Proje odası

1114 Kelimeler
Yağmur durmuştu ama yerler hâlâ ıslaktı. Sokak lambalarının ışığı su birikintilerine vuruyor, gecenin sessizliğini daha da derinleştiriyordu. Şilan, binanın çıkışında bekliyordu. Az önceki toplantıdan sonra herkes dağılmıştı. Adar ise arabasını almak yerine yavaşça yanına yaklaştı. — “Beklemene gerek yoktu. Seni bırakırdım,” dedi sessizce. Şilan başını çevirdi ama göz göze gelmedi. — “Hava güzeldi… sessiz.” Birlikte yürümeye başladılar. Konuşmadan birkaç adım ilerlediler. Sonra Adar durdu. Şilan da. Adar, yüzünü ona çevirdi. Gözleri ciddiydi ama sesi kırılgandı. — “Sana ilk ne zaman baktığımı hatırlıyor musun?” Şilan hafifçe gülümsedi ama gözleri buğulandı. — “Sırtım dönüktü. Hatırlayamam.” — “Ama ben hatırlıyorum. Sesini duydum önce. Sonra döndün. Ve o an anladım. Bazen birini tanımadan da… onun eksik parça olduğunu hissedersin.” Şilan bir adım geri çekildi, gözlerini kaçırdı. — “Böyle konuşmamalıyız. Aramızda bir şey… olmamalı.” Adar yaklaşmadı. Ama sesi daha da alçaldı. — “Ben her gün seni görüp hiçbir şey dememeyi deniyorum. Ama bugün yağmurdan sonra… susamadım. Seninle susmak bile güzeldi. Ama artık yetmiyor.” Şilan gözleriyle onu aradı, bir cevap bulmak ister gibi. Sonra başını eğdi. — “Ben korkuyorum Adar. Yine biri gelir ve her şeyi yarım bırakır diye…” Adar, adım atmadı. Ama kalbiyle yaklaştı. — “Ben gitmeyeceğim, Şilan. Sen yeter ki kal der gibi bakma. Bir kere ‘kal’ de. Ömrümce gitmem.” Sessizlik. Yağmurdan sonra gelen en berrak sessizlikti bu. Ve Şilan, ilk defa başını kaldırıp gözlerinin içine baktı. Cevap vermedi. Ama bakışları, bir cümlenin yerine geçti. Adar arabasının kapısını açtı. Şilan tereddüt etti ama sonunda bindi. İçeride hafif bir sessizlik hâkimdi, camlara vuran yağmurun izi henüz silinmemişti. Adar motoru çalıştırmadan önce, elleri direksiyonun üzerinde durdu. Başını çevirmeden konuştu. — “Sana acele etmeyeceğim. Ama ne hissettiğimi de gizlemeyeceğim.” Şilan gözlerini dışarı çevirdi. Yağmurdan ıslanmış sokak lambaları yansıyordu cama. Sesi çok hafifti. — “Ben biriyle başlarsam… tam isterim. Yarım, eksik, gizli değil. Ama ben, kırık bir yerden başlıyorum. Senin yanındayken güçlü görünmeye çalışsam da… içim hâlâ çok gürültülü.” Adar dönüp ona baktı. Yüzünde ne baskı vardı ne beklenti. Sadece anlayış. — “Sessiz kalırım, yanında olurum. İstersen konuşmam bile… ama seni yalnız bırakmam.” Şilan başını hafifçe eğdi. Bir damla yaş, gözünün kenarından süzüldü ama hemen sildi. Sonra ona döndü. — “O zaman… yanımda kal. Ama bu adımsızlıkla değil… sabırla.” Adar hafifçe başını salladı. Motoru çalıştırdı. Ve ikisi de biliyordu artık: Bu yolculuk başlamıştı. Ama adı aşk konmamıştı henüz. Henüz… Şilan elinde birkaç evrakla hızlı adımlarla ilerliyordu. O sırada Adar, toplantıdan yeni çıkmış, kravatını gevşetiyordu. Göz göze geldiler. Adar hafif gülümsedi. — “Yine dosya peşindesin ha? Seni sürekli çalışırken görüyorum, bir gün molada yakalayamayacak mıyım?” Şilan kaşlarını kaldırdı, alaycı bir ifadeyle cevap verdi: — “Belki de sizin gibi ofiste dolanmaya vaktim yoktur, CEO Bey.” Adar sırıttı. Yürürken adımlarını ona uydurdu. — “O zaman seni çalışırken izlemek en keyifli mola olmalı.” Şilan güldü ama başını çevirdi. — “Bu kadar tatlı konuşmaya alışkın değilim. İnsan neyi amaçladığını merak ediyor.” Adar hafifçe eğilerek ona baktı. — “Sadece iyi bir çalışanı takdir ediyorum.” — “Yoksa gözle mi değerlendiriyorsunuz?” dedi Şilan hafif alayla. Adar bir an sustu, sonra ciddiyetle ama göz kırpar gibi: — “Gözle de, kalple de… ama önce zekâyla.” Şilan istemsizce gülümsedi ama hemen toparlandı. — “Neyse, benim toplantıya yetişmem lazım. Yoksa departmanınızın başı bana takdir yerine uyarı verir.” Adar arkasından seslendi: — “O baş, sizin kadar esprili değil, dikkat edin.” Şilan arkasını dönmeden elini kaldırdı: — “O kadarını ben hallederim, Adar Bey.” Masa üzeri dosyalarla dolu, bilgisayar ekranında son sunum taslağı açık. Ofisin geri kalanı çoktan boşalmış. Saat geç olmuş ama Adar ve Şilan hâlâ çalışıyor. Adar, dosyalara göz gezdirip sandalyesinde geriye yaslanır. — “Biliyor musun, bu kadar geç saate kadar çalışmak seninle daha az yorucu.” Şilan, kahvesinden bir yudum alır. Göz ucuyla bakar. — “Bu bir iltifat mı yoksa iş gücü sömürüsüne kibar bir açıklama mı?” Adar hafif güler. — “Sadece gerçek. Yanımda biri olunca saat geç fark edilmiyor.” Şilan başını hafif yana eğer. — “Demek yalnızken zaman geçmiyor?” Adar ona döner, gözleri ciddi bir ifadeyle: — “Yalnızken bazı şeyler daha çok aklına düşüyor.” Şilan o anda göz temasından kaçar, sonra toparlanır. — “Sanırım dosyalardan söz ediyorsunuz.” Adar gözlerini kısmış bir şekilde onu süzer. — “Tabii, dosyalar… en çok da senin tuttuğun notlar mesela. O el yazını artık tanıyorum.” Şilan hafifçe güler. — “Dikkatlice bakmanı gerektirecek kadar karışık olabilir.” Adar hafif eğilir, aralarındaki mesafe azalır ama hâlâ mesafeli: — “Yok, sadece gözüm alıştı artık. Gördüğümde fark ediyorum.” Bir an dururlar. Sessizlik… ama huzursuz değil. Aksine yoğun. Şilan toparlanır, bilgisayarı kapatır. — “Sanırım bugünkü mesai yeterince uzadı.” Adar başını sallar. — “Haklısın… Ama bana kalsa biraz daha kalırdım.” Şilan çantasını omzuna alırken hafifçe döner: — “Bazen bir dosya, kapandı sanılır ama içinde birkaç sayfa daha kalmıştır.” Adar anlamış gibi bakar ama yorum yapmaz. Sadece gülümser. — “O zaman o sayfaları birlikte bulalım bir gün.” Şilan kapıyı açar, elinde çantası, gözlerinde yorgun ama huzurlu bir ifade vardır. İçeriden televizyon sesi gelir. Annesi Zeynep Hanım örgü örmekte, abisi Kemal ise koltuğa yayılmış, haberleri izlemektedir. Annesi başını kaldırır: — “Hoş geldin kızım. Geç kaldın yine, işten mi?” Şilan gülümser, çantasını askıya asar: — “Evet anne, bir sunum hazırladık, ekipteydim. Ama güzeldi, keyifli geçti.” Kemal hemen dikkat kesilir: — “Kimle kaldın geç saate kadar? Şirket dediğin o kadar mı işkolik yani?” Şilan göz devirmemeye çalışarak gülümser. — “Abi, toplantıydı sadece. CEO da oradaydı, birkaç kişi daha. İş işte.” Kemal alaycı bir ifadeyle başını sallar: — “Hee tabii, CEO da oradaydı. Şimdi herkes birden toplantıcı oldu. Hele ki senin gibi güzellerin olduğu yerde…” Annesi hemen araya girer: — “Kemal, abartma. Kızın işi gücü düzgün, güven bizim kıza.” Şilan usulca kanepeye oturur. — “Abim bu… Beni hâlâ lise çıkışında otobüse binen hâlimle zannediyor.” Kemal yanına gelir, sesi bu sefer daha yumuşak ama hâlâ koruyucu: — “Ben sana güveniyorum Şilan. Ama bu şehirde adamlara güven olmaz. Hele ‘CEO’ falan gibi havalı unvanları olanlara hiç olmaz.” Şilan hafifçe başını sallar, gözleri biraz uzaklara dalar. — “Ama bazen önyargılar insanın kendi korkularıdır, abi.” Kemal şaşkın bakar. — “Bu laf bana mıydı şimdi?” Annesi güler: — “İkinize deydi. Biri büyümüş hâlâ kıskanıyor, öbürü büyümüş hâlâ açıklama yapıyor.” O an odada tatlı bir kahkaha yayılır. Ve Şilan, kendi kendine düşünür: “Keşke her şey böyle açık, böyle sade olsa…”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE