bc

AĞA’nın KARISI

book_age18+
2.5K
TAKİP ET
30.6K
OKU
billionaire
love-triangle
family
HE
friends to lovers
mafia
heir/heiress
drama
tragedy
bxg
kicking
harem
seductive
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Abisinin sevdasına kurban edilmiş bir kadının öyküsü…

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Part1
Mardin’in kavurucu sıcağında ev işleriyle uğraşmak bir işkence gibi geliyordu bana. Ama evin tek bekar kızı olarak benden başka yapacak kimse olmadığı için mecburen yapıyorduk işte. “Kızım, gel de şu telefona bak, elim hamurun içinde,” diyen anama, “Ona da ben bakayım,” diyip açtım telefonu. “Efendim,” diyerek… “Güzelim,” diyen Yusuf’un sesi kulaklarıma dolunca yüzümde güller açmıştı resmen. Ama evden aramazdı normalde. Panikle, “Neden buradan aradın?” diye sordum. “Cep telefonundan aradım, açmadın. Hem de kaç kere,” demişti. “Temizlik yapıyorum, yukarıda kalmış. Bir şey mi oldu?” diye sordum. “Bir şey yok gülüm, seni özledim sadece. Gelecek misin?” diye sormuştu. “Az bir işim kaldı, bitireyim hemen geleceğim. Çıkmadan mesaj atarım, olur mu?” dedim. “Olur gülüm, bekliyorum,” diyip kapatmıştı. Yusuf benim yürek yangınım, şu yalan dünyadaki tek gerçeğim, sevdiğim adam, her şeyimdi. İki yıldır onunla gülüp onunla ağlıyordum. Küçücük dünyam onun hayalleriyle kocaman bir cennete dönüşmüştü. Ev işlerimi bitirip giyindim. Anneme “Zehra’lara gidiyorum,” diyip Yusuf’a da “Geliyorum,” diye mesaj atıp çıktım evden. Her zaman buluştuğumuz yere doğru yola çıktım. Bizim eve biraz uzaktaki yıkık dökük, sessiz sedasız bir ambar’da buluşabiliyorduk. O da haftada bir, yarım saat. Korkuyordum; abim görecek, babamın kulağına gidecek diye. “Yusuf, burada mısın?” diye seslendim usulca. Sağa sola bakınmaya başlamıştım ki, “Buradayım,” diyip sarılmıştı belime. “Aşk olsun Yusuf, ödümü kopardın,” dedim. “ olsun gülüm olsun, hep aşk olsun,” demişti. “Çok özledim,” diyip boynuma öpücükler bırakmaya başlamıştı. “Yapma Yusuf,” diyip çıktım kollarının arasından. “Kaç bakalım, evlenince nereye kaçacaksın?” diyip oturmuş, beni de yanına çekmişti. “O zaman kaçmam,” dedim. “İyi, o zaman geldiğinde hatırlatırım bu dediklerimi,” demişti. “Ne zaman isteteceksin beni?” diye sordum. Sıkkın bir nefes vererek, “Abim yarın geliyor, biliyorsun. Welat Ağa’yla İstanbul’da dönsünler, abime diyeceğim, gelip isteyeceğiz,” diyip sarılmıştı bana. Bana kalsa ömrümü onunla bu yıkıntıda bile geçirmeye razıydım ama gitmem gerekiyordu. “Abim gelmeden gideyim ben,” diyip geldiğim gibi eve dönmüştüm. Akşam yemeği için sofrayı kurduğumuzda, “Nerede kaldı abin, haberin yok mu?” diyen babama, “Bilmiyorum, aradım ama açmadı,” dedim. “Allah Allah, hiç böyle yapmazdı,” demişti. Haklıydı; işten çıkar çıkmaz arardı, “Geliyorum, bir şey lazım mı?” diye. Ama bugün aramamıştı. Tam yemeği yemiş, sofrayı toplamıştık ki bahçe kapısı büyük bir gürültüyle açılmıştı. Biz ne olduğunu anlayamadan abim, elinden tuttuğu kızla girmişti avluya. “Ne oluyor oğul, kim bu kız?” diyen anama, “Bu Pelda, benim karım, senin gelinin,” demişti. “Ne diyorsun sen, kim bu kız, kimlerden? Hem istemek varken gidip kız kaçırmak nedir?” diyen babama, “Karakoçan’ların kızıdır, Şehmus Ağa’nın kızı, Welat Ağa’nın kardeşidir,” demiş; babama ve hepimize bir şok daha yaşatmıştı. “Ne diyorsun oğlum, sen delirdin mi? Welat Ağa canını almadan bırakır mı? Çabuk geri götür kızı, kimse fark etmeden,” diyen babama, “Götüremem baba, artık çok geç,” demişti. “Ne demek çok geç, götür oğlum, babam doğru söyler,” diyen anama, “Götüremem ana, Pelda gebedir,” diyip başını önüne eğmişti. “Allah seni kahretmesin, o eğdiğin başın kopsun! Yemek yediğin kaba tükürdüğün yetmedi, bir de namusuna göz mü diktin? Yazıklar olsun senin gibi evlada,” diyip feryat etmişti babam. Abim Karakoçan’ların konağında çalışırdı yıllardır. Birkaç saat önce sessiz sakin olan evimizin avlusu bir anda cenaze evi gibi feryat figanla dolmuştu. Duyan gelmişti. Herkes “Ne olacak, nasıl olacak?” derken ben fenalaşan anama su getirmek için içeri girmiştim. Suyu alıp içeriden çıktığım anda bahçe kapısını kırıp içeri bir düzine adam girmişti; önlerinde eli silahlı bir adamla birlikte. “Ayaklanıp ağam,” diyen abim sözünü bitiremeden yüzüne yediği yumrukla yere yığılmış, burnunun kanı öğlen özene bezene giydiğim beyaz elbiseme sıçramıştı. “Şimdi seni öldürmemem için bana tek bir sebep söyle,” diyen Welat Ağa’ya, “Abi yapma,” diyip kendini ortaya atmıştı Pelda. “Gebeyim, kurban olayım Azad’ı, bebeğime, bana bağışla,” diyerek. “Bir de gebesin öyle mi? Yazıklar olsun lan sana! Gözünün içine baktım ben senin, bir dediğini iki etmedim. Söylesene, sen bana, bize, ailemize bunu nasıl ettin?” diyen abisine, “Sevdim abi, sevdim,” demişti Pelda. “Ne sevgisinden bahsediyorsun lan sen? Şerefimizi beş para ettin. Bu işi ölümden başka hiçbir şey temizlemez. Alın şunları, götürün konağa,” demişti adamlarına. “Ne yapma ağam,” diyen babamı, ne anamın feryatları umurunda olmamıştı Welat Ağa’nın. Sürükleye sürükleye götürmüşlerdi abimle Pelda’yı. Babam anam da alıp gitmişti peşlerinden. Biz ablalarımla avluda kalakalmıştık öylece. Buralarda kaçmanın bedeli ağırdı elbet ama bu başka bir şeydi. Bir ağanın kızını, kardeşini kaçırmak cesaret isterdi. Belki bir haber alırım diye aradım Yusuf’u. “Abin iyi etmedi, şerefimizi beş para etti,” diyip telefonu yüzüme kapatmıştı. Kalbim acımamıştı. Gece yarısını geçmiş ama kimseden ses çıkmamıştı. “Artık ölüsü anca gelir,” diyen ablaya, “Allah korusun, deme öyle,” dedim. “Ne diyeyim, herkes bilir Welat Ağa’yı, öfkesini. Hem enişten söylemişti, çok acımasız demişti.” “Kimseye acımayan adam bizim abimize mi acıyacak? Acısın e kiymasın. Hem insan sevdi diye ölmemeliydi bence.” Artık hepimiz umudumuzu kaybetmişken kapıda duran arabanın sesiyle koşmuştuk kapıya. Daha biz kapıya çıkamadan abimi kan revan içinde sokmuşlardı avluya. Annemin ağlamaktan şişen gözlerine baktım; bana bakarken tekrar ağlamaya başlamıştı. “Ne oldu baba, ne yaptınız? Pelda nerede, bir şey yapmadılar inşallah,” diyen ablaya, “Üç gün sonra gelecek,” demiş; bana bakıp, “Al şu abini içeri taşı, yıkasın yüzünü gözünü,” demişti babam. Ama ablam bu kez, “Nasıl yani, hüküm uygulanmayacak mı?” diye sordu. “Uygulanacak ama hüküm değişti,” diyip devam etmişti konuşmaya. “Üç gün sonra Pelda gelecek, evin Welat Ağa’ya gelin gidecek,” dediğinde, “Ne diyorsun baba, sen evli değil mi o adam? Hem nasıl yaparsın böyle bir şey?” diyerek bağıran ablamın aksine ben donup kalmıştım. “Evlidir ama yapacak bir şey yok. Kabul etmesem öldüreceklerdi abini, başka çarem kalmadı. Evin kuma olacak,” demişti. Ne o ne anam bakmıyorlardı yüzüme. Hele abim başını iki elinin arasına almış, kaçırmıştı gözlerini. Tek kelime etmeden çıktım yukarı, girdim odaya. Telefonu çıkarıp mesaj attım Yusuf’a: “İki saat sonra seni aynı yerde bekliyorum,” diyerek. Ardımdan yukarı çıkan ablaya, “O adamla evlenemem abla. Yusuf’la konuşmam gerekiyor, belki araya girer. ‘Ben seviyorum’ derse değişir hüküm,” dedim bir ümitle. “Hiç sanmıyorum ama dene yine de şansını,” dediğinde, ben de “Şans olsa bu mu gelirdi başıma, yapma Allah aşkına,” diyip arka evden gizlice çıkıp koşa koşa gittim ambara. Yusuf gelmişti bile ama sanki benim Yusuf’um değil de başka biriydi. “Hükmü duydun mu?” diye sordum. “İlk duyan benim,” dedi buz gibi bir sesle. “Ne yapacağız? Sen konuşsan Welat Ağa’yla, ‘Benim sevdiğim’ desen olmaz mı? Ya da gidelim buralardan, kaçalım hemen şimdi, buradan çıkıp gidelim,” dedim. Ama öylece yüzüme bakıp susuyordu. “Susma, bir şey söyle,” dedim bu defa. “Olmaz. Ben ne törelere ne de Welat Abi’ye karşı gelemem. Hem senin o şerefsiz abin namusumuzu kirletip rezil etti bizi. Ulan ben iki senedir dokunmadım bile sana, o kalkıp kızı hamile bırakmış,” diyip bana yaklaştığında, “Benim bunda ne suçum var Yusuf, yapma, kurban olayım,” dedim. “Senin o abin var ya, eğer bu itliği etmese benim abim evlenecekti Pelda’yla, öyle karar verilmişti. Şimdi söyle, ben nasıl diyeyim ‘O şerefsizin kardeşini alacağım’ diye? Bana kalsa hiç acımaz, oracıkta sıkardım abinin kafasına ama hüküm verildi, karşı gelemedim,” dediğinde, “Nasıl böyle konuşuyorsun ya? Onlar birbirini sevmiş sadece, tıpkı bizim sevdiğimiz gibi,” dedim. “Ne sevgisinden bahsediyorsun kızım sen? Sevgiymiş… O abin bunun bedelini ödeyecek elinde sonunda, hatta belki de şimdi,” diyip belimden tutup beni kendine çekmişti. Gözleri sabah olduğu gibi ışık değil, öfke saçıyordu bu kez. Beni öpmeye başladığında, “Yapma Yusuf, bırak,” dedim ama delirmiş gibiydi. Ben çırpındıkça daha da delirdi. Beni tuttuğu gibi yere fırlatmıştı. Belime oturan taşların acısıyla küçük bir çığlık atmıştım. Ben neye uğradığımı idrak etmeye çalışırken üzerime çullanmıştı. O çoktan… “Delirdin mi Yusuf, ne yapıyorsun, kurban olayım bırak beni,” derken o eteğimi yukarı sıyırmış, eli iç çamaşırıma gitmişti. Ne yapmaya çalıştığını idrak etmiş, korkuyla “Hayır, hayır, ne olur yapma, bırak beni,” diye yalvarmaya başlamıştım. “Kes sesini be,” diyip bağırmamam için eliyle ağzımı kapatmış, çamaşırımı tek hamlede parçalamıştı. Bu muydu iki senedir uğruna can verdiğim adam? Midem bulanmıştı. Dudakları tenime değdiği anda ne çırpınışlarım ne yalvarmalarım durdurmamıştı onu. Aslında beni hiç sevmediğini anlamak canımdan can koparırken o pantolonunun kemerini açmak için uğraşmaya başlamıştı. Zar zor kenarda duran taşa uzanıp aldığım gibi geçirdim kafasına. Bu kez acıyla inleyen o olmuştu. Yan tarafa düştüğünde kalkıp arkama bile bakmadan koşmaya başladım. Güvenli olduğuna emin olduğum noktaya kadar nefes almadan koşmuştum. Durduğum anda ise kusmaya başladım. Cennetim diye sevdiğim adam biraz önce bana cehennemi yaşatmaya kalkmıştı. İşte benim Welat Ağa’yla olan hikayem de o gece başlamıştı. Çünkü sevmenin de sevilmenin de bir yalandan ibaret olduğunu anlamış, kendim dahil her şeyden vazgeçip ona teslim olmayı kabul etmiştim…

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

KIZIL ŞEYTAN (BERDEL) TAMAMLANDI

read
14.1K
bc

İNFAZ

read
4.8K
bc

Sessiz Çığlık

read
9.9K
bc

Askerin Gelincik Çiçeği

read
32.9K
bc

Askerin Yaralı Gelini

read
26.2K
bc

KARŞI KOMŞUM Bİ ROMEO

read
7.3K
bc

YIKIK MESKEN

read
3.3K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook