bc

HEPİMİZİN HİKAYESİ

book_age12+
337
TAKİP ET
2.0K
OKU
revenge
second chance
friends to lovers
abuse
childhood crush
first love
secrets
school
slice of life
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

"Adını boşuna Vefa koymamışlardı. Daha doğduğu gün yüklenmişti sırtına seçilmiş çocuk olmanın yükü. Rengârenk hayallerle çizdiği resmi siyaha boyadı hayat fakat kader deyip geçmedi Vefa."

Benim başıma gelmez diyerek televizyonda izlediğiniz, sosyal medyada okuduğunuz, birilerinden dinlediğiniz iç karartıcı olaylar ya sizin de başınıza gelirse?

Vefa da hiç düşünmemişti bunları yaşayacağını. Tüm sıkıntılara rağmen hayata var gücüyle sarıldı.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Vefa
Çocukluk ne güzel şey diye düşündü Vefa.Hayat hareketli bir şarkının mısraları gibi eğlenceliydi. Hep iyi şeyler onu bulduğundan değil , iyimser baktığı için güzelleşiyordu günü. Dünya bu kadar güzelken insan mutsuzlukla törpülememeli zamanı, dedi. Dilinde cıvıltılı şarkılarla işine devam etti. Belki de gerçekten çocuk olmanın verdiği umursamazlıkta saklıydı mutluluğun anahtarı. Büyümek, tecrübe demekti. Büyümek bilmek demekti. Yaşadıkça biliyor, bildikçe mutsuz oluyordu insanlık.  Vefa koymuştu annesi adını. Vefa görmediği hayattan medet umarken Vefa'nın doğumuyla yeniden güçlenmiştir. Çok savaş vermişti bu güne kadar pek çok şey için. Çıkar ilişkilerinin çirkinliğine şahit olmuş, dost dediklerinin kazdıkları kuyularda kaybolmuştu. Şu hayattan en kıymetli şeyin vefa olduğuna inanıyordu. Her daim vefalı bir evlat olması umuduyla Vefa koymuştu kızının adını.   Oyunlar oynarken günün nasıl geçtiğini anlamıyordu Vefa. Onun oyunları diğer çocukların oyunlarından biraz farklıydı.Annesine mutfakta yardım ederdi, buna lokantacılık oyunu diyordu. Evi derler yaparlarken bir anne gibi davranırdı kardeşlerine. Onlara da küçük iş paylaşımları yapardı. Hem evcilik oyunu oluyordu bu hem de ev işlerinde üzerine düşeni yapmış oluyordu.Bundan mutsuzluk duymuyordu.  Büyüklerin hayat telaşı bitmek bilmiyordu.Babası iki işte çalışıyordu yine de yetmiyordu. Ay sonu yaklaştıkça gerginliği artıyordu. Eve geldiğinde biraz sinirli oluyordu. Onca işin arasında koştururken babasının biraz stresli olması normaldi. Annesi öyle diyordu çünkü. " Baban çok yoruluyor, yavrum. Hep bundan bu siniri."  Annesi de çok yoruluyordu ama hiç sinirli değildi. Evlere temizliğe gidiyordu . Her gün ayrı bir eve giderdi.Ev sahipleri laf eder diye çocuklarını götürmezdi.Ev sahipleri deyince aklınıza öyle zengin insanlar gelmesin. Memurlar, yaşlılar, yeni taşınanlar... Hep evlere gitmezdi annesi , temizliğini düzenli yaptığı apartman merdivenleri de vardı.  Akşam olup eve geldiğinde kocası memnun olsun, kavga çıkmasın diye çırpınır dururdu. Yoruldukça daha da durgunlaşırdı. Vefa on iki yaşındaydı.İki erkek kardeşi vardı. Kardeşleri daha küçüktü kendinden. Annesinin haline üzülürdü. Okuldan gelince evdeki işleri bitirmeye çalışırdı. Annesi ondan böyle bir şey istemiyordu ama Vefa annesine kıyamıyordu. Hem işler yetişmez, masa vaktinde kurulmazsa babası çok kızardı. Babası bağırdığında gök gürler gibi olurdu. Küçük kardeşleri korkardı. Sadece kardeşleri değil hepsi çekinirdi .Babalarının evde olmadığı vakitleri daha çok severlerdi. Babası kötü adam değildi aslında. Onlarla şakalaşırdı bazen, kimi zaman gezmeye götürürdü çocuklarını.Babası gülerken de tedirgin olurdu Vefa. Ne zaman kızacağı belli olmazdı çünkü babasının. Erkek kardeşleri korkardı ama çok da severlerdi babalarını. Onlar annelerinin hayat kavgasında ki sıkışmışlığını göremiyorlardı. Vefa kızmazdı kardeşlerinin bu haline. Küçük yaşına rağmen çevresinde olup bitenleri anlamlandırabiliyordu. Toplumun erkekleri yüceltmesi, kadının ezilmişliğinin sebebiydi ona göre. Kadın, hayır dese de toplumun desteklediği bu düzene karşı koyması zordu. Öğrenilmiş çaresizliği kabul etmiyordu. Gördüğü pasif kadınlara da kızmıyordu. Yaşamak zorunda değilim , insan başkalarının tecrübelerinden de ders çıkarmalı, diyordu kendine. Etrafındaki insanları dikkatle gözlemliyordu.Bütün yanlış karakterler yakın çevresinde toplanmıştı. Bu onun seçimi değildi. Kader bu muydu? Onaylamasa bile zamanla insan yakınlarındakilere mi benziyordu. Benzerdi muhakkak. Atalar, boşuna mı demiş üzüm üzüme baka baka kararır diye. İnsan iklimleri de böyle oluşuyordu. Mücadele etmek yerine uyum sağlamak kolay gelince insan "kader" diyordu . Bir bebek dünyaya geldiğinde doğduğu aile, şehir, onu dünyaya getirenler bu yavrucağın süreceği hayatı gösteriyordu. İçinde merhamet barındırmayan insanlar anne baba olmamalı diye düşündü. Dünya hepimizin ortak yaşam yeri olsa da her birimizin dünyasının farklı olduğunu görüyordu. Adaletsizlik diye düşündü Vefa. İnsana sormalı yaratıcı bu şartlarda dünyaya gelmek istiyormusun diye, dedi  Annesinin sesiyle irkildi: _ Vefa, bardakları getir kızım! Hızlıca bardakları tepsiye koydu. Koşar adımlarla salona götürdü. Babası gelmek üzereydi. Yemek beklemeyi hiç sevmezdi, sıcacık yemekler işten geldiğinde önüne gelince yüzü gülerdi. Başlardı iştahla yemeğe. Babası neşelendikçe annesi de gülümserdi. Bir mutlu aile tablosu oluşurdu ki sormayın. Gerçi Vefa'dan başka hayatını sorgulayan yoktu. Annesi alışmıştı bu telaşlı hayata. Kardeşleri karınları doydu mu oyuna dalar başka hiç bir şey düşünmezlerdi.  Başka ailelerde çocukların hayatı nasıl diye düşünmekten kendini alamıyordu. Arkadaşlarıyla konuşurken hiç bahsetmezdi ev işleri yaptığından. Bundan utanmıyordu ama nedense farklı görünmekte istemiyordu.Daha sevgi dolu bir yuvaya sahip olduklarını hissediyordu arkadaşlarının halinden. Yine de çocuk olmak güzeldi. Ne kadar çok sorumluğu olursa olsun yetişkinlerin ki kadar ağır olamaz diye düşündü.  Kardeşlerinin kapıya koşan neşeli seslerinden babasının geldiğini anladı. Oldukça kapıdan girer girmez babasının etrafına toplanan ailesine baktı. Babam dedi , hayatımızın merkezi o. O gülünce gülüyor ailem o öfkelenince susuyor herkes. Hayat babamın etrafında dönüyor bizim için. Bu döngüye karşı çıkmak cesaretin çok ötesinde. Bir şeyler yanlış. Neden hepimizin sevinci, derdi babamın ki kadar önemli değil. Aile herkesin kendini eşit hissettiği, güvende hissettiği, mutlu hissettiği yer değil miydi? Öyle olmalıydı. Babaların çok yorulduğu , yorgunluktan sinirli olduğu ailelerde çocukların derdi olamazdı. Başında çatı, önünde yemek demezler mi. Derler.  Gelir gelmez masaya geçerdi her zaman, ilk defa çocuklarını kucağına alıp yemekten önce koltuğa geçti babası. Neriman, dedi. Bak çok zengin olacağız. Bugün taksideki arkadaşlardan öğrendim herkes bununla ne paralar kazanıyormuş. Ev alan mı dersin araba alan mı dersin. Hem gör bak sana bozdurunca çok üzüldüğün o küpelerden de alacağım.  Hepimiz merak etmiştik başımıza konacak devlet kuşunu. Ayın sonunu zor getiren babam nasıl alacaktı bunları. Zengin olmak bu kadar kolaysa ülkede bunca fakir niye vardı. Vefa bunları düşünürken ailenin kalanı meraklı gözlerle işin sırrını merak ediyordu. İçinden bu devlet kuşu kafamızı yarmaz inşallah diye düşündü, yine de babasının ne anlatacağını Vefa da merak ediyordu. Umut dolu gözlerle ne anlatacağını bekleyen Neriman Hanım'a döndü ; _ Mehmet yok mu bizim, o anlattı. Bir koyup beş alıyormuşsun. Hiç yaş tahtaya basar mı Mehmet. Altın alır gibi ama altın değil. Elle tutulmayan altın gibi düşün. Kripto para mı ne diyorlarmış adına. Artık dünya değişti parayı marayı taşıyor muyuz cüzdanda, kart çıktı, öyle düşün diyor. Şimdi giren bu işe kârlı çıkıyormuş. İlerde herkes öğrenince iş işten geçermiş.  Neriman hanımın hiç içine sinmedi bu iş. Biraz alttan alarak; _ Güzel konuşuyorsun Yavuz güzel olmasına da hangi parayla alacağız o dediğini. Hem aklıma yatmadı. Dolandırıcı filan olmasın. Kaşları çatıldı Yavuz Bey'in. Kızdı kızmasına ama belli etmek istemedi. Huyuna gitmek lazım Neriman'ın yoksa vermez imzayı diye düşündü.Neriman Hanım'a babadan kalma bir tarla vardı memlekette. Köydeki akrabalar eker tarlayı Neriman Hanım'a da yıllık toprak payı gönderirlerdi. Yavuz'un niyeti bu tarlayı satıp parayı beşe  katlamaktı. Ama Neriman Hanım'ı ikna etmek lazımdı. Çocuklarımın tek varlığı diye anlatırdı bu tarlayı. Biraz dil dökmek lazımdı. Beş katı para diyordu içinden tam beş kat. O beş kat parayla yeniden girse bu işe bir beş kat daha. Kazancı hesaplamaya ilkokulda öğrendiği matematiği yetmedi. Çok para eder dedi çok para.  _ Sen kocana güvenmiyor musun? Ben zararımızı ister miyim. Hem ben değilmiyim sizin için iki işte çalışan. Yine sizin için istiyorum. Para çoğalsın yine alırım sana tarla.  Şimdi anlamıştı Neriman Hanım  kocasını heveslendiren paranın nerede olduğunu. Kenara iki kuruş koyamamışlarlardı , eldekini de yemek istiyordu. Olur demeye dili varmıyordu, olmaz dese huzursuzluk çıkacak. İşi yokuşa sürmek en iyisi diye düşündü. _ Kim alır ki o tarlayı. Hem millette para mı var.  Yavuz Bey aklına koymuştu. Alıcı da bulurdu. Zaten bire beş veriyor, az ucuza satsam da zarar değil diye düşündü. Neriman Hanım'ın gönlünün olmadığının da farkındaydı. Hiç bozuntuya vermedi. Bilirdi ki Neriman Hanım önünde sonunda onun dediğine gelir. Evde huzursuzluk çıkmasından korkar.  Erkek çocukların keyfine diyecek yoktu. Babaları bir zengin olsun neler neler alırdı onlara. Çeşitli oyuncakların, elektronik eşyaların hayalini kurmaya başlamışlardı bile.  Vefa, annesinin yüzündeki hüznü görebiliyordu. Aklında geçenleri anlıyor gibi tuttu ellerini. Buğulanmış gözlerini farketti annesinin. Bu bu kadar içlendiren şeyi anlayamadı ama.  Zenginlik hayalleri içinde ağız dolusu kahkahalarla geçti akşam yemeği. Herkes bir köşeye çekildi. Dağ gibi bulaşık bekliyordu Neriman Hanım'ı . Köpüklü elleriyle düşüncelere dalmıştı. Vefa'nın geldiğini çok sonra farketti. Mutfak önlüğünün havlusuna ellerini sildi. İniltiye benzeyen kısık bir sesle " O tarla senin hakkın, boş hayallere yem etmem onu." dedi. Bunları söylerken de Vefa'yı saçlarından öpüp sarıldı. Annesinin ne demek istediğini anlamadı. Bir anlam yüklemeye de çalışmadı. Anneler sever çocuklarını, babalardan daha çok sever diye geçirdi içinden. Işıklar kapanıp kendiyle başbaşa kaldığında kardeşleri gibi Vefa da hayaller kurmaya başladı. "Zengin olsak annem bana o istediğim telefonu muhakkak alırdı. Hatta kardeşlerimin de benim de ayrı ayrı odalarımız olurdu. İstediğimiz gibi odamızı süslerdik. Ben pembe bir yatak aldırdım. Pencerenin önüne yatağı koyardım. Duvarın birinde kocaman bir dolabım olurdu. İçinde renk renk elbiselerim hatta bir sürü ayakkabım olurdu. Her gün başka birini giyerdim. Evimiz bahçeli olmalıydı. Ses yapıyorsunuz diye şikayete gelen alt kat komşusu falan olmamalıydı. Hem öyle bir evimiz olursa köpek de besleriz bahçede." diye geçirdi aklından.  İnsan ne tuhaf varlıktı hem gerçek olmayacağına inanıyor hem olursa diye hayallere dalıyor. Kardeşleri çoktan uyumuştu. Gözüne etrafa rast gele atılmış giysiler ilişti. Bu erkekler hep çok dağınık, dedi. Okuldan gelince ayrı, uykuya geçerken ayrı dağıtıyorlar. Sabahlar tam bir koşuşturmaca. Böyle olmalıydı. Yanlış bir işleyiş vardı. Ortak kullanım alanları daha özenli kullanılmalıydı. İşte yalnız yaşama isteği için bir sebep daha bulmuştu.  Gözlerini kapattığında dağınık giysileri görüyordu. Böyle olmayacak, dedi. İçli bir of çekip yerinden kalktı. Dağınık giysileri katladı. Bir daha asla arkalarını toplamayacağım deyip her defasında kendine verdiği sözü bozuyordu. Çocuklar için de abladan çok fazlasıydı. Annesinin olmadığı zamanlarda anne oydu. Bu role bilinçsizce bürünmüştü. Henüz bunun farkında değildir. Abla ne yapar bilmiyordu .Kardeşi olduğu günden beri , sen ablasın artık, denmişti. Üzerini açmış yine yaramaz, dedi. Usulca uyandırmaya dikkat ederek örttü. Çok seviyordu bu iki yaramazı. Yatağına geçti, kardeşlerini izlerken uykuya daldı.                                                              ...

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

KAKTÜS| Texting

read
3.4K
bc

TYLER (Cherry 2)

read
6.0K
bc

Yasak Sevda

read
85.0K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
4.1K
bc

Çobanaldatan

read
2.1K
bc

Zor Ajanlar

read
1.5K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
13.0K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook