3.BÖLÜM

2048 Kelimeler
Babam kesin limana yakın olan balıkçıların tercih ettiği çay bahçesindeydi… Yaz kış demeden tüm balıkçılar orda toplanır günlük konuşmalardan, balıkçılığın her gün daha çok azaldığından… Trolle toplanan balıkların nesillerinin yok olacağından bahseder dururlardı. Çocukluğumdan beri konu hiç değişmemişti. Yokuşu koşarak indim nefesim tıkanmaya başlamıştı. Göğsümü tutarak eğildim uzunca süredir böyle koşmamıştım. Sesler duyunca başımı kaldırdım… Babam Osman’ın babasıyla çay bahçesinin önüne çıkmış el kol hareketleriyle hararetli şekilde konuşuyordu… Ortam gergin gibi görünmüyordu, biraz geriye çekildim benim erkeklerin konuşmasına dâhil olmam gereksizdi…  Jack babamın arkasında duruyor dikkatle konuşmaları dinliyordu. Sorun olmadığını görünce rahatladım, ilk fırına gitmeli sonrada babam gelmeden eve varmalıydım. Konuşmaları bitmiş olmalıydı adamla babam el sıkıştılar, dostça birbirlerinin sırtını sıvazladılar… Tam o anda Jack başını kaldırdı benim olduğum tarafa baktı beni görmüştü parmağımı dudağıma götürerek sus dedim… Gerisin geriye koşmaya başladım. Bu koşmayla yarın yürüyemez hale gelecektim, tüm kaslarım ağrımaya başlamıştı. Eve doğru yürürken artık yerlerde sürünecek hale gelmiştim… Bahçeye zor girdim, annem halimi görünce şaşırdı “Nerede kaldın kızım, buğday toplayıp değirmene gittin sandım. Bu ne hal ter içinde kalmışsın” Bahçede ki sedire oturdum, elimle yanıma vurdum… “ Anne işin doğrusu” Yine nefesim tıkanmıştı bir bardak su koyup içtim, birazını da başıma döktüm. “Dur kızım nefeslen biraz” “Anne babam Osman’ın babasıyla konuşacağını söylemişti, Turist ondan koşarak geri döndü, bende meraklandım… Gittim baktım” “Ay kavga çıkmasa bari” Annem telaşla kalkıp bahçenin kapısına gitti, iyi ki geldiğimde söylememiştim babam gelene kadar kadıncağız endişeden delirirdi… “Benimde korkum ondandı, seni üzmemek için söylemedim. Konuştuklarını gördüm vedalaşıp ayrıldılar… İçim rahatladı geri döndüm” “Oh iyi o zaman, Hakkı vermiştir adamın ağzının payını. Zorla güzellik mi olurmuş canım, işte babanda geldi” “Benim gittiğimi söyleme, tek başına dolaşmayacaksın dedi tatsızlık çıkmasın” “Söylemem kızım” Babam bahçe kapısından girdi, yüzü neşeliydi… “Evimin güzelleri ne yemek var?” “Turist oğlan gelmedi mi?” “Hanım buraları bilmezmiş gibi konuşma, genç kız olan eve genç adam gelmez. Sonra laf olur başım belaya girer” “Ya yemek ne olacak, çocuk aç mı kalsın, bahçede yiyecektik el âlem kendine baksın” Babam annemin dediklerini duymamış gibiydi “Hadi hazırlayın masayı, Turist başının çaresine bakar” Üzülmüştüm, ben geldim diye Jack dışarıda kalmıştı, sessizlik içinde yemeğimizi yedik. “Bey yemek yerken konuşmayı sevmediğini cümle âlem bilir zor dayandım… Osman’ın babasıyla ne konuştunuz?” “Önemli değil, adama olanları anlattım. Oğlunu kızımdan uzak tut, ne kızımın evlenmeye niyeti ne de benim kızımı gelin etmeye niyetim var dedim… Adam ısrar etti, kızına gül gibi bakarız, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayız rahat eder deyince… Benim kızım babasının evinde de rahat gel güzellikle anlaşalım oğlunu dizginle bu iş burada kapansın dedim ve tokalaştık, yüz yüze bakıyoruz kötülüğe gerek yok ama oğlun bir kez daha kızımın yanına yanaşırsa seni mesul tutarım buralarda barınamazsın dedim ve olayı kapattık” Annem, babamın elini tuttu, nedense benim yanımda birbirlerine temastan kaçınırlardı “İyi yapmışsın bey, kötülüğe gerek yok. Bir kızı bin kişi ister bir kişi alır, kızım kimi severse ona gidecek” Babam annemin elini sıkıca avucuna aldığında annemin yüzünde ki ışıltıya imrendim “Damadın ailesi bize uygun olmalı hanım… Ne demişler davul bile dengi dengine çalar” Taze sevgilileri, bir başlarına bırakmalıydı “Annecim babacığım size doyum olmaz… İyi geceler” Annem “Kızım daha saat sekiz olmadı” deyince gerinerek elimi ağzıma götürüp esner gibi yaptım “Çok uykum geldi, sizde yatarsınız artık” Annemin yüzünün kızarması çok hoşuma gitmişti. İkisinin de yanaklarına birer öpücük kondurdum… Tam evin kapısından nasıl uyuyacağımı düşünerek girerken “Lamia ben geldim” diyen sese döndüm Selin’im gelmişti… Gülüşerek sarıldık, oh nihayet tek başına değildim. “Hoş geldin” Arkadaşıma sarıldım, Selin benim kurtuluşum olacaktı, annemlere de selam verdikten sonra elimden tuttu “Hakkı Amca Lamia’yı kaçırıyorum” “Lamia yatacaktı” “Aman ne yatması, tavuk mu sandı kendini, belediyenin orda açık pazar kurulmuştur. Diğer kızlarda oradalar bizi bekliyorlar” dediği anda içeri koştum çantamı koluma taktım… “Canlarım siz keyfinize bakın, cep telefonum yanımda merak etmeyin” Kapıdan çıkarken babam “Dikkatli ol” diye arkamdan bağırınca Selin merakla yüzüme baktı “Ne oluyor?” Hızlı adımlarla yürümeye başladık, ara sokaklardan ana caddeye indik “İşte bildiğin işler Osman’ın terbiyesizlikleri” “Aman boş ver, senelerdir ayni bıktırdı artık” “Bu sefer oldukça ciddiydi, üzerime saldırmaya çalıştı” “Bak sen densize, ağzının payını vermişsindir” Yolda onunla bununla selamlaşmaktan doğru dürüst konuşamıyorduk, kalabalık başlamış caddede zor yürür olmuştuk. Şilenin bu halini çok seviyordum. “Bir ara korktum, Turist gelmeseydi iş çığırından çıkacaktı” “Turiste kim? Ay buralarda turist mi var… Annem hep anlatırdı eskiden turistler çok gelirmiş, şimdilerde hiç görmüyoruz” Dondurma dükkânının önünde durduk, uzun kuyruk vardı “Birisi yolunu şaşırmış, bizim tekneye miço olarak düşmüş.” “Nasıl biri?” Çevreme bakınmaya başladım, giyim dâhil tüm mağazalar açıktı, önlerinde kurdukları stantlarla şile bezlerini tanıtmaya çalışıyorlar, bazıları el emeği göz nuru olan ürünlerini satmaya çalışıyordu. Çocuklar bile önlerine kurdukları ufacık tezgâhların arkasına oturmuş, ufak tefek el ürünlerini satma peşindeydiler… Nihayet sıra gelmişti, dondurmalarımızı aldık, belediyenin olduğu yöne doğru ağır adımlarla yürümeye başladık… Dövmecinin yanında duran kalabalık dikkatimi çekti, çoğunluğu genç kızlardı. Yüksek sesle konuşuyor gülüşüyorlardı. Jack duvara yaslanmış bir ayağını duvara yaslamış şekilde dövmeciyle konuşuyordu. Yanında duran iki kız resmen adama sırnaşıyor, omuzlarını gösteriyorlardı. Bir tanesi elbisesinin yakasını aşağı çekti tam göğsünün üzerini işaret etti… Terbiyesizler, kadınlarda ar namus kalmamıştı önüne gelen adama oralarını buralarını gösteriyorlardı… Hah bizim turist de az değildi, eğilmiş miydi o… Sağdan soldan görenler bu Hakkı reisin çalışanı ne kadar terbiyesiz demezler miydi? Bana ne oluyordu ki babam duyacak olursa nasılsa turistin ağzının payını verirdi… “Kendin bak” “Nereye” “Dövmecinin arkasında duran adama, hani kızların içine düşecekmiş gibi baktıkları adama. Gerçi şu anda adamda onların göğüslerinin arasına düşecek gibi” “Amanın bu ne” Selin’in resmen ağzı açık kalmıştı, iki parmağımla çenesini yukarı ittim “Çenen düştü” “Nasıl düşmesin ay çok yakışıklı, Lamia bekâr mı dersin?” “Uzunca süredir buralardaymış, herhalde bekârdır” “Yok be kızım kesin bunun elli tane sevgilisi vardır. .Çok yakışıklı” “Abarttın Selin, adam orman kaçkını gibi” “Bazıları orman kaçkını gibi tipleri severler, yani benim gibiler. Turist benim” “Buyur tepe tepe kullan” “Bak sonra yok ben beğeniyordum, falan filan anlamam” “Ne beğenmesi? İki dakikada beğenmemi olurmuş daha bu sabah gördüm” “Şimdi sen bana ne demeye çalışıyorsun” “Çilekli dondurma ağzına bulaşmış diyorum. Bir de Mete’yi düşün diyorum” “Lamia az dur, bence sen içindeki duyguları inkâr aşamasına gelmişsin, bir saat, bir gün veya bir dakika kalbinin beğenmesi için yeterli… Duygular harekete geçtiğinde bunun zamanı ve zemini olmaz…” “Ha ha ha birde koltuk bul uzanayım, daha okulunu bile bitirmeden başıma uzman psikolog kesildin” Jack’a baktım hala laf anlatmaya çalışıyordu, “Hadi Selin gidelim, kızlar nerde kaldı” Selin karşı kaldırıma gidip gitmeme konusunda karar vermeye çalışıyormuş gibiydi, koluna girdim çekeledim elin adamının yaptığı beni ilgilendirmezdi. Meydana geldik, takı tezgâhlarının arasında dolaşmaya başladık… Takı takmayı çok sevmesem de bakması hoşuma gidiyordu. Rengârenk tokalar, taşlarla yapılan kolyeler küpeler, gümüş aksesuarlar. Hepsi al beni diye bağırıyor gibiydi. Selin kolumdan çekti “Senin manyağa bak, iyi dağılmış bu. Birde utanmadan insan içine çıkmış” Keyfimin kaçmasına izin vermeyecektim, Osman kendi gibi olan birkaç arkadaşıyla caminin önünde ki bankta oturuyordu. Ellerine bira şişeleriyle yüksek sesle konuşuyor, kızlara laf atıyorlardı. “Selin iki saniye bekle hemen geliyorum” Geriye döndüm, Turisti uyarmalıydım… Jack beni yanında görünce hiç şaşırmadı, sanki caddede olduğumu daha önce görmüştü. Ne oluyor der gibi kaşını kaldırdı… “Osman arkadaşlarıyla birlikte… İçki içiyorlar” Dedim hala yüzüme bakıyordu… Dövme yapan adamı tanıyordum “Halil Jack’a derdimi anlatamıyorum, Osman’ın…” “Tamam, kardeşim Osman’ın ne yaptığını biliyoruz… Bizde onu gördük arkadaşlar çevresinde. Ne sana ne de Jack’a parmağının ucunu süremez” “Sağ ol Halil, yine de dikkatli olsun” “Siz nereye gidiyorsunuz?” “Merdivenlerden inerken çay bahçesi var ya kızlarla orada takılacağız. Belki karşısında ki bar kafeye gideriz bilemiyorum” Kızlardan biri Halil’in önünde ki tabureye oturunca, vedalaşarak yanlarından ayrıldım. Arkama baktığımda Jack Halil’in kızın göğsüne yaptığı dövmeye bakıyordu. Kız Jack’ın kolunu tutmuştu. Terbiyesiz… Yerlisi, yabancısı tüm erkekler aynıydı. Selin’in yanına döndüm diğer kızlarda gelmişti, ne kadar kalabalık o kadar iyiydi. Çocukluğumuzun birlikte geçtiği arkadaşlarımı görünce sevinmiştim. Sarıldık hasret giderdik, birçok arkadaşımız evlenmişti… Aramıza erkeklerde katıldı, bir zamanlar mahallede çelik çomak oynayan bizler kocaman insanlar olmuştuk. Zaman çok çabuk geçiyordu. Mete her zaman ki gibi Selin’in yanına geçmiş kızı esir etmişti. “Mete az geri çekil, görende bir şey sancak” Mete, Selin’in koluna girdi “Sansınlar, sansınlar ki kimse sana askıntı olmasın” “Yaşasın bir Osman’ımız daha oldu. Mete aç kulağını iyi dinle daha okulumu bitirmeme bir sene var.” “Ne olmuş yani, bende bu sene bitirdim… İş buldum seni istemek için var gücümle çalışıyorum” Selin “Ya bir nefes aldır, hemen öyle ne evliliği” desede yüzünde ki ifade çok güzeldi, çocukluklarından beri birbirlerine âşık olduklarını bilmeyen yoktu. Evcilik oynarken ben meslek sahibi olan birini, onlar anne baba olmayı seçerlerdi. Merdivenlerden inmeye başladık, inerken çok iyiydi çıkarken insanı zorlayan yokuşlardandı. “Nereye gidiyoruz karar verin?” Çay bahçesi çok kalabalıktı, içeride oturacak yer yoktu. Yakınında ki kafeye gitmeye karar verdik. Ortam loştu, burası da kalabalık olsa da çay bahçesi kadar değildi. Köşede boş yer bulduk hemen yerleştik… Müziğin sesi oldukça yüksekti pistte dans edenler vardı. “Vallahi sizi bilmem ama benim şimdiden başım şişti. Hem para ver hem rahatsız ol” Kızlar beni onaylarcasına başlarını salladılar “Sipariş vermeden kalkalım, ilk büfeden içeceklerimizi alıp yanına da çerez alalım ya kumsala gidelim ya da bizim teknede oturalım. Çay isteyene çayın alasını yaparım” Teklifim hemen kabul edildi, ortak zevklerimiz olmasa bunca senedir arkadaşlığımız zaten sürmezdi. Garson yaklaşırken kalktık, zaten kalktığımız gibi yerimiz dolmuştu. Kasada ki adam neden bu kadar çabuk kalktığımızı sordu tabii bir şey içmeden giden müşteriler hoş karşılanmazdı… Kızlardan biri işimiz çıktı diyerek cevap verdi hemen bardan çıktık, tekrar yukarıya yürüdük… İstediklerimizi alıp parayı ortak bölüştük, hepimiz orta halli ailelerin çocuklarıydık, öğrenci veya yeni çalışandık birbirimize yük olmanın anlamı yoktu. Bir paket çayla şeker aldım… Teknede kalmamış veya az olabilirdi. Tekrar limana indik bu kadar kalabalık olamazdı, hafta sonu için gelen arabalardan geçecek yer yoktu… Çoğu kişi arabalarında yarı kamp halindelerdi. İstanbul’a çok yakın olması Şilenin kaldıramayacağı kadar insanın gelmesine neden oluyordu. Tekneye çıktık, Turist gelmemişti, tabi kızları bulmuşken teknede olmasını zaten beklemiyordum. Mutfağın kapısı kilitliydi, çay yapamayacaktık. Masayı deniz tarafına doğru çektik, kara tarafına oturmak akıl karı değildi. Sesler bize kadar gelse de rahatsız edici değildi, yakınlarda ki araçtan birinin açtığı radyo kanalı müzik problemimizi de halletmişti. İki erkek, dört kızdık yılların verdiği dostlukla rahatlıkla muhabbet edebiliyorduk… Mete konunu Selin’in omzuna atınca eline bir tokat yedi. Hallerine imrenerek baksam da küçük yerlerde hele ki yerlisiysen aşkını bile rahatça yaşamak hayaldi… Flört edip ayrıldığın anda dedikodular alır başını giderdi. Birde eski sevdiğinle her an karşılaşma ihtimalinin büyük olması bu ilişkileri uzak yaşamaktan başka çare bırakmazdı. Emine “Bu adamda kim?” deyince teknenin merdivenlerine baktım Jack gelmiş, çatık kaşlarla bize bakıyordu. “Babamın çalışanı” “Duymuştum da hiç görmemişim, yazıklar olsun bana” Selin “Sende mi Emine” diyerek kıkırdamaya başladı, Jack güverteye girdi. Yanına gittim  “Mutfağın anahtarını her zaman ki yerinde bulamadım” Öylece yüzüme bakıyordu, kapıya gidip elimle kilidi gösterdim “Anahtar nerede” Cebinden anahtarı çıkartıp elime tutuşturdu, kaptan köşküne tırmanmaya başladı… Eh bir selam bile vermeyen adama diyecek sözüm yoktu, içeri girerek çay suyunu koydum arkadaşlarımın yanına döndüm. Selin bitmiş, şimdi Emin’e başlamıştı “Hakkı amcanın yanında ki adam bir afet dediler de inanmamıştım… Valla adam yabancı olmasa ilk geldiği gün kapılırdı… Gerçi kızların peşinden çok dolaştığını söylediler” Şaşırmıştım, kızmıştım “Jack’mı kızların peşinden dolanıyormuş” “Yok ya kızlar adamın peşinden dolanıyormuş, hiç birine yüz vermemiş.” “Öyle desene” İçim rahatlamıştı, babamın adamı için rezil olmasını istemezdim… Çay demlenmişti, sabahtan beri koşturmalarımın yorgunluğu yavaştan da olsa belli olmaya başlamış iyice uykum gelmişti… Hemen çayları koydum dağıttım, kupaya koyduğum çayla kaptan köşküne çıktım… Jack sırt üstü yatmış bir koluyla gözlerini kapatmıştı… “Jack çayı ve anahtarları bırakıyorum. Birazdan gideceğiz iyi geceler” “Dikkatli git” “Arkadaşlar beni bırakır sağ ol” Yerinden bile kıpırdamamış, kolunu yüzünden çekmemişti. Yine de beni düşünmesinin hoşuma gittiğini fark etmenin şaşkınlığı içindeydim…  
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE