bc

İçimdeki Yangın +18

book_age18+
12.3K
TAKİP ET
189.6K
OKU
dark
forbidden
HE
age gap
forced
friends to lovers
badboy
bxg
bold
pack
small town
childhood crush
enimies to lovers
secrets
musclebear
love at the first sight
friends with benefits
addiction
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

“Fena halde ıslanmışsın. Benim için… Ah, Firuze…” dedi, boğuk bir sesle.

Elleri kadınlığımı okşarken akmaya devam ediyordum. “Ah, Yavuz. Ne olur...” diye yalvardım.

Dudaklarını sürterek kulağıma doğru ilerletti. Eli harikalar yaratırken kıvranıyordum. Kollarına tutundum yoksa düşecektim. Kulağıma nefesini üfledi. Kulak mememi dişleri arasına alıp emdi. Tüylerim diken diken oldu.

Sonra boğuk ve arzu dolu nefesiyle “Ateşinle yanıyorsun… hem de yak diyorsun, öyle mi?” diye sordu.

“Evet… Eğer bu bir yangınsa ben o yangında seninle yanmak istiyorum, Yavuz Aladağ! İçimdeki yangını söndür!”

Yavuz’un sert nefesi kulağıma çarparken “Ya benim içimdeki yangın ne olacak?” dediğinde ellerim kaslarına doğru ilerledi.

“Onu da ben söndüreceğim.” diye fısıldamamla kendimi yatakta buldum. Yavuz üstüme uzandı ve dudaklarıma yapıştı.

O, Çukurova’nın en zengin ağasının oğlu, toprakların yeni sahibi Zifiri lakaplı mafya babası Yavuz Aladağ. Sert, soğuk ve karşı konulamaz… Ben ise onun ateşinde kavrulmaya mahkûm güzeller güzeli Firuze.

İçimdeki yangın her geçen gün harlanırken kalbimin de o yangında tutsak olduğunu bilmiyordum. Bazen tutsaklığın bedeli, yanacağını bile bile o ateşte yürümektir. Ve ben yanacağımı bile bile çoktan yola çıkmıştım.

**

⚠️ Uyarı: Bu hikâyede, B.D.S.M temaları ve detaylı +18 sahneler bulunmaktadır. Rahatsız olabileceğini düşünen okuyucuların devam etmeden önce bu uyarıyı dikkate alması tavsiye edilir.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1-İlk temas +18
“Fena halde ıslanmışsın. Benim için… Ah, Firuze…” dedi, boğuk bir sesle. Elleri kadınlığımı okşarken akmaya devam ediyordum. “Ah, Yavuz. Ne olur...” diye yalvardım. Dudaklarını sürterek kulağıma doğru ilerletti. Eli harikalar yaratırken kıvranıyordum. Kollarına tutundum yoksa düşecektim. Kulağıma nefesini üfledi. Kulak mememi dişleri arasına alıp emdi. Tüylerim diken diken oldu. Sonra boğuk ve arzu dolu nefesiyle “Ateşinle yanıyorsun… hem de yak diyorsun, öyle mi?” diye sordu. “Evet… Eğer bu bir yangınsa ben o yangında seninle yanmak istiyorum, Yavuz Aladağ! İçimdeki yangını söndür!” Yavuz’un sert nefesi kulağıma çarparken “Ya benim içimdeki yangın ne olacak?” dediğinde ellerim kaslarına doğru ilerledi. “Onu da ben söndüreceğim.” diye fısıldamamla kendimi yatakta buldum. Yavuz üstüme uzandı ve dudaklarıma yapıştı. O, Çukurova’nın en zengin ağasının oğlu, toprakların yeni sahibi Zifiri lakaplı mafya babası Yavuz Aladağ. Sert, soğuk ve karşı konulamaz… Ben ise onun ateşinde kavrulmaya mahkûm güzeller güzeli Firuze. İçimdeki yangın her geçen gün harlanırken kalbimin de o yangında tutsak olduğunu bilmiyordum. Bazen tutsaklığın bedeli, yanacağını bile bile o ateşte yürümektir. Ve ben yanacağımı bile bile çoktan yola çıkmıştım. ** Çukurova Firuze Çelik “Yavuz geri geliyor.” diyen Sultan teyzenin sesi çok neşeli geliyordu. Kahvelerini önlerine koyup karşılarına oturdum. “Nasıl kabul etti? Kaç senedir dönmüyordu.” Sultan teyze kahvesinden bir yudum aldı. “Halil hastalanınca dönmek zorunda kaldı. Artık toprakların başına o geçecek.” Annem de kahvesinden bir yudum aldı. “Duaların kabul oldu. Ne zaman geliyor?” “Birkaç güne geliyor. Artık bu toprakların ağası olacağına göre yakında düğünümüz var. Evlenmesi gerekiyor. Soyumuzu o devam ettirecek.” Annem merakla sordu. “Düşündüğün biri var mı? Eğer kafanda biri olmasaydı asla bu kadar kesin konuşmazdın.” Yavuz’dan bahsediyorlardı. Çukurova’da onunla evlenmek için bekleyen bir sürü kız vardı. Elbet birini bulurlardı. Sultan teyzenin bakışları anlık bana kaydı ama çok kısaydı. Kafasını salladı. “Ona birini buldum. Senelerdir aklımdaydı. Tam ailemize göre biri. Akıllı, güzel, sessiz, sakin ve hamarat. Yavuz’umla çok yakışırlar.” Annem “Kim? Tanıyor muyum?” diye sordu. Sultan teyze gülümsedi. “Yakında öğrenirsin.” Kim olduğunu umursamadan dışarıda oynayan çocukları izlerken düşüncelere daldım. Yavuz Aladağ… Onu en son gördüğümde ben on üç yaşlarımda, o da on sekiz yaşlarındaydı. O zamanlar bile Çukurova’nın en yakışıklı erkeklerinden biriydi. Şimdi 28 yaşlarında olmalıydı. Seneler önce İstanbul’a okumaya gitmiş sonra da İstanbul’da büyük bir şirket açmıştı. Senelerdir dönmemesine rağmen köyde çok konuşulurdu ama çok sert, soğuk ve ulaşılmaz biriydi. Kimseyle kolay kolay konuşmaz, yüzüne bakmazdı. Ciddi ve ağır başlı biriydi. Huylu huyundan vazgeçmezdi. Kesin şimdi de aynıdır. Küçükken ondan çekinir, uzak dururdum. Çukurova’ya geldiğimizde ben iki yaşlarındaymışım. Babam ve Yavuz’un babası Halil amca asker arkadaşıydı. Önemli bir operasyonda babam, Halil amcayı kurtarınca ‘Benim sana can borcum var. Bir gün olur da yolun Çukurova’ya düşerse yanıma gel.” demiş. Babam maddi olarak çok zorlanınca Çukurova’ya gelmeye karar vermiş. Halil amca da ona yardım edip tarla vermiş. Şimdi onların konaklarına yakın güzel bir evde yaşıyorduk. Halil amca ve eşi Sultan teyze bizi her zaman aileden gördü. Hatta abim Vedat’la beni Yavuz ve kızı Elvan’dan ayırmamıştı. O ailede bir tek Yavuz soğuktu. “Firuze kızım.” diyen Sultan teyzenin sesiyle irkildim. “Sultan teyze bir şey mi söyledin?” İkisi de güldü. “Kahve çok güzel olmuş. Ellerine sağlık demiştim. Sen düşünceli görünüyorsun. Hasta mısın, kızım?” diye sordu. “Afiyet olsun. Hasta değilim, iyiyim.” Gülümsedi. “Yoksa sevdiğin biri mi var? Köydeki herkes sana talip. Belki gönlünü hoş eden birileri vardır.” Kafamı iki yana salladım. Anında yanaklarım kızardı. Ben gerçekten aşık olmak istiyordum ama bu konuları konuşurken utanıyordum. “Hayır, yok.” Annem güldü. “Geçen gün Güllü ve Melahat geldi. Ağzımı aradılar. Nihat için…” Bundan haberim yoktu. Yüzümü buruşturdum. Nihat’tan nefret ediyordum. Çok bencil biriydi. Sanki küçük dağları o yaratmış gibi her şeye sahip olmak isterdi. Sultan teyze de benim gibi tepki verdi. “Nihat mı? Allah korusun. Benim Firuze’m daha iyilerine layık. Daha yakışıklı, daha güçlü birine…” Sultan teyze, onları hiç sevmezdi. Nihat, eltisi Melahat’ın yeğeniydi. Sultan teyze ve annem, Melahat teyze ve kocası Rıza amca hakkında dedikodu yapmaya başladılar. “Halil’in kardeşi olmasa eve bile almam. Hasetler, kıskançlar… Hele kızı… Yavuz’umda gözü var. Rıza abi de evlenmelerini istiyor ama o kenafir gözlüye oğluma alır mıyım? Hem Yavuz’um da istemez. Hülya, amcasının kızı.” Hülya’yı ben de hiç sevmezdim. O da beni sevmezdi. Sultan teyzelerin evinde sevilmem hoşuna gitmiyordu. Annemler konudan konuya atlarken ben de sessizce onları dinliyordum. Her zamanki gibi… ** “Firuze, kızım. Biz çıkıyoruz. Sen de gelirsin.” “Tamam, anne. Beş dakikaya geliyorum.” Annemlerin evden çıktığını duydum. Dün gece Yavuz, İstanbul’dan geri dönmüştü. Acaba değişmiş miydi? “Kesin yine kaşları çatık, soğuktur.” Klasik Yavuz… Üstüme çiçekli, dizlerimin biraz altında bir elbise giyip aynadan kendime baktım. Belime kadar uzanan, gür ve siyah saçlarımı taradım. Ela gözlerim öne plana çıkması için sadece rimel sürdüm. Evden çıkıp yürümeye başladım. Zaten evlerimiz arasında birkaç metre mesafe vardı. Eve girerken kapının önündeki çalışanlara selam verdim. Onlar da bana selam verdiler. Eve girerken köpek gördüm. “Sen ne kadar tatlısın.” deyip onu sevmeye başladım. O kadar güzeldi ki… Bana sürtünmeye başladı. Gülümsedim. Onu sevdiğimi hissetmiş gibiydi. Neredeyse birkaç dakika onu sevdim. “Artık gitmem gerek.” Onu son kez sevip ayağa kalktım. İçeriye girdiğimde annemlerin sesi salondan geliyordu ama ellerimi yıkamam gerekiyordu. Banyoya adımımı attığım an, sert ama ıslak bir vücuda çarptım. Tam düşerken güçlü bir kol belimden kavradı. Kendine doğru çekti. Göğüslerim onun çıplak göğsüne çarptı. Kafamı kaldırdığımda onunla göz göze geldim. Nefesi yüzüme çarparken çok yakındık. Yavuz… Değişmişti. Eskisinden daha da yakışıklıydı. Esmer kavruk teni, keskin çene hattı, güçlü elmacık kemikleri, hafif sakallı yüzü ve kaslı vücudu… Değişmeyen tek şey bakışlarıydı. Sert, soğuk ve karşı konulamaz… Daha önce olmayan bir şey oldu. İçimdeki yangın harlanmaya başladı. Bunun anlamı neydi? Arzu, şehvet ya da tutku… Ya da anın heyecanı… İstemsiz nefes alışım hızlanmaya başladı. Göğsüm inip kalkarken hala aynı pozisyondaydık. Altında sadece havlu vardı. Ellerimi göğsüne koyup kendimden uzaklaştırmak isterken vücudu kaskatı kesildi. Koyulaşmış gözleriyle bana bakarken sert bir sesle “Yavaş…” dedi. Sesi sanki direkt kadınlığıma ulaştı. Sızlamaya başladı. Neden oluyordu? İlk defa böyle bir şey yaşıyordum. Eskiden Yavuz’a karşı hiçbir şey düşünmezdim çünkü soğuk ve sert olmasından dolayı ondan çekinirdim ama şimdi… İçimdeki yangını söndüremiyordum. Harlanan yangın başımı döndürüyordu. Kesin yanaklarım da kıpkırmızıydı. Gözlerimi kaçırıp ondan uzaklaşmak isterken koridorda bir ses yankılandı. “Yavuz! Oğlum, neredesin? Yavuz!” Sultan teyze… Yavuz’un ve benim gözlerim büyüdü. “Sultan teyze…” dedim. Hala çok yakındık ve Yavuz uygunsuzdu. Eğer bizi böyle görürse iyi şeyler olmazdı. Telaşla ona bakarken ne yapacağımı bilemedim. Sultan teyzenin ayak sesleri yaklaşırken Yavuz ani hızla banyoya, kapının arkasındaki boşluğa sürükleyip kapıyı yavaşça kapattı. Sırtım soğuk fayansa yapışmıştı. Ben ona bakarken Yavuz öyle bir şey yaptı ki bunu neden yaptığını sorguladım. Bunu yapmak zorunda değildi. Bana yaklaşıp bedenini bedenime yasladı. Konuşmaya çalıştım ama olmadı. Yine çok yakındık. Aramızda bir karış, belki daha az mesafe vardı. Ellerim iki yanımdaydı. Onun elleri ise fayansa yaslanmıştı. Çıplak ve hala su damlaları akan göğsü, göğsüme değiyor, sert nefesi alnımı yakıyordu. İçimde bir şeyler daha fazla yanmaya başladı. Vajinam ilk defa karıncalanıyor, küloduma bir ıslaklık değiyordu. Bir erkeğin varlığını hissetmiş, yıllar sonra uykusundan uyanmıştı. Bağırmaya başlamıştı. “Ne yapacağız? Ya bizi görürse?” diye fısıldadım. Yavuz sert bir soluk aldı. Yakıcı nefesi… Sanki bilerek yapıyordu. “Sakın sesini çıkartma! Bizi burada, bu şekilde görürlerse başımız belaya girer. Anladın mı?” dedi, sertçe. Yavuz aynıydı. Değişen tek şey fiziksel görünüşüydü. Kafamı usulca salladım. Kısık sesle konuşmaya başladım. “Neden bu banyodasın? Burası misafirler…” derken yüzünü bana yaklaştırdı. Aniden yaptığı için susmuştum çünkü heyecandan bayılacak gibiydim. Göğsüm inip kalkarken titremeye başladı. “Çok konuşuyorsun.” Boğuk sesi yine direkt kadınlığımı sızlattı. Yavuz bana ne yapıyordu? Şu an yaşadıklarım normal değildi. “Yavuz! Duymuyor musun beni?” diye bağıran Sultan teyzenin sesi yaklaşıyordu. Yavuz uyarır bir şekilde bana baktı. Bu ‘sesini çıkartma’ demekti. Sultan teyzenin ayak sesleri giderek yaklaşırken Yavuz bu sefer de beni kabinin içine soktu. Buharla ve suyla dolu yerde beni tekrardan soğuk fayansa yasladı. Şu an utançtan ölsem de ona karşı sesimi çıkartmadım. İki kolunu başımın iki yanına dayadı. Elim ister istemez sert kaslarına değdi. İkimizin nefesi birbirine karışıyordu. Bu sefer daha da yakındık. Kokusu baş döndürücüydü. Hızlı nefes alıp verdiğim için kokusunu duyuyordum. “Sessiz ol… Çok hızlı nefes alıyorsun.” Elini dudaklarıma koydu ve bana biraz daha yaklaştı. Havlusunun altından erkekliği tam olarak kadınlığıma değince her yerim ateş içindeydi. İnlememek için kendimi zor tutarken Yavuz hareketsizdi ama erkekliği… Onun gözleri de kararmaya başlamıştı. Eğer eli dudaklarımda olmasa kesin öpüşürdük. Ne diyorum? İç sesim edepsizleşmeye başlamıştı ama gerçek Firuze utançtan yerin dibine girmek üzereydi. Bakışları anlık göğüslerime kaydı. Şu an yaşananlar bana hala gerçek gibi gelmiyordu. Rüyada mıydım? Rüyamda bile böyle edepsiz şeyler hiç görmemiştim. Tam o esnada banyonun kapısı açıldı. “Nerede bu çocuk? Yavuz! En son duş alacaktı. Odasında da yok. Hamama mı girdi?” Sultan teyze içerideydi, biz ise kabinin içindeydik. Yavuz sinirliydi. “Hadi, anne git artık.” diye fısıldadı. Çok kısıktı. Ben bile zor duymuştum. Suyun açılma ses geldi. “Ah, Yavuz… Neredesin acaba? Bu çocuk beni öldürecek. Küçükken de böyleydi. Aniden kaybolurdu. Aynı babaannesi… çeke çeke ona çekti.” Sultan teyzenin sesiyle istemsiz güldüm. Yavuz’un gözleri kısıldı. Kaşlarını çattı. “Neye gülüyorsun? Çok mu hoşuna gitti?” diye sordu, fısıltılı bir sesle. Eli hala dudaklarımdaydı, cevap veremedim. Sultan teyze konuşmaya devam etti. “Benim asil annem varken huysuz babaannesine çekti. Dedesi de öyleydi. Sert, soğuk ve huysuz… Soğuk nevale. Ama ben seni kaynatacağım, oğlum. Fokur fokur yanacaksın.” Ben gülmeye devam edince Yavuz da kıpırdandı. Erkekliği hafif bana sürtünce kendimi sıktım. Ellerim kollarına çıktı. Bunu istemsiz yapmıştım. Kaslı ve sert kollarına tırnaklarımı batırmamak için kendimi zor tuttum. Nefes alışlarımız artmaya başladı. Yavuz hareketsiz dursa da ben ona sürtünmek istiyordum, utancımdan hiçbir şey yapamadım. Su sesi kesilince ikimiz de nefes almayı bıraktık. Sultan teyze dışarı çıkınca Yavuz direkt benden uzaklaştı. Perdeyi aralayıp etrafa hızlı bakış attı. Banyonun boş olduğundan emin olunca, sırtını döndü. Omuzları hâlâ gergindi, nefesi henüz normale dönmemişti. Hala fayansa yaslanmış bir şekilde nefes alıp veriyordum. Islak ve heybetli sırtına baktım. Havlusu her an düşecek gibi duruyordu. Hala yanıyordum. Kalbim de göğsümden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Havlusunu düzeltip bana döndü. Şu an en çok yüzüm kıpkırmızıydı ve yanıyordu. Yüzünde yine ifadesiz ve soğuk bir ifade vardı. “Annem gitti! Çık!” derken sesindeki soğukluk, ifadesinden daha fazlaydı. Sultan teyze haklıydı çok soğuktu. Derin nefes alıp yanından geçerken “Firuze…” dedi. İsmimi hatırlamıştı. İçimde istemsiz heyecan oluştu. Omzumun üstünden ona baktım. “Bir daha bu katta dolanma. Ayak altında dolaşanlardan hiç hoşlanmam… Ve sen ayak altında dolaşıyorsun.”

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.9K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
223.9K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook