2. "Ceza."

1086 Kelimeler
"Gözetlemiyorduk." dedim hızla. Gözlerini yüzümden ayırmadan elindeki poşeti salladı. Marketten geliyor olmalıydı. Gözleri hafifçe kısılırken dudağının bir kısmı alayla yukarı kıvrıldı. "Bahçemin önünde durmuş, evi izleyerek ne yapıyordunuz öyleyse?" Duraksadım. Al işte, Sercan yüzünden yine başım yanmıştı. "Kimin taşındığını merak ettik," dedim gülümsemeye çalışarak. İnanmadığı, şüpheyle kısılan gözlerine yansıyordu. Yine de pek umursamıyor olsa gerek üstelemedi ve ne zaman düşürdüğünü bilmediğim anahtarını yerden aldı. "Ece!" diye seslendiğini duydum Sercan'ın. Sesi yakınlardan geliyordu, beni arıyor olmalıydı. "Dur-" diyen yabancıyı orada bırakıp Sercan'a doğru koştum. Mahallenin başında beni arıyordu. Beni görünce o da bana doğru ilerlemeye başladı, benim aksime sakince yürüyordu. Koşarak ona sarıldığımda ise şaşırmıştı. "Seni affetmeyeceğim!" dedim titrek bir sesle. "Ben ne yaptım şimdi, bir şey mi oldu?" Başımı olumsuzca salladım. "Beni yine kandırdın." "Kızım ben ne bileyim inanacağını?" dedi beni geri çekip yüzüme bakmaya çalışarak. Ondan ayrılmadım ve yüzümü gizledim. "Hep aynı hikayeyi yapıyorum, anlarsın sandım." Burnumu çektim. "Hava karanlıktı korktum..." "Kaç yaşındasın sen?" diye sordu hayretle. "On sekiz!" Güldü. "Şüpheli..." * Sürekli gördüğüm bir rüya var. Küçük, kapkara bakışlara sahip bir çocuk. Kapkara duvarları olan bir evde oluyoruz hep. Bakışları zihnimden silinmeyen o çocuk kolumdan tutuyor ve beni karanlık bir odaya götürüp sessiz olmamı istiyor. Bizi kovalayan bir hayalet var. Uzun zamandır görmemiştim bu rüyayı. Zihnimi neyin tetiklediğini bilmesem de, ne zaman görsem o günüm kötü geçerdi. Bu gün de içime çöreklenen o his varlığını hatırlatıyordu. "Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eserlerini sayabilecek biri var mı?" Henüz genç olan bayan hocamız bıkkınca sıralarda gözünü gezdirirken, bakışları hemen önümde rahatça uyuyan Utku'ya odaklandı. "Utku!" diye seslendi gür bir sesle. "Sen cevap ver bakalım." "Ulan rahata bak," diye fısıldadı Çınar. "Sülalem rahat modunda uyuyor herif. Sercan kaldır şunu." Hocanın kurbanı olan Utku'yu, Sercan hızla dürttüğünde çocuk ne olduğunu anlamayarak sınıfa boş bir bakış attı. Sonra uykulu gözleri hocanın kısılmış gözlerine döndü. "Seni güzellik uykusundan alıkoyduysam kusuruma bakma evladım." Hoca iğneleyici bakışlarla ona bakarken, Utku hala ayılamamış olacak ki, "Sorun değil hocam, zaten yeteri kadar aldım." dedi esnerken. Eylem hoca kaşlarını çattı. "Öyleyse, eserleri söyleyebilirsin." Utku yavaşça bize döndü. "Millet..." diye mırıldandı sessizce. "Ders ne?" Sercan'ın yüzü tuhaf bir şekle girmiş, gülmemek için kendini zor tutuyordu. "Eser diyorsa matematiktir kanka." dedi sırıtarak. Utku gülümseyerek hocaya baktı ve her derste yaptığı gibi uğurlu rakamını söyleyerek, "Cevap dört hocam." dedi. Kendimi tutamayarak sessizce güldüm. "O değil de, matematik hocamız erkek." Çınar'ın okul ile bildiği tek ayrıntı bu olabilirdi. "Bunu bile ayırt edemiyorsa, bir ara hastaneye gidip salaklık derecesini ölçtürmemiz gerek." "Ders edebiyat Utku," dedim bizimkilerden bir hayır gelmeyeceğini anladığımda. Utku Sercan'a ters ters baktı. "Fısıldaşmayın aranızda! Sen Utku-" O an da çalan zil hepimize derin bir nefes aldırmıştı. "Gözüm üzerinizde." diye tehditkarca söylendi hoca gitmeden önce. Öğle arasını Sercan ve Utku'nun boğuşması ve Çınar'ın ikisinin de kafasına vurup onları ayırmasıyla, sonrasında Sercan'ın bana sarması ve benim sinirlenmelerim sonucu Çınar'ın Sercan'ı yanımızdan kovmasıyla geçirmiştik. Öğle yemeğini de araya sıkıştırmıştık. Yani günümüz her zamanki gibiydi. Melis bu gün gelmemişti, annesi rahatsız olduğu için hastaneye gittiklerini haber vermişti. Çok şükür önemli bir şeyi yoktu. Çınar çıkışta yanına gidecekti. Çardaklara kurulmuş, Sercan'ın kendini Çınar'a affettirmek için hepimize ısmarladığı ama sonrasında parasını alacağına emin olduğumuz çaylarımızı yudumluyorduk. "Dişi bir Ceylan yörüngeye girdi." dedi Sercan dikkat kesilirken. "Zarif adımlarıyla prensine yaklaşmakta..." Çınar, "Nöbetçi öğrenci o hıyar, görmüyor musun?" dedi bir tane ensesine vurarak. "Gevşek gevşek konuşup kızı rahatsız etme." "Sercan Vural?" dedi kız. Sercan aniden ayaklandı. "Al işte gördün mü benim için gelmiş!" "Otur şuraya!" dedi Çınar onu ensesinden yakalayıp kedi gibi oturturken. "Utku Özer, Çınar Kuru ve Ece Nur Aykar." Kız diğerlerimizin de ismini saydığında elindeki kağıdı yeni fark etmiştim. "Müdür bey sizi odasına çağırıyor." Bir süre birbirimize boş boş baktık ve önden ilerleyen nöbetçi kızı takip etmeye başladık. "Dünkü kavgayı mı öğrendi acaba?" diye sessizce sordu Utku. "Haberi olmuş mudur ki?" Müdürümüz olan Hamdi Bey, kireç gibi beyaz suratlı, her daim asık yüzlü ve biraz da kendini beğenmiş bir insandı. Bize hoşnutsuz bir gülümsemeyle baktıktan sonra eliyle koltukları göstererek sordu. "Oturmaz mıydınız?" Hepimiz başımızı olumsuz anlamda sallayınca adam kırışık suratını daha fazla kırıştırdı. "Bir de otursaydınız bari, terbiyesizler." "Hocam, sorun ne bilmiyoruz ama açıklayabiliriz!" diye atıldı Sercan. Ağzı iyi laf yapıyordu böyle zamanlarda, başımızı sayısız beladan kurtarmıştı. "Bu sefer beni oyuna getiremeyeceksiniz..." dedi Müdür gülümseyerek. "Kavga yapmışsınız geçen gün..." Ayağa kalkarak başımızda dikildi. "Ulan eşek herifler... Madem kavga edecektiniz, okulun sahasından başka bir yer bulamadınız mı?!" "Hocam bu ilk değil ki," dedi Çınar pişkin pişkin. "Neden şimdi böyle-" "Ulan dövdüğünüz çocukların aileleri şikayetçi olmuş. Birinin ayağını kırmışsınız! Tutanak tutturmuş kadın, ikna edeceğim diye göbeğim çatladı!" Demek Çınar yaralı yüzünü temizlediğimde, asıl sen onları gör derken bundan bahsediyordu. "Özür dileriz hocam," dedim. "Ama onlarda suçlu..." "Bana ne onlardan?" diye bağırdı. "Ben sizden sorumluyum, onlarından da cezalarını kendi hocaları versin!" "Hocam o zaman biz de şikayetçiyiz!" diye atıldı Sercan. "Canım o gün ne kadar yandı size anlatamam. Pelvis kemiğim kırılmış olabilir!" Sercan'ın kulağına eğildim. "Pelvis kemiği nerede oluyor?" "Kıç-" Çınarın ensesine vurmasıyla susmuştu. "Polis miyim oğlum ben?" diye tekrar köpürdü müdür. "Benim işim sizi adam etmek! Ama bu zamana kadar çenemi boşuna yormuşum, bana başka çare bırakmadınız..." "Bizi okuldan mı atacaksınız?" diye korkuyla sordu Utku. Müdür çatık kaşlarıyla ona döndü. "Yok... Dördünüzü birden atmam dikkat çeker..." Hepimiz derin bir nefes almıştık. "O yüzden ikinizi atacağım." "NE?" "Hocam yapmayın..." dedi Sercan. "Konuşup anlaşabiliriz, şiddet çözüm değil." "Ulan eşek herif, niye çocuğun ayağını kırdın o zaman?" "Hocam lütfen başka bir ceza verin." dedim. "Son bir yılımız kaldı mezun olmaya." Gözlerini kıstı. "On birinci sınıftasınız." Güldüm. "Yani bu seneyi de saymazsak bir sene kalmış..." "Üzgünüm çocuklar, yapacak bir şey yok. Güvenlik kamerası var elimizde ulan! Sınıflarınızı ayırayım desem, onu da denedik! Akıllanmıyorsunuz." "Kim atılacak hocam?" diye sordu Utku kabullenmişlikle. "Ben giderim hocam!" Hepimiz Çınara döndük. "En çok sorun çıkaran benim, ben gideyim ama diğerlerine dokunmayın." Hayır, bunu kabul edemezdim. "Hayır hocam, beni gönderin lütfen. Onların bir suçu yok." "Hocam, arkadaşlar ne dediklerini bilmiyorlar..." dedi Sercan bir adım öne çıkarak. "En çok sorunu bende yaşıyorsunuz o yüzden onlara dokunmayın, okuldan kendi isteğimle ayrılacağım." "Sercan!" dedim onu uyararak. Çınar'a döndüm. "Yapmayın böyle..." "Böyle, Hababam Sınıfı sahnesi çekeceğinizi tahmin etmiştim." dedi müdür gülümseyerek. "O yüzden bunu hazırladım." Elinde siyah deri, küçük bir kutu tutuyordu. "Bu ne hocam?" Sercan sırıttı. "Sayısal loto mu, vay anasını..." Müdür, kutunun kapağını açtı, içinde katlanmış dört adet kağıt vardı. "Bunlar..." dedim korkuyla. "İsimlerimiz mi?" "Zeki kız." Buz kestim. Bu gerçekten de oluyordu. Kim gidecekti? Nereye gidecektik, dönem ortasında hangi okul kayıt alırdı? "Buradaki tek bayan sen olduğuna göre..." dedi bana dönerek. "Önce sen çek... Sonra da ben. Çektiğimiz bu iki kişi yarından itibaren bu okulla tüm ilişiğini kesecek!"
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE