3. "Transfer."

1657 Kelimeler
Elim kaç dakikadır kutunun içindeydi bilmiyorum ama müdürün, "Hadi artık kızım!" diye uyarmasıyla bir kağıda dokundum ve elimi geri çektim. "Hadi aç bakalım," dedi elimde sımsıkı tuttuğum kağıdı işaret ederek. Korkunun ecele faydası yoktu. Bizimkilerle göz göze geldim, herkes gergindi. Kimin çıktığı önemli değildi, asıl mesele parçalanacak olmamızdı. Müdürün bir kez daha ikaz etmesiyle baskıya direnemeyerek kağıdı açtım ve gözlerimi iki kelimenin üzerinde dolaştırdım. "Oku." Yutkundum ama sesli okuyamadım. Müdür kağıdı elimden sertçe çekip aldıktan sonra alaylı bir ifadeyle baktı isme. "Şansın gelip seni buldu ha...? Ece Aykar!" Üçlünün bakışları beni buldu.  Kendi ismimi çekmiştim, bu okuldan gidecektim.  Atılmıştım.  Hala idrak edemiyordum. "Hocam böyle oyunlara gerek yok, ben gideyim diyorum işte!" dedi Sercan ortaya çıkarak. Sırıttı. "Benden de kurtulmuş olursunuz." "Bir sonraki kağıdı çekiyorum." Müdür bizi umursamadığını, sözlerimizin sinek vızıltısından ibaret olduğunu daha fazla belli edemezdi. Benim kadar çok oyalanmadan hızlıca bir kağıt seçti ve bakışları yazıya düştü. Gözleri üçlünün arasında dolaşırken bu sefer kimin çıktığını çok merak ediyordum. Gözleri onun üzerinde durdu, Utku'nun. "Utku Özer!" Daha kötü bir haber alabilir miydim? "Hocam yapmayın! Başka her türlü cezaya razıyız! Göndermeyin." Çınar boşuna çırpınıyordu... Ben bitmiştim. Bitmiştik. Utku'ya baktım, onun da yüzünde kederli bir ifade vardı. Bu durumu ailelerimize nasıl açıklayacaktık? Annem beni kesin öldürürdü. "Çekilişimiz bitti, doğru sınıflara!" Çınar ve Sercan pes edecek gibi değildi, daha da gözlerini karartıp okuldan kayıtlarını alacaklarını söylediklerinde onları zor bela susturdum ve acel acele müdürün odasından çıktık. Neyse ki müdür onları fazla kale almamıştı. "Delirdiniz mi siz?" diye sordum ikisinin de kolundan tutup bahçeye sürüklerken. Utku arkadan bizi takip ediyordu. "Ne yapalım, sadece siz mi ceza çekeceksiniz? Senin suçun bile yoktu!" "Geri dönüşü yok bunun Sercan! Çınar sen de bir şey söyle şuna." "Söyleyecek bir şey yok Ece, biz de alacağız kaydımızı." "Saçmalayın abi," dedi Utku. "Olmasını istemezdik ama oldu. Bizim başımız yandı diye siz de mi yanacaksınız illa?" "Hele sen hiç ayrılamazsın!" dedim Çınar'a dönerek. "Futbol takım kaptanı olmak için ne kadar çalıştığını unuttun mu!" Çaresizce baktı yüzüme. "Sizden önemli değil anasını satayım." "O zaman ben ayrılabilir miyim?" diye sordu Sercan. "İkinizde kalacaksınız okulda, yoksa yüzünüze bile bakmam bundan sonra." "Siz ne yapacaksınız peki?" Utku'ya baktım. Bilmem der gibi omuz silkti. "Pes etmek yok öyle," dedim hem onları hem de kendimi azıcık teselli etmeye çalışarak. "Öncelikle okulları araştıracağız," dedim. "İllaki koca şehirde vardır bizi de alacak bir okul." "Ya alalım işte hep beraber kayıtları-" "Ece, Utku, müdür sizi çağırıyor." diyerek Sercan'ın sözünü kesti biraz önceki nöbetçi kız. Çınar heyecanlanmıştı. "Kararını mı değiştirdi acaba?" Bu kadar kısa sürede mi? Sanmıyordum. Hep beraber yine müdür odasının yolunu tutarken bu sefer Çınar ve Sercan bizi kapıda beklemişti. "Gelin çocuklar," dedi müdür oturduğu masadan kalkarak. Masanın üzerindeki küçük not kağıtlarından birini alarak üzerine bir şeyler karaladı ve bize uzattı. "Alın bunu." "Bu nedir hocam?" diye sordum kağıdı elime alarak. Kağıtta isim soy isim ve telefon numarası yazılıydı. Heyecanla gözlerimi hocaya diktim. "Eğer kaydınızı alacak bir okul bulamazsanız bu numarayı arayın. Müdürü bir tanıdığım, sizi kabul edecektir." "Neden kovduktan sonra bize yardım ediyorsunuz?" diye sordu Utku şüpheli bir sesle. "Çünkü ben bir eğitimciyim." dedi. "Ne kadar haylazlık yaparsanız yapın yardım etmeliyim, etmesem tuhaf olurdu." "Teşekkür ederiz hocam," dedim gülümseyerek ve biraz da heyecanla. Utku'nun kolundan tutup kapıya doğru çekiştirdim. "Çıkabilir miyiz?" Müdür odasından çıkar çıkmaz hızla bizimkilerin yanına koşturduk. Bu haberi onlara vermeyi ve endişelenmemelerini istiyordum. "Ne oldu?" Sercan huzursuzca sordu. "Ne istiyormuş o ihtiyar?" Utku kaşlarını kaldırdı. "Tuhaf... Bize yardım etti." Elimdeki kağıdı onlara gösterdim. "Bu kişi müdürün arkadaşıymış, bize yardım edecek." Çınar kaşlarını çattı. "Hangi lise bu?" Doğru ya, heyecandan hangi lise olduğunu sormayı unutmuştuk ama problem değildi. Şu an bu bizim için can simidi gibiydi. Annem katil olmaktan kurtulmuştu. "Söylemedi." dedi Utku. "Zaten aradığımızda sorar öğreniriz." Hala huzursuzduk ama umutsuz olmadığımızı bilmek iyi hissettiriyordu. * Beklediğimin aksine bu konuyu annemle konuşmak bir felaketle sonuçlanmamıştı. Anneme önce başka bir okula transfer olmak isteğimi söylediğimde kale almamış, dalga geçmişti. Daha fazla baklayı ağzımda ıslatmak yerine ona olanları anlattım. Önce bağırıp çağırdı, sonra siniri durulunca müdürle konuşacağını söyledi. Keza konuştu da, ama değişen bir şey olmamıştı. Müdür kararından dönmemiş ve elinden geldiği kadar da bonkör olduğunu eklemişti. "Baban başında olsa böyle olur muydu? Ah, o hayırsız adam ah!" Annem yine örgüsünü örerek söylenmeye başlamıştı. Koltukta geriye yaslanarak başımı ona çevirdim. "Babamla ne ilgisi var anne?" Ters ters baktı. "Bana yine mi o adamı savunacaksın?" Babam ve annem ben bir-iki yaşlarındayken boşanmışlardı, bu yüzden hiç babamla aynı çatı altında bir an geçirmemiş, uyumamıştım. Babam gezgindi kendi deyimiyle. Asıl mesleği resim öğretmenliğiydi ama özel sektör dışında kadrolu olarak bir okulda çalışmamıştı hiç, istemiyordu da. Babam bir yere bağlı kalmayı sevmezdi. Onu senede bir yada iki defa görürdüm. Hep o arar ve benimle vakit geçirmek istediğini söylerdi. Sonra akşamında ayrılır ve bir daha yüzünü göremezdim. Neyse ki sosyal medya vardı. i********: hesabına sık sık fotoğraf atar, gezip gördüğü yerleri paylaşırdı. Üstelik çok takipçisi vardı, babam bir i********: fenomeniydi. Onu özlüyordum, onu çok özlüyordum ama onu özlediğimi anneme söylemek onu sadece sinirlendiriyordu. Sürekli onun iyi bir baba olmadığından, sadece gösteriş meraklısı olduğundan dem vururdu ama babamın da kendisini iyi bir baba kategorisine koymadığına emindim. Babam ben böyleyim demişti bir keresinde. Lütfen beni böyle kabul et kızım, seni özlüyorum. Nasıl kabul etmezdim? Babamdı o benim, seneden seneye görsem de bu gerçek değişmiyordu. Ve Sercan'ın babasının ölümünün ardından çektiği özlemden sonra, senede bir defa da olsa onu görebildiğim için şükrediyordum. Transfer olacağım okulu da aramıştık. Annem konuşmuş ve beni öve öve bitirememişti. Aklı zehir gibidir ama çalışmıyor, çok yeteneklidir ama çalışmıyor, çok akıllıdır ama çalışmıyor... Müdür itiraz etmemiş ve pazartesi günü için bize randevu vermişti. Yeni kayıt yaptıracağım okulun adı No 1 Anadolu Lisesiydi. * "Ne dedin ne dedin?" Akşamüzeri çocuklarla basketbol oynamak için sözleşmiştik. Melis de bizimle birlikteydi ama o her zamanki gibi oynamak yerine izlemeyi tercih etmişti. "Neyi soruyorsun Sercan?" dedim Utku'dan bana pas gelen topu yakalayarak. "No 1 lisesi mi?" Çınar'da yerinde durmuş, donakalan Sercan'dan farksızdı. "Evet," dedi Utku. Oyunun devam etmeyeceğini anladığımda topu yere bıraktım. "Siktir." Çınar homurdandı. "Bok vardı o liseye gönderecek." "Ne oluyor abi?" Utku da benim kadar huzursuz görünüyordu. "Anlatsanıza." dedim kaşlarımı çatıp. Sercan ve Çınar bir süre bakıştılar. Bir sorun olduğunu anlayan Melis de yanımıza gelmişti. "Hani geçen maçta kavga ettiğimiz şerefsizler vardı ya," Sercan yüzünde huzursuz bir ifadeyle devam etti. "Bunlar o okulda okuyor işte!" "Yok artık." dedim. Utku, "Siktir, emin misiniz?" diye sordu. "Müdür bizi bilerek mi o okula yönlendirdi yani?" Çınar başını salladı ve yere oturdu. "Bilmiyorum." Sercan umutla bize döndü. "Başka okulları araştıralım!" Onun aksine Utku umutsuz görünüyordu. "İki günümüz var sadece." "Olsun," dedi Çınar. "Gerekirse müdürle tekrar konuşuruz, bir çıkar yol düşünmek zorundayız." "Ne yapabilirler ki?" diye sordu Melis. Meseleyi az çok biliyordu. "Okulun içinde bela çıkaramazlar." "O pislikler her boku yapar. O okulunda namı da iyi değil zaten." İyi olsa zaten dönem ortasında bizi kabul etmezlerdi. "Tamam." dedim derin bir nefes alarak. "Bize sadece yarım dönem gerekiyor, iki gün içinde araştırırız ama bulamazsak da gitmek zorundayız." Önce Utku'ya baktım, benimle aynı fikirde görünüyordu. Bakışlarımı Sercan ve Çınar'a çevirdiğimde ise huzursuzdular. "Kabullenin artık." Diğerleri evlere dağılırken sahada biraz daha kalmıştım. Elimdeki basket topuyla biraz alıştırma yaptım sonrasında ise kendimi kenardaki çimlerin üzerine atarak gözlerimi kapadım. No 1 Lisesine gidersek en fazla ne yapabilirlerdi ki? Birikmiş bir kinleri vardı tamam, maça hileyle katılan erkek değil de kız olduğumu anladıklarında bu kin büyüyecekti tamam, son oyunda bizimkiler tarafından fena benzetilmişlerdi ona da tamam... Yani bu kin nereye kadar gidebilirdi ki? O okul onların ini olabilirdi ama en fazla ne yapabilirlerdi? Bizi mi öldüreceklerdi? Okulda? Kendi kendime güldüm. Daha neler... "Topunu alabilir miyim?" Tepemde yükselen sesle gözlerimi hızla araladım ve o gözlerle karşılaştım. Hızla doğrulurken kafamı tepemde dikilen kişiye kaldırmıştım. Sahadaki ışık karanlıkta kalan suratının bir kısmını aydınlatmıştı. Yüzü kaşlarımı çatmama sebep oldu, perili eve taşınan çocuktu bu. "Sana bir şey yapmayacağım, sakin ol." dedi telaşımı fark ederek.  Bakışlarımı ondan çekerek kenardaki ceketimi aldım ve sessizce ayaklanarak hızlı adımlarla topuklamaya çalıştım. "Kaçıyor musun yine?" diye seslendi arkamdan. Duraksadım. Adım sesleri yaklaştı ve önümde durdu. "Tanışalım hadi," Elini öne doğru uzattı. "Esved ben." Yabani yabani baktım yüzüne. Neden çekiniyordum ki bu çocuktan bu kadar? O gece suç üstü yakalandığım için kötü hissediyordum hala. Kendimi rahatlatmaya çalıştım. "Ben de Ece, memnun oldum." Hızlıca elini sıkıp bıraktım ve yanından geçip ilerlemeye devam ettim. "Hey!" diye seslendi arkamdan. "Topu bıraksaydın bari." Dan diye durdum ve kolumun altına ne zaman aldığımı hatırlamadığım topa baktım. Arkamı döndüm ve basket topunu ona attım, havada yakaladı. "Teşekkürler." dedi hafifçe gülümseyerek. "Yarın getiririm." Başımı salladım ve eve doğru yürümeye devam ettim. Yolda Sercan'la karşılaşmıştım. Evin önündeki kaldırımda telefonuyla oynuyordu. Beni gördüğünde telefonu cebine koyup elini sallayarak beni yanına çağırdı. Yanına oturduğumda başımı geriye attım ve gökyüzüne baktım. "Sence bundan sonra neler olacak Sercan?" diye sordum sessizce. "Çınar olay çıkarmasın diye söylemedim ama bu saatte başka bir okulun bizi alması yaş. Büyük ihtimalle o liseye gideceğiz." Yüzüme baktı. "Korkuyor musun?" Güldüm. "Onlardan değil, eskiden gelecek hakkında pek düşünmezdim... Çünkü belirsizlik yoktu." Ona baktım. "Şimdi ne olacağını bilmiyorum." Güldü. "Ne olacağı mı var kızım? Geleceğim işte seninle." Gülüşü solar gibi oldu. "Çınar'ın okul değiştirmesini ben de istemiyorum ama," O da gökyüzüne baktı. "Takım kaptanı olabilmek için çok uğraştı. Bu onun geleceği ile ilgili." "Bu yüzden sen de kalmalısın." dedim ona bakarak. "Sen gelirsen o da durmaz." Kaşlarını çattı. "Annesi miyim kızım ben? Koca eşek kadar herif oldu. Kendi kararlarını da verebilsin bir zahmet." "Sercan!" dedim kızarak. "Çınar'ı bilmiyormuş gibi konuşma. Lütfen dinle beni, bari belli bir süre kal okulda. Bu dönem bitene kadar hiç değilse." "Çınar'ı benden daha çok önemsiyorsun ha," diye söylendi gülerek. "Benim seçimimin bir önemi yok mu?" Şaka yaptığını bilsem de onu teselli etmek istedim. "Saçmalama, ikinizde benim için çok değerlisiniz. Benim hayatım bir an da tepetaklak oldu diye sizinkinin de olmasını ister miyim? Benim için yapacaksan, okulda kalman beni daha çok mutlu eder." İç çekti ve bana ters ters baktı. "Neyse, bu konuyu sonra tekrar konuşacağız, tamam mı?" Gülümseyerek başımı salladım. Telefonu çaldığında ekrana baktı. "Eyvah annem arıyor, hadi kaçtım ben." Hızlıca ayağa kalktı ve aceleyle evine koşturdu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE