Sürgün Hayaller...
1985 Mayıs, Ankara
Melike
Hayat her zaman istediğimiz gibi olmaz doğru, ben de benim istediğim gibi olması için çok uğraştım ama olmayınca da olmuyor işte.. Ailem.. canım.. kanım.. Hepsi için canımdan vazgeçerim ama onlar beni aldığım kararda yalnız bırakmayı tercih etti. Canları sağ olsun…
Şimdi Ankara'nın elit sayılabilecek bir yerinden Van'a gidiyorum.. Çünkü atandım. Evet ben bir öğretmenim, mesleğime aşığım ve ilk görev yerim olarak Van geldi. Ne annemin rızası var ne babamın. Ne gerek varmış, özel bir okulda zaten öğretmenlik yapabilirmişim.. Benim devlet okulunda çalışmaya ihtiyacım mı varmış.. İnsan sadece ihtiyacı olduğu için mi çalışır. Mesela öğretmenlik yerine başka meslek de yazabilirdim puanım iyiydi ama benim çocukluktan bu yana hayalim bu. Öğretmen olmak..
Babam biraz burun kıvırsa da sonunda razı oldu onun aklındaki en başından bu yana buydu zaten. Özel okulda öğretmen olmam.. Kabul etmedim ama itiraz da etmedim. Onların da kalbi kırılsın istemiyorum çünkü üzerimize titriyorlar hem kardeşlerimin hem benim.
Ama tercih sonucum açıklanıp da Van yazısını gördükleri an, babam hayatımda ilk defa bana bağırdı ama ciddi bir bağırmadan bahsediyorum. Sessizce dinledim öfkesi geçsin diye. Onlara göre her türlü pislik her türlü terör olayı orada oluyor ve ben daha okula gidemeden yolda teröristlerce öldürüleceğim.
Velev ki öyle.. Ben gitmezsem o gitmezse oraya aydınlık nasıl ulaşacak.. Babamın öfkesi nispeten dinince konuşmaya başladım.
“Baba öfkeni anlıyorum ben anne değilim hissettiklerini belki tam anlayamam, şüphesiz benim için çok endişeleniyorsun ama sence de artık kendi kararlarımı alabilecek yaşta değil miyim?”
“Melike saçmalama ne dediğini biliyor musun sen daha 22 yaşındasın ve ilk görev yeri olarak doğuda bir köye mi gideceksin gerçekten.”
“Baba lütfen beni anlamaya çalış, ben bunu yapmak istiyorum.. Yanımda olursanız çok ama çok sevinirim, olmazsanız da canınız sağ olsun ne diyebilim. Bu benim kararım ve sonuçlarıyla da yüzleşmeye hazırım”
“Hayalperestsin Melike ve ne kadar yanlış yaptığını anladığında inşallah çok geç kalmış olmazsın kızım”
“İnşallah baba”
Bana ters ters baktı ama daha fazla bir şey söylemedi biraz aksi olduğumu kabul ediyorum..
“Benim rızam yok Melike yine de madem gideceksin buyur git..”
Bu da söylediği son söz oldu ve çıktı odadan babam. Annem daha ılımlı ama kesin bir dille istemediğini de belirtti baştan.. Kardeşlerim daha lisedeler ve anlamıyorlar daha bu yaşananların ne olduğunu. Aileme kızamıyorum. Sağ-sol çatışmaları hat safhada, terör ülkenin başına bela her gün onlarca şehit haberi geliyor onlar da kendilerince kendilerinden olanı korumaya çalışıyorlar ama kim kaderin önüne geçebilmiş ki..
Ondan sonraki 2 ay babamları ikna etmeye çalışmakla geçti, hiçbir şekilde yumuşamadı babam.. Benim de bir karar vermem lazımdı ya istifa edecektim burada onların yanına kalacaktım ya da hayalimin peşinden gidecektim, ben de ikincisini seçmeyi tercih ettim. Hazırlıklarımı yaptıktan sonra uçak biletimi almak için Ankara'da bir tane bulunan bir acentaya gittim. Birikmiş param var, babamın destek olmayacağını biliyorum zaten böyle bir beklentim de yok. Acenteye girince Van için bilet istediğimi söyledim adam önce şaşkınca baktı ben niyesini anlamasamda ardından işlemleri başlattı.
Direkt uçuş yokmuş önümüzdeki bir ay boyunca, ben de İstanbul aktarmalı aldım ama ücreti söyleyince anladım adamın niye öyle baktığını, öğretmen olduğum da alacağım maaşın onda biri.. Yani bundan sonraki süreçte uçak tercih etmek mantıklı değil.. Kafamda bin bir düşünceyle biletimi alıp yeniden eve döndüm. Biraz erken gitmek istiyorum ki okulun eksiği falan varsa halledebileyim, çocuklarla da belki tanışırım nihayetinde bir köy okulu burası çocuklar da yakınlardadır herhalde ve Van'da kışlar çetin, yaz bitmeden gidersem daha verimli olabilirim.
Tüm hazırlıklarımı tamamladım artık yolculuk için çıkmaya hazırlanıyorum ama annem dünden bu yana durmadan ağlıyor gitmesen olmaz mı diye.. İçim gidiyor o her ağladığında ama ben kararımı verdim, bundan sonra onların bu duruma alışmasını beklemekten başka çarem yok.. Babam o gün evde olmamayı tercih etti vedalaşmadı bile benimle yani..
Kırgın değilim.. ama isterdim sırtımı sıvazlasın dikkat et desin isterdim. Bunları düşünmemeye çalışarak annemin elini öptüm o da beni öptü bir kutu verdi bana baktım içinde 4 tane bilezik birkaç tane de çeyrek alın var.
“Al bunları bulunsun bir başınasın oralarda.. Lazım olursa bozdur tamam mı?”
“Annecim canım kadın beni merak etme sık sık arayacağım seni.”
“Van'ın bir köyüne gidiyorsun Melike ne araması kızım, oralarda telefon mu var sanıyorsun”
Başımı yere eğdim düşünmemiştim bunu bizim evde telefon var ya her yerde vardır sanıyordum..
“Merak etme mektup yazarım ben sana”
“Yaz yaz beklerim ben kızım yaz”
Onunla vedalaştıktan sonra kardeşlerimi de öptüm sıkıca sarıldım onlara da.. Artık gitme vakti. Kaderin çizdiği yola emanet ediyorum kendimi..
🌞
Saatlerdir ağlıyorum. Böylesini hayal etmedim çünkü. Aslında her şey güzel başladı, uçağa bindim yerime oturdum. Çantamdan okumak için kitabımı çıkaracekken bir zarf gördüm.
Kızıma yazıyor üzerinde.. Açtım hemen hızlıca.
Kızım,
İstemedim gitmeni, hem de hiç istemedim. Doğu çok zordur yavrum. Ülke darbenin gölgesinde, her yerde kargaşa.. Sen sanıyorsun ki bir baba olarak istemiyorum sadece. Değil evladım değil nasıl diyeyim benim evladım gitmesin kiminki giderse gitsin diye.. Benimki gerçekleri bilmek güzel yavrum..
Günlerdir uyumuyorum ben, sen orada ne yapacaksın bir başına diye. Biz de gelsek dedim önce ama bu defa da kardeşlerinin okulu benim işim sıkıntıya giriyor olacak gibi değil.. Gönül koyarsam vazgeçersin sandım.
Vazgeçmedin..
Benim seninle vedalaşmaya gücüm yok canım kızım.. Diliyorum Allah'tan gittiğin yer çok güzel bir yer olsun. Baban daima arkanda bana kızma, küsme.. Ben senden razıyım.. Kötü bir haberini alırım diye radyo bile açmak gelmeyecek artık içimden..
Gittiğin bölgeyi biraz araştırdım. Yakınlarında bir karargah var. Bu beni biraz mutlu etti. Terör her yerde belki evet ama hiç değilse yakınlarınızda askerler var. Bir şey olduğunda onlardan yardım al kızım, soba yakmayı annen öğretmişti zaten, yemeği de idare edersin. Ağır iş yapma, canına yazık…
Seni önce sana sonra Allah'a emanet ediyorum güzel kızım. Seni çok seven baban…
İçine de para koymuş zarfın ve ben yolculuk başladığından bu yana bir dakika bile durmadan ağlıyorum. Şunu okumak nasıl anlatayım size yüreğimin sıkışmasına sebep oldu.. Yine de arkamda kırgın bir baba bırakmadığım için çok mutluyum.. Ben de seni çok seviyorum canım babam..
Benim gözyaşlarımla beraber saatler sürdü yolculuk, aktarmalar.. Uçakta bir de sigara içilebilen kısımdan almışım yanlışlıkla bileti rica ettim önden birinden Allah'tan o da yanlış almış da değiştirdik yerlerimizi.
Nihayet Van merkeze indim. Nerdeyse bir gündür yollardayım ve gerçekten çok yoruldum. Bir an evvel okula gitmek istiyorum kalacak yerimi falan ayarlamam lazım. Merkeze inince önce bir yemek yedim, annemin koyduğu yolluk yolda bitti çünkü. Ardından gideceğim ilçeye gidecek minibüsleri bulmak için sağa sola bakınmaya başladım. Sora sora buldum şükür ben de geçtim sıraya. Kırmızı bir minibüs ve sıra bayağı kalabalık inşallah beni de alır.. Herkes binmeye başladı insanlar bindikçe biniyor anlamadım ki bu minibüs kaç kişilik… Bana sıra gelince bir baktım içeriye yemin ediyorum insanlar üst üste binmiş durumda.
“Ama burası çok dolu nasıl bineyim”
“Bacım biniyor musun binmiyor musun bak bekleyenler var”
“Bir sonraki ne zaman geçer acaba”
“Yarın”
“Günde bir kere mi oluyor”
“Hee”
Mecburen bindim, minibüstekilerle akraba olduk muhtemelen. Kimin eli kimin neresinde belli değil ama insanlar alışık gibi… Merkezle gideceğim köy arası 2 saat sürüyormuş ve köyün içine kadar da gitmiyor beni ana yolda indireceklermiş ben ordan yürüyecekmişim, şanslıysam traktör ya da askeri araç denk gelirmiş… Şaşkınlıkla dinledim yanımda konuşan amcayı ama şuan daha iyi bir seçeneğim yokz halbuki babamın Doğan L si burda olsa hemen giderdik… Kendime söylene söylene oflaya poflaya duman altı olmuş minibüste öksüre öksüre ilerledik o bir iki saatlik yol bana 2 asır gibi geldi.. Ancak yol üstünde inenlerle nispeteden hava almaya başlayan minibüs bir süre sonra ani bir frenle durdu..
Şoförün kısık sesi geldi.
"Kollayın kendinizi bunlar dagdan inenlerdir ha.."
Bu ne demek bilmiyorum ama yanımdaki amca hemen bana döndü.
“Sakın ögretmen olduğunu söyleme, sakın”
“Ama neden”
“Şşşş” dedi o anda içeri ellerinde keleşler başlarında poşularla birkaç kişi girmeye başladı. Hepimizde göz gezdirdiler önce.
"İnin aşagı” diye bağırdı bir tanesi.
Allah'ım ne oluyor bilmiyorum korkudan öleceğim şimdi. İkiletmeden herkes inmeye başladı. Çantalarımızı kontrol ettiler kimliklerimizi aldılar. Milletin cebinden paralarını alıyorlar, ben annemin verdiklerini bavuluma koymuştum ama babamın verdiği çantamda..
“Sen kimsin”
Bir anda bana yöneltilen tüfekle sıçradım yerimde.
“Be ben Me melike”
“Ne işin var burada, Ankara yazıyor kimliginde”
“Evet ben yakınımı ziyarete geldim”
“Kimmiş yakının”
“Kö köyde eski bir dost işte”
“Sen geç hele bakalım şöyle” dedi. Elim ayağım boşaldı ne yapacağımı bilemedim bir anda.
“Neden, ben bir şey yapmadım.”
“Geç lan” dedi ama aynı anda omuzumdan da itince yere kapaklandım. Kimse bir şey yapmıyor, bir şey demiyor. Ceplerinde ne varsa hepsini çıkarıp veriyor. Sonra diğerlerine siz gidin dedi ama ben orada kaldım.
“Beni ne yapacaksınız benim de gitmem lazım.”
“Sen kendini akıllı sanıyorsun he mi ögretmen. Hele önce bize bir şeyler öğret begenirsek gidersan”
“Yok yok lütfen lütfen yapmayın” diye yalvarmaya başladım ama nafile asla duymuyorlar asla, kolumdan tuttu ikisi sürüklemeye başladı o esnada çoktan kırmızı minibüs gitti zaten bir başıma kaldım. Korkudan ne yapacağımı da bilmiyorum ki..
Onlar beni sürüklemeye başladı sadece ağlıyorum bir de yalvarıyorum bıraksınlar diye ama umurlarında bile değil, biz biraz gitmiştik ki nerden geldiğini anlamadığım bir silah sesi duydum. Çığlık atarak yere çömeldim kulaklarımı kapattım sadece bağırıyorum şuan. Bir süre daha devam etti bu sonra biri geldi yanıma.
“İyi misin?”
Canım yerinden çıkacak gibi, perişan haldeyim. Zorlukla kaldırdım kafamı. Bir asker.
“Allah'ım şana şükürler olsun” diyerek sarıldım adama sıkıca.
“Çok korktum çok korktum” diyorum bir yandan da ama adam alışık olacak ki bu hale bekledi sakinleşmemi. Sonra yanımıza başka bir asker geldi.
“Veysel durumu nasıl”
“İyi komutanım korkmuş sadece.”
Ayrıldım sarıldığım askerden hemen ayağa kalktım. Karşımda 1. 85 civarı esmer, kahverengi gözlü yakışıklı bir asker duruyor.
“Niye almak istediler sizi”
“Şey ben yeni atandım, öğretmenim. Öğretmen olduğumu anladılar”
“Anlaşıldı hocam. Biz eşlik edelim size köye kadar”
“Çok teşekkür ederim komutanım”
“Rica ederim. Veysel hadi bakalım, alın öğretmeni de gidelim.”
“Emredersiniz komutanım” dedi o asker de, bana da yardımcı oldular bindik araca. Benden tarafa hiç bakmadı komutan. Araçtakilerden biri bir su uzattı, biraz içince sakinledim. Sonra bir diğeri konuştu.
“Alışmanız lazım hocam buralarda bu olaylar çok olur”
“Alışmak zor olacak” dedim hala titreyen sesimle.
“Merak etmeyin köyün yankınında bizim karargah. Bir sorun olursa bizden destek alın.”
“Tamam teşekkür ederim” dedim ama merakıma yenilip o konuşan askere iyice yaklaştım.
“Komutanınız neden hiç konuşmuyor.”
“Boş konuşmayı sevmez, sizlik bir konu değil”
“Anladım..”
Sonrasında sessizlik içinde geldik köye beni okula bıraktılar giderken o komutan geldi yanıma.
“Bir sorun olursa arkadaşların dediği gibi bize ulaşın muhakkak yardımcı olunur, köyde de muhtardan habersiz bir şey yapmayın ve mümkünse çok fazla dışarıda kalmayın.”
“Sağ olun komutanım”
“Rica ederim, iyi günler”
“Şey komutanım adınız neydi acaba.”
Baktı yüzüme, ne kadar derin bakıyor bu adam.. Sonra çekti gözlerini benden, gidiyoruz dedi askerlerine bana da ağız ucuyla cevap verdi..
“Kıdemli Üsteğmen Süleyman Varlı.”