Her Şeyin Başladığı Yer
Genç kız, heybetli demir kapının önünde durmuş, küçükken ona göğe uzandıkları izlenimini veren demir parmaklıkların ardındaki binayı seyrediyordu. Bu binadan çıktığı günü düşününce; şimdi olduğu insan ve bulunduğu konumu, burada başına gelenlere borçlu olduğunu biliyordu. Kolundaki saati kontrol etti ve görüşmesine 4 dakikanın kaldığını gördü. Takıntılı bir kişiliği vardı. Bu takıntıları da birazdan gireceği binada yaşarken edinmişti. Şimdi bina girişine kadar 59 adım atacak, 6 geniş basamak çıktıktan sonra binanın ana girişinden içeri adımlayacaktı. Bu eyleme iki buçuk dakikayı verirken, ikinci kata çıktıktan sonra sağdan ikinci kapıya varmak için yeteri kadar zamanı kalacaktı. Saat tam 15.30'u bekleyecek ve ne bir saniye önce ne de sonra; tam 15.30'da müdür beyin kapısını çalacaktı. Kendisi ayrıldıktan sonra iki müdür daha eskitmişti bu kurum. Kaosu, derdi hiç bitmeyecek gibi gelirdi zaten ona da. Eğer mecbur olmasaydı 14 yılını burada geçirmezdi ya; gidecek başka yerinin olmayışı onu kırılmaz, kopmaz prangalarla bağlamıştı bu binaya.
Kurum müdürünün kapısını çaldığında içeriden buyur edilmesi uzun sürmedi. "Merhaba, telefonda görüşmüştük. Ben Sosyal Hizmet Uzmanı Pelin Sümer. İki yaşındaki Derya bebeğin evlat edindirme süreci için buradayım." Kendini tanıttıktan sonra, 50'li yaşlarının sonundaki sert görünüşlü adamın konuşmasını bekledi. Çok geçmeden; "Hoş geldiniz Pelin hanım. Buyrun lütfen. Yardımcım evrakları getirirken size bir şeyler ikram edeyim. Hava bugün haddinden fazla sıcak." diye konuştu. Pelin, sadece bir bardak soğuk su isteyerek evrak çantasından, kendisine daha önce iletilen evlat edindirme belgelerini çıkardı. Telefondaki görüşmesini bitiren yurt müdürü Sefa Cömert ise karşısında bütün soğukluğu ile duran genç kadını baştan aşağı süzüp sessizliği bozmak adına konuştu. "Oldukça genç duruyorsunuz. İzmir ilk görev yeriniz mi?" Pelin, bu tür soruları elbette bekliyordu. Bu sebeple hazırlıklı gelmişti zaten. "Aslında ilk görev yerim İstanbul'du. Ama buradan İstanbul'a geçmek isteyen bir meslektaşımla becaiş yaptık. 6 ay kadar çalıştığım kurumu saymazsak; burası ilk görev yerim diyebiliriz. Eğer nasip olursa burada uzun yıllar kalmayı planlıyorum." Pelin; sözlerini bitirdiğinde kapı çalındı ve içecekleri ile birlikte bekledikleri evraklar da geldi. Deniz bebeği evlatlık alacak aileyi uzun süredir takip ediyordu. Aslında bu mesleği seçmesinin sebebi; bu kurumlardan birinde yetişen bir birey olarak, kendinden sonra gelenlere elinden geldiğince iyi hayatlar sunma arzusuydu ama yaklaşık iki yıl önce karşısına çıkan gerçek; bu mesleği seçmekle ne kadar doğru bir karar aldığını ona göstermişti. Kendi döneminde burada görevli olan memurelerden birisi yıllar sonra karşısına çıkıp, kendinden iki yaş küçük erkek kardeşinin Aydın'da ki çocuk esirgeme kurumuna verildiğini ve verildikten iki ay sonra evlat edinilerek isminin değiştirildiğini söylemeseydi; belki de bu meslek onun için bu kadar hayati bir hal almayacaktı. İzmir'in köklü ailelerinden Özsoy'ların ikinci evlat edinme girişimiydi bu. Ve Pelin'in zihnini kemiren bir ses; yaklaşık 24 yıl önce evlat edindikleri bebeğin kardeşi olduğunu fısıldıyordu.
- Deniz bebek yaklaşık 16 ay önce, 7 aylıkken kurumumuza geldi. Kuruma intikalini Buca İlçe emniyet Müdürlğü tarafından gerçekleşti. Polis tutanaklarına göre bebek; 13 Aralık Çarşamba günü Buca emniyetine yakın bir parka bırakılmış. Tesadf eseri oradan geçen bir vatandaş tarafından emniyet binasına getiriliyor. Getirildiğinde hipotermi geçirmek üzereymiş. Hastanede tedavisi tamamlandıktan sonra bize emanet edildi. Yaklaşık iki ay önce de ailenin genç bireyleri; Tuncay Özsoy ve eşi Nilüfer Özsoy tarafından evlat edinilmek üzere bir başvuru aldık. Aile, İzmir'in ileri gelen ailelerinden. Aile fertlerinden yıllar önce de evlat edinenler var. Çiftin kendi çocukları olmasına rağmen bir bebeğe daha aile olmak istediklerini biliyoruz. Oldukça varlıklı bir aile. Çocuğu aldıktan sonra bu kurumla olan bütün geçmişinin silinmesini istiyorlar. Elbette devletimizin soy birliğini korumak için bu bilgileri, gerekçe gördüğü anlarda kullanmak üzere sakladığını biliyoruz. Ancak yasal bir süreç başlatılırsa yurt kayıtları mahkemeye verilecek. Onun haricinde dışarıdan hiçbir kaynağa Deniz bebek hakkında bilgi verilmeyecek.
- Pekii daha önce evlat edindikleri çocuk hakkında da aynı prosedür mü uygulanmış?
- Evet. Hatta aileye mensup, aynı yaşlarda tam 6 erkek çocuk var ve kimse bu evlat edinilen bebeğin hangisi olduğunu bilmiyor.
- Peki yıllar önce evlat edinilen bebeği bu aileden alan kişilerin ismi belli değil mi?
- Belli ama ailenin aynı yaşlarda bir de çift yumurta ikizi var. Ayırt etmek imkansız. Ancak bir DNA testi belirleyebilir ve bunun için de sıkı bir mahkeme süreci gerekir.
- Bu aile ne işle meşgul? Bu kadar güç tam olarak nereden geliyor?
- Aliağa'da petrol rafinerisi işletiyorlar. Ayrıca köklü bir hukuk firması var adlarını taşıyan ve ortaklarının çoğu aileye mensup kişiler.
- İşin hukuki boyutunu da böylece çözmüş oluyorlar desenize.
- Siz ne düşünüyorsunuz? Bu dosyada size ilginç gelen ayrıntıların olduğu belli.
- Ben çocukların sağlam bir gelecek kurmaları için çalışıyorum müdür bey. Verildikleri ailelerin sosyal statüleri, psikolojik yapıları, ailenin ve yakınlarının suç kayıtları ya da geçmişlerinde yaşadıkları herhangi bir yüz kızartıcı leke varsa bunları bilmek zorundayım. Siz de biliyorsunuz ki bu çocuklar devletin himayesinde. Devletin sahip çıktığı hiçbir çocuğu rasgele ailelere veremeyiz. Kaldı ki barınaktan bir can sahiplendirmek değil işimiz. Onlar bile artık vücutlarına yerleştirilen çiplerle takip ediliyor.
- Anlıyorum. İdealist bir devlet memurusunuz. Ama bu kurumlarda evlat edinilmeyi bekleyen binlerce çocuk var. Hangisi Deniz kadar şanslı olabilir ki?
- Bunu birlikte göreceğiz müdür bey. İzninizle yarın aile ile bir görüşme yapmak istiyorum. Kurum olarak bilgilendirme yaparsanız sevinirim. Aileyle birkaç görüşme yapmam ve yaşam şartlarını yerinde gözlemlemem gerekiyor biliyorsunuz.
- Pekala. Ben bugün aileye bilgi vermeye çalışacağım. Bana iletişim numaranızı verirseniz size de durum hakkında bilgi veririm.
- Elbette. Bu dosyayı bir an önce incelemeye almak istiyorum. Söz konusu olan küçücük bir bebek. Çevreyi tanımaya başladığı yaşlarda daha sağlıklı bir ortamda olmasını hepimiz isteriz. Görevimiz ona hakettiği yaşam koşullarını sağlamak.
Sefa beyle tokalaştıktan sonra kurumdan ayrılan genç kadın; kurumun sokağına bıraktığı arabasına binip bir süre kafasını toparlamaya çalıştı. Müdür, kendinin ulaştığı bilgilerden farklı bir şey söylememişti. Bu aileye bir şekilde sızmak, onları yakından incelemek istiyordu ama ne kadar düşünse de bu kadar yaklaşamayacağını biliyordu. Aileyi araştırırken, bir magazin dergisine verdikleri röportaj dikkatini çekmişti. Genç kadının bütün asaletiyle verdiği pozun altında şöyle bir paragraf ilişti gözüne. "Yaşam koşullarımızın bize bir lütuf olarak verildiğini düşünüyorum. Ve bu yaşam standartlarına ulaşmak için çabalayan, hayal kuran bir çok insan olduğunun da farkındayım. Belki herkese yetemeyebilir, her müşküle el uzatamayabiliriz ama ailesi tarafından terk edilen bir çocuğu evlat edinerek hiç olmazsa bir kişinin hayatını değiştirebiliriz. Bu davranışın bir kelebek etkisi yaratacağına inanıyorum. Biz bir çocuğu kurtaracağız, o da bu bilinçle yetiştiği için başka canlara destek olacak. Kimse bu dünyayı güzelleştirmek için elimden bir şey gelmiyor diye düşünmesin. Bir hayat kurtarmak, dünyayı kurtarmakla eş değerdir." İşte bu paragraf, mesleğinin sınırlarını zorlamasına ve hangi kurumdan evlat edinmek istediklerine ulaştırmıştı onu. Ardından da becaiş yapmak isteyen bir memurun başvurusu düşmüştü önüne. Ne kaybederdi ki? Okuduğu ve yaşamaktan keyif aldığı şehire bu uğurda veda edemez miydi? Belki kardeşini bulur, onunla yeni bir hayat kurmak için yeniden dönerdi İstanbul'a. Bu düşüncelerle kontağı çalıştırıp misafirhanenin yolunu tuttu. Henüz kendisine kalacak bir yer bulamamıştı. Yarın ki görüşmenin seyrine göre bu duruma da bir el atması gerekiyordu. Arabasını çalıştırıp Kordon'a gitmek üzere yola çıktı. Yurttan izinli çıktığı zamanlarda kendisini attığı sahil şeridine gitme ihtiyacı duymuştu. Derin bir nefes alacak, eğer hala yerindeyse midyeci Rıfat'tan bir kaç midye yiyecek ve bir banka oturup düşünecekti. Haziran ayının ortası olması hasebiyle İzmir sıcakları kavuruyordu. Ancak bu yakıcı sıcağı bile özlediğini farketti. 6 yıl önce ayrıldığı bu şehre köklerini bulmak üzere yeniden dönmüştü ve bulmadan da buradan ayrılmayacaktı. O yüzden sıcağını da, bunaltan havasını da hoşgörü ile karşıladı Pelin. Adının anlamı gibi bu topraklarda kendiliğinden yetişen, zor şartlara dayanıklı güçlü biriydi. Tıpkı o bitki gibi birilerinin derdine derman olmak için seçmişti bu mesleği. Belki de ilk önce kendi derdine derman olmalıydı...