Üsküdar'ın deniz manzaralı evini bırakıp, Pendik'te merkeze yarım saat uzaklıktaki bir mahalleye taşınınca, kendimi şehirden indim köye gibi hissetmeye başlamıştım...
Taşınalı dört ayı geçmesine rağmen evin hâlâ yapılacak işlerinin olmasına tahammül edemez olmuştuk. Babamın hafta içi çalışmasından dolayı tadilatın sadece hafta sonuna kalması da işin bu kadar uzamasına sebep olmuştu...
Gelen ustalara yemek, babama yardım derken günün sonunda mecburi bir durumdan dolayı banyo yapmam gerekiyordu...
Bu evde kendimi en huzurlu hissettiğim yerler, bahçemizin her yeri, ağaç altında ki üç kişilik salıncak, salonumuzun geniş ve uzun balkonu, alt katımızdaki karanlık oda ve bu banyoydu...
Ufacık bir sebeple kavga çıkartmak istemiyormuşum gibi, oda kavgası eden kardeşlerimi ayırdıktan sonra banyoya girdim. Ellerim ayaklarım buruş buruş olana kadar sıcak suyla yıkandıktan sonra bornozumu giydim. Uzun ve gür saçlarıma denk büyük bir havluyu alıp odama doğru yürürken annemin arkamdan verdiği komutu duydum.
"Çabuk giyin hadi. Çıkıyoruz."
Islak saçlarımı ve havluyu göstererek, "Anne, bu şekilde nereye gideyim, Allah aşkına yaa." dedim, üşütüp hasta olmayı kasdederek.
"Banyodan yeni çıktın ondan üşüyorsun, hava o kadar soğuk değil, dışarıya çıkınca alışırsın." deyince kendime acır gibi söylendim.
"Anne!.. hava bu hava, deniz değil... girince alışılmaz."
"Üzerine kalın bir şey al o zaman."
"Kızlarla gitsene, ben neden geliyorum."
"Olmaaazz, burada yeniyiz... Kim güvenilir kim değil bilmiyorum... Evde yalnız kalamazsın."
"Aaannnneee, kızlardan biri kalsın o zaman... Yaa bi sünnet düğününde neden eğlenilir kii? Çocuğa nispet yapar gibi."
"Çok konuşma hadi, yorgunum zaten."
"Yorgun kişi evde yatar dinlenir ama sen konu eğlence ve gezmek olunca göğe merdivenle değil uzay mekiği ile çıkıyorsun yaa bravo, seni ayakta alkışlıyorum."
Daha fazla uzatmadan odama girip isteksiz bir şekilde sesli sesli homurdanarak giyinmeye başladım...
"Milletin babasının durumu kötüye gider böyle bir yere taşınır, bizde ise babamızın işi iyiye gitti bu harabeye taşındık... Bu nasıl bir ironidir arkadaş."
Hiç bir lafın altında kalmayan annem, kafasını odaya uzatıp bana bakmadan , "Biz orada kiracıydık, burası ise bizim, hatırlarım." deyip hazırlanmaya devam etti.
...Kışlık kıyafetlerimin olduğu valizi almak için kardeşimin odasına gittiğimde kapının kilitli olduğunu ve açamayacağını duyup sinir oldum... Sauna gibi sıcak banyo bile sinirimi almadığına göre, aşırı yorulmuştum.
Annemin, "Kızım, biz çıkıyoruz sizde çabuk gelin." demesi beni peşinden sürükleyeceğini gösteriyordu...
Kardeşimin kapısına vurup, "Bana hırka alın." dediğimde, "Tamam"ı duymasaydım kesinlikle onları beklerdim ama Esma'nın, "Tamam" demesine güvenip annemle dışarı çıktım..
Kasım ayı olmasına rağmen sanki kış gibi bir hava vardı... Saçlarımın soğukluğu bonemin içinde beynimi donduruyordu. Çocukta fıtık çıkmasaydı onlar da bu havada sünnet yapmazlardı herhalde diye düşünüyordum...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Annemin alışırsın dediği havaya çıkalı üç saat olmuş ama hâlâ alışamamıştım... Bonenin sırılsıklam olması ben elendim siz devam edin der gibiydi. Kızların bir birine yıkıp sonunda da getirmediği hırkanın yokluğunu hiç bu derece hissetmemiştim...
Misafirler, müzik eşliğinde oynarken ben içten gelen titremeyle horon tepiyordum... Ben çaresizce annemin insafa gelip gidelim demesini beklerken o kulağıma eğilip, "Kız bu ne hâl, dudakların morarmış... Üşüyor musun yoksa?" demişti.
"Ağlamak istiyorum der" gibi gözlerine baktıktan sonra yanından kalktım.
"Nereyeee?" demesine sanki yapacak mışım gibi, "Oynamaya!" diye cevap verdim sert bir şekilde...