Isınmak için uğraşıyordum ama olmuyordu. Bir türlü uyuyamıyordum. Ben yatakta battaniyeye iyice sarılmış dururken başucumdaki konsolda duran telefonum çalmaya başladı. Elimi uzatıp aldım ve ekrana baktım. Ali arıyordu. Açmakla açmamak arasında bir süre tereddüt ettikten sonra açtım
“Evet?” dedim sert bir tonda
“Aşağıdayım, gelir misin?” dediğinde şaşırdım.
“Aşağıda mı? Ne işin var burada?”
“Konuşmamız gerek. Gelir misin lütfen?”
“Gelemem Ali, çok üşüyorum dışarı çıkamam”
“Üzerine kaldın bir şey giyip gel lütfen” diye ısrar edince yataktan kalktım
“Tamam” deyip telefonu kapadım ve dolabımdan kalın bir hırka çıkarıp giydim. Salona çıktığımda ortalıkta kimse yoktu, gitmişlerdi sanırım. Sessiz olmaya çalışarak montumu giydim, ayakkabılıktan botlarımı ve anahtarlıktan anahtarları alıp çıktım. Ev ayakkabılarımı çıkarmadığım için botlarımın bağlarını iyice gevşettikten sonra asansöre binip aşağı indim. Hava gerçekten çok soğuktu, bunu dışarıya çıktığımda yüzüme vuran rüzgâr da bana fazlasıyla hissettirmişti. Otoparka baktığımda Ali her zamanki yerde duruyordu. Hızla ona doğru yürüyüp arabanın içine attım kendimi.
“Hoş geldin” dedi bana rahat bir tavırla. Onun bu halleri beni deli ediyordu.
“Ne söyleyeceksen çabuk söyler misin Ali, gerçekten çok üşüyorum”
“Gecenin bir vakti o halde dışarıda kalmasaydın üşümezdin” deyince sinirim daha da arttı
“Keyfimden mi yürüdüm ben?” dedim öfkeyle
“Boşu boşuna kendine eziyet ettin sadece. Meraktan öldük hepimiz”
“Gerçekten mi? Hiç de öyle görünmüyordu”
“Ne demek o şimdi?”
“Diğerleri tamam, merak etmişler ve geldiler buraya kadar. Ama sen ortalarda yoktun. Aramamışsın bile. Şimdi kalkıp da bana merak etmişsin gibi şeyler zırvalama”
“Aramadım, çünkü telefonun barda kalmıştı. Gelemedim çünkü…” derken lafını ben tamamladım
“Kız arkadaşını evine bırakmak gibi kutsal bir görevin vardı”
“Sinemis sen niye son zamanlarda böyle sinirli biri haline geldin?”
“Ben mi sinirliyim?”
“Evet, sen sinirlisin Sinemis”
“Bende bir değişiklik yok Ali, her zamanki gibiyim ben”
“Emin misin?”
“Evet, eminim!” derken sesim yine yüksek çıkmıştı.
“Şuanda bile sinirlisin. Bak kabul etmek istemiyor olabilirsin ama gerçekten ciddi anlamda agresif davranıyorsun”
“Sen bu kanıya nereden vardın acaba?”
“Her halinden belli oluyor. Çiğdem’e davranışların bir örnek bunun için”
“Ha anlaşıldı senin derdin, sen kız arkadaşın için geldin buraya kadar. Ama zahmet etmişsin çünkü eğer konu buysa seni dinleyecek bir dakikam bile yok”
“Neden ona böyle davranıyorsun?”
“Ali! Sen buraya beni sinirlendirmek için mi geldin?”
“Hayır, sadece seni anlamaya çalışıyorum”
“Beni anlamak ne işine yarayacak ki?”
“Seni tanıyamıyorum artık, seninle konuşamıyoruz bile. Bir şey söylesem dikenlerini hemen çıkarır hale geldin. Ben gerçekten bunun nedenini öğrenmek istiyorum”
“Sen alınganlık yapmışsın. Benim seninle ilgili bir sorunum yok”
“O zaman Çiğdemle var. Çünkü ona olan tavırların hiç hoş değil”
“Ona neden kötü davrandığımı biliyor olman gerekiyor Ali”
“Bilmiyorum, öğrenmek istiyorum”
“Ya Ali, o kız benim ismimle ilgili nasıl bir yorum yaptı, hatırlamıyor musun? Sen de yanımızda değil miydin?”
“İşte ben de bunu anlamıyorum. Sırf ismini yanlış söyledi diye ondan nefret etmen çok saçma değil mi?”
“Değil! Herkesin bir hassas noktası vardır. Unutmuş olabilirsin ama hatırlatayım, benim da hassas noktam bu”
“İyi de daha önce de oldu bunlar, insanlar sana Sinem dediler ama sen kimseye böyle öldürücü bir nefret beslemedin”
“O kızdan hoşlanmamış olamaz mıyım?”
“Neden ama?”
“Ali ben sana birini neden sevip sevmediğimin hesabını ne zaman verdim?”
“Of Sinemis of! Neden doğru düzgün cevap vermiyorsun?”
“Ne istiyorsun Ali? Ne duymak istiyorsun da söylediklerimden ikna olmuyorsun?”
“Elle tutulur bir sebep, somut bir şey”
“Peki. Somut bir şey mi istiyorsun, hemen söyleyeyim. Saç rengini sevmiyorum”
“Yok artık!”
“Al işte somut bir neden sana. Daha fazla zorlama beni, iyice yordun zaten”
“Ben ne yaptım seni yormak için”
“Her şeyin cevabını da bende arama”
“Hayır, ortaya attığın iddiaların açıklamasını yapmak zorundasın”
“Hiçbir şey yapmak zorunda değilim”
“Ben, sen istiyorsan yaptım. Git dediğinde çektim gittim, geri gel dediğinde geldim, arkadaş kalalım dediğinde onu da kabul ettim. Allah aşkına sen benden daha ne yapmamı istiyorsun? Ne yaparsam bu lanet öfkenden vazgeçeceksin?”
“Bir şey yapma Ali. Kız arkadaşını da kendini de benden uzak tutmaktan başka bir şey yapma!” deyip arabadan hızla indim. O da benim gibi yapıp indi arabasından.
“Ben zaten senden uzak duruyorum Sinemis! Yanına bile gelmiyorum, etrafında dolaşmıyorum! Dana ne yapacağım ki?”
“Benim olduğum yerlere o kızı yanına alıp da gelme!”
“Neden? Ortak arkadaşlarımızın yanına geliyorum ben, neden bundan rahatsız oluyorsun ki?”
“O kızı etrafımda görmekten hoşlanmıyorum!”
“Onunla derdin ne? Beni mi kıskanıyorsun?”
“Saçmalıyorsun Ali! Neden kıskanayım onu?”
“Ama söylediklerin ve yaptıkların bunu gösteriyor”
“Sen kendi anlamak istediğin gibi anlıyorsun yine her şeyi. Ben seni de onu da kıskanmıyorum. Sadece…” dedim ve durdum. Aklımdakini söylemekle söylememek arasında kalmıştım.
“Sadece ne?”
“Boş ver” dedim ve yeniden adım attım. Hemen bana yetişip kolumdan yakaladı ve durdurdu
“Lütfen söyle”
“Hayır, boş ver dedim ya Ali”
“Sinemis, lafını tamamla lütfen” deyince daha fazla dayanamadım
“Arkadaş olmayı ben istedim, evet. Bunu yapmam için de nedenlerim vardı. Ama bu karar ben almış olmama rağmen hala alışmakta zorlanırken, senin bu kadar kolay kabullenmen tuhaf geliyor bana anladın mı? Böyle hemen unutup yoluna bakman… Zoruma gidiyor Ali”
“Ne yapmamı isterdin? Sen arkadaş kalalım dedin, bunu sırf sen mutlu ol diye kabul ettim. Peki, benden daha ne yapmamı isterdin Sinemis? Peşinde dolanıp durmamı mı? Sen alışana kadar benim de seninle aynı şeyleri yapmamı mı?”
“Hayır, öyle değil…” derken sesim fazlaca alçak çıkmıştı. Ama bu kez Ali’nin sesi yükselmişti.
“Nasıl o zaman, öyle değilse nasıl Sinemis? Ne istiyorsun benden, ne yapmamı istiyorsun? Söyle bana, eğer yapabileceğim bir şeyse senin için yaparım. Ama sakın kalkıp da senin aldığın kararlara uydum diye beni suçlama olur mu, sakın!”
“Ne istiyorsan onu yap, senden bir şey istediğim yok”
“O zaman bu afra tafraya da bir son ver. İstediğin olmadığında küçük çocuklar gibi mızmızlanmayı da bırak. Ne zaman bir şey sana zor gelse dağıtıyorsun. Ama bunu yaparken etrafındaki insanları hiç düşünmüyorsun. Bu gece sen ortadan kaybolunca Gülçin ne hale geldi biliyor musun? Alp sürekli sana bir şey olursa ablana nasıl açıklayacağını düşündü durdu. Biraz sorumluluk al artık, biraz büyü Sinemis. İnsanlar sen mutlu ol diye etrafında dönüyorlar, ne istersen yapıyorlar. Buna ben de dâhilim. Seni kendimden bile çok severken sırf sen istiyorsun diye arkadaşın olmayı kabul ettim. Biliyorum, ayrılığımız benim hatamdı ama sen beni affetmek için tek bir şans bile tanımadan bütün kapılarını kapattın. Ben de istediğini yapıp senden vazgeçtim ve arkadaşlarıma nasıl davranıyorsam sana da öyle davranıyorum artık. Bundan neden rahatsız oluyorsun? Kendi seçtiğin yolda giderken neden mutsuzsun Sinemis?” dedi Ali. Bütün kinini kusmuştu bana. Bense cevap verecek cümle bulup konuşamıyordum.
“Söyleyecek bir şeyin yok, çünkü bu kez ben haklıyım. Seni üzmek bu hayatta en son isteyeceğim şey ve gerçekten üzüldüğünü görmek istemiyorum. Ama artık ne yapmak istediğine karar verip ona göre davran. Hayatın boyunca karşına çıkacak insanlar sana arkadaşların ve ablan gibi davran Çiğdem’i etrafında görmek istemiyorsan bunu da yaparım. Sırf sen rahat et diye katılmayız aranıza. Okul dışında hiçbir yerde görmezsin beni. Ama bu yerine getirdiğim son isteğin olacak, bunu da bil”
Ben gözüne ışık tutulan tavşan gibi bakıyordum Ali’ye. Bana sonunda patlamıştı, hem de çok kötü patlamıştı. Söylediği sözler kafamın içinde dönüp dururken o konuşmaya devam etti.
“Bir daha seni seven insanları üzecek bir şey yapma. Düşüncesizce davranma. Hele ki benim yüzümden bunu yapıp da bana bu yükü taşıtma. Şimdi içeri gir, hava gerçekten çok soğuk ve titriyorsun. Benim yüzümden zaten yeterince soğuk aldın, hastalanmana neden olmak istemem” dediğinde tek bir kelime bile etmeden ona arkamı dönüp yürümeye başladım. Dönüp ona bakmadan hızlıca apartmana girdim ve asansöre kendimi atıp tuttuğum yaşların gözlerimden akmasına izin verdim. Ali bana, bugüne kadar kimseden duymadığım kadar ağır sözler söylemişti. Ama sözlerinden ağır olan şey, onun kelimesi kelimesine haklı olmasıydı…
Eve girdiğimde Gülçin kapıda dikilmiş bana delici bakışlarla bakıyordu. Adımımı atar atmaz
“Neredeydin sen?” diye sordu
“Ali’yleydim” dediğimde biraz daha gerildi
“Ali’yle mi? Bu saatte? Ya siz kavga etmemiş miydiniz?”
“Etmiştik”
“E şimdi neden gelmiş yine?”
“Konuşmak için”
“Neyi? Ya Sinemis tek tek sordurmasana!”
“Salona geçelim mi? Orada anlatayım, çok halsiz hissediyorum” deyince salona doğru dönüp koltuğa oturdu hemen. Ben de onu izledim
“Seni dinliyorum”
“Öncelikle, bu gece seni endişelendirdiğim için özür dilerim” derken yine ağlamaya başladım. Gülçin yerinden kalkacakken onu durdurup
“Lütfen otur, bana sarılma. Hak etmiyorum” dedim
“Saçmalama lütfen. Seni çok merak ettim ama senin boş yere böyle davranmayacağını biliyorum. Üzülme bunun için, unuttum bile ben. Sen sağ salim geldin ya” dedi canım arkadaşım benim.
“Sen olmasan ben ne yapardım bilmiyorum. Bu kadar anlayışlı olmasan ve beni bu kadar iyi tanımasan her şey çok daha zor olurdu”
“Ben senin her zaman yanındayım. Tıpkı senin de yapacağın gibi. Sen neden bu hale geldin anlatır mısın? Son zamanlarda içinde neler olup bitiyor anlatmıyorsun bana. Dolduğunun fakındayım, ama sormuyorum bilerek”
“Bana kızgınsın çünkü”
“Hayır, kızgın değilim”
“Evet, kızgınsın biliyorum. Ali’yle arkadaş olma konusundan beri bana kızgınsın”
“Kızgın değilim Sinemis. Ali değil önemli olan benim için, sensin. Ben sadece kendini bile bile üzdüğün için böyle davranıyorum sana”
“Ben bu kararı verirken işlerin bu hale geleceğini hiç düşünmemiştim. Yani Ali’nin…” deyip durdum. Söylemek bile zor geliyordu.
“Ali’nin senden bu kadar kolay vazgeçmesini beklemiyordun değil mi?”
“Aynen öyle”
“Çünkü sen hala ondan vazgeçemedin”
“Evet, onu unutmadım ben Gülçin. Onun da böyle çabuk unutması zoruma gidiyor”
“Peki, şimdi bana barda olanların detaylarından başlayıp sonra da aşağıda olanları ekle ve anlat önce” deyince ona Ali’yle barda olanları istediği gibi tüm detaylarıyla ve sonra da arabada yaptığımız konuşmayı noktası noktasına anlattım. Konuşmam bittiğinde
“ilginç” dedi Gülçin.
“İlginç olan ne?”
“Sana somut bir neden sormakta bu kadar ısrar etmesi ilginç”
“Kız arkadaşını sevmiyorum diye kızıyor bana”
“Bana öyle gelmedi canım”
“Ne demek o?”
“Yani, sanki senden bir şey bekliyor gibi geldi. Ne bileyim, belki onu unutamadığını, pişman olduğunu falan söylemeni beklemiştir”
“Sanmıyorum”
“O kadar emin olma”
“İyi de benden neden bunları duymayı beklesin ki? Ha, bir sebebi olabilir o da egosunu tatmin etmek”
“Sinemis, Ali egolarıyla sorunu olan biri değil”
“Ama benden vazgeçmek zorunda kaldı ya, ona acı çektirdim ya ben, o da benim acı çektiğimi görmek istiyor olabilir. Bir nevi intikam yani”
“İkimiz de biliyoruz ki Ali öyle biri değil. Sen şuanda canın yandığı için doğru taraftan bakamıyorsun olanlara. Ama bana güven, Ali senden intikam almak için acı çekmeni izleyecek biri değil”
“Bilmiyorum Gülçin. Artık kafam o kadar karışık ki, ne düşüneceğimi bilmiyorum. Ali’ye çok kırıldığım ama aynı zamanda hak verdiğim bir nokta var”
“Nedir o?”
“Ben ailemi kaybettiğimde çocuk yaştaydım. Sonra da bir türlü o çocukluktan sıyrılamadım. Canım yandığında hep zayıf düştüm ve hepiniz beni ayağa kaldırmak için çabaladınız. Ali haklı, işler istediğim gibi gitmediğinde dağılıyorum hemen. Kendimi bırakıyorum. Aslında, belki sizin gibi beni sarıp sarmalayan güzel bir ailem olmasaydı daha çabuk büyürdüm. Yaralarımı kendi kendime sarmayı öğrenirdim. Bugüne kadar ablam da hep benimle uğraştı durdu. O da ailesini kaybetmişti ama benim yüzümden acısını doğru düzgün yaşayamadı. Annemle babamdan sonra bir de benim için üzüldü durdu o kadar zaman”
“Ama ben ablanın bundan bir kere bile şikâyet ettiğini görmedim”
“Birkaç kez patladı aslında”
“Nasıl yani?”
“Ben, Ali’nin de dediği gibi istediğim şey olmayıp da dağıttığımda ablam bana ne kadar yorulduğunu söyledi. Ali kadar açık olmasa da, o da aynı şeyden şikâyetçiydi aslında. Şuanda bunu daha iyi anlıyorum.”
“Defne abla senden asla şikâyet etmez Sinemis. Sen onun kardeşisin”
“Sen de birini sürekli sırtında taşısaydın, kardeşin bile olsa yorulurdun. Ablam benim her şeyime katlandı. Yıllarca benim için yaşadı o. Ama ben onun evlendiği adama bile neler yaptım”
“Bak, sen de insansın Sinemis. Senin yaşadıklarını ben yaşasaydım belki senin kadar iyi dayanamazdım. Ferhat konusuna gelince, sen o konuda da haklıydın. Çünkü senin iznin olmadan Ali’yle olan durumunuza müdahale etmişti”
“Ama sonra benimle arasını düzeltmek için çok uğraştı. Benim artık kendime çeki düzen vermem gerekiyor Gülçin. İlk olarak da Ferhat’tan başlamalıyım”
“Öyle diyorsan öyledir kuzum. Nasıl mutlu olacaksan öyle yap”
“Yarın akşam ablama yemeğe gidelim mi?”
“Olur. Benim için uygundur. Zaten yemeğimiz de yok” dediğinde ikimiz de güldük.
“Ablamdan sonra kendi hayatımı toparlayacağım. Artık insanların benim etrafımda bana acıyarak dolaşmasını istemiyorum”
“Kimse sana acımıyor, bunu aklından çıkar lütfen. Hepimiz seni seviyoruz Sinemis ve seni sevdiğimiz için yanındayız. Tıpkı diğerlerinden birinin başına bir şey geldiğinde onun da yanında olacağımız gibi”
“Bunun için çok şanslıyım ben”
“Ali’nin söylediği şeyleri kafana fazla takmanı istemiyorum. O nasıl düşünmek istiyorsa öyle düşünsün ama sen bunları önemseme. Sen hak ettiğin için bizler seninleyiz. Hak etmeseydin, bu kadar insan zaten etrafında toplanmazdı. Senden dolayı böyle, tamam mı?”
“Tamam, sağ ol canım”
“Hadi artık yatalım. Senin rengin de kaçtı zaten iyice. Yat dinlen de kendine gel biraz” deyince ona itaat edip kalktım ve odama geçtim. Hala ısınamamıştım.
Yatağıma yatıp battaniyeye yeniden sarılmıştım ki Gülçin içeri geldi. Elinde sıcak su torbasıyla yanıma geldi.
“Sana bunu getirdim, ısınmana yardımcı olur” dediğinde ona minnettarlıkla baktım.
“Sen iyi ki varsın” diyebildim sadece.
“Evet, hep de var olacağım. Sen de iyi ki varsın ve şu duygusallığı bırak hemen. Tırnaklarını çıkarıp bana fırça atmanı istiyorum. Bunlar bize ters” deyip güldü Gülçin.
“Yarın devam ederim o halime, bu gece böyle masum takılacağım” deyip ben de gülümsedim. Uzanıp beni öptükten sonra iyi geceler diledi ve çıktı.
Ali bir noktaya kadar haklıydı, ama haklı olmadığı nokta şuydu: Dostlarım ve ailem beni gerçekten sevdikleri için yanımdaydılar…
****
“Bence bu daha güzel olur” dedi Gülçin elinde tuttuğu vazoyu göstererek. Ablama ev hediyesi alıyorduk birlikte.
“Yok, onu beğenmedim. Bence mutfağına bir şey alalım. Bak, ablamın mutfak önlüğü çok çirkindi. Öyle bir şey alalım mı?”
“Olabilir. Onun seveceği bir şey olsun istiyoruz nasılsa” dedi ve birlikte bize yardımcı olan mağaza çalışanına teşekkür edip önlük bulabileceğimiz bir yer aramaya başladık. Sonunda bir yer bulup içeri daldık hemen. Mutfak önlüklerinin olduğu yere gelince neşemiz artmıştı. Öyle güzel ve şirin şeyler vardı ki, insan hepsini almak istiyordu.
“Bak bunlar çok güzel. Erkek ve kadın için var hem de. Bak eldivenleri de var” diyen Gülçin’in elinde tuttuğu şeylere hayran kalmıştım.
Bayan için olanının kenarında kırmızı renkte bir kumaş vardı ve önünde
“Ben mutfağın kraliçesiyim” yazıyordu ve kocaman bir gülen suratın üzerine taç takılmış halde resmi vardı. Erkek için olanın ise kırmızı kısımları lacivertti ve onun da önünde
“Kraliçemin hizmetindeyim” yazıyordu ve onun da üzerinde taçsız bir gülen surat vardı. Eldivenler ise güzel suratlarla doluydu.
“Alalım bunları” dedim ve Gülçin’le birlikte kasaya gittik. Hediye paketi yaptırıp mağazadan çıktık. Alışveriş merkezinin önünden bir taksiye binip ablamın evine doğru yola koyulduk.
Kapıyı bize Ferhat açtı evlerine gittiğimizde. Her zamanki gibi şık ve güler yüzlüydü.
“Hoş geldiniz prensesler” diyerek ikimizi de öptü. Evet, onunla aramı düzeltmeye dair atacağım adıma yardımcı olacaktı, bunu hissetmiştim. Gülçin’in aksine ben onunla tokalaşmak yerine ona sarıldım. Bu duruma şaşırdığı, bana geç sarılmasında belli oluyordu.
Montlarımızı çıkarıp oturma odasına geçtik birlikte. Ablam da o çirkin önlüğüyle birlikte yanımıza geldi
“Kızlar hoş geldiniz, kusura bakmayın yemek yanmasın diye bekliyordum o yüzden çıkamadım” dedi neşeyle
“Ferhat abi bizi karşıladı abla, problem değil” dedim gülümseyerek. Ferhat’tan bu kadar pozitif bahsetmem ona da tuhaf gelmişti.
“Şu çirkin şeyi artık çöpe atabilirsin, çünkü biz sana daha çok seveceğin bir şey getirdik”
“A, nerede bakayım” diye merakla sorunca paketi ona uzattım. Ablam paketi açınca gülme krizine girdi.
“İnanmıyorum ya, Ferhat şunlara bak. Sana da almışlar” deyince Ferhat da ablamın yanına gitti. Ona aldığımız önlüğü üzerine giyip
“Tam da bana göre” dedi ve gülmeye başladı.
“Beğenmenize sevindim, Gülçin buldu bunları” dedim ben de gülerek
“Ama önlük alma fikri Sinemis’indi” dedi Gülçin de.
“Kızlar, çok şeker bunlar çok teşekkür ederiz” deyip ikimizi de öptü ablam. Beni öpünce
“Ateşin mi var senin” diye sorup elini alnıma koydu ve Ferhat’a döndü hemen
“Ferhat, bizde derece olacaktı. Getirebilir misin?”
“Getiriyorum hemen” deyip odadan çıkan Ferhat hemen elinde dereceyle geri geldi. Ablam dereceyi koltuk altıma koyup yüzünde endişeyle beklemeye başladı. Derece ötünce çıkardı ve yine endişeyle baktı bana.
“38.7 Sinemis. Hasta mı oluyorsun ablacım sen?”
“Dün akşam biraz üşüttüm abla, merak etme iyiyim” dedim ama ikna olmamıştı bir türlü.
“Ne yapsak? Hastaneye mi gitsek acaba?”
“Abla gerek yok” dedim inatla
“Canım, ateşin yüksek ama. Bir baktıralım” diyen Ferhat’a dönüp
“Yok, iyiyim ben Ferhat abi. Yemek yiyelim, geçmezse bakarız” deyince çaresiz kabul ettiler. Aslında pek iyi hissetmiyordum, hatta arada rüyada gibi oluyordum ama bu geceyi de berbat etmek istemiyordum.
Hep birlikte masaya oturduk ve ablamın servise başlamasıyla yemeğimizi yemeye koyulduk. Çok güzel yemekler yapmıştı ablam ve hepsi için ayrı ayrı teşekkür ettim ona. Ferhat’la okuldan sohbet ettik, hatta bolca güldük. Bu durum ablamın tuhafına gitmiş olmalıydı ki mutfakta beni köşeye sıkıştırdı.
“Sen gerçekten iyisin değil mi?” diye sorunca
“Abla iyiyim diyorum. Geçti bak ateşim de düşüyor yavaş yavaş”
“Onu kastetmiyorum. Seni bu eve zorla getiriyorduk ama sen bu defa kendin gelmek istedin. Onu da geçtim, Ferhat’a acayip iyi davranıyorsun”
“Ona haksızlık ettiğimi düşünüyorum abla. Tamam, ona kızgındım ama o zamanlar geride kaldı. Artık o ailemizden biri ve her şeyden önce senin eşin. Olanları unutup her şeyi düzene sokmak istiyorum”
“Buna karar vermene sebep olan şey nedir peki?”
“Onu boş ver. Sen sonuçtan mutluysan gerisi önemli değil”
“Ben mutluyum tabii ki. Ama Ferhat benden daha mutlu”
“Onunla konuşmak istiyorum” deyince şaşırdı
“Emin misin?”
“Ay abla ya sanki aramızda kan davası var. Eminim evet” deyince gülümsedi.
“İyi bakalım. Göndereyim onu o zaman” dedi ve mutfaktan çıkıp oturma odasına geçti. O gittikten biraz sonra Ferhat mutfağa geldi.
“Sinemis, benimle konuşmak istemişsin canım” deyince ondan yanıma oturmasını rica ettim.
“Ferhat abi, seninle aramızda çok iyi şeyler geçmedi biliyorum. Ama ben bunları geride bırakıp hepsini unutmak istiyorum” derken Ferhat bana gerçekten çok şaşırmış halde bakıyordu.
“Ben ne diyeceğimi bilemedim. Yani çok şaşırdım” deyice güldüm
“Biliyorum, benden böyle bir şey beklemiyordun”
“Doğrusunu istersen beklemiyordum”
“Ama ben artık bu sorunu aşmak istiyorum. Sen ablamla evlisin ve artık ailemden birisin. Geçmişte sana çok kızdığım şeyler oldu ama bunlardan bahsetmeyi de istemiyorum. Sadece aramızda olup biten her şeyi geride bırakalım ve bir daha da böyle kötü şeyler olmasın aramızda”
Ferhat uzanıp elimi tuttu
“Canım benim, beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin. Sen benim kız kardeşim gibisin. Biliyorum, hoş şeyler değildi olanlar ama ben de seninle aynı fikirdeyim. Aslında ben de bunları unutmak ve sana da unutturmak istiyordum ama üzerine gelmemek için zamana bırakmaya karar vermiştim. Ama sen benden daha büyük bir adım attın. Teşekkür ederim gerçekten”
“Ben de sana teşekkür ederim. Bana her konuda sabır gösterdin. Başkası olsa yüzüme bakmak bile istemezdi”
“Ben başkası değilim, senin abinim. Ne olursa olsun yanında olacağım” deyince ben de onun elini sıktım.
“Bir şey soracağım, her şey yolunda mı?” dedi gözlerimin içine bakarak
“Yolunda sayılır. En azından okul gayet iyi”
“Ali’yle ilgili bir terslik mi var?”
“Aslında var. Ama bunu sonra konuşsak daha iyi olur. Şuanda ondan bahsedip zaten pek yerinde olmayan keyfimi kaçırmak istemiyorum” dediğimde beni anlayışla karşıladı
“Tabii güzelim, sen ne zaman konuşmak istersen o zaman konuşuruz”
“Hadi geçelim içeri. Merak etmesinler” dedim ve ikimiz de yerimizden kalktık. Tam içeri doğru yürüyorduk ki Ferhat kolunu bana dolayıp saçlarımı öptü
“Ben her zaman, her ne konuda olursa olsun yanındayım. Bunu asla unutma olur mu?” deyince ben de ona sarıldım.
“Bunu duymak çok güzel” dedim ve gülümsedim. İyi ki barışmıştım onunla, yanımda olduğunu bilmek kendimi güçlü hissettirmişti…