------ “Evet, Memur Bey. Dediğim gibi, atan kişiyi görmedim. Daha önce de bu tarz olaylar çok yaşadığım için çocukların yaptığına eminim.” Diyerek yaklaşık yarım saattir süren ifademi noktaladım. Gerçekten her seferinde bu kadar detaylı ifade vermediğimden emindim. “Daha önce de dediğim gibi, Memur Bey değil. Dedektif Bey veya Dedektif Stone diyeceksiniz.” “Tamam, Dedektif.” dedim. “Dedektif Bey veya Dedektif Stone, Bayan Eden.” Gerçekten. Gerçekten tüm gün işkence gibi ilerlerken sabrımın son damlalarını bu masada bırakacaktım. “Benimle taşş- “ “Dedektif Stone-” Kenarda duran mavi gözlü bir adam tehlikeyi sezmiş olacak ki “eğer sizin de soracağınız bir soru kalmadıysa Bayan Eden’a evine kadar eşlik edeceğim.” Küstah gözlerini gözlerimden ayırmadan cevapladı. “Bitti, Carls.” Hışımla sandalyeden kalkarak öncelikle çıkışa ve akabinde arabaya doğru yöneldim. Evi taşlanan ve mağdur olan bendim fakat taşı atan benmişim gibi bir tavırla mücadele ediyordum. Beni tanımazlıktan mı gelmek istiyordu. Kendi bilirdi. Tanımaması saçma olurdu, yani. Tanımıştır ama değil mi? *** “Anna, Zach’den hoşlanıyormuş. Duydunuz mu? İnanamıyorum, Zach, ona bakar mı sanki?” Gülüyorlardı. “Ne sanıyor ki bu kız kendini?” “Güzel bile değil ki, çok komik!” “Ay, inanamıyorum!” “Babası buna dayanamayıp bırakıp gitmedi mi? Âşık olacağına git ailevi problemlerini çöz ilk önce, sorunlu kız!” Regina ve Karen’in sesleri lise tuvaletinin duvarlarında yankılanıyordu. Bense klozet kapağını kapatıp üzerinde oturarak hakkımda çıkan dedikoduları dinliyordum. Klasik lise dedikodularıydı. Bu kasabaya geldiğimden beri yerli halkla ilişki yaşamada sorun yaşıyordum. Bir tek Zara vardı benim için. Sadece o yardım ederdi. Sadece o benimle konuşur, ilgilenirdi. Şimdi ben bu klozet kapağında oturmuşken onun nerede olduğunu çok merak ediyordum. Sesler kesilince yavaşça ayağa kalkarak kapıyı araladım. Gitmişlerdi. Ders zilinin çalmasıyla tuvalet kapısını açıp dışarı çıktım. Koridorun sonunda o vardı. Zach Stone. ***

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

FIRTINAŞK (+18)

read
52.2K
bc

KISIR AĞA

read
111.8K
bc

Dönüm Noktası Aşka Tutsak

read
5.6K
bc

GÜL SARMALI (+18)

read
37.6K
bc

İKİNCİ ŞANSIM

read
3.2K
bc

İNCİ TOZU (+18)

read
22.7K
bc

KONAĞIN ZORAKİ DAMADI (+18)

read
72.6K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook