Bölüm 5

2374 Kelimeler
KARAHAN ÇİTRA Bugün sonunda Bülent Bey her şeyi Duru'ya anlatıp, konuşmak istediğimi söyleyecekti. Heyecanla şirkete girdiğimde direk Doruk'un odasına yönlendirildim. Anlaşılan Duru çoktan gelmiş konuşmaya başlamışlardı. İçimde ki heyecana engel olamıyordum. Teşkilata girdiğimden beri ilk kez bir şeyden korkuyorum. Benimle yüz yüze gelmeden reddederse eğer yapabileceğim hiç bir şey kalmayacaktı. O yüzden benimle görüşmeye ikna olması çok önemliydi. Doruk'un odaya girdiğimde onunda benden farklı olmadığını, yüzündeki ifadeden anladım. Bülent Bey ona planımdan bahsettiğinde ilk etapta sinirlenmiş, sonra benimle tanışınca da ikna olmuştu. "Ne dersin kabul edecek mi?" diye sordu. "Edecek!" Verdiğim cevap ne kadar netse bende bir o kadar belirsizdim. Sadece verdiğim cevabın gerçekleşmesini istiyordum. Birbirimize sessiz bakışlar atarken sanki zaman geçmiyordu. On beş gündür planımı ince ince işleyip, sonunda bugüne gelmiştik. Geriye sadece Duru'nun benimle görüşmeyi kabul etmesi kalmıştı. Tedirgin bir şekilde beklerken telefonum çaldı. Derin bir nefes alıp telefonu cevapladım. "Kabul ettiğini söyle Bülent Baba." "Konuşmayı kabul etti.." Gelen yanıtla tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi verdim. "Geliyorum." diyerek vakit kaybetmeden telefonu kapattım ve ayağa kalktım. Odadan çıkarken Doruk'a; "Konuşmayı kabul etmiş." dedim. "Oluyor yani.. Gerçekten de oluyor.." Kabul ettiği için gülerken hemen Bülent Bey'in odasına doğru ilerledim. Heyecanla kapıyı vurup, içeri girdim ve kapının önünde durdum. Duru kendini hazır hissetsin diye ona biraz zaman verdim. İzin verene kadar orada bekledim ve onu izledim. Bu onu ikinci görüşümdü.. O gün ki kısacık karşılaşmamızın aksine bugün uzun uzun onu izleyebilecektim. Heyecanla bakışlarımı, bakışlarına kilitlediğimde fark ettiğim şeyle alt üst oldum. O hatırladığımdan bile güzeldi.. DURU YATMAN Daha kabul ettiğim anda pişman olmuştum, fakat yapabileceğim başka da bir şeyim yoktu. Babama baktığımda gördüğüm hatırı sayılır rahatlama ve gülümseme ise ne hissedersem hissedeyim doğru bir karar verdiğimi gösteriyordu. "Kızım benim, canım kızım, Duru'm beni kırmadığın için çok ama çok teşekkür ederim. İnan ki pişman olmayacaksın." derken bir yandan da aceleyle telefonunu çıkarıp bir arama yaptı. "Konuşmayı kabul etti.." dedi büyük bir neşeyle ardından da başka bir şey söylemeden telefonu kapattı. "Adam burada mı?" dedim şokla. "Evet kızım. Olurda kabul edersin diye abinin odasında bekliyordu." "Kabul edeceğimden o kadar emindin yani." dedim sinirle. "Aslında kabul etmeyeceğinden emindim, fakat bir ihtimal dahi kabul edersin diye çağırmadan edemedim. Artık inan takatim kalmadı. Son umudum da Çitra." 'Çitra' ne kadar değişik bir isimdi böyle. Daha önce hiç duymamıştım. Acaba nasıl biriydi? O gün şirkette bir kere görmüş olsam da beklemediğim bir anda geldiği için neye benzediğine dikkat edememiş, öylece kilitlenip kalmıştım. Tek hatırladığım çok iri olduğuydu. "Ne kadar değişik bir adı var?" derken odanın kapısı vuruldu. Bu sefer birinin geleceğini bildiğim için nispeten daha rahattım ve ayağa kalkarak babamın arkasına geçtim. Adamın niyeti belliydi, biliyordum ama yine de hareketlerimi kontrol edemiyordum. Kapı açıldığında gördüğüm adamla öylece donakaldım. Geçen gün de iri olduğunu fark etmiştim fakat şimdi gördüğüm bu adam inanılmaz büyük bir adamdı. Evet doğru kelime kesinlikle büyüktü. Boyu en az bir doksan olmalıydı. Geniş omuzlarını üzerine özel olarak dikilmiş takım elbisesinin ceketi bile saklayamıyordu. Üzerinde üç parçalı çok şık gri bir takım elbise vardı. Fakat o bile tehlikeli görüntüsünü yumuşatamamıştı. Yüzüne baktığım da çok yakışıklı olduğunu gördüm. Sürmeli gibi görünmesini sağlayan uzun kirpiklerle çevrelenmiş iri, çok güzel siyah gözleri vardı. Burnu sanki kırılmış gibi kemerli, dudakları da ince ama elle çizilmiş gibi biçimli görünüyordu. Gür siyah saçlarıyla esmer teni çok güzel bir uyum içerisindeydi. Çok yakışıklı ve etkileyici bir adamdı. Ona bakarken bile heyecanlanmamak mümkün değildi. Her ne kadar heyecanlansam da görüntü benim için hiç bir anlam ifade etmezdi, edemezdi. Güven.. En önemlisi güvendi.. İçeri girdiğinde bir süre sessizce kapının önünde bekledi. Adım atmıyor, sadece bekliyordu. Duruşu kendinden emin ve dimdikti. Dikkatle beni izlerken gelmek için izin istiyordu. Bense ne yapacağımı bilemeden öylece kaldım. Bugünün dışında yıllardır babam ve abim dışında sadece bir kez başka bir adamla aynı oda içerisinde bulundum ve o da aynı adamdı. Kapının önünden ayrılmayıp beklemesi bana tarifi imkansız bir güven verdi. Yine de içimde ki korkuya da engel olamadım. Ya yine en beklemediğim yerden sınanırsam? Uzun zamandır ilk kez yaşadığım bu güven duygusuyla önce afallasam da adama baktığımda hala orda beklediğini görünce toparlanıp, başımla gelmesi için onay verdim. Adam ağır adımlarla ilerleyip, az önce benim kalktığım koltuğa oturdu. İçeri girdiğinden beri ikimizde sadece birbirimizi izliyorduk. Oturduğunda, bir anlıkta olsa babama bakmak için başımı çevirdim. Babam da memnuniyet ve saygıyla adama bakıyordu. Bu adamı çok sevip, saydığı belliydi. Adamı gözümün önünden ayırmamak için tekrar bakışlarımı ona çevirdim. "Merhaba." dedi kendinden emin bir şekilde.. Tok derinden gelen güven verici bir sesi vardı. Sesimin çıkacağından emin değildim, orda bulunuyor olmam bile benim için çok büyük bir adımdı.. Yanıt olarak başımı salladığımda tekrar konuşmaya başladı ve hiç bozulmadan devam etti. "Ben Karahan Çitra. (Çitra demek ki soyadıymış. Babam ona neden soyadıyla sesleniyor acaba?) Eğer senin de iznin olursa seninle baş başa konuşmak istiyorum. Bu silahı al. Konuşurken kendini bununla daha güvende hissedersin. İhtiyacın olursa da kullanırsın." derken ufak bir hareketle belinden çıkardığı silahı masaya koydu. Şokla açılmış gözlerle adama bakarken dilim bu sefer kesinlikle tutulmuştu. Sanki çok günlük bir olaydan bahseder gibi adam masaya silah koymuş rahatsız olursan vur diyor. Duruma; gülsem mi, ağlasam mı bilemedim. Babama baktığım da onunda şaşkınlıkta ben aşağı kalır yanı yoktu ama yine de durumdan memnuniyetsiz de değildi. Adama sonsuz güveni varmış gibiydi. Ya herkes toptan delirmişti ya da ben artık gaipten sesler duyup seraplar görüyordum. Gözlerimi masada duran silaha çevirip, yine de yapabilir miyim demeden de edemedim. Aslında fikir olarak iyiydi, beni rahatlatıyordu. Bu düşünceme şaşırarak sordum. "B-ben nasıl kullanılır b-bilmiyorum." (Aslında bunu biraz da dediğinde ciddi olup olmadığını anlamak için sormuştum.) dediğimde eline alıp bir yerine bastı ve şarjörünü çıkardı. "Bak bu kısma şarjör denir içinde mermiler var. Gördüğün gibi silah yeterince dolu." Şarjörünü geri takıp üst tarafında duran mandal gibi bir şeyi işaret etti. "Silahın bu kısmı emniyetidir. Burayı aşağı çekip, buradaki sürgüyü de çekersen (diye çekermiş gibi yapıp sadece göstermişti. Sanırım mermiyi silahın ağzına vermek istemedi. Bunu nereden mi biliyorum? Tabi ki filmlerden..) şarjörden mermi yukarı çıkar ve silah patlatmaya hazır hale gelir ve tetiği çektiğin anda patlar. Yakın mesafede olduğum için ne kadar kötü nişancı olursan ol beni etkisiz hale getirebilirsin. Uzağa nişan almayı da teklifimi kabul edersen evlendikten sonra sana zevkle öğretebilirim." diyerek kilidini kapatarak silahı tekrar masanın üzerine bıraktı. Bana silah kullanmayı öğretirken işini çok ciddiye almış, göstererek, tane tane açıklamıştı. Adamı böyle görünce neden ben diye sormadan yapamıyordum? O kadar yakışıklı, kendinden emindi ki peşinde çok güzel kadınlar olduğundan emindim. Peki neden ben? O an aklıma; her zaman ki gibi bol, son derece sıradan, siyah bir pantolon ve sıradan düz beyaz bir tişört ile evden çıktığım geldi. Saçlarım saçma bir ev topuzuyla toplu, makyaj desen hiç yoktu. Çaktırmadan saçımı düzeltmek için elimi başıma götürdüğümde yeşil taşlı büyük küpelerimin hala kulağımda olduğunu fark ettim. Aceleden çıkmadan önce çıkarmayı unutmuş olmalıydım. Hayatım da ilk kez böyle bir şeyi unuttum için mutlu oldum. En azından takılarım sıradanlığımı bir nebze olsun yumuşatır diye ümit ettim. Boğazını temizleyerek beni o ana geri döndürdü. Tereddütle bir ona bir silaha baktım. Tekrar babama döndüğümde gülümseyerek adama baktığını gördüm. Sonra da bana bakıp güven vermek ister gibi başını salladı. Bana kendisini nasıl vurabileceğimi öğretmesi gerçekten de sadece bana mı tuhaf geliyordu? Herkes delirdiyse ben neden akıllı kalacaktım ki? Ani bir kararla uzanıp silahı elime alıp biraz inceledim. Emniyetini açıp, sürgüyü çektim. Kolay görüyordu. Yanlışlıkla tetiğe basmamak için emniyetini kapatıp, Karahan beyle göz göze geldim. İlgiyle beni izliyordu. Bir anda o bakışını görünce kalbim hop etti. Hemen kendime gelip, birden "Ben hazırım baba, çıkabilirsin." dedim. Nedenini nasılını sormayın! Çünkü gerçekten de hiç bir fikrim yok! Babam bunu hiç beklemiyormuş gibi şaşkınlıkla birden bana baktı. Evet baba, bende şaşkınım! "Emin misin kızım? Hiç bir şeyi yapmaya mecbur değilsin." Değil miydim gerçekten de? Belki de babam haklıydı. Oda da bana uzak bir yerde beklerse, kendimi daha iyi hissederdim. Tam bunu söylemek için ağzımı açmıştım ki Karahan Bey benim yerime yanıt verdi. "Senin için de sorun yoksa Duru ile yalnız konuşmak istiyorum. Zaten Duru'nun elinde patlamaya hazır bir silah varken ne yapabilirim ki?" Dediğinde söylediklerinde haklı olduğuna karar verip, iyi olduğumu anlatmak isteyerek kabullenerek başımı salladım. Babam tedirgin bir gülümsemeyle kabullense de bakışları hala şaşkınken dışarı çıktı. Gitmeden de 'İhtiyaç duyduğun an buradayım' demeyi ihmal etmedi. Beni yalnız bıraktığı adamla evlenmemi isterken bile hala ne hissedeceğimi düşünüyordu. Peki ben yıllarca babam nasıl diye bir kere düşünmüş müydüm? Kim bilir o neler hissediyor, yaşıyor diye bir kere sormuş muydum? Adamın tüm sorunlarının çözümü bu adamken bile babam sen ne istersen o olsun diyordu. İçimde yükselen vicdan azabının sesi ile adama dönüp konuşmasını bekledim. Elimde ki silaha sıkı sıkı tutundum. Garip bir şekilde gerçekten de korkmuyordum. Yıllardır ilk defa babam ve abim dışında bir adamın yanındaydım ve korkmuyordum.. Belki biraz tedirginlik vardı. Acaba niyetini açık açık söylediği için mi böyleydim? "Öncelikle beni kırmayıp benimle yalnız kaldığın için teşekkür ederim. Bunun senin için ne kadar zor bir şey olduğunun farkındayım. Lafı uzatarak seni daha fazla rahatsız da etmek istemiyorum. Seninle evlenmek istediğimi zaten biliyorsun. Hayat sana daha çocukken acımasız bir oyun oynamış. Şimdi ben sana korkmadan yaşamayı vadediyorum. Beni tanıdıkça ne dediysem arkasında duran biri olduğumu daha iyi anlayacaksın. Asla tutamayacağım sözler vermem." Ne diyemeyeceğimi bilemeyerek bir süre söylediklerini düşündüm. İlk sorum onu gördüğümden beri kafamda dönen tek soruydu. "Peki neden ben?" "İnan bende bilmiyorum. Seni gördüğüm ilk an güzelliğin karşısında büyülendim ama sanırım seninle evlenmek istememin en büyük sebebi gözlerinde ki korkuyu silmek istemem. Öyle güzel gözlerin var ki.. Bu sonsuz hüznü taşımayı hak etmiyorlar. Neşeyle parlamaları gerekirken hep bir kasvet, hep bir korku var.." Boş konuşmalar yapacak bir adama benzemiyordu, ama bu söyledikleri de imkansızdı. Kalbim; ölmüştü benim, hem de yıllar önce.. "Peki.. Şey.. Yani ıı ben nasıl anlatsam bilemiyorum. Ben yıllardır babama bile dokunamadım. Sana bir evlilikte olması gereken şeyleri vere-" Elini kaldırdığında susmak zorunda kalıp, gözlerimi gözlerine diktim. "Öncelikle sen istemeden asla hiç bir şey olmaz. O konuda rahat olabilirsin. Evliliğimizle ilgili senden sadece iki şey istiyorum. Birincisi; ne olursa olsun her gece benimle beraber uyumanı isterim. Sadece uyumanı.. İkincisi ve en önemlisi; korkularını aşmanda sana yardım ederken senin de bana yardım etmen.." Korkmamak nasıl bir şeydi hatırlamıyordum ki.. Gerçekten de bu mümkün müydü? Peki ya bir erkeğin ihtiyaçları olmaz mıydı? "Peki.. Yani genç ve sağlıklı bir erkeksin, yani şey demek istiyorum. Senin ihtiyaçların.. Onlar ne olacak? Başka bir kadı-" Yine elini kaldırarak susmama sebep oldu. Ben neden hiç bir cümlemi tamamlayamıyordum. Hiç bir fikrim yoktu, fakat en doğru yerde cümlelerimi bitirmeme engel olduğunu da hissetmekten kendimi alamadım. "Senden başka bir kadın asla olmayacak. Ben sadık biriyim. Bahsettiğin ihtiyaçlara da gelince; eminim ki bana güvendiğinde sen bana kendin geleceksin. Sen isteyene kadar seni bekleyeceğim." derken babamın koltuğunu çekip oturdum. Bacaklarım artık beni taşıyamayacakmış gibi hissediyordum. "Ya hiç istemezsem?" "İsteyeceğini biliyorum." "Nereden biliyorsun?" "Bana güveneceksin Duru. Hayatta kimseye güvenmediğin kadar bana güveneceksin. Bende asla bu güvenini boşa çıkarmayacağım. Her zaman sana karşı dürüst olacağım." "Söylediğin şeyler benim için bir hayal.. Gerçek olması imkansız." "Benim hayatımda imkansız diye bir şey yoktur. Sadece teklifimi kabul et. Zamanla ne demek istediğimi anlayacaksın. Sana kendini savunmayı öğreteceğim. Karşında ki adam ne kadar güçlü olursa olsun etkisiz hale getirmeyi öğreneceksin." "Korkuyorum." derken sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Söyledikleriyle alt üst olmuştum. Kafamı ellerimin arasına alıp masaya yaslandım. Konuşmayı kabul ettiğimde hiç böyle bir konuşma yaşayacağımı düşünmemiştim. Söyledikleri hayal bile olamayacak kadar güzeldi. İşin garip tarafı sadece laf diyemiyordum. Bu adamda tuhaf bir şey vardı. Hali tavrı o kadar kendinden emindi ki.. Söyleyeceği şeyleri yapacağı konusunda insan tereddüt edemiyordu. Bir tarafım her şeyi göze al evlen derken, diğer tarafımsa yapamazsın saçmalama diyordu. Abimin, babamın çaresiz halleri aklımdan çıkmazken, ne yapacağımı şaşırmış haldeydim. "Korkma! Her zaman yanında olup, seni koruyacağım." dediğinde kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Onunda bana baktığını görünce gözlerimiz kesişti ve o an başka bir şeyi fark ettim. Konuşmaya başladığımızda sıkı sıkıya tuttuğum silah, masanın üzerindeydi. Ben ne zaman elimden bırakmıştım. Tekrar ona baktığımda kendinden memnun bir şekilde silaha baktığını gördüm. "Bana güvenip güvenemeyeceğine karar vermeye çalışırken içten içe bana güvenmeye çoktan başladın.." Adam haklıydı. İlk defa kalkanlarımı indirmiştim ve bunu bilinçli bir şekilde, beklentiyle hazırlanıp, bile yapmamıştım. Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde ondan ne kadar çok etkilendiğimi kabullenmek zorunda kaldım. "Hiç kolay olmayacak.." derken direncimin kırıldığını hissettim. Çünkü biliyordum ki vadettiklerini asla başka biri vadedemezdi ve ben bu ihtimalin var olabileceğini bir kere düşündükten sonra; 'acaba'larımı bırakıp eski hayatıma geri dönemezdim. "Kolay olmasını beklemiyorum." Kendinden çok emindi. "Beni sevecek misin?" Nefesimi tutup vereceği cevabı bekledim. "Seni seviyorum." "Böyle bir şey mümkün mü?" "Mümkün olduğunu seni görünce anladım." Verdiği yanıtla dayanamayarak derin bir iç çektim ve sözcükler dudaklarımdan birden çıktı, gitti.. "Kabul ediyorum. Evlenelim Kara!" dediğimde verdiğim yanıtı kulaklarım duyunca bende şaşırdım. Verdiğim yanıtla rahatlayarak gülümsedi. Gülümsemesini görünce kalbim yine hop etti. Öldüğünü düşündüğüm kalbimi; bugün tekrar tekrar attırmıştı. İlginç bir şekilde bana gerçekten de değer verdiğinden emindim. Gözüm silaha takılınca; alıp, ona uzattım. Adamla evlenmeyi düşünüyordum. Aynı evde yaşayacaktım. Hatta hala nasıl yapacağımı bilemesem de aynı yatakta yatacaktım. Silahın hala bende kalması bir an için komik geldi. O da gülümseyerek silahı alıp beline taktı. "Ruhsatı var mı?" "Var. Merak ettiğin şey kanunsuz işler yapıp yapmadığımsa; tamamen yasal işler yapıyorum." İyi! En azından mafya değildi.. Ah! Allah'ım gerçekten de evleniyordum! Ben bu noktaya iki saat içinde nasıl geldim? Daha iki saat önce evde oturup, çaresizce ne yapacağım diyordum.. Şimdi ise evleniyordum! Paniğe kapılmamak için kendimi sakinleştirmeye çalışırken, verdiğim karardan umarım pişman olmam diye düşünmeye çoktan başlamıştım.. Ben düşüncelere dalmışken konuşmaya başladı. "Pişman olmayacaksın!" Aklımı da mı okuyor? Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Hayır, sadece şanslı bir tahmindi." dediğinde tekrar şoka girdim. Ben masumum der gibi ellerini havaya kaldırdı. "Tamamen tesadüf." Adam benim iç sesimle konuşurken öyle bir güldü ki.. Yüreğim hopladı.. Bende ona gülümseyerek karşılık verdiğimi fark ettiğimde, hemen kendimi toparladım. "Peki şimdi ne olacak?!" "Evleneceğiz." dediğinde hala gülümsüyordu. Bakışları öyle sevecen ve şefkatliydi ki.. Erimemek için kendimi zor tutuyordum. "Ne zaman?" dedim fısıltıyla. "En yakın zamanda." "Nerede yaşayacağız? Ben, ben şey her yerd-" "Her şey hazır, merak etme." Şüpheyle bir an dikkatle gözlerine baksam da şimdilik peşini bırakmaya karar verdim. Sonuçta hemen yarın evlenecek değildik ya. "Peki nasıl evleneceğiz?" diye sorduğumda endişeyle dudaklarımı kemiriyordum. "İlk etapta sadece nikah yaparız. Kendini hazır hissettiğinde de nasıl bir düğün istersen öyle bir düğün yaparız. Sen kendini nasıl rahat hissedersen öyle yaparız." "Ya düğün için hiç hazır hissetmezsem.." "O zaman yapmayız." Anlaşılan her şeyi düşünmüştü. Ona minnettar olmaktan başka bir şey elimden gelmedi. "Teşekkür ederim." "Ben teşekkür ederim. Beni kabul ettiğin için." Benim tek duam ise bu sefer ihanete uğramamaktı..
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE