ALIŞVERİŞ

1739 Kelimeler
Melek odasından çıktığında, yavaş adımlarla çekingence merdivenleri indi. Avluya geldiğinde, Alahan bir adamla birlikte, çardağın altında bulunan yemek masasında oturuyordu. Avukat bu olmalı diye düşündü. Önlerinde bir kaç dosya vardı. Bakışları Alahan’ın yan tarafına kaydı. Siyah takım elbiseli başka bir adam da ayakta bekliyordu. Başı hafiften eğikti. Heybetli biriydi. Adamı incelediğini fark edince başını yere doğru çevirdi. Masanın yanına geldiğinde, Alahan hemen sol yanında bulunan sandalyeyi eliyle işaret etti. Melek, gelip sandalyeye oturdu. “Melek, bu şirket avukatlarımdan Samet. Boşanma davasıyla o ilgilenecek. Vekâlet işin imzalaman gereken bir kaç evrak var. Onları getirdi.” Melek başını ağırca salladı. Ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Söyleyecek bir şey var mıydı onu da bilmiyordu. Samet elindeki kalemi dosyanın üzerine koyarak, masanın üzerinden Melek’e doğru ittirdi. “İsminizin olduğu yerleri imzalamanız yeterli, Melek hanım. Gerisini ben halledeceğim.” Melek başını kaldırıp, Alahan’a baktı. Bakışlarında güven verici bir ifade vardı. Alahan’ın dudaklarının kenarları biraz kıvrıldı ve başını hafifçe eğdi. Genç kadın, eline kalemi aldı ve Samet’in belirttiği gibi isminin yazılı olduğu yerleri imzalamaya başladı. İşi bitince dosyayı kapatıp, yavaşça öne doğru itti. Samet hemen dosyayı eline alıp kısa bir kontrolden geçirdi. Tamamdı. Evrak çantasına dosyayı yerleştirilen ayaklandı. “Hemen gidip dosyanın işleme alınmasını sağlayacağım, Alahan bey. Dediğim gibi tek celsede hallederiz büyük ihtimalle.” Alahan, sert bir sesle konuştu. “Büyük ihtimalle olmasın Samet. Tek celsede olsun.” Samet anlık bir duraksamanın ardından, çantasının fermuarını kapattı. “Elimden geleni yapacağım, Alahan bey. Karşı tarafta anlaşmayı onaylarsa tek celsede hallolur. Zaten sunacağımız kanıtlar sayesinde mahkemenin uzama imkanı olduğunu düşünmüyorum.” Alahan, derin bir nefes verirken, Samet’te kapıya doğru gidiyordu. Melek, Alahan’ı biraz şaşkınlıkla izlemişti. Otoriter bir adam olduğunu anlamıştı ama kendisiyle hiç bu tarz konuşmadığı için görmemişti. Alahan, Melek’e baktığında yüzündeki sert ifade anında yumuşadı. Nazik bir sesle konuşmaya başladı. “Melek, bu Hamza. Benim sağ kolumdur. Ben olmadığım zaman, herhangi bir şeye ihtiyacın olursa ondan isteyebilirsin.” Melek’in bakışları Hamza’ya kaydı. Doğrudan yüzüne bakmıyor, eğik başını yerde tutmaya devam ediyordu adam. “Memnun oldum, yenge. Ağabeyimin de dediği gibi emrine amadeyim.” Melek nasıl bir cevap vermesi gerektiğini bilmediği için ona göre en doğru bulduğu şeyi söylemeye karar verdi. “Şey, teşekkür ederim.” Alahan, kısık bir kahkaha attı. Hamza da şaşkınca başını kaldırdı. Pek teşekkür edilmezdi kendisine şaşırmıştı adam. Alahan sert biriydi evet ama en yakın adamlarına bu sertliğini pek göstermezdi. Daha çok kardeş gibiydi onlarla lakin yine de otoritesini hissederlerdi hep. Saygılı davranırlar, cıvıtmazlardı. Hamza ona teşekkür eden kadına kısaca baktı. Gayet naif güzel bir kadın vardı karşısında. Tam ağabeyine göreydi. Kendisi hiç görmemişti yalnızca ağabeyinin dertleşirken anlattığı kadarını biliyordu. O zamanlar aklına doluşunca, hemen zihninden temizlemeye çalıştı çünkü ağabeyinin sinirinden çok çekmişlerdi. Bazı zamanlar sinirli olmazdı ama bir sigara yakar, uzaklara bakar, bazen gözlerini kapatır hafiften gülümserdi. Hamza’da üzülürdü o zamanlar ağabeyin haline. Dertleştiler bir gün, Alahan söylemişti sevdalandığı kadının evli olduğunu. O zaman daha da üzülmüştü. Ağabeyinin arada Antalya ya gidip Meleği uzaktan izlediğini de biliyordu. Şimdi Melek’in burada olmasına en az ağabeyi kadar seviniyordu, Hamza. Mutlu olmak en çok ağabeyinin hakkıydı çünkü. Alahan, Hamza’nın bakışlarının Melek’te oyalandığını görünce boğazını sertçe temizledi. Yanlış yapmazdı adamları ama kıskanmıştı işte. “Hamzaaa.” Hamza uyarıyı alır almaz hemen bakışlarını indirdi. Bayağı da bir bakmıştı yengesine. Hafiften utandı. “Pardon ağabey.” Melek ne dediklerini anlamazca bakıyordu iki adama. Alahan, çatık kaşlarıyla başını iki yanına salladı. Ama Melek’e bakar bakmaz o kaşlar hemen düzeliyordu. Melek de bunun farkına varmıştı bugün. Alahan, bir süre Melek’in güzel yüzüne baktı. Ardından konuşmaya başladı. “Hadi, alışverişe gidelim.” Yavaşça Melek’in sağ tarafına geçti. Yan yana yürümeye başladılar. Yürürlerken, elleri bir birine hafif hafif sürtüyordu. Melek tam elini çekecekken, Alahan ondan önce davranıp elini tuttu, parmak uçlarıyla. O tutunca çekmedi Melek elini. Ama utanmıştı da. Avluyu geçip, konağın kapısından çıktılar, arabanın yanına geldiler, Hamza hemen öne geçip arabanın kapısını açtı. Melek, elini Alahan’ın elimden çekip arabaya binip oturdu. Alahan da hemen arkasından girip koltuğa yerleşti. Melek, az önceki olayın utangaçlığıyla yüzünü camdan tarafa çevirip, dışarıya bakmaya başladı. Bu hali Alahan’ın dudaklarında bir gülümsemeye sebep oldu. Araba ağır ağır hareket ederken, Melek camdan dışarıyı, Alahan ise Melek’i izliyordu. Yarım saatlik bir araba yolculuğundan sonra, şehir merkezine geldiler. Hamza arabayı, alışveriş merkezinin otoparkına park etti. Kapıyı açtığında önce Alahan indi, ardından sol elini Melek’e doğru uzattı. Melek, bir an kararsızlıktan sonra elini uzatıp, Alahan’ın elini tuttu ve arabadan indi. El ele tutuşarak, alışveriş merkezinin içine doğru ilerlemeye başladılar. Hamza da bir kaç adım arkalarından onları takip ediyordu. İkisininde kalp atışları yükselmişti. Hatta Melek’in yanakları hafiften kızarmıştı bile. Toplum içindeydiler ve el ele tutuşuyorlardı. Birden beyninde bir gerçek yankılandı. Bu adam onun neyiydi? Neden sürekli elini tutuyordu? O elini uzatınca kendisi de elini uzatıyordu ona. Tamam kendisini sevdiğini söylemişti Alahan ama, Melek istemediğini söylemişti. Şimdi el ele tutuşmaları garip oluyordu. Ani bir hareketle elini Alahan’ın elinden çekti. Alahan birden boşta kalan eliyle, bakışlarını Melek’e çevirdi. Melek, başını yere eğmiş yürümeye devam ediyordu. Bir kaç nefes aldı Alahan, sabır dedi içinden sabır etmem gerekiyor. Anlıyordu Melek’i ama kendine de söz geçiremiyordu bazen. Melek yanında olunca aklıyla değil kalbiyle hareket ediyordu çünkü ve bazı şeyleri de bu yüzden yapıyordu. Sürekli onu sol yanına oturtması, yürürlerken soluna alması ve sol eliyle elini tutması gibi. Melek de Alahan’ın kendisine baktığının farkındaydı ama inatla başını kaldırıp ona bakmıyor yürümeye devam ediyordu. Ümit vermek istemiyordu. Bazı anlarda ona doğru çekildiğini hissediyordu ama kendini öyle bir şartlandırmıştı ki, sevip sevilmemeye ne yapacağını bilemiyordu. Kadınlara yönelik bir elbise mağazasının önüne geldiklerinde Alahan Melek’e baktı. “Buraya girelim istersen. Güzel elbiseler var gibi.” Melek başını kaldırıp mağazanın vitrinine göz gezdirdi. Başını salladı ve mağazadan içeriye doğru yürüdü. Alahan da arkasından onu takip ediyordu. Onlar içeri girince Hamza da mağazanın kapısının hemen yanında durup beklemeye başladı. Melek içeri girince askıda bulunan elbiselere göz gezdirdi. Ne yapacağını da şaşırmıştı. Ürkekçe bakınıyordu etrafına. Alahan, onun halinden rahatsızlığını anladı. Mağaza görevlisi bir kadını buldu bakışları. Kadın da Alahan’a bakıyordu. Koskoca Ertuşi aşiretinin ağası gelmişti mağazaya nasıl bakmasın. Alahan bir baş hareketiyle kadının Melek ile ilgilenmesini belirtti. Görevli toparlanarak, hemen Melek’in yanına adımladı. “Mağazamıza hoş geldiniz efendim. Ne arzu ederdiniz?” Melek aniden yanına gelip konuşmaya başlayan kadınla irkildi önce, sonra kendini toparlayıp nazik bir sesle konuşmaya başladı. “Ben, günlük hayatta giymek için elbise bakıyorum.” Görevli hemen Melek’e yakışacağını düşündüğü bir kaç elbiseyi seçip, uzattı. Melek, elbiseleri eline aldı. “Deneme kabinlerimiz bu tarafta efendim. Şöyle buyurun.” Görevli eliyle kabinlerin olduğu yeri gösterdi. Melek elbiseleri denemek için kabine doğru ilerlerken, Alahan da kabinlerin olduğu tarafta bir koltuğa geçip oturdu. Melek ilk önce beyaz çiçekli mavi bir elbise giyindi. Diz altı, kısa kollu güzel bir elbiseydi. Kabinden çıkıp, Alahan’ın olduğu yere ilerledi. Telefonla konuşuyordu. Alahan telefonunu kapatırken, kafasını kaldırdı. Melek’i görünce baştan aşağı süzdü. Melek yanakları kızarırken, başını hafiften eğdi, Alahan daha fazla utanmaması için baş parmağını kaldırıp beğeni hareketi yaptı. Melek anında geri kabine dönüp, diğer elbiseyi giydi. Bu elbise sarı renkliydi. Sadece sağ omzundan itibaren bir kolunda kırmızı bir şakayık çiçeği vardı. Öncekine göre biraz daha kısaydı ama fazlasıyla yakışmıştı. Yine Alahan’ın karşısına çıktı yine aynı beğeni işaretini aldı. Kabine geri dönüp diğer elbiseyi giymeye başladı. Alahan, Melek’in gitmesiyle bir nefes aldı. İki elbise de çok güzel yakışmıştı. Utanması onu daha da güzel yapıyordu. Gözleri etrafa kısa bir bakış atarken, bir elbise dikkatini çekti. Yerinden kalkıp elbisenin yanına gitti. Siyah bir elbiseydi. Kalın askısıydı ve askılarında zincirler sallanıyordu. Aynı şekilde eteğinin bir kısmında da uzun zincir vardı. Eline aldı elbiseyi ve oturduğu yere geri döndü. Melek kabinden çıkıp yanına geldiğinde üzerinde pembe bir elbise vardı. Sadeydi ama yine de yakışmıştı. Alahan yerinden kalkıp Melek’e adımladı. Bir adım mesafe bırakıp durdu karşısında. Elindeki elbiseyi uzattı. “Bunu da dener misin benim için?” Melek, elini uzatıp elbiseyi aldı. Kabine geri döndü. Elbiseyi üzerine giymişti giymesine ama biraz kısa gibiydi ve zincirlerin olduğu yerde bir yırtmaç vardı. Zincirlerin uzunluğunda. Adım attığında bacağı ortaya çıkıyordu. Çıkıp çıkmama konusunda tereddüt ediyordu bu yüzden. Bir süre daha geçince çıkmaya karar verdi. Kabinden çıkıp Alahan’ın yanına doğru ilerledi. Alahan zaten kabine doğru bakıyordu Melek geciktiği için. Kabinden çıkan kadını görünce rahatladı. Ama bu rahatlaması kısa bir an sürdü. Kendisinin verdiği elbiseyi giymişti ama bu elbise böyle bir şey miydi? Hasiktir dedi içinden. Bu kadar kısa ve yırtmacı olduğunu farketmemişti. Melek’in attığı her adımda açılan bacağına bakıp yutkundu. Çok seksi olmuştu. Boğazını temizleyip etrafına baktığında, ne ara geldiklerini görmediği bir kaç erkeğinde Melek’e hayran hayran baktığını gördü. Kasa da çalışan adam da Melek’e bakıyordu. Herkes Melek’e bakıyordu. Kaşları anında çatıldı. Sinirleri gerildi. Bir de o kadar çok yakışmıştı ki elbise dişlerini sıktı. Hemen yerinden kalkıp Melek’in yanına adımladı. “Olmamış bu. Çıkar hemen.” Melek kısa bir afallama yaşadı. Kendisi vermişti denemesi için. İldi neden böyle yapıyordu ki? Tamam kendisine de biraz fazlaydı bu elbise ama direkt olmadığını söylemesi biraz üzüldü. Alahan’ın yüzündeki ifadeye bakınca gerçekten beğenmedi sandı. Hemen kabine yöneldi. Görevli bayan bir kaç elbise daha getirip koymuştu. Üzerinden çıkardığı elbiseyi görevliye geri uzattı. Diğerlerini deneyecekti ama Alahan’a göstermeyecekti. Alahan ise görevli kadının aldığı elbiseyi ondan alıp kasaya ilerledi. Kasa da bulunan genç adama ters bir şekilde bakarak elbiseyi uzattı. Adam fiyatını söylerken, bir yandan da elbiseyi alışveriş çantasına koyuyordu. Alahan kartını uzattı. Adamın yakasında yazan isme baktı. Ardından tehditkar bir şekilde başını adamdan tarafa eğerken konuştu. “Bakışların bir daha o kadına kayarsa, bakacak bir gözün olmaz, Olcay!” Genç adam, titredi. Yutkunurken başını salladı. Zira konuşabilecek bir durumda değildi. Aldığı alışveriş çantasını mağazanın kapısında beklemeye devam eden Hamza’ya verip geri yerine döndü. ‘Başka bir yerde değil, ama benim yanımda giyebilirsin o elbiseyi, Melek.’ diye geçirdi içinden. Bu düşünceyle bir sıcaklık aktı içine. Aklı başka yerlere gitmeden önce bir kaç nefes alıp kendini kontrol altına almayı başardı. Melek ise denediği elbiselerin hepsini görevli kadına verdi. Görevli kadın elbiseleri kasaya götürürken kendisi de Alahan’ın yanına geldi. Elbiseleri denerken Alahan’ın dediklerini düşünmemeye çalışmıştı. “Aldıklarımız yeterli bence. Gidelim mi?” Alahan Melek’e baktı. Üzüldüğünü biliyordu ama kendini bir an tutamamıştı. “Tamam. Gidelim.” Kasaya ilerleyip ödemeyi yaptılar. Kasadaki genç adam Alahan’ın sözünü dinlemiş bir kere bile başını işinden kaldırmadan, elbiseleri alışveriş çantasına yerleştirmişti. Alahan, memnunca baktı adama. Çantaları alıp mağazadan dışarı çıktılar. Hamza hemen onları da aldı eline. Bir kaç mağazaya daha uğrayıp, kot pantolon, tişört, gömlek, ceket vs. aldılar. Bir iç çamaşırı mağazasına geldiklerinde Melek tek başına girdi içeriye. Bir kaç gecelik, iç çamaşırı, pijama takımı aldı. Ödemeyi de Alahan’ın mağazaya girmeden önce verdiği kartla halledip çıktı. Yanakları al al olmuştu. Alışverişleri biterken, otoparka ilerlediler. Arabaya binip, psikoloğa doğru yola çıktılar bu sefer.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE