Kaza

1072 Kelimeler
YAZARIN ANLATIMIYLA 12.01.2022 Takvimler ocak ayını, saatler gecenin iki buçuğunu gösteriyordu. Bütün yollar bembeyaz karlar ile örtülmüş, şiddetli bir kasırga meydana geliyordu. Bomboş sokaklar, yollar insanların evinde derin bir uykuda olduğunu gösteriyordu. Tek biri dışında. Kollarında sıkıca bir erkek çocuğuyla, karların içinde sendeleyerek yürüyen genç kız omzunun üzerinden geriye baktı. Arkasında bıraktığı enkaza gözyaşları akıtırken, kucağında tuttuğu erkek çocuğuna montunu sarmış öylece otobanda yürüyordu. Ayaklarının altında ezilen beyazlar, kucağındaki bebeğin teninden ve kendi bedeninden akan kırmızı sıvının rengini alıyordu. “Kimse yok mu?” diye bağırdı bomboş otobanda. Kimse yoktu. Lakin artık kimsesi de yoktu. Sadece o ve kucağındaki erkek çocuğu vardı. Bedeni soğuktan titrerken kucağındaki erkek çocuğuna daha çok sarıldı. O her üşüdüğünde sanki kucağındaki bebek üşüyormuş gibi hissetti. Ayak parmak uçlarına kadar soğuğu hissederken, içindeki acı ise onu ısıtıyor sandı. Bacakları her saniye soğuktan dolayı üşürken, dizlerinin üzerine düştü. Daha fazla dayanacak gücü kalmadığından, ölmeyi göze aldı. “Üzgünüm…” diye fısıldadı kucağındaki erkek çocuğuna bakarak, “Çok üzgünüm!” Omuzları sarsıla sarsıla ağlarken, yaşamına dair bütün ümidini yitirmişken gözlerine parlak bir ışık vurdu. Araba oldukça yavaş gelirken ezilmemek için ayağa kalktı. İçten içe arabanın durması için yalvarırken, elini havaya kaldırıp ağır ağır salladı. Lüks araba buz tutan yollarda yavaş bir şekilde ilerleyip, yolun kenarındaki kızı es geçti. Genç kız şansına küfür ederken, başını aşağı indirip dizlerinin üzerine çöktü tekrardan. Buz tutmaya yakın bedenini bıraktı, ‘Bitti’ diye düşündü içinden, ‘Bitti Dila, yolun sonuna geldin.’ Bütün ümitlerini yitirirken, kemiklerinin sızısıyla iç çekti. Ailesi kazada ölmüştü fakat kendisi… Kendisi buz tutarak ölecekti, hemde kucağındaki bebek ile birlikte. Bunun olmasını istemiyor, kucağında tuttuğu kanından olan can parçası olan bebeğin ölmesini istemiyordu. Çaresizlik ne kadar zormuş diye düşündü çünkü şu anda çaresiz ve tek başınaydı. Yapayalnız. Bu saatten sonra kimsesi yoktu ve asla olmayacaktı, bu gerçeklerin ağırlığı altında ezildi. Hüngür hüngür ağlarken bedeni titriyordu. Bir insan nasıl bütün kötü hissettiren duyguları tek gecede yaşar diye düşündü, nasıl? Korku, öfke, üzüntü, şaşkınlık. Dört duyguyu aynı anda yaşıyordu. Lakin şimdiyse... Tek bir duygu kaldı içinde, korku. Ölmekten korkuyordu ve bu onu telaşlandırıyordu, ölümün ne olduğunu bile bilmiyordu. Azrail onun ruhunu, bedenine azap çektirerek mi alacaktı yoksa sakin mi? Dudaklarından boğuk bir hıçkırık koparken, gözlerinin önü artık bulanıklaşıyordu. Kendisi ölürse ve eğer kucağındaki bebek yaşarsa ne olacaktı? O bebek nasıl annesiz ve babasız büyüyecekti? Sonra tekrar düşündü... 'Ya ben ölürsem? O zaman ne yapacağım?' diye mırıldandı, kimsesizliği onun canını gerçekten fazlasıyla yakıyor aynı zamanda ürkütüyordu. Bedeni transa girmiş gibi titrerken, ayakkabı altında ezilen karların sesini duymasıyla tekrar korktu. Azrail mi geldi yoksa bir insan mı yardıma geldi? Omzuna dokunulan el yüzünden irkilirken, başını çevirip ona çatık kaşlarıyla bakan adamın kemikli yüzünde gezindirdi bakışlarını. ''İyi misin?'' diye sordu adam ona ve kucağındaki bebeğe, ardından patlamak üzere olan arabaya baktı, ''Kalk!'' diye bağırdı. ''Araba patlayacak kalk!'' adam hiddetle genç kızı çekerken bir yandan bebeği düşmemesi için sıkıca tutuyordu. ''Ailem içinde!'' diye çığlık attı genç kız haykırarak, ''Annem ve babam içinde, kardeşim içinde bırak beni!'' ''Ne?'' adam şaşkınca bir arabaya birde kıza baktı. Kız artık kendini hiç iyi hissetmiyordu, bedeninin soğukluğu zihnine de vurmaya başlamıştı. Ölümün ucunda olduğunu hissederek bacaklarına daha fazla yük olmak istemedi, ağırlığını yere doğru bırakırken kucağındaki sabiye daha çok tutundu. Saatler sonrasında kendini bir hastane odasında açtı, son olan olayları hatırlamama gibi bir lüksü yoktu veya buraya nasıl geldiğini soracak halde değildi. Tek düşündüğü şey saatler öncesinde kucağında tuttuğu çocuktu. Hızla yattığı yerden kalkarken kollarındaki serumları çıkarıyordu, ''Ronî!'' korkuyla bağırdım. ''Ronî nerede? Ne olur cevap verin yaşıyor mu?!'' Odada duran hemşirelere tutunurken, hemşire başını aşağı yukarı salladı. ''Merak etmeyin, o yaşıyor şu anda durumu iyi.'' Derin bir nefes alırken yatağın üstüne oturdu, gözlerinden akan sıcak yaşlar yanaklarını ıslatırken omuzları düşmüştü. ''Annem ile babam?'' diye mırıldandım hıçkırarak, ''Onlar öldüler değil mi?'' Başını kaldırıp ona üzgünce bakan hemşireye, yaşlı gözlerle baktı. O arabadan sadece Ronî ve kendisi sağ salim çıkabilmişti çünkü diğerleri parçalar halindeydi. ''Üzgünüm.'' diye mırıldandı hemşire, ''Geldiklerinde zaten her şey için çok geçti.'' Hıçkırıklarında boğulurken Dila, ellerini yumruk yapıp göğsünün üzerine vurdu. Annesinin bölünmüş bedeni gözlerinin önünden çıkmıyordu, babasının ezilmiş bedenini hatırlayıp duruyordu. Bir tek canından parça olan Ronî ve kendisi sağlam çıkabilmişti, vücudundan süzülen kanlara rağmen o pert olan arabanın içinden çıkabilmişti. ''Başınız sağ olsun.'' dedi hemşire onun elini tutarak, destek olmak istiyordu lakin nasıl yapacağını bilemiyordu çünkü Dila kendini kaybetmişti. ''Ben sizsiz ne yapacağım şimdi?'' diye hıçkırırken konuştu, ''Ben sizin o hallerinizi nasıl gözümün önünden sileceğim?!'' Dila ağıtlar yakarak ağlamaya devam ederken hemşire ona bir kağıt uzattı. Başını kaldırıp uzatılan kağıda baktığında, hemşire üzüntüyle bakıyordu. ''Sizi hastaneye getiren beyefendi, bunu size vermemi istedi.'' Hemşirenin elinde tuttuğu kağıdı alarak yazılanları gözleri yaşlı halde okudu. Kağıtta şöyle yazıyordu: ''Seni bekleyemediğim için üzgünüm küçük hanım, çok önemli bir toplantıya yetişmem için havalimanına yetişmem gerekiyordu. Bir ihtiyacınız olduğunda, bu numaradan ulaşabilirsiniz.'' Dila daha çok ağladı çünkü artık kimsesiz olduğunu, bu adamın bıraktığı not sayesinde kavradı. Kağıdı katlayarak üzerine baktığında, saatler öncesindeki kıyafetler olmadığını anlayarak kaşlarını çattı. Neden kıyafetleri değişmişti? ''Kıyafetlerim?'' diye şaşkınca sordu ağlamalarının arasında, hemşire ise hazır bir cevap yapıştırdı. ''Sizi getiren beyefendi almış, geldiğinizde kıyafetlerinizden su damlıyordu ve üzerinizi değiştirmemizi emretti.'' Bakışlarını karşısındaki hemşireye çevirdi, 'bu adam kim?' diye düşündü içinden. Emretti derken hemşirenin ne demek istediğini anlayamadı, o saygın biri miydi? Tekrar soru soracağı sırada hemşire onu odada tek başına bıraktı. Göğsündeki acıdan dolayı elini kalbinin üzerine koydu, annesini daha şimdiden özlemeye başlamışken nasıl onların yokluğuna alışacaktı? Dila hiç bir zaman tek başına yaşamaya alışkın olan bir genç kız değildi, üstelik ailesine karşı bağları çok güçlüydü. Misafirliklere dahi her zaman ailesi ile birlikte giden bir kızdı, bir kez olsun ailesinden ayrı kalamazdı. Dila'nın bunca zamandır hiç bir kız arkadaşı olmamıştı çünkü buna gerek duymamıştı. Anne ve babası ona yeterli geliyordu, onlar zaten ona arkadaş gibi davranıyordu. Şimdiyse her şeyi eksik kalmıştı işte. Her şeyi olarak gördüğü ailesi onu bırakıp gitmişti, bu onun için çok ağır bir darbeydi. Üstelik tüm bunlar, Dila'nın doğum gününde yaşandı. En çokta bundan nefret ediyordu, artık doğum günlerini asla kutlamayacaktı. Hastane yatağında oturmaya devam ederken, tekrar ağlarken buldu kendini. Elleriyle yüzünü kapatıp doyasıya ağlamaya başladı, içindeki her şeyi döktü. Bundan sonra yoluna, hayatına nasıl devam edeceğini bilmiyordu, kapana sıkışmış hissediyordu. Nefesi daralırken kafasını kaldırıp, elini göğsüne koydu. Kendi canından çok sevdiği anne ve babasının hasretiyle, göz yaşlarını akıtmaya devam etti. Her nefes almaya çalıştığında boğulduğunu hissediyor, bir türlü kendine gelemiyordu. Çok kızgındı ailesine, hemde çok! Gencecik yaşta neden onu bırakıp gitmişlerdi? Neden bütün yükü ona bırakmışlardı? İçinden hep böyle düşünüp durdu, en sonunda ise pes ederek başını aşağı eğdi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE