Güç Savaşı ve Kaçış.

1266 Kelimeler
Saat gece 00.14. Los Angeles Havalimanı özel uçuşlar terminali. Girişte ne bir anons sesi vardı ne de koşuşturan yolcular. Zira inen uçak bir yolcu değil, bir karanlığı getiriyordu. Uçağın kapısı açıldığında önce siyah takım elbiseli dört adam indi. Sanki her biri gölgeyle eğitilmişti, ayak sesleri duyulmuyordu. Gözleri hep bir adım önlerinde, elleri ceket kenarında tetikteydi. Dördü iki yana açıldığında nihayet o indi. Massimo Moretti. Kumral teni gece ışığında soluk bir mermer gibi parlıyordu. Uzun boyu, düzgün duruşuyla gövde gösterisi yapmıyordu ama baktığında anlıyordun: Bu adam sadece yürümüyor, hâkim oluyor. Siyah gömleği, siyah ceketine kusursuz oturmuştu. Düğmelerin üstünde tek bir toz tanesi yoktu. Saçı geriye taranmış, yüzünde en ufak bir mimik yoktu. Ama gözleri… O gözlerin içine bakan, orada bir yaşam belirtisi değil, yalnızca disiplinle yontulmuş bir tehdit görüyordu. Siyah gözlüklerini yavaşça çıkardı. Ardından dudakları kıpırdamadan, sadece bir baş hareketiyle limuzinine bindi. Korumaları onun ardından yerleşti. Kimse konuşmadı. Konuşmak için izin yoktu. Kendinden emin ve ne istediğini bilir bir edayla direkt mekana geçmek istedi Moretti. Şehrin en pahalı semtlerinden birinde, dışarıdan bakıldığında bir gece kulübü gibi duran ama içeride yasa dışı her türlü ihtişamın döndüğü Dizdar Şanlı’nın mekanı. Ülkede benzeri yok, zaten bu sebeple tercih etmişti ya.. Gece kulübünde müzik hâlâ çalıyor ama saat geç olduğu için yalnızca onun davetlileri içeride. Sahnenin hemen önünde tek bir masa hazırlanmış. Massimo Moretti için. Kapıya gelindiğinde şoför arabadan inip bir şey söylemedi. Sadece kapıyı açtı. Mekânın korumaları Moretti’yi görünce başlarını eğdi. Konuşmak değil, bakmak bile haddini aşmak demekti. Massimo bütün heybetiyle geçti içeri, kapıda Dizdar karşıladı onu ama bu emrivaki hiç hoşuna gitmemiş adamın özellikle Şimal'i izlemek istiyorum talimatı onu fazlaca rahatsız etmişti.. Kendisine gösterilen hürmete zerre itibar etmeden kendisi için hazırlanan masasına yürüdü Moretti. Oturmadan önce eldivenlerini çıkardı. Sadece başıyla bir garsona bakıp içkisini işaret etti. O bakışla, tüm mekân hizaya geçti. Konuşmadı. Emretmedi. Ama herkes biliyordu: Bu gece burada kimse hata yapmamalıydı. Bu gece burada, bir kadını izlemek için bir cellat gelmişti. 🥀 Dizdar'la konuştuktan sonra dakikalarca kendi kendine düşündü Şimal ve her düşüncesi hep aynı kapıya çıkıyordu. Madem Dizdar denen it bu heriften ölümüne korkuyordu demek Şimal için de tek kurtuluş oydu. Ona yaklaşırsan seni öldürürüm demişti Dizdar, eğer bu blöfse Şimal'in umrunda bile değildi gerçekse, bıkmıştı zaten bu saçma düzenin içinde olmaktan, korkmuyordu.. Gelen kıyafete belki yüzüncü kez bakıp tekrar etti, Massimo Moretti.. Kendisiyle yaptığı iç hesaplaşmada pek de yol alamamışken açıldı Şimal'in kapısı, Dizdar en hafif tabirle ateş püskürüyordu onun bu halini gördükçe Şimal'de zevkten dört köşe oluyordu elbette. "Daha giyinmedin mi lan sen" "Açıkçası bunu giyeceğime çıplak çıksam valla daha az ilgi çekerim" "Şimal yemin ediyorum sinirden delirmek üzereyim zaten, en kıymetlim bir itin elinde ve 2 gündür haber alamıyorum yetmez gibi bela bir herif aşağıda seni izlemek için bekliyor. Çok kan dökerim Şimal aklını başına al. Senin için neler yapacağımı görmek istersen bir falso yap. Ölmek pahasına dökerim o kanı. Anladın mı?" Dibine kadar girmiş direkt gözlerine bakarak konuşan adamla istemsiz yutkundu Şimal, şuan gerçekten akıl sağlığı yerinde gibi durmuyordu gözleri odağını kaybetmişti ve sürekli kırpıyordu. Dizdar'ın saçma hezeyanlarıyla uğraşmak istemediği için uslu bir kız gibi davrandı Şimal. "Anladım." "İyi giy şu sik gibi elbiseyi de çık, gösteriyi kısa tut adamla göz teması kurma, seni yanına çağırırsa sakın ama sakın gitme" "Tamam be adam bin defa söyledin tamam" Elinden bir kaza çıkmasına ramak kaladaydı Dizdar, derin derin birkaç nefes alarak çıktı odadan. Daha fazla direnemeyeceğinin bilinciyle Şimal'de ayna karşısına geçti. Makyajı tamamdı gözlerine mavi lens taktırmıştı Dizdar, saçlarına yine kızıl bir peruk takmıştı çok abartılı bir makyaj ve yüzünün bir kısmına geçici yılan dövmesi yaptırmıştı, maskenin çıkması ihtimaline karşı. Paranoya derecesinde kontrolcü bir adamdı yani. Şimal gelen kostümü giydi, sadece zincirlerden oluşan kostümle her hareket ettiğinde zaten açılmadık yeri kalmıyordu, adamın tam bir manyak olduğu buradan belliydi. Yüzüne de yine sadece zincirlerden oluşan bir maske taktı bu defa gözleri açıktaydı da ağzı ve burnu zincirin altındaydı olmazsa olmaz kırmızı rujunu sürdü ayaklarına siyah bir yüksek topuklu giyindi dizlerine kadar da bağcıklarını bağladı. Şuan görüntüsünden aşırı rahatsızdı genç kız, ölmek istiyordu ama o bile lükstü şuan ona. Dudakları titreyerek son hazırlıklarını yaptı, ağlamayacaktı hayır hayır ağlamayacaktı... Saatler 01.00 i gösterdiğinde artık onun çıkma vakti gelmişti aşağıda özel davetliler ve Massimo büyük bir merakla onu bekliyordu. Şimal kendinden emin durmaya çalışarak indi aşağı üzerinde bir pelerin vardı yine vücudunu kapatan. Yüzünü gelenlere çevirmeden sahneye yürüdü.. Moretti.. Sadece bakıyordu genç kıza e demişlerdi Şimal için. "Böylesini daha önce görmediğine eminim Moretti kız direkle adeta aşk yaşıyor.." Şimal derin bir nefes aldı usulca pelerini sıyırdı üzerinden, o saten kumaşın yere düşüş anı bile nefeslerin tutulmasına sebep oldu Moretti ise nefes dahi almadan bakıyordu karşısındaki abideye.. Gönderdiği kostümün kızın üzerinde böyle duracağını asla hayal etmemişti ama bu başyapıt gibiydi.. Şimal kendinden emin bir şekilde tırmandı direğe olduğu ve dahi bulunduğu hale zıt bir şekilde sürekli içinden dua ediyordu, Allah'ım minicik bir fırsat ver diye.. Şimal'in kusursuz dansının tam ortasında bir el hareketi geldi önce Moretti elini kaldırıp yumruk yapmıştı, müzik anında kesildi ardından bir ses. "Çıkın" Adamın Türkçe verdiği talimatla Şimal'in gözleri kocaman açıldı ama herkesin çil yavrusu gibi dağılmasıyla yeniden toparladı kendini. Yani yalnız mı seyretmek istiyordu... Dizdar'ın koşar adımlarla adamın yanına geldiğini gördü eğilip kulağına bir şeyler söylüyordu telaşlı telaşlı ama adam dönüp bakmadı bile Dizdar'a. "Çık" dedi sadece. Dizdar duyduğu şeyle kulaklarına kadar kızardı ama geri durmaya niyeti yoktu. "Kız benim" "Artık değil" "Onu bırakmam" "Bu artık senin meselen değil" dedikten sonra adamlarına talimat verdi ve Dizdar kollarından tutularak dışarıya sürüklenmeye başladı. Şimal yeni yeni anlıyordu bu adamın nefes değil de o malum denizdeki yılan olduğunu.. "Lütfen devam edin hanımefendi" Şimal adamın az evvelki sesinin aksine aşırı kibar çıkan sesiyle irkildi. Neydi bu adam böyle?? Kaldığı yerden dansına devam etti Şimal, müzik bitti ama adam. "Lütfen yeniden dans eder misiniz?" diyerek aynı dansı baştan sona tam 4 kez yaptırdı.. Bitmişti bu mesele... Bu kadın başkaydı Moretti'nin olmayı hak edecek kadar özel bir parçaydı.. ayağa kalkıp elini uzatacakken de oldu ne olduysa adamlarından biri koşarak girdi içeriye adamın ölümcül bakışlarından çekindiği belli olsa da belli ki önemli bir şeydi ve eğildi kulağına bir şeyler söyledi. "Che cosa(Ne)?" "Non fateli entrare!(İçeri girmelerine izin vermeyin" Şimal anlamaz gözlerle bakıyordu adama neler oluyordu ama o olayı daha anlamamışken içeriye bir ordu girdi adeta.. Ellerinde ağır makinalılar Dizdar yere fırlatılmış halde. İşte şimdi dedi Şimal.. İşte şimdi.. Bu karışıklık tam istediği gibiydi. Bağırış çağırışlar arasında o da fırsatını bulur bulmaz üst kata tırmandı, dışarı çıkamıyordu ağzına kadar doluydu terastan çıkmanın bir yolunu bulursa tamamdı.. Aşağıda kıyametler kopuyordu farkındaydı Şimal ama her kata her odaya baktı bir çıkış bulabilmek için odasına gidip hızlıca bir bornoz geçirdi üzerinde yeniden tırmanmaya başladı yukarıya doğru ama yok yok yok.. Ne bir yangın merdiveni ne çalışan bir asansör ne geçebileceği bir alan. Nefes nefese kalmıştı kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu ama durmadı. Terasa kadar çıktı genç kız taa ucuna gitti terasın. Oturdu o köşeye genç kız gökyüzüne baktı yıldızlara uzansa tutabilecek gibiydi oysa ama erişilmezdi işte tıpkı onun özgürlüğü gibi.. Aşağısı çok küçük görünüyordu, mekanın büyüklüğünün farkındaydı ama böylesini beklemiyordu. Atlasa parçası bile kalmazdı muhtemelen.. O an parçalanmış hali geldi gözünün önüne ne kadar da cazipti.. "Neden olmasın ki" dedi kendi kendine ayağa kalktı kollarını iki yana açtı titanik misali, dakikalarca kaldı öyle belki bir saat kaldı bilmiyordu rüzgarı özlemişti hava almayı güneşi hepsini özlemişti.. Dışarısı hala çok kalabalıktı onlarca takım elbiseli adam mekanı sarmıştı adeta.. Gözlerini kapattı Şimal madem bir yanı Dizdar'dı bir yanı bu garip herif.. Madem artık kurtuluş umudu yoktu, kardeşini Allah'a emanet etti içinden. Yapacağı şey için binlerce kez tövbe etti.. Gitmek için daha güzel bir zaman mı vardı?
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE