Welat da biliyordu Ewin’in kalmayacağını… Çünkü Ewin ne yapıyorsa özlemden yapıyordu. Gözünü Welat’la açmıştı, her an onu yanında istiyordu.
Welat işlerini toparlamaya girişirken, Ewin her geçen gün artan sancılarla cebelleşiyordu. “Gün sancılarıdır bunlar, doğum sancısı böyle olmaz,” diyen kayınvalidesine:
— Hayatta doğuramam ben… Eğer bunlar ‘gün’sa, doğum ne olacak düşünemiyorum bile, —demişti.
— Ne yapacaksın, içinde mi tutacaksın çocuğu yenge? —diyen Meryem’e,
— Gerekirse evet! —dedi Ewin gözlerini devirmeden.
— Saçmalama! —dedi görümcesi.
— Şaka yapıyoruz be! Yarın kontrole gittiğimde soracağım doktora. Olursa sezaryenle doğuracağım, —diye ekledi Ewin.
— Yapma kızım öyle şeyler… Çocuğuna yazık. Hem normal doğum daha iyidir, —diyen Xate Hanım’a,
— Korkuyorum ana… —diye fısıldamıştı.
Ertesi sabah hazırlanıp kontrole gitmek üzere konaktan çıkmışlardı. Ewin, Meryem’le birlikteydi. Sırt ağrısından yerinde duramıyordu artık.
Muayene için masaya uzanmış, tam doktora:
— Ben mümkünse sezaryen doğum yapmak istiyorum, —demişti ki…
— Böyle bir şey pek mümkün değil Ewin Hanım. Sizi korkutmak istemem ama doğumunuz zaten başlamış, —dedi doktor.
— Nasıl yani? Olamaz! Daha bir hafta vardı! Hem… hem babası gelmedi, şimdi doğuramam! —dedi panikle.
— Sakin olun lütfen. Oğlunuz biraz aceleci sadece. Şimdi sizi odaya aldıracağım. Beraber, kolaylıkla atlatacağız bu süreci, —dedi doktor.
Ama “sakin olmak” ile “Ewin” kelimesi yanyana bile gelemezdi şu an.
Doktorun çağırdığı hemşirelerin yardımıyla odadan çıktı Ewin. Kapıda bekleyen Meryem, onu o hâlde görünce panikle ayağa fırladı.
— Ne oldu yenge?! —diye sordu heyecanla.
— Doğum başlamış. Ara anamları hemen, haber ver! —dedi Ewin.
— Nasıl ya?! —diye şaşkın şaşkın peşinden gelen Meryem’e bir cümle daha ekledi genç kadın:
— O abin olacak adamı da ara. Eğer ben doğurana kadar geldi geldi… Gelmedi… bir daha hiç gelmesin, söyle!
— Tamam! —dedi Meryem, elindeki telefona sarılarak.
Hemen abisini aradı.
— Efendim? —dedi telefondaki Welat.
— Müsait misin abi? —dedi önce ama Ewin’in söyledikleri bir bir aklına gelince hızla devam etti:
— Abi, çabuk buraya gel! Yengem doğuruyor. Ve bana dedi ki: “Abine söyle, ben doğum yapana kadar geldi geldi, gelmedi… bir daha hiç gelmesin!” dedi.
— Ne diyorsun güzelim?! Daha bir hafta yok muydu? —diye sordu Welat şaşkınlıkla.
— Yokmuş demek ki! Ben şimdi eve gidip eşyalarını alacağım, sen de artık uçuyor musun, kaçıyor musun, ne yapıyorsan yap, ama yetiş! —dedi Meryem.
Sancılar iyice şiddetlenmişti. Evin’in annesi, ablası, kayınvalidesi, Meryem… hepsi başındaydı. Ama ellerinden bir şey gelmiyordu.
Günlük doğum sancılarının aksine bu bambaşka bir şeydi. Evin acı içinde bir o yana bir bu yana yürüyordu. Hepsi, kazasız belasız doğumunu yapmasını ve o doğum gerçekleşmeden Welat’ın yetişmesini bekliyordu dört gözle.
Hayatı boyunca hiç bu kadar şiddetli bir ağrı yaşamamıştı Ewin. Bir de üstüne, “durmadan çocuk doğuranlar”ı düşünüyordu.
— Bunu doğurayım, bana bir daha “çocuk” diyen olursa, vallahi vururum! —demişti.
Dört saattir sancı çekiyordu. Doktor gelip bir kez daha muayene etti.
— Çok az kaldı. Biraz daha yürü. Az sonra seni doğuma alacağım, —dedi.
Ewin’in gözü kapıdaydı, yüreği pır pır…
Gözleri dolmuştu artık, dayanamıyor, saklayamıyordu gözyaşlarını.
Herkes buradaydı… Ama onun burada olmasını en çok istediği kişi Welat’tı. En çok ona ihtiyacı vardı çünkü şu an elini tutup, “Her şey geçecek… Her şey iyi olacak,” demesine ihtiyacı vardı.
Odanın kapısı açıldığında, arkasını dönmeden:
— Meryem… Doktora söyle, dayanamıyorum artık. Öleceğim… —dedi Ewin.
Ama yüzünü çevirdiğinde, gelen Meryem değildi.
Dört gözle beklediği kocasıydı…
Zaten gözleri ağlamaklıydı, o an yaşlar peş peşe akmaya başladı.
— Anında geldin… —dedi boğuk bir sesle.
— Geldim güzelim… —dedi Welat, koşup sarıldı karısına. Orada oturan annesine, kayınvalidesine aldırmadan…
— Yetişemeyeceksin diye çok korktum… —dedi Ewin.
— Özür dilerim… Yanında olamadığım için affet beni, —dedi Welat, sesi titreyerek.
“İyi misin?” diye sormaya gerek yoktu zaten; yüzü, hâli perişandı.
Üstündeki ceketini çıkarıp annesine uzattı:
— Şunu al ana… Ben Ewin’i biraz yürütmek istiyorum, —dedi. Sonra karısının elinden tuttu:
— Hadi, biz biraz çıkalım…
Dinürü Xate Hanım da yerinden kalktı:
— İçeride biraz yalnız kalsınlar, iyi olur, —dedi usulca.
— Gelmeyeceksin sandım… —dedi Ewin, yürürken.
— Nasıl gelmem? Zaten hasretin öldürdü beni, —dedi Welat.
— Hak ettin ama… Bak, gördün mü? Aniden gelmeye karar verdi oğlun. Onu tek başıma büyütmek istemiyorum. Yanında olmanı istiyorum. Benim yanımda ol… Sadece onun değil, seni özlemekten de yoruldum… —dedi Ewin.
— Sana kurban olurum ben. Söz veriyorum, bir daha gitmeyeceğim. Burada… seninle ve oğlumla kalacağım, —dedi Welat.
Doktorlar içeri girdiğinde hâlâ konuşuyorlardı.
— Ewin Uzar’ın siz misiniz? Bir muayene edelim, —dediler.
— Beyefendi, sizi dışarı alalım, —dedi doktor.
— Eşimle kalmak istiyorum, —dedi Welat hemen.
— Eşiniz misiniz? Kusura bakmayın, daha önce sizi hiç görmemiştim, —diyen doktor lafı farkında olmadan gediğine oturtmuştu.
Sancılar iyice artmış, Ewin’in çığlıklarına artık dayanamayan Welat kendini dışarı atmıştı.
Nasıl bir şeydi bu? Sevdiği kadının canı yanıyordu ve o hiçbir şey yapamıyordu…
Koridorda volta atarken, annesi yaklaştı:
— Sakin ol oğlum… Allah’ın izniyle bunu da atlatır benim gelinim, —dedi.
Ama Welat kimseyi duymuyordu artık. Tek derdi, ne olacaksa bir an önce olması ve Ewin’in çığlıklarının dinmesiydi.
— Niye bitmedi ya?! Niye bu kadar uzun sürdü?! —diye söyleniyordu ki…
Sözünü bitiremeden içeriden bir ağlama sesi yükseldi.
Oğlu… Küçük ağa… Nihayet gözlerini dünyaya açmıştı.
İçeri girmek üzere yeltenmişti ki, Xate Hanım kolunu tuttu:
— Bekle biraz oğlum… Hemen girme. Eşini öyle görmeni istemem, —dedi.
Çok geçmedi… Hemşire, kucağında bir battaniyeye sarılı minik bebekle dışarı çıktı:
— Evet babası… Çok yakışıklı biri oldu. Oğlunuz… —dedi gülümseyerek.
Welat çekinerek uzattı kollarını.
Oğlu… Kollarındaydı artık.
Gözleri doldu.
Yıllardır hayalini kurduğu evladı, şimdi tenine dokunuyordu.
Sanki o da bugün doğmuştu.
Welat, baba olmuştu…