Gülce Yiğiter
Bir süredir bir gariplik seziyorum. Bizim afacanlar sanıyorlar ki ben olanı biteni bilmeyen bulutların üstünde yaşayan o pamuk babaanneyim. Zemheri'nin aldığı nefesi ezberledim ben elbette el altından işlerin hakimiyetinin hala onda olduğunu biliyorum ve Esat birkaç gündür tutuşmuş halde sürekli benimkini arıyor, bugün Kenan yurtdışından dönüyor ben de her zaman ki gibi en yakın arkadaşım ve müttefikim Kenan'dan alacağım haberleri. Kenan'la belki 30 yıldır tanışıyoruz aramızda özel bir bağ var onunla. Vaktinde hayatımı kurtarmışlığı var yani.. Ona mesaj attım.
"Kenan iner inmez bana gel. Önemli"
"Emret kraliçem" yazmış serseri..
Neyse birkaç saat sonra geldi, sıkıca sarıldım.
"Gız çok mu özledin beni" dedi. Kenan hiç değişmiyor..
"Çok çok gözlerim yollarda kaldı dedim benim böbrek kardeşim nerde"
"Hay böbreme gurban, geldim geldim. He buyur"
"30 yıldır o böbrek bende artık kabul et senin değil Kenan"
"Aramızda lafı mı olur böyle şeylerin güzel yengem"
"Geveze gel bakalım seninle konuşmamız lazım"
"He dinliyorum seni tabi yine o kazulet kocanla şiştin evde değil mi espri yaptın gülmedi hatta gıdıkladın oralı olmadı beni özledin"
"Ya bir ciddi ol Kenan önemli"
"Pırt.. Aman sen de beni iyice kocana benzedin, Bak harbi yaşlandıkça ona mı benziyorsun sen"
"Ben yaşlanmıyorum Kenan yaş alıyorum"
"He tabi tabi ben de geceleri saymazsak 32 yaşındayım"
Baktım Kenan'ın dili şişmiş benim kocamla uğraşamadığı için direkt lafa girdim..
"Esat ne işler karıştırıyor"
"Valla billa ben masumum bana sadece araştır dedi, yemin ederim haberim yoktu"
Sır saklama konusunda Kenan gibi olmayın..
"Hmm ben senin oğlun olan Esat'tan bahsetmiştim ama o kartlaşmış Esat'ın yaptıklarını da bilahare öğreneceğim senden."
Bir rahatladı, salak yaa. Şapşal.
"Ben de benim sıpadan bahsediyorum zaten böbrek kardeşim ayıpsın."
"Kenan!"
"İyi be tamam, ne yaptı benim sıpa"
"Birkaç gündür bir gariplik var sürekli benim kocamı arayıp yanına çağırıyor"
Dur bakalım anlarız şimdi deyip telefonu çıkardı.
"Yavru Kenan"
"Baba yavru Kenan ne yaa Esat benim adım."
"Piçe bak hele lan seni ben doğurdum ben"
"Oldu babaa anneme de selam söyle sakal bıyık yakışmış"
Salak yaa gülemiyorum da sesim karşıya gidecek diye.. Ben doğurdum ne..
"Baba olunca anlarsın Esat efendi.."
"Baba lütfen sadede gelir misin?"
"Bu aralar dayınla fazla içli dışlıymışsın da hayırdır.."
"Annem mi söyledi."
"Lan terbiyesiz herif babayla konuşurken ses yükseltilmez."
"Baba sesimi yükseltmedim zaten"
"Haa tamam işte ben de yükseltme diye dedim. Anlat şimdi"
"Bırakmayacaksın değil mi?"
"Aslan yavrusuna bak nasıl da tanır babasını. He bırakmayacağım"
"Baba fenalardayım, bir dava vardı Gülce yengemin özel ricası olan. Mert Aslan Londra'da olunca davayı ben devraldım ama çuvalladım"
"Nasıl çuvalladın" diyor o ama ben öfkeden çatlayacağım şimdi..
"Baba davacı herif kızı kaçırdı dayım bile bulamadı kızı o kadar söylüyorum sana."
"Esat Zemheri Yiğiter'in bir adamı bulamaması imkansız kelimesinden bile daha imkansız"
"Hepimiz şaşkınız adam var olmamış gibi bir anda ortadan kayboldu. İnanamıyoruz. Kız da aynı şekilde. Abisinin davası vardı bugün, Onu beraat ettirdik ama kıza dair minicik bir iz bile yok. Dayım en son karbon ayak izini mi sürsem diyordu. Feci hırs yaptı o Dizdar denen herif bir eline geçerse yemin diyorum o Şehmuz'a yaptıklarını mumla ararız."
Şehmuz kim ya, bu adam hani el altından destek veriyordu!! Ah Zemheri ah...
"Iııı tamam tamam anladım, ben de bir bakayım. Akşama eve gel lan. İt herif baban gelmiş sen ortada yoksun"
"Haydaaa yine bana yükseldi baba daha yeni geldin ve ben de işteyim ya hani. Biraz da diğer çocuklarına mı sarsan acaba.."
"Çok konuşma" dedi kapattı. Bir de kızıyla konuşmasını görseniz telefonda iki büklüm oluyor.
"Kenan o kıza yardımı ben teklif ettim, tükenmiş haldeydi nasıl yardımcı olamazlar dahası nasıl kaçırılır o kız. Nasıl?"
"Bilmiyorum ki Gülce, konu bende tamam mı bir araştırayım hele. Sana detaylar hakkında bilgi veririm."
"Ne yap et Kenan, Şimal bulunacak"
"Tamam..."
🥀
Şimal
Sürükleniyorum.. Bir akıntıya kapıldım ve tutunmaya çalıştığım cılız ağaç dalları beni kurtarmaya yetmiyor, kapıldım.. Hayatımın ipleri başkalarının elinde. Bırakın söz sahibi olmayı başrolü bile değilim; kendi hayatımın figüranıyım ben. Dizdar şerefsizi benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.. Benden de bir kukla teslimiyeti bekliyor. O ipimi nereye çekerse oraya doğru hareket edeyim istiyor. İtiraf edeyim bu kadar güçlü bir kız olduğumu bilmiyordum. Meğer felekten yediğim silleler benim içimde koca koca kayalar oluşturmuş ve şuan o kayaları karşımdakine fırlatmaktan asla tereddüt etmiyorum.
Ahdım var... Öldüreceğim bu adamı!
O gün binbir surat olarak İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Los Angeles'a geldik. Kaliforniya'ya ait bir şehirmiş bu ben ki Kadıköy'den Üsküdar'a geçerken bile kırk kere düşünen kız dünyanın öbür ucundayım.. Ha farkı var mı derseniz yok.. Çünkü geldiğim günden bu yana penceresi dahi olmayan bir odada bir bitki gibi hayatta kalmaya çalışıyorum. Suyum var ama güneşi görmedikçe ölüyorum içten içe. Odada saat yok, hiçbir teknolojik alet yok.. Kablo, çarşaf, kesici delici herhangi bir alet hatta tel toka... Yok!
Kendimi öldürmeyim diye önlem almış kendince. Günde bir kez geliyor aynı şeyleri söylüyor aynı cevapları alıyor bir süre hır gür yaşıyoruz derken 3. günden sonra eklenen şiddetli dayak yemeyle kapanışı yapıyoruz. Sonrası bayılıyorum zaten..
Bakın geliyor yine.. Aynı beyaz duvarlı odada yerde bir sünger ve onlardan hiçbir farkım olmayan ben. Yine o yaklaşan adımları dinliyoruz. Senaryo aynı, oynayalım o zaman...
"Bugün nasılsın meleğim"
"Şahane.."
"Bunu duymak güzel, peki evlilik teklifimi düşündün mü?"
"Tabiki düşündüm."
"Şahane sonunda vuslata eriyor muyuz?"
"Geberiyorsan evet."
"Şimal!"
"Hayır it soyu ölene kadar hayır, seninle asla evlenmeyeceğim"
"Şimal bu dört duvarın arasında ölmek mi istiyorsun."
"Ben yaşıyor muyum ki..."
"Sana cennet vadediyorum Şimal. Dışarıda akıp giden muazzam bir dünya var. Seni metresim yapmıyorum, tek gecelik yapmıyorum diyorum ki karım ol. Benim neyim varsa senin olsun."
"Kendi hayatımı bana lütufmuş gibi verdiğin için teşekkür mü etmeliyim. Zorba herif zaten sen beni alıkoydun benim zaten akıp giden kendi halinde bir hayatım vardı. Şimdi hem beni hapsedip hem de lütufta mı bulunuyorsun lan sen.."
"Şimal benim vaktim çok beklerim, hayat benim için hala akıyor. Artık bir karar vereceksin. Ya benim olacaksın ya da..."
"Ya da?"
"Ya dasını o zaman görürsün."
"Elinden geleni ardına koyma."
Birkaç adımda yanıma yaklaştı, çenemi tuttu.
"Bana bak Şimal senin için neleri feda ettiğimi bilsen bence beni bir de tebrik ederdin. O Yiğiterler tüm dünyayı ayağa kaldırmış. Burnumu dışarı çıkaramıyorum, bu tipte geziyorum her yerde. Anladın mı beni ha ayrıca abinin bugün duruşması vardı çıkmış abin bence artık kendini düşünebilirsin."
O öyle deyince söylediği her şey silindi bir anda gözlerimi açıp kapattım, gözümden akanlara mani olmadan..
Çok şükür ben esir oldum ama hiç değilse onlar kurtuldu..
"Bu sebeple güzel Şimal yarına kadar mühlet sana şayet yarın da evlenme teklifimi kabul etmezsen aile.."
"Aileme bir şey yapamazsın artık.. Yiğiterler bahsettiğin gibi insanlarsa onları bırakır mı?"
Yüzü gerildi, kaşları çatıldı..
"Evet onlara bir şey yapamam belki ama sana neler yaparım o zaman görürsün"
Hazır dibime girmişken tutamadım kendimi penisine dizimle geçirip yüzüne tükürdüm. Piç herif hayatımı kararttı hala tehdit ediyor. Şu saatten sonra ölüm bana kurtuluş olur.. ama sonrası her gün tekrarlanan şeylerin devamı gibi oldu. Önce kemerini çıkardı.. Ardından dakikalarca vurdu o kemerle.. Ağladım hem de çok ağladım.. Belli ki daha çok da ağlayacağım..
Sonrasını bilmiyorum yine bayılmışım, ayıldığımda odamdaki süngerin üzerinde cenin pozisyonunda yatıyordum, kemerin kestiği yerler sızlıyor yine.. Ben uyanınca bir kadın geldi, yine yaralarıma pansuman yaptı ama robot gibi, asla konuşmuyor asla yüzüme bakmıyor hatta küçücük bir mimik bile yapmıyor..
Bu adamın bazen şizofren olduğunu düşünüyorum, bu kadar eza ettiğin bir kadın seninle niye evlensin üstelik sana karşı hayır diyebildiğim tek yer o nikah masasıyken.. Artık ailem de güvende madem, ben canından geçmiş bir kız olarak sadece çile doldurmaya bakarım.. Nefes alırım amenna da yaşar mıyım bilmem.. Yalnız konuşmasından anladığım kadarıyla biz geleli bir hafta olmuş. Zaman çabuk mu geçiyor hiç mi geçmiyor bilmiyorum artık.. Şu dört duvarın arasından çıkmanın bir yolunu bulsam sanki kurtulacağım ama nasıl..
Bu düşüncelerle tamamladım yine günü, aklımı kaybetmemek için sürekli aileme kavuşacağım günü düşünüyorum. Yoksa inanın beyaz duvarlar arasında sadece oturmak dünyanın en yorucu işi..
Ertesi sabah gün biraz daha farklı başladı.. Yüzüm gözüm dayaktan şiş, vücudum mosmor ama yine de acı eşiğim yükselmiş belli ki ayaklandım açılan kapıyla. Büyük bir kutu, bir kaç tane de çantayla 3 tane kadın girdi içeri.
"Merhaba Şimal Hanım, sizi biz hazırlayacağız."
"Ne hazırlığı be kimsiniz siz"
"Bugün nikahınız varmış, onun için geldik. Gelinliğiniz burada." dedi büyük kutuyu göstererek. Kadına anlamaz gözlerle baktım bir süre. Bu Dizdar denen adam ya manyak ya sağır..
"Defolun be defolun. O ite söyleyin kendisi giysin gelinliği" deyip bir hışımla kovdum kadınları ben de bir adım atacaktım ki 2 tane izbandut kapattı önümü. Hırsla birinin karnına bir yumruk indirdim adam etkilenmedi bile mecburen döndüm çilehaneme.
Dengesiz herif utanmadan gelinlik yollamış bana.. Ben odanın içinde sinirle tur atarken hışımla o girdi içeri bir anda dibimde bitip saçlarıma yapıştı.
"Lan sen laftan anlamıyor musun, sana bana itaat edeceksin demedim mi?" deyip yere fırlattı. Düştüğüm yerden nefretle baktım yüzüne.
"Öldür lan o zaman öldür anladın mı asla sana boğun eğmeyeceğim çünkü"
"Demek öyle küçük orospu sen kaşındın. Bundan sonra bu günleri mumla arayacaksın.. Sen kendin geleceksin bana. Görüşeceğiz" deyip çıktı.
Her geçen gün biraz daha tükeniyorum hissediyorum ama elimden bir şey gelmemesi kahrediyor beni. O sabah bana kahvaltı gelmedi, beni açlıkla mı terbiye edecek yani.. Aklına şaşarım.. Saatler benden bağımsız geçiyor yine, oturdum bir köşeye dizlerimi kendime çektim kafamı dizlerime gömdüm.. Yapacak daha iyi bir eylemim yok çünkü şuan.. Kaç saat geçti bilmiyorum ama kapım açıldı, Dizdar şerefsizi bu defa yanında sarışın güzel bir o kadar da yarı çıplak bir kadınla geldi. Aralarında ingilizce konuşmaya başladılar. Dil mil bilmiyorum ki okuldan kalan çat pat ingilizcemle anlayım dedim ama yok.. Hiçbir şey anlamadım. Konuşmaları bitince Dizdar iti bana döndü.
"Kalk!"
Yavaş yavaş kalktım yerimden. Kadın elimden tutup etrafımda döndürdü beni "good" dedi hala bakıyorum saf saf.. Yine kısa bir konuşma geçti aralarında. Sonra o pislik bana döndü.
"Benimle evlenmeme konusunda ısrarcı mısın şimal"
"Ölmeyi tercih ederim"
"Hmm. O zaman yeni işine hazır mısın Şimal?"
"Ne işi?"
"Bundan sonra mekanda çalışacaksın.. Striptizci olarak!"