Sabah uyandığımda baş ağrımın geçmiş olduğunu hissedince çok sevindim, yatağımın içinde gerindim sabah güneşi ne kadar güzeldi, uyumak ondan daha da güzeldi. Hiç yataktan kalkasım yoktu tekrar yastığıma sarıldım… Kapım tıklatıldı.
“Lamia kahvaltı hazır”
“Uyuyacağım anne kalkmaya hiç niyetim yok”
Annem kapıyı açıp arasından kafasını uzattı “İyi uyu uyuda büyü, zaten sen bizi görmeye değil gezmeye uyumaya gelmişsin. Ben yan eve kahveye gidiyorum. Öğle yemeğini hazırlayıp dolaba koydum babanlara götürürsün”
“Oh vallahi Semiha sultan bir gün kahve, bir gün arkadaş toplantısı bakıyorum oldukça faalsin. Birde bana söyleniyorsun”
“Ben anneyim istediğimi yaparım, unumu eledim eleği de duvara astım. Gezerim tozarım”
“Ben senin attığın tribi yerim, o eleği duvara asan ellerini öperim”
“Şımarık kız”
“Beni şımartan kim”
“Aklıma şaşayım, yüz verdik astarı nerede diye soruyorsun. Otur kalk asarım keserim diyen annelerden olacaktım bak o zaman görürdün gününü”
“Sen kızına kıyamazsın” İçeri girip yatağımın kenarına oturdu, yüzü heyecanlı gözüküyordu “Lamia hani seneler evvel iki sokak aşağımızda oturan Feray hanımlar vardı, hatırladın mı?”
Dün akşam ki konuşmanın devamı geliyordu. Yastıkla kulaklarımı kapadım, üzerime eğilip yastığı çekti. “Kızım hani kızları…”
“Tamam, anne açıklamana gerek yok hatırladım, hatta Engin’le Sevilay’ı limanda gördüm konuştuk. Hatta bu gece tüm grup yemeğe çıkmak için sözleştik”
“Nasıl Engin büyümüş mü?”
“Yok, hala küçücük kalmış, zayıf, kısacık boylu ay bir görsen çok çirkin”
“Bak sen Feray’a birde oğlum şöyle yakışıklı, böyle başarılı diye ballandıra ballandıra anlatıyordu. Tabii her anneye kendi yavrusu dünya güzeli gelir… Behiye şey dedi senin kızı bir…”
Yastığı elinden kaptım tekrar kulaklarımı kapattım…
Annem surat asarak odamdan çıktı, şimdilik söylemek üzere olduğu sözlerden kurtulmuştum. Engin’in annesinin anlattığı gibi biri olduğunu öğrendiğinde demediği kalmayacaktı. “Ya az dinle” bir kez daha içeri girince kurtuluşum olmadığını anladım yatakta doğruldum “Anne anlat kurtul”
“Bak ne oldu, Feray’la Behiye yan yana oturuyorlar, selam kelam sonrası çocuklardan bahis açıldı, Feray kızını çok merak ediyorum okudu mu? Evlendi mi? diye sorunca kızım öğretmen oldu henüz evli değil dedim. Behiye hemen atladı benim yeğenim avukat senin kızla bir görüştürelim deyince Feray benim oğlum da yurt dışında okudu şile girişinde çiftlik bakıyoruz at yetiştirecek dedi. Behiye avukatla at yetiştiricisi bir olur mu demez mi. Feray kızdı, Behiye oğlum sütçü beygiri yetiştirmeyecek yarış atlarını yetiştirecek. Hara kuracak bildiğin gibi etraf avukat kaynıyor dedi kadınların halini görecektin. Neredeyse birbirlerine gireceklerdi, ay bende bir hava kurum kurum kuruluyorum. Kızım evliliği hiç düşünmüyor deyiverdim yanlarından hemen kalktım”
“Çok iyi yapmışsın sultanım kimseyle evlenmeye niyetim yok”
“Kız gerçekten Engin çok mu çirkin”
“Huy güzelliği aranmaz mı?”
“Tamam aranır da biraz da kocanın yüzüne bakılması gerek. Hadi uyu ben gidiyorum”
“Uykumu bıraktın, kalkıyorum giyinip Selin’e geçeyim bende kahve içerim belki dışarı çıkarız”
“Kızım sende benimle gelsen ölürmüsün”
“Annem gittiğin senin arkadaşın bırak bende kendi arkadaşıma gideyim, ya da ikimizde gitmeyelim sana şöyle sevdiğin gibi bol köpüklü kahve yapayım ana kız karşılıklı oturup içelim”
“Yaşa kızım işte bu teklifine hayır demem, komşuyu her gün görüyorum. Hadi yap anacığına en köpüklüsünden bir fincan kahve”
Ben aşağı inene kadar annem kahvaltı tepsisini hazırlayıp bahçede ki masanın üzerine getirmişti. Birkaç lokma yiyerek kahveleri yapmak için mutfağa geçtim evin telefonu çaldı.
“Lamia sardalya akını oldu biz açılacağız annene haber ver kızım”
“Baba az bekleyin bende gelmek istiyorum”
“Olmaz”
“Ama balığa çıkmayı çok özledim, ne olur babacığım” Babam sessiz kalmıştı, ne karar vereceğini bilemez gibiyi “Geliyorum” Telefonu kapattım “Anne ben balığa gidiyorum”
“Ay babasının kızı balık dendi mi akan sular duruyor yine yattı bizim kahveler”
Hızla yukarı koştum aceleyle giyindim çok geç kalırsam babamın hareket edeceğini biliyordum taksi çağırdım, annemin yanağına öpücük kondurdum. Limana geldiğimde birçok tekne yola çıkmış bizimki de motorlarını çalıştırmış haldeydi Jack halatı çözüyordu “Günaydın” Tekneye çıktığım an, benden mutlusu yoktu. Hemen açıldık, yanımızda çalışan adamlarımızın coşkun tezahüratlarıyla karşılandım. “Uğur böceğimiz gelmiş”
“Sağ ol İbrahim abi, Zeliha abla nasıl?”
“İyi ne yapsın ikinci bebeğimize hamile geçen gün seni soruyordu”
“Mutlaka gideceğim bende onları özledim, Temel abi sen nasılsın?”
“Nasıl olayım da, balık geldi gönlümüz şenlendi, hele sen gelince daha çok sevindik uşağum”
Süleyman abiyle de selamlaştıktan sonra hepimiz işlerimize daldık. Benim görevim ilk başlarda çay servisi yapmaktı görevimin başına koştum çay çoktan demlenmişti kupalara koyarak dağıttım. Açık denize yol almak kadar güzel bir olay daha olamazdı. Ağlar denize salınmak üzere hazırlanıyordu. Oldukça açılmıştık bizden önce giden teknelerin bazıları durmuş ağlarını salmaya başlamışlardı. Babam motorları stop edince yanına çıktım…
“Baba az daha gidelim,”
“Yine mi sonarlığın tuttu”
“Az daha baba, balığı ilk biz karşılayalım” Babam kahkaha attı. “Turist benim kız ayaklı sonardır. Balığı hisseder, bir gün bile yanıldığını görmedim”
Tekneler Karadeniz sularında kalırken biz Marmara denizine doğru yol almaya başladık. Balığın önünü ilk kim çevirirse en fazla balık onun olurdu. “Lamia bak peşimize kim takıldı, açıkgöz Hüseyin senin kız gelmeyecek mi diye boşu boşuna sormamış”
“Herkes kendi lokmasını yer baba, burada duralım” İşte şimdi bekleme zamanıydı, Turist küçük tekneye geçince yanına indim, balığın yönüne göre ağ salınacaktı. İşini kusursuz yapıyordu ağları denize salmaya başladık balığı ürkütmemek için fazla ses çıkarmamaya çalışıyorduk bir anda yön değiştirebilirler bizde elimiz böğrümüzde kalıverirdik. Jack teknenin bir ucuna oturmuştu. Yanına gittim büyük tekneyle aramızda mesafe olmasına rağmen birbirimizi görebiliyorduk. Babama el salladım yanıma aldığım termostan çay koyarak Turiste uzattım alıp almamak arasında tereddütte almış gibiydi yanına bıraktım. İster içer ister içmezdi “Hiç mi Türkçe bilmiyorsun?”
“Az” Sevincimden havalara zıplayabilirdim nihayet konuşmaya başlamıştı. “Az konuşuyor, çok anlıyor ben”
Dün söylediklerim aklıma gelince kızarmaktan kendimi alamadım “Her sözü anlıyor musun?”
“Çoğunluğunu anlıyorum” Küçük öğretmenin yüzü şekilden şekle giriyordu, kızarmasından zevk almıştım. Konuşulanları anladığımı söylediğimde gözleri hayretle açılmıştı. “Ama sen anlamıyordun”
“Hepsini demedim”
“Ben şey”
“Bu dediğini anlamadım özür mü?” dediğimde biraz daha kızardı. Birden ayağa kalktı “Sen hainsin konuşmuyormuş bilmiyormuş gibi numara yap sonra beni suçla. Hak ettin çok daha fazlasını hak ettin”
“Hakkı reisin sözü suçlu güçlü”
“Oh deyimlerimizi bile öğrenmiş beyefendi, hem suçlu hem güçlü. Gerçekte kendisi suçlu olduğu halde, suç işlememiş gibi davranan karşısındakini suçlamaya çalışan kimse için söylenir” dedim elimle ağzımı kapattım “Özür”
“Duymadı ben”
“Duydun, duydun da duymazdan geliyorsun. Özür dilerim oldu mu?”
“Oldu, ben erkek hoşlanmak yok”
“Ben kızların yapışkanlığına kızdım o yüzden söyledim. Yoksa nereden bileyim değil mi? Kadınlardan mı erkeklerden mi hoşlandığını” Kaşlarını çattı…
“Mia”
“Siz yabancıların bu isim kısaltma huyunuzda bir âlem. Jack sen kimsin, neden buradasın, ailen nerde”
Jack birden ayağa kalktı, elinde ki çayı denize döktü yüzü yine asılmıştı. Teknenin öteki yanına geçti konuşmak istemediğini sözlerle değil tavırlarıyla belli etmişti. Sakladığı neydi? Kimden neden gizleniyordu merakım tavan yapmış haldeydi yandan yüzünü görüyordum, her şeyiyle hoş adamdı. Ama kimdi katil mi? Cani mi? Hırsız mı? Yoksa öylesine basit bir turist miydi? Zamanla sırlarını çözecektim… Babamın sürü geliyor ıslığıyla motoru hareketlendirdik sürüyü çevirmeye başladık. Ağlar gittikçe ağırlaşıyordu sevinçle babama el salladım. İşimiz bitip ana tekneye çıktığımızda ağlardan güverteye düşen balıkların görüntüsü çok güzeldi. Büyük bir sürü olmasa da elimiz boş gitmeyecektik. Hızla toparlamaya başladık küreklerle kasalara doldurma işini çok seviyordum. Babamın mangalı yakın sözüyle kahkaha attım ziyafetimiz başlamıştı. “Jack sen mi temizlersin ben mi?”
İbrahim abi “Lamia Jack bizi anlamaz” dedi Jack’ın yüzüne baktım arkasını dönüp kaptan köşküne çıkınca denileni anlamamış gibi rol yapması merakımı daha çok çekti. Madem anladığını belli etmek istemiyordu bu isteğine saygı göstermeliydim “ Yabancı olduğunu bir an için unuttum. Sanki anlıyormuş gibi düşündüğümden konuştum. O zaman sen mi ayıklayacaksın abi, yoksa ben mi?”
İbrahim abi hafiften küfür edince, babam “Ağır ol İbrahim” diye uyardı “Bir şey demedim be reis, Lamia ben mangalı hazırlarım”
İş bölümümüz olmuştu, hızla balıkları temizlemeye başladım. Denizde zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım akşam olmak üzereydi… Kıyıya varmak üzereyken yemeğimiz bitmiş, Balıkları içine koyduğumuz sandıklar alıcıları için hazırlanmıştı. Balık kokmayan hiçbir yerim yoktu ve ben yemek için söz vermiştim. “Baba ben gidiyorum”
“Beraber gideriz az bekle”
“Arkadaşlarla yemek için sözleşmiştik, nasıl yiyeceğim tartışılır gırtlağıma kadar balıkla doluyum”
“Gitme sende hem kimmiş arkadaşların?”
“Bildiğin kişiler yabancı yok” Tekneden indiğim gibi koşmaya başladım bu halde hiçbir taksi beni almazdı, eve vardığımda nefes nefese kalmıştım. Annem her zaman ki gibi bahçedeydi, halimi görünce evin kapısına dikildi “Bu halde içeri girmen için cesedimi çiğnemen gerek. Leş gibisin”
“Ya anne banyo yapmalıyım üzerimi değişeceğim”
“Erkek çocukları gibi balık sevdanı hiç anlamış değilim. Ah o baban yok mu elli kez kızı alıştırma dedim dinletemedim. Elin kızları oya yaparken sen balık avlıyorsun”
“Çok seviyorum tontonum, hem ben kim oya yapmak kim”
“Arka kapıdan gir, ayakkabılarını eşiğe bırak hiçbir yere değmeyesin”
“Babama da böyle yapıyor musun?”
“Baban huyumu bilir teknede temizlenip geliyor. Senin gibi paçasında balıkla gelmiyor” Pantolonumun paçasına baktım, yere değmesin diye kıvırdığım bölümden balığın kuyruğu görünüyordu arsız balık ne ara saklanmıştı… Hemen soyundum çıkardıklarımı makineye koydum. Hızlıca hazırlandım şimdi saçlarımla uğraşamayacaktım açık havada gidene kadar kururdu. Askılı elbisemi giyip düz terliklerimi ayağıma geçirdim işte hazırdım. Bahçeye geri çıktım Selin kapımızın önüne gelmişti annemin çok geç kalmayın sözüyle hızlıca yürümeye başladık. Çok yorulmuştum ayaklarım zor hareket ediyordu “Nerede buluşuyoruz haber ettiler mi?”
“Sana ulaşamamışlar, sahilde ki lokantaya gidiyoruz”
“Of yine mi sahil, tekrar onca yolu yürüyemeyeceğim taksi tutalım”
“Teknede miydin?”
“Balığa çıktık biraz evvel geldim, Selin balık kokmuyorum değil mi?”
“Bende bu koku nerden geliyor diyordum”
“Sahi mi?”
“Şaka yapıyorum, yasemin çiçeği gibi kokuyorsun”
Önümüzden geçen boş taksi kurtuluşum oldu, lokantaya girdik diğerleri gelmişlerdi. Engin hemen ayağa kalktı “Nerede kaldınız? Merak ettik”
Bizi bir merak eden Engin gibiydi “Balıktaydım”
“Hala balığa çıkmaktan vazgeçmemişsin”
Masaya oturduk, bir lokma yiyecek halim yoktu, günün balığı sardalyaydı kesin bizim balıklardı. Jack’ı mutfak kısmından çıkarken görünce bizim balıklar olduğu belli oldu. Bir an masamıza baktı göz göze gelince hemen başını çevirdi.
“Sizin adamda ortalarda fazla dolaşıyor”
“Engin adam işini yapıyor belli ki balık getirmiş”
Engin ters ters kız kardeşiyle Emine’ye baktı çok haksız değildi yeni ergen kızlar gibi kıkırdayıp duruyorlardı saygısızlar. Ya benim burada ne işim vardı, yatıp dinlenmektense yemeğe geldiğime çoktan pişman olmuştum. Selin’e telefon gelince gitmek istediğimi anlasın diye gözünün içine baktım. “Tamam baba yemek zaten bitti hemen geliyoruz” Der demez elimden tuttu “Arkadaşlar yurt dışından çok sevdiğim akrabalarım gelmiş, Lamia’yı da görmek istiyorlarmış”
“Yarın görürler yemekten sonra dolaşırız diyordum”
“Olmaz Engin birkaç saatliğine gelmişler geri döneceklermiş, yemek için teşekkürler” Dediği gibi elimden çekeledi. “Teşekkürler” Diyerek peşinden yürümeye başladım Engin asılmış suratla arkamızdan bakıyordu.
“Selin senin yurt dışında akraban mı vardı”
“Numara yaptım, Mete’yle anlaşmıştık iki saat sonra telefon aç bir bahane uydurup çıkacağım demiştim”
“Aklınızla bin yaşayın Sevilay çok antipatik geldi, Emine de ondan aşağı kalmıyor”
“Lamia vakit çok erken ben Mete ile biraz dolaşacağım sende bizimle gel”
“Asla olmaz siz gezin”
“Ya şimdi birlikte çıktık sen eve gidip ben gitmezsem babam beni öldürür”
“Siz gidin ben birkaç saat tekneye giderim, eve giderken telefon açarsınız”
Ara yoldan hızlıca yürümeye başladım. İki sevgilinin arasında karaçalı olmamın mantığı yoktu.
****
Şaşkın kız parkta oturduğumu fark etmeden önümden hızlıca yürüyüp geçmişti, içki içen gençler çok fazlaydı. Ara yola girdiğinde peşine düştüm serserinin birine denk gelebilirdi, birkaç adam peşinden ıslık çaldı duymamıştı. Bu Türk insanını anlayamıyordum namus için yapmadıkları kalmıyor, bu namus takıntıları ölüme bile sebep olabiliyorken başkasının kadınına veya kızına kötü gözle bakıp saygısızca davranabiliyorlardı. Düşündükleri sadece kendi namuslarıydı, başkasının kızının namusu onlar için önemli değildi.
****
Tekne karanlık görünüyordu Jack geri dönmemiş olmalıydı. Tekne yoğun balık kokusundan arınmış haldeydi, kaptan köşküne çıktım. Çocukken uyumam için babamın bir köşeye yaptırmış olduğu dar sedir hala duruyordu. Kolumu başımın altına destek yaptım, tekne hafifçe sallanırken gözlerim çoktan kapanmıştı.
Kaptan köşküne tırmandığını gördüğümde içim rahatladı, kapısını kilitlememiş olduğuma ilk kez memnun oldum. Üzeri incecikti, hava geceleri serinliyordu yatağımın üzerinde ki pikeyi aldım ağır adımlarla yukarı çıktım. Uyumuştu bu gün çok yorulmuş olmalıydı bizler kadar canla başla çalışıyor bir erkeğin yapması gereken neyse onu yapıyordu. Uyandırmamaya çalışarak üzerine pikeyi örttüm, dışarı çıkarken “Jack” diyen sesini duyunca olduğum yerde donakaldım. Şimdi söylenmeye başlayacaktı ses çıkmayınca başımı korkarak geri çevirdim pikeme sıkıca sarılmış uyuyordu… Kapının girişine yaslandım ay ışığı yüzüne vurmuştu uzunca süre onu seyrettim, her baktığımda sanki daha da güzelleşiyor gibiydi… Kahretsin bir sürü değişik kadın varken reisin kızına ilgi duymaya başladığıma inanamıyordum. Düşündüklerim aptalcaydı eski mahkûmdum kesinlikle bu kızdan uzak durmalıydım. Hızla aşağı indim hatta teknenin dışına çıktım. Onunla ayni yerde durmaya sabrım yoktu teninden yayılan yasemin kokusu burnuma dolmuştu. Hızlıca burnumu ovuşturdum delirmiştim senelerin yalnızlığı bu kadını arzulamama neden oluyordu. Diğerleri gibi bir kadındı fazlası yoktu, önümden geçen iki kadının şuh kahkahasını duyunca açıkça baktım… Şile yerlilerinden değillerdi, kadının biri gülümseyince bir an yerimden doğrulup onlarla gitmek istedim. Bu fikri hızla beynimin içinden sildim. Başımı belaya sokmaya değmezlerdi, huzurumu kaçırmamalı kadınlardan bağlantılardan uzak durmalıydım. Rüyasında ismimi söylemişti beni beğeniyor muydu? Yoksa kızdığından mı sayıklamıştı…
“Aptal Jack kendine gel”
*****
Telefonumun sesine gözlerimi zar zor açtım, üzerim örtülmüştü babam gelseydi uyandırırdı. Pike mis gibi sabun kokuyordu ve Jack. Jack gelip üzerimi örtmüş olmalıydı. Uyurken bana bakmış mıydı, birden sıcaklık bastı. Hava çok sıcaktı niye bu pikeyi örtmüştü ki? Telefonumu açıp geliyorum dedim, liman girişinde beklediklerini söylediler. Hızla pikeyi katlayıp aşağı indim Jack hiçbir yerde görünmüyordu. Selin’lerle buluştuk hızlı adımlarla yürümeye başladık. Engin’lere yakalanıp açıklama yapmaktan kurtulmak için ara sokakları seçiyorduk. Kısa sürede evdeydim babamla annem çardakta oturuyorlardı yine misafirleri vardı. Ama bu seferkiler hiç yabancı değil aksine en çok sevdiğimiz komşularımızdı. “Selin gel bizimkiler birlikteler.”