Ne yapacağımı bilemez halde Bayan Min 'e bakıyordum. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Zaman durmuştu. Bayan Min bana şüpheli gözlerle bakıyor, bakışlarıyla bedenime korku yayıyordu. Başıma bunun geleceğini biliyordum. Yaşayacaklarımı ve bana karşı olan güvenlerin kopacaklarını biliyordum. Ama bu kadar erken ve acı dolu olmasını istemiyordum.
'' Abla yanlış duydun. Lütfen bak sana her şeyi anlatacağım! '' dedim. Ne Bayan Min’na de ben kımıldadım. Sadece gözlerime bakıyordu. Şüphe ve karamsarlıkla. Hayal kırıklığıyla.
'' Abla! '' diye fısıldadım. Yanaklarım kızarmıştı ve düşüncelerim ters düz olmuştu.
'' Bak! Yakalanırsan ... '' demişti yönetmenim dakikalar önce.
'' Ben hallederim. Bana artık ağabey olmaya çalışma. '' demiştim ve tüm sorumluluğu almıştım. Şimdi ise daha yeni doğmuş ve anne sütüne ihtiyacı olan bir bebek gibi gözyaşı döküyordum.
Mezarlıkta ağladığım gibi ağlıyordum.
'' Özür dilerim!'' dedim Korece. Aklımda olan tek kelime buydu. Özür dilerim. Yaptıklarımdan ve sakladıklarımdan. Yapacaklarımdan ve pişman olacaklarımdan. Özür dilerim. Bir aptal gibi sakladım. Ev sahibimden, abla dediğim insandan. Beni yanına alan kişiden.
'' Bana o olduğunu söyle! '' dedi. Yaşlı olan gözlerimle ona baktım. Bana doğru geliyor, yatağımda yanıma oturuyordu.
'' Ben oyum. İnanılmaz Ses! '' diye fısıldadım.
'' Sen ... '' dedi ve birden yanaklarımı sıkmaya ve çekiştirmeye başladı. Ne olduğunu anlayana kadar yanaklarım çekilmeye devam etti.
'' Ne şekersin ya sen. Zaten sen normal değildin ki. Ay çok şekersin sen! '' diye övüyor, saçlarımı dağıtıyor ve yanağımı daha da çekiyordu. Bayan Min bana kızmamış mıydı? Boşa mı telaş yapmıştı?
'' Abla ... '' dedim ama dediğim anda sözüm kesildi.
'' Sana kızmadım. Küçük yumurcak! '' dedi ve ellerini yanağımdan çekti. Uyuşmuş olan yanağımı ovalayıp gülümsedim.
'' Kimseye söyleme lütfen! '' dedim. Bana göz kırptı.
'' Bu bizim küçük sırrımız! '' dedi ve elimi tuttu.
'' Hadi bakalım üstünü değiştir ve yüzünü yıka. Ramen dükkanının sana ihtiyacı var! '' dedi ve beni ayağa kaldırdı. Hala ne olduğunu kavramaya çalışan ben kendimi banyoda bulmuştum. Şişmiş olan gözlerime bakıp yüzüme su çarptım. Bana kızmadığına inanamıyordum. Kızmamış, sevinmişti.
'' Ya küçük kardeş inanılmaz. Şu pantolonu ve şu gömleği giy! '' diye kapıdan elinde askılarla kafasını uzatan Bayan Min'e baktım. Başımla onaylayıp üstümü değiştirdim. Odama geri dönüp açık olan pencereme baktım. Öğle vaktiydi ve Bae hala uyuyordu.
...BAYAN MİN'İN AĞZINDAN...
Ah şapşal kız. Onun zaten böyle bir yeteneği olduğunu biliyordum. Nasıl olur da ilkokulu ve ortaokulunu özelde okumuş, lise sınavlarına hiç çalışmadan A+ alabilmiş bir kız normal olabilir ki?
Ortaokulu ve lisesi boyunca hep ezber yapmış, babası Josh onun Kore'de okuyacağını bildiği için lise son da özel üniversite dersleri aldırmış. Onun için zor olmuş olsa da hep ezberlemiş. Ezberinden dolayı da lise yıllarını üstün başarı ile bitirmişti.
Ramen dükkanına vardığı anda bulaşıkları yıkamak, masaları hazırlamak için işe koyulmuştu. Çok çalışıyor, istediklerini elde etmek için tüm zorlukları aşıyordu.
'' Abla! '' diye seslendi. doğramak için uğraştığım sebzeleri bırakıp April’a baktım.
'' Ne oldu? ''
'' Teşekkür ederim! '' dedi. Gülümsedim ve onu mutfakta yalnız bıraktım. İstesem onu ele verebilirdim ama eğer onu ele verirsem babası, Lee Jong onu bulurdu ve onu da eşine yaptığı gibi işkence çektirirdi.
Ailemden kalan ramen dükkanında amcamın yanına çalışmaya her zaman Lee Jong ve yeni karısı- April'ın annesi- Lee Ri Ma da katılırdı. Eşi hamile olsa bile tüm temizliği ona yaptırır, gelen kız müşterilere laf atar onlarla uğraşırdı.
Ri Ma bir şey yapamaz sadece bebeğini düşünürdü.
'' Ondan boşan! '' derdim her zaman. O ise kabul etmezdi. Lee Jong 'a deli gibi aşıktı. Aşkları lise yılların da başlamış, lise yılı boyunca da okulun en gözde çifti olmuştu. Lee Jong üniversiteyi bırakıp Ri Ma ile evlenmişti. İlk iki yılları çok güzel geçmiş olan evlilikleri Ri Ma hamile olunca durmuştu.
Lee Jong barlara gidiyor, başka kızlarla yaşam kuruyordu. Zavallı Ri Ma 'da eşinin sevgisine hasret kalmıştı. Hiç evlenmemiş, belki de âşık olmamış olabilirim ama onun bu durumuna üzülüyordum. Ri Ma doğum yaptıktan sonra okulu ve bebeğini bıraktı. Başka ülkeye gitmiş ve orada yaşam kurmaya çalışmıştı. April- gerçek adıyla Lee Min Ra- yalnız kalmış ve onu Tiffany- Josh Seaver adında bir aile evlat edilmişti.
Josh 'la her zaman konuşurduk. Bana April'ın gerçek ailesini sorar, onlardan haber alıp almadığıma bakardı. Ama ne Lee Jong'dan ne de Ra Mi 'den haber alabiliyordum. Yıllardır onlardan iz yoktu.
Zavallı Ra Mi yirmi dört yaşında çocuk sahibi olmuş, gerçek aşkını ve kendinden bir parçasını terk etmişti.
Bu anıları düşünürken başımın belası ikili dükkâna gelmişti. Kim Gung ve Ta Shin. Onların yanında da yirmi yaşında, koca adam olmuş ama hala Ta Shin'in peşinde gezen oğlu Jang Na gelmişti.
'' Ah bebeğim! Şu yeni kızı da görelim bakalım! '' diyerek beni öpmüştü. Sahte bir gülümseme ile onu öptüm.
'' Kız çok güzel omma! '' dedi Jang Na.
'' Ya seni şımarık. O kız Amerikalı.'' dedim
'' Olsun. O çok güzel. Onunla evlenebilir miyim omma? '' diye sordu.
'' Ah elbette benim küçük bebeğim! '' dedi Ta Shin. Ne? Siz ciddi misiniz?
'' Git sor bakalım! '' dedi Kim Gung.
Onlara karışmadan Jang Na'yı izlemeye başladım. April'ın yanına gidip onu selamladı. Elleri ile ona garip hareketler yapıyor, evlenme teklifi etmeye çalışıyordu. Gülmemek için elimden geleni yaparken Ta Shin ve Kim Gung'ın dedikodularına kulak misafiri oldum.
'' Kızın fiziğine bak. Aynı geçişteki ben! '' dedi Ta Shin. Senin geçmişin olsaydı bu kız dünyanın en salağı olurdu.
'' Saçlarına bak. Bir ramen dükkanında çalışmak için fazla uzun! '' dedi Kim Gung.
'' İlk yeşili yıkadı, sonra da mavi ve sarıyı. Çok becerikli! '' dedi tekrardan Kim Gung.
Onları dinlerken Jang Na'nın suratı gülümser bir şekilde yanımıza geldi.
'' Ne oldu?'' diye sordu Ta Shin.
'' Kabul etti! '' dedi Jang Na. Ne? Kabul mü etmişti? April'a baktığımda elinde dört bardak su ile yanımıza geliyordu. Hepimize suları dağıttıktan sonra Jang Na'ya baktı.
'' Sanırsam az önce bana evlenme teklifi ettin. Üzgünüm ama ben bir aptal ile evlenmeyi planlamıyorum! '' dedi. Bu kızın zevkini seviyordum. Jang Na suratını asıp bir bebek gibi ağlamaya başladı. Kendimi gülmekten engel olamayıp kahkaha atmaya başladım.
'' Seni salak çocuk. Hadi kalk artık eve gidelim! '' dedi Ta Shin.
Onlar gittikten birkaç dakika sonra Kran, Bae ve Doyoon dükkâna geldi.
...APRİL'IN AĞZINDAN...
Az önceki anormal olan çocuk gittikten sonra Oppa'larımı görmek beni neşelendirmişti.
'' Oppa! '' diyerek Kran ve Doyoon Oppa'ya sarıldım. Daha sonra Bae'ye baktım. Yeni uyanmışa benziyordu ve bir yere uzansa uyuyacaktı. Nasıl bir insan bu kadar uyuyabilir?
'' Ve Bae! Aishh seni nasıl uyandırdılar? '' diye sordum. Bana sanki bir bebek gibi bakmaya başladı.
'' Sen beni mi izliyordun?''
'' Hayır. Öyle çok gürültülü uyuyordun ki bir ara HYO. Oppa'nın evde su aygırı beslediğini sandım! ''
'' Ne? Su aygırı mı? ''
'' Evet! '' dedim ve ona dik dik bakmaya başladım. O bana karşı çıkıyor bende ona cevap veriyordum. Hiçbir insanla kurmayacağım bir ilişki.
'' Bize altı büyük paket ramen verir misin? '' dedi Kran Oppa. Başımla onaylayıp tam mutfağa gidecekken kolumdan tuttu.
'' Korece söyle! '' dedi Kran Oppa.
'' Neden? '' diye onlara döndüm.
'' Çünkü sen Korelisin. Koreliler Korece konuşur! '' dedi Doyoon Oppa. Ama Dodo Oppa Çinli ve o da Korece konuşuyor. Cidden ama!
'' Ayrıca HYO ile terasta Korece konuşuyormuşsun. Bundan sonra bizimle de konuş! '' diye emir verir gibi söyledi Kran Oppa.
'' Müşterilerle de Korece konuşuyorsun! '' dedi Bayan Min.
'' Peki. Şimdi size altı büyük paket ramen hazırlıyorum! '' dedim Korece.
Doyoon Oppa gülümseyip alkışladı, Bae tepki vermedi, Kran Oppa'da gülümseyip Doyoon'a eşlik etti. Onlarla konuşmayı bırakıp mutfakta altı büyük ramen hazırladım.
'' April bugün konser var. Sende gelsene! '' dedi Doyoon Oppa. Başımı 'hayır' anlamında salladım. Bayan Min 'in İnanılmaz Ses olduğumu öğrenmesi beni fazla yormuştu ve akşam da konser çekemezdim.
'' Paketler hazır. '' diyerek poşetleri ellerine verdim.
'' 60 won vermelisiniz! '' dedim resmi bir şekilde. Dodo Oppa gizlice kahkaha atıyor, Bae ise hala surat asıyordu. Neden böyleydi?
Uykucu şey. Su aygırı! Ona lakap takmayı seviyordum, onu sinir etmeyi.
'' Bizimle WM'ye gel! '' dedi Kran Oppa. Neden ısrar ediyor?
'' Oppa fazla yorgunum. Konserden sonra konuşuruz! '' dedim ve onlara ' görüşürüz ' diyerek mutfağa gittim. Var olan bulaşıkları yıkayıp Oppa'ların gittiğine emin oldum.
Derin bir nefes alıp yere oturdum. Onlar varken korkmuyor, kendimi güvende hissediyordum ama bir yandan da onlardan sakladığım sır yüzünden kendime kızıyordum.
Kran Oppa büyük bir İnanılmaz Ses hayranı. Tüm söylediğim şarkıları biliyor, her gün XHYO radyosunu dinliyor, her konuşmamı biliyordu. Ona ihanet ediyor gibi hissediyordum bazen. Bilmemesinden dolayı.
Kötü hissediyordum onun yanında. Ama ... Eğer söylersem ... İnanılmaz Ses 'e olan aşkını itiraf edecekti. Karşılıksız aşk yaşıyordu. İnanılmaz Ses ile ilgili tüm bilgileri biliyordu. İki gece önce telefonda hepsini ama hepsini saymıştı.
...İKİ GECE ÖNCE...
Saat 21:15 olmuştu ve Kran Oppa beni arıyordu. Telaşlanıp bir şey oldu sanmıştım.
'' Oppa! '' diye telefonu açmıştım.
'' April sana İnanılmaz Ses'ten bahsetmiştim ya. Biraz konuşsak olur mu? ''
'' Elbette! ''
'' Grup benle dalga geçiyor ama ona aşığım. İnanılmaz Ses'e. ''
'' Devam et Oppa! ''
'' Onun her özelliğini biliyorum. Senin gibi uzun kahverengi saçlarının olduğunu, ailesinin öldüğünü, kırmızıyı sevdiğini ve pembeden nefret ettiğini, okumaya bayıldığını ve en son Franny Billingsley 'in 'Çan' adlı kitabını okuduğunu, giyim tarzını biliyorum. Şu an Kore'de ve onu bulmak istiyorum.'' dedi. Uzun bir iç çekerek yutkundum. Benle ilgili birçok şeyi biliyordu.
'' Onu ara! Kimsenin dediğini umursamadan! '' dedim. Yapma bunu Oppa! Eğer o gizliyse onu arama ... Yapma!
'' Ama hayranlarına 'Ben ortaya çıkana kadar sadece sesimi dinleyin ' dedi. Eğer onu ararsam bana kıza bilir ve sevgime karşılık vermeye bilir. '' dedi. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Hızla terasa çıkıp derin bir nefes aldım. Bu ona acı çektirecek, kalbini kıracak. Buna dayanamazdım. Bana destek olan birine bunu yapamazdım ama İnanılmaz Ses olmayı da bırakamam. O benim tek ailemden kalandı.
'' Oppa! Eğer o saklanıyorsa bir bildiği vardır. Bence onun ortaya çıkmasını bekle!'' dedim.
'' Teşekkür ederim April. Gece gece aklımdaki soruyu cevaplamama yardım ettiğin için! '' dedi. Ona bir şey demeden telefonu kapattım. Terasta tüm gözyaşlarımı akıttım. Ona yalan söylüyor ve daha da saklanıyordum. Tüm yapabildiğim buydu. Aptal gibi saklanmak.
Saat 22:30 olduğunda Hoon Oppa 'dan bir mesaj aldım. Eve iki saat önce gelmiş ve uzun bir duş almıştım. Dağınık olan evimi toplayıp yeni bir kitaba başlamıştım. Kitabın henüz yarısına geldiğimde ise Kran Oppa'dan mesaj gelmişti.
'' Oppa! '' diye çalan telefonumu açtım.
'' Evde misin? ''
'' Evet. Konseriniz bitti mi? ''
'' Evet. Film izliyoruz sende gelsene! '' dedi. Biraz düşündükten sonra onaylayarak kıyafetlerime baktım. Pijamalarımla gayet cool duruyordum. Saçlarımı yukarıdan toplayıp telefonumu aldım.
Yan tarafımda olan eve doğru uyuz uyuz yürüyerek vardım.
...BAE'NİN AĞZINDAN...
Bu kızın bu evde ne işi var?
Neden gecenin bir yarısı 12 erkeğin bulunduğu bir eve geliyor?
Kendi evi yok mu?
Ayrıca o pijamalar da ne? Zevksiz şey.
'' Ne izliyoruz? '' diye sordu. Ne izliyorsak sana ne? Gıcık şey.
'' Romantik izleyelim! '' dedi Haniel Hyung.
'' Macera daha güzel! '' dedi Hoon Hyung.
'' Bence aksiyon izleyelim! '' dedi Cihoon Hyung.
'' Korku filmine ne dersiniz? '' dedi Kran Hyung.
Neden birdenbire korku filmi seçmişlerdi. Hoon ve Shin yan yana oturdu. Minki ve Doyoon yan yanaydı. Kran, April, ben ve Namkyu da tam televizyonun karşısındaki kanepeye oturduk.
Film zombilerle ilgiliydi ve April daha başlamadan korkmaya başlamıştı.
'' Zombi mi var? '' dedi April.
'' Evet korkuyor musun? '' dedi Kran Hyung.
'' Evet! '' dedi April. Neden korkuyordu ki? Zombiler gerçek değildir. Bir hayal ürünü.
'' Eğer çok korkarsan bana sarıla bilirsin! '' dedi Kran Hyung. Ne? Neden sana sarılıyormuş? Ve neden onu kıskanıyorum? Lanet olsun!