SADECE EGE

1475 Kelimeler
Ağzımdaki regülatörü çıkartıp karaya iyiyim işareti verdim ardından Emrah hocanın suya atlamasını bekledim. Dalış eşim ve liderim Emrah hocaydı. Onunla beraber kırk metreye inecek ve alıştırma yapacaktık. Emrah hoca peşimden suya kavuştu. Su üzerine çıktıktan sonra karaya iyiyim işareti verdi. Bu işaret önemliydi, bu işareti vermeden dalış yapmazdık. "Evet Ege hazır mısın kırk metreye inmeye?" dediğinde heyecandan gözlerimin içi parladı. "Hazırım hocam biraz heyecanlıyım o kadar derine ineceğim için." Dediğimde gülümsedi. "Eminim ki suyun altında şımarıp yine o müthiş danslarından birini yapacaksın. Neyse ki ben varım fotoğraflarını çekeceğim." Diyerek gülümsedi. Su altında dans etmeye bayılırdım. "Ah hocam sizde olmasanız." "İyi ki varım ama değil mi?" dediğinde Deniz karada homurdanmaya başladı. "Ya hocam madem sohbet edeceksiniz buraya gelin karada edelim. Ben geride kalıyorum." Diye bağırmaya başladı Deniz sesi duyulsun diye. "Dalış öncesi brifingti bu sakin ol." Dedi Emrah Hoca. "İnandım tabi tabi." Emrah hoca gülümseyerek bana baktı. "Önce bir süre ilerleyeceğiz dalmamız gereken yere geldiğimde benim işaretimle dalacağız. Şu an satıha yakın olarak gidebiliriz. Brifingte söylediğim çalışmaları yapacağız. Derin su becerilerini falan yapacağız. Sakin olmanı istiyorum. Sorduğum sorulara yanıt vermeni istiyorum. Onun haricinde otuz beş kırk dakika kadar sürecek dalışımız. Bu bölgede bir batık olmadığı için seni o batığa götüremeyeceğim. Onun planlamasını başka dalışlarda yaparız." Diyerek konuya nokta koydu. "Sormak istediğin bir şey var mı?" dediğinde hemen sorumu sordum. "Hocam umarım karada bile yapamayacağım matematik soruları hazırlamamışsınızdır." Dediğimde güldü. "Kopyada ister misin? Hadi dalalım." İnflatöre basıp yavaş yavaş denizin derinliklerine inerken ilk kulak eşitleme noktasına gelmiştim. Bu çok önemliydi çünkü kulak zarı yaralanmaları ilk on metrede gerçekleşiyordu. Kulağımdaki basıncı eşitleyip inflatöre dokunmaya devam ettim. Emrah hocayla yan yana gidiyorduk. Orta suda askıda kalıp palet vurarak ilerlemeye devam ettik. Su benim için o kadar büyüleyiciydi ki, bir yıl öncesine kadar yüzme bilmeyen bir kızdan buralara kadar gelmiştim. İlerlemem şahaneydi. Su ile buluşmam keşke daha önce olsaydı dedim şimdiye dek. Şu an iyi derecede yüzüyordum ve şaka gibi ama deli dehşet bir derinliğe inecektik. Bir yıl önceki ben buna asla inanmazdı. Normalde dalgıçlar kollarını birbirine bağlar su altında o şekilde hareket ederlerdi ama ben kollarımı açıp uçuyormuş gibi hissetmeyi seviyordum. Emrah hoca benden bir adım önde sabit hızıyla giderken yine kollarımı açtım, tıpkı uçuyormuş gibi. Arkasında mıyım diye kontrol etmek için döndüğünde ağzında regülatörü çıkartıp gülümsedi ve tekrar regülatörü ağzına yerleştirip soluklanmaya başladı. On beş ya da yirmi dakika kadar palet vurduktan sonra Emrah Hoca bana doğru döndü. Sanırım dalış yapacağım nokta burasıydı. El işaretiyle dalıyoruz dedi. İnflatöre yavaş yavaş basmaya başladım. Hafif hafif kulak basıncı eşitleme noktaları vardı. Basıncı eşitlemezsek kulağımızda inanılmaz ağrılar oluyordu. Baş ağrısı gibi basit bir ağrı değil. Suyun içerisinde çığlık çığlığa bağırmamıza neden olan bir ağrı. Ama eşitlemek için kullandığımız birkaç yöntem var. Yutkunmak, esnermiş gibi yapmak. Her uçağa bindiğimde çılgınlar gibi kulak basıncımı eşitliyordum ve bundan keyif alıyordum. Esnermiş gibi yaptım ve yavaşça batmaya devam ettim. Battım ve battım. Emrah hocanın diz çök işaretiyle deniz tabanına diz çöktüm. Henüz sarhoşluk ya da ona benzer bir kafa yaşamamıştım. Dizlerimin üzerine çöküp onu izlemeye başladım. Bir yıldız iken verilen eğitimin kısa bir özetini geçti ve aynı şeyleri yapmamı istedi. Böylesi daha iyiydi suyun altında daha uzun kalırdım. Bir yıldız becerilerimi yaptım ardından uyuzluk yapmak için maskemi uzak bir yere fırlattı su altında zaten gözlerimiz net göremezken bir de bunu yapması ah Emrah Hocam cidden mi? Güç bela maskeyi bulup gözlerimi ve burnumu kaplayacak şekilde yerleştirdim. Maskenin içindeki suyu tahliye ettikten sonra iyiyim işareti verdim. Becerilerimi tamamladıktan sonra yazı tahtasını elime verdi ve benim için özel hazırladığı matematik soruları ile baş başa kaldım. İlk soru iki kere ikiydi, kolay yerden başladığı için mutluydum. Yanıta dört yazıp diğer soruya geçtim. Altı kere yediyi sormuş kırk iki yazarak yoluma devam ettim. Atmış bölü iki eşittir otuz. Yedi kere yedi kırk sekiz diyerek yoluma devam ettim. Soruları bitirip tahtayı uzattığımda elimden aldı ve baktı. Gülümsedi. Kaşlarımı çattığımda bir sorun olduğunu anlamıştım. Kesin bir hata yapmış olmalıydım. Yükselişe geçmeden önce tüpümdeki hava miktarına baktım. Daha yüz bar hava vardı. Oksijen tüketimim gayet iyiydi. Emrah hoca güvenlik beklemeleri yapacağımız yerde bana işaret edecekti ve bir müddet burada duracaktık. Güvenlik beklemelerine dalış jargonunda deco beklemeleri denilirdi. Biz dalgıçlar sudan bir anda çıkarsak akciğer hasarına sebep olabilirdik. O yüzden belirlenen noktalarda güvenlik duraklamaları yapmalıydık. Deko beklemelerimi tamamlayıp yavaş yavaş yükselirken dalışın en sevdiğim kısmına geldik. Bir sürü baloncuk çıkarken satıhta toplanırdı. Ve bana hissettirdiği sanki rüyadan uyanıyormuşum gibi bir his veriyor olmasıydı. Satıha ulaşınca regülatörü ağzımdan çıkarıp maskemi boynuma indirdim. Emrah Hocaya bakarken o da regülatörünü çıkarıp gülmeye başladı. "Kızım anladım sarhoşluğu yaşamadın, farkındayım ama yedi kere yediyi nasıl yanlış yazabildin diyerek gülmeye başladı. "Bir tane mi yanlışım var?" dediğimde evet diye başını sallayıp gülmeye devam etti. "Hocam gülmeyin lütfen." "Hocam bu kız ilkokulda da böyleydi. En kolay soruyu yanlış yapardı." Diye karadan bizim çıkmamızı bekleyen Deniz. "Ya sen bizi mi bekledin bir de yere yatmışsın." "Çıkında biz de dalalım diye bekledik." Diye mızmızlandı. Malzemelerini iskeleye dizmiş benim çıkmamı bekliyordu. "Çıkıyorum rahat ol." Deyip merdivenlerden tırmanmaya başladım. Dalışın en zor kısmı kesinlikle sudan çıkmaktı. Çünkü üzerinizde olan ağırlıklar suda hafiflerken karada bel ağrıtan ağırlıklara dönüşüyordu. Kocaman bir adım atıp iskeleye oturduğumda soluklanmaya başladım. Deniz soyunmama yardım ederken ben hareketsizce oturuyordum. "Ay bir dur Deniz soluklanayım." Dediğimde dudak büzüp yere bağdaş kurup oturdu. "Ege yemin ediyorum şuradaki çocuklar çok yakışıklı. Hele bir tanesi var tam senlik. Ela gözlü kumral. Bebek gibi bu çocuk nasıl subay olmuş anlamıyorum." Dediğinde aramızdaki çitlerden barfiks çeken çocuğu gördüm. O sıra Deniz imalı bir gülümsemeyle suya atlayıp iyiyim işareti verdi. Sırtında birinci sınıf dalgıç yazıyordu. Rütbesini göremediğim için yaşını tahmin edemiyordum. Göz göze geldiğimizde gözlerime bakarak barfiks çekmeye devam etti. Gözlerim gözlerinde kilitlenirken regülatörümde kalan suyu boşalması için valfe basıp suyu çıkardım. Barfiks barından atlayıp yere indiğinde yavaş çekimlerle yanıma gelmeye başladı. Aramıza çitleri koyarken kollarını çitin diğer tarafına uzattı. "Kaç bar havan kaldı?" diye sordu. Sesi... Fazla karizmatikti. "Yüz barım var." Diye yanıtladım. Barometremden gözlerimi alıp ona bakarken. "Kaçla girmiştin?" diye sordu. "İki yüz." Diye yanıtladı. Kaşlarını kaldırdı şaşkınlık edasıyla başını salladı. "Kaçıncı dalışın?" "Yirmi iki." "Çok güzel sanırım dalmak için yaratılmış olmalısın." Dediğinde gülümsedim. Ben ki dalmak için yaratılan kız mı? Bir yıl önce su boğazına geldiğinde boğulduğunu sanıyordum. Gülümsemekle yetindim. "Mesleğin ne? Yüzücü falan mısın?" dediğinde gülümsedim. "Pek sayılmaz. Yüzüyorum ama amatör olarak. Paramediğim." Diyerek gülümsemeye başladım. "Maviye doğuştan aşinasın yani." Dedi. Ambulansın tepe lambalarından bahsettiğini anlamam için on saniye geçmesi yeterli olmuştu. "Sen?" diye sorduğumda omuzlarını kaldırdı. "Ben birinci sınıf dalgıcım. Arama kurtarma gemisinde çalışıyorum. Astsubay Kıdemli Çavuş Bahadır Kandan." Diyerek kendini tanıttı ve elini uzattı. "Ege. Sadece Ege." Bunu diyen aklıma tükürmek istedim. Harry Potter mısın sen sadece Ege ne? Diye düşünürken elini sıktım. Ellerimin buruşuk olmasına aldanmayıp gülümsedi. "Peki sadece Ege memnun oldum. Buralarda dalışa gelirsen dalış eşin olmak isterim." Dedi gözlerinde parıltıyla. Olayın şaşkınlığıyla donup kaldım. Ela gözlerinde kitlenip kalırken yine on beş saniye sonra yanıt verdim. "Olur daha iki yıldız eğitim dalışlarım devam edecek. Geleceğim." Dediğimde dilimi ısırmak istedim. Çok hevesli gibi gözükmüş müyümdür? Her neyse söz ağızdan bir kere çıkardı. Ekipmanlarımla birlikte ayağa kalkına elimden elini yavaşça çekti. "Ben gitsem iyi olacak diyerek ekipman odasına işaret ettim." "Olur. Keyifli dalışlar." Dedi. "Sana da keyifli dalışlar." Diyerek gözlerini gözlerimden çektim. Az önce ne olmuştu öyle. Kalbim pır pır atarken sessiz olması için derin nefesler aldım. Görebileceği yerden uzaklaşınca elimdeki paleti yerlerine bıraktım. Tüpümü bırakmak için yüksekliğe oturdum ve denge yeleğimi çözdüm. Elimden geldiği kadar hızlı soyunmaya çalışırken dalış elbisenin ıslak oluşu çıkarmayı zorlaştırıyordu. Tüpün içinde kalan havayı regülatörden ayırıp boşaltınca üzerimdeki dalış elbisesinden de tek seferde kurtuldum. İçimde olan arena markalı yüzücü mayom ile kaldığımda uzaklardan bir ses duydum. Kendi adımı Deniz kıyıdan bana bağırıyordu. Kapıya gidip baktığımda "Ne oldu?" diye bağırdım. "Hayatım maskemi unutmuşum getirir misin?" diye yanıtladı. Cidden mi Deniz? Dalış yapacaksın ama en önemli ekipmanını mı unuttun? Sinirle kasadan bir maske alıp denizin yanına gittim evet mayo ile iskeleye yaklaşırken izleniyordum, üç çift göz tarafından. Emrah hoca, Deniz ve yeni tanıştığım dalgıç. Görüş alanıma Denizin boynu girince omuzlarım düştü. "Sen o sudan çık Deniz konuşacağız bunları." Dedim. Astsubay beni özellikle mayo ile görsün diye yaptığına bak. Bir de oyununa Emrah hocayı da alet etmiş ikisi de kıkırdıyordum. Soyunma odasına giderken içimden şansıma lanet ediyordum. Ekipmanları su ile yıkarken beş dakika ya geçti ya geçmedi. Bir öksürük sesi duydum. Arkamı hızla döndüğümde yerlerin ıslak zemin olmasından dolayı kayıyordum neyse ki karşımdaki ela göz beni belimden yakaladı. Gün bitmiyordu ki Ege daha da rezil olmasın. "Korkutmak istememiştim özür dilerim." Dediğinde yavaş hareketlerle kollarından ayrıldım. O kadar sıkı ve sağlam tutmuştu ki şaşırmıştım. "Dalmışım." Dediğimde kocaman gülümsedi ve gözlerinin yanında kocaman çizgiler belirdi. "İşin bu." Diyerek gülümsemeye devam etti. "Aslında ben ne zaman geleceğini bilmediğim için telefon numaramı yazıp sana getirmiştim." Diyerek elindeki küçük bloknotu uzattı. "Geldiğinde haberleşelim diye." Dediğinde midede ya da kalpte olan o kelebekler hareketlendi. Uçmaya başladılar. Elinden alıp başımı sallarken arkasında döndü. Kapıdan çıkarken askeri bir baş selamı verdi ve çıktı. Sudan çıkmış balığa dönmüştüm kesinlikle.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE