Part3

2247 Kelimeler
Daha ilk günden kendini kocaman bir gerginliğin içinde bulmuştu Ewin. Welat kızını alıp çıkınca, “Ara şunun anasını, kızına sahip çıksın. Zaten oğlunu zor tutuyorum, yoksa kötü olacak. Kızım sen de kusura bakma ama onu da anla,” demişti kayınpederi. Ses etmeden kalktı sofradan Ewin. Meryem’le el ele verip evin işlerini yapmış, yemek için girmişlerdi mutfağa. Kim ne sever, ne sevmez; tek tek anlatmıştı Meryem ona. Yemekleri yapmış, mutfakta oturmuşlardı. Meryem’in önüne koyduğu çayı yudumlarken açılmıştı dış kapı. Welat kucağında kızıyla gelmişti. Şevin babasının kucağından iner inmez mutfağa koşmuş, elindeki bebeği göstermişti halasına. “Bebeğim ne kadar güzel değil mi halacım?” diyerek. “Evet güzelim, çok güzelmiş, tıpkı senin gibi,” deyip “Açmışsın?” diye sormuştu Meryem. “Hayır ben aç değilim ama babam acıkmış, yemek hazırlayıp getirsinler diyordu,” diyen küçük kıza, “Tamam canım, sen git otur, ben şimdi hazırlar götürürüm,” dedi. Ama o kadar yorulmuştu ki… “Şevin babama yemeği Ewin abla verse, sen beni yatırsan? Çok uykum geliyor,” demişti halasına. Meryem dönüp masada çayını yudumlayan Ewin’e baktı göz ucuyla. Ewin bardağını alıp kalktı masadan. “Sen Şevin’i uyut, ben hazırlarım yemeği,” diyerek. “Tamam canım, abim genelde ya terasta yer yemeğini ya çalışma odasında. Terasa bak, orada yoksa muhakkak çalışma odasındadır. Yemeğini götürür, oraya bırakırsın,” diyip kucaklamıştı yeğenini. Kaçmayacaktı Ewin nasıl olsa. Bu evde yaşamak zorundaydı, bunları da yaşamak zorundaydı. Hazırladığı tepsiyi alıp yukarı çıkarmıştı Ewin ama yoktu Welat. Derin bir nefes alıp çalışma odasına doğru yürümeye başladı. Kapıyı çalıp “Gel,” diyen Welat’ın sesi duyduktan sonra girdi içeri. Welat’ın sesi bile onu korkutmaya yetiyordu ama korkunun ecele faydası yoktu maalesef. “Abiciğim yemeği masaya bırak,” diyen başını kaldırdığında karşısında karısını görünce şaşırmıştı. Genç kadın tepsiyi masaya bırakıp çıkmaya yeltenmişken, “Sana gidebilirsin dediğimi hatırlamıyorum,” dedi Welat Ağa. Bu sözle olduğu yere çakılıp kalmıştı genç kadın. O hiçbir şey demeden öylece dururken Welat başlamıştı konuşmaya: “Bak, Şevin çok küçük, bu durumu anlayacak yaşta değil. Sormaya kalkarsa burada misafirsin, en azından aklı erene kadar. Ha, Hesna’ya gelirse de… Asi bir kadındır Hesna, kıskançtır. Ama sana bir şey söylerse ya da canını sıkarsa susma, karşılık ver. Çünkü susarsan ezilirsin. Sesini çıkar ama hır gür yaratma. Çünkü bu konakta kızım yaşıyor ve onun huzurunu kaçırmasına izin vermem,” demişti. Böyle böyle yaşamaya başlamışlardı bir arada. Zaten bir haftada toplasan iki kere zor görmüştü kocasını Ewin, bu yüzden rahattı. Hesna da gelmemişti henüz ama bugün dönecek demişti Meryem. Bir an olsun boş durmuyordu Ewin; aklındakileri unutabilmek için bütün gün çalışıp gece yorgun argın giriyordu yatağa. Unutmak istiyordu yaşanan her şeyi, her ne kadar mümkün olmasa da. Herkes yeni hayatına alışmaya çalışırken, “Akşam yemeğine misafir gelecek,” diyen Xate Hanım’ın da yardımıyla yapılmıştı yemekler. Meryem ve Ewin mutfakta çalışırken açılan kapıdan girmişti Hesna. Onu görür görmez eli ayağı birbirine dolanmıştı Ewin’in. Onunla bir derdi yoktu, olamazdı ama Hesna’nın onu sevmediğini, istemediğini biliyordu. Gerçi kim üstüne gelen kuma isterdi ki o da istesin? “Eli ayağı birbirine dolanan yengesine sakin ol, seni korkutmasına izin verme,” dedi Meryem. “Annem geldi!” diyerek merdivenlerden koşarak inen kızına sarılmıştı Hesna. “Çok özledim anneciğim seni,” diyerek. Sonra da mutfağa girip “Kolay gelsin,” demiş, “Hoş geldin yenge,” “Sağ ol,” diyen Meryem’e “Hoş bulduk,” deyip dönmüştü Ewin’e: “Sen hoş geldin demeyecek misin?” “Hoş geldiniz,” deyip susan genç kadına, “Hoş bulduk. Seninle biraz konuşmak istiyorum, tabii müsaitsen,” demişti. “Hayırdır yenge, ne konuşacaksın gelir gelmez? Bak abim birazdan gelir, akşam akşam huzursuzluk çıkmasın. Hem daha yeni geldin,” dedi Meryem. “Korkma, huzursuzluk çıkartmak gibi bir niyetim yok. Sadece özür dileyecektim. O gün kızım için öyle davrandım, kusura bakma,” demişti. “Önemli değil, benim için sorun yok,” diyen genç kadına, “İyi, sevindim. Ben gideyim bir üstümü başımı değiştireyim, kocam gelmeden gelince beni güzel görsün,” diyerek çıkmıştı mutfaktan. “Hasbinallah, sanki abimin gözü görüyordu. Bir de nispet yapıyor,” demişti Meryem. Anlaşılabilecek bir kadın değildi bu Hesna. “Aman canım boş ver, ben takılmıyorum gerçekten. Ne söylerse söylesin umrumda değil. Hadi biz işimize bakalım,” demişti Ewin. Her şey hazırlanmış, gelen misafirlere yemek öncesi kahve ikram ederken elinde tepsiyle mutfaktan çıktığı anda açılan konak kapısından içeri giren kişiyi gördüğünde kanı çekilmişti resmen Ewin’in. Yusuf gelmişti konağa, hem de Welat’la birlikte. “Ne oldu, iyi misin?” diyen Meryem’e, “Kahveleri sen de alsan,” diyip uzatmıştı tepsiyi, sonra da gerisingeri girmişti mutfağa. Eli ayağı boşalmıştı Yusuf’u görünce. Utanmadan bir de buraya gelmişti. Bu kadarına cesaret edemez sanmıştı. Ama ne demişler: Hırsız arsız olunca ev sahibi suçlu olurmuş. İşte tam da öyleydi. Yusuf bir bardak su doldurup içmiş, “Sofraları kurmaya başlayalım,” diyen Meryem’e “Tamam,” diyip erkekler için kurulacak sofrayı kurmak için çıkmıştı terasa. Sofrayı kurmuş, yemekleri taşımaya başlamıştı. Dilimlediği ekmekleri sofraya koyarken “Ewin,” diyen kişinin sesiyle olduğu yere yapışmıştı adeta. Sertçe yutkunup kalktı yerinden, eline aldığı tepsiyle hızlıca yürümeye başladı. Tam geçip gidecekken Yusuf kolundan tutmuş, “Yüzüme bakmayacak mısın?” diye sormuştu arsız arsız. “Bırak kolumu, biri görecek şimdi. Ne yüzle konuşmak istiyorsun? Hem artık bizim konuşacak bir şeyimiz kalmadı,” diyen Ewin’e, “Çok pişmanım, affet nolursun,” demişti. “Allah affetsin seni Yusuf,” deyip çekti kolunu Ewin. O anda içeriden çıkan Welat gözlerini ikisine dikip, “Hayırdır, bir sıkıntı mı var?” diye sormuştu. “Yok abi, tanışmak nasip olmamıştı da kendimi tanıttım,” diyen kuzenine, “İyi bakalım, hadi sofraya geçelim,” dedi Welat. Onlar yemek yiyip gidene kadar canı burnunda durmuştu o Ewin. Bütün gece çalışmış, Hesna baş köşede oturmuştu tabii. Bu durumun farkındaydı Welat; bütün gece gözlerini bir şekilde Ewin’i takip ederken bulmuştu. Nihayet misafirler gitmiş, Ewin’le Meryem tam mutfağa girecekken Hesna, “Sen kalk Meryem’e yardım et, Ewin sen de odana çık,” demişti. “O neden odaya çıkıyormuş?” diyen Hesna’ya öyle bir bakış atmıştı ki söylediğine pişman olmuştu. “Babacığım sen de gel, ben seni uyutayım,” diyip kucakladığı kızıyla birlikte çıkmıştı odaya. Masallar anlatıp kızını uyuttuktan sonra onun odasından çıkmış, kendi odasına giderken Ewin’in odasının kapısının aralık olduğunu fark etmişti. Sonra da o aralıktan dikkatlice baktığında karısının üstünü değiştirdiğini görmüştü. Niyeti geçip gitmekti ama gözleri ona ihanet etmiş, tüm güzelliğiyle soyunan karısını izlemişti gözlerini bile kırpmadan. Güzel bir kadındı Ewin, bunu inkâr eden taş olurdu. Avludan gelen sesleri duyunca apar topar çalışma odasına girmiş, sonrasında da ceketini almış, soluğu konaktan çıkar çıkmaz kız arkadaşının evinde almıştı. Çaldığı kapı açılır açılmaz gecelikle karşısına çıkan kadının dudaklarına yapışıp girmişti içeri. Aklından çıkarması gereken her şeyin hıncını alır gibi öpmüştü. Öteki taraftan konakta girdiği yatakta dört dönmüştü Ewin. Yusuf’u görmek bozmuştu bütün dengesini, aklını karıştırmıştı. Tabii bir de ailesi vardı; çok özlemişti. Welat izin vermediği için değil görmek, telefonla bile konuşamıyordu. Bu hikayede tek masum olan iken en çok canı yanan da o olmuştu. O gece milyonlarca soruyla kapattı gözlerini. Tam uykuya dalmak üzereyken büyük bir gürültüyle açılmıştı odanın kapısı. Neye uğradığını şaşırmış, Hesna’yı karşısında görünce de korkmuştu ister istemez. Hesna Welat’ı onun odasında sanmıştı ama sandığı gibi çıkmamıştı. Ewin’i yalnız uyurken görünce anlamıştı yine Welat’ın o kadına gittiğini. Bir kez daha kahrolmuştu. “Ne oldu, bir şey mi istiyorsun?” diyen Ewin’e, “Şey… Şevin odada yoktu, buraya geldi sandım, kusura bakma,” diyip çıkmıştı apar topar. Yalan söylediği her halinden belliydi. Korkup o çıkar çıkmaz kalkıp kilitledi kapıyı genç kadın. Ne olur ne olmaz diyerek; sağı solu belli olmuyordu Hesna’nın. Biri iyiydi, biri kötü. Sabaha karşı konağa dönen Welat kendi odasına giderken duraklayıp Ewin’in odasının önünde almıştı soluğu. Kapı kolunu indirdiğinde kapının kilitli olduğunu fark etmiş, öfkelenmişti. Ama gece gece sorun çıkartmak istemediği için susup yutmuştu şimdilik. Elbet sorardı bunun hesabını. Çünkü Ewin ona aitti ve bu kapı kitlendiyse ona ait olan ondan saklanmak istiyordu büyük ihtimalle. Gidip çalışma odasındaki koltukta uyumuştu. Sabah herkes uyanmış, kahvaltı için avluya inmişken babası sofraya gelmeden, “Bugün bütün kıyafetlerimi Ewin’in odasına taşıyacaksınız,” demişti kız kardeşi Meryem’e. Ewin neye uğradığını şaşırmıştı ama Hesna çıldırmıştı adeta. “Neden, ne demek onun odasına taşıyayım? Bundan sonra onunla mı kalacaksın?” deyip öfkeli gözlerini dikmişti genç kadına. “Sana hesap mı vereceğim canım? Öyle istiyor ve benim canım ne isterse bu konakta o olur,” diyip susturmuştu karısını. Hesna masadan kalkıp koşarak çıkmıştı odasına. Dayak mı yemişlerdi, kahvaltı mı etmişlerdi; kimse anlayamamıştı. “Ne yapacağım ben şimdi?” diyen Ewin’e, “Sen odana çık, ben gider elbiseleri getiririm. Hem abim ne derse onu yapmak zorundayız. Onun dediğinin dışına çıkarsak canın yanar, bunu ikimiz de istemeyiz,” dedi Meryem. Genç kadının abisine ait eşyaları alıp Ewin’in odasına gelmiş, onlar eşyaları yerleştirirken de Hesna ağlamaktan şişen gözleriyle girmişti içeri bir hışım. “Hayırdır yenge, ne işin var burada?” diyen Meryem’i duymazdan gelip elindeki askıya Welat’ın gömleğini asan Ewin’e dikti gözlerini. “Senin de canına minnet değil mi? Söylesene, ne yaptın, ne yaptın da kocamı iki günde baştan çıkarttın?” diyip yürümüştü üzerine. “Meryem saçmalamayın yenge, çık odadan kız! Abim ne derse onu yapıyor, karşı çıkabiliyorsan onun karşısına dikil,” diyen görümcesine, “Bakıyorum da seni de etkisi altına almış bu yılan,” deyip Ewin’in asmak için elinde tuttuğu gömleği çekip almıştı. “Kocama ait hiçbir şeye el sürmeyeceksin,” diyerek. “Yeter dedim!” diye tekrar eden Meryem’i itip saçından tuttuğu Ewin’i odanın ortasında savurmuştu. Yere düşüp kafasını şifonyerin ayağına çarpmıştı genç kadın. Yüzü gözü kan revan içinde kalmıştı bir anda. “Ewin ne yaptın sen, iyice delirdin! Bakalım abime ne diyeceksin?” diyen Meryem’e, “Allah hepinizin belasını versin,” diyip çıkmıştı odadan. Yerden kaldırdığı Ewin’e yardım edip kafasına pansuman yapmıştı Meryem, “Ağlama ne olur,” diyerek. Ama kafası kırıldığı için ağlamıyordu genç kadın; yaşamak zorunda bırakıldığı şeyler yüzünden ağlıyordu. Akşam yemeğe gelmemişti Welat. Ewin bunu fırsat bilip erkenden odasına çıkmış, uyumak istemişti. Çünkü madem bu akşam onunla uyuyacaktı, onun için çok zor bir gece olacaktı. Önceden uyumak en iyisiydi. Ama o kıyafetlerini almış banyoya girmiş, üstünü değiştirirken gelmişti Welat. Dolapları açıp kontrol etmiş, kıyafetlerinin burada olduğunu görünce “Aferin, demek söz dinliyorsun,” demişti kendi kendine. Tam o sırada içeriden çıkan Ewin kocasını odada görünce paniklemişti bir anda. Welat onu görüp ne yapacağını şaşıran karısını fark etmiş, sadece onu fark etmekle kalmamış, kafasındaki sargıyı da fark etmişti. “Ne oldu kafana?” diyip hızla yaklaştığında, “Ayağım takıldı, düştüm, kafamı çarptım,” dedi Ewin sırf sorun çıkmasın diye. Ama anlamıştı Welat yalan söylediğini. Odasının kapısını açıp aşağıdaki kız kardeşine seslendi: “Meryem çabuk buraya gel!” diyerek. “Ne oldu abi?” diye koşarak yukarı çıkan Meryem’e, “Sana bir soru soracağım, bana doğruyu söyleyeceksin. Yengenin kafasına ne oldu?” dedi. İki genç kadın birbirlerine bakıp ne söyleyeceklerini düşünürken, “Size bir şey sordum!” diye bağırmıştı bu kez. “Şey abi, biz senin eşyalarını yerleştirirken Hesna yengem geldi, bağırdı çağırdı, hakaret etti, sonra da saçını çekip itti. Yere düşünce de kafasını çarptı,” dedi. Duyduklarından sonra “Bana bak,” diyip yapışmıştı karısının koluna Welat. “Bana bir daha yalan söylemeye kalkarsan canını yakarım senin, anladın mı? Şimdi geç yatağa, ben birazdan geleceğim,” diyip çıkmıştı odadan. Ne diyeceğini bilemeden öylece kala kalmıştı Ewin. Meryem “Sakin olmaya çalış, yatağa gir, abimi bekle,” deyip çıkmıştı abisinin arkasından. O sırada mışıl mışıl uyuyan Hesna’nın odasına girdi, kapıyı adeta kırarak. Korkuyla uykudan sıçrayan karısına “Sakın kalkayım deme,” deyip bir diziyle yatağa çöküp yapışmıştı boğazına. “Benim olana el sürmem gerektiğini öğrenemedin mi daha?” diyerek. “Ağam ben ne yaptım?” diyip kurtulmaya çalışan Hesna’ya, “Seni defalarca uyardım ama anlamadın. Canımı sıkarsan canını yakarım dedim,” deyip elini avucunun içine almıştı. “Bu ellerin var ya, bir daha o kıza değerse sana yemin ederim o elini kullanamaz hâle getiririm senin. Bu da sana son uyarım. Kızımın hatırı var, demem, bunu da bil,” diyip nefes almakta zorlandığını fark edip bırakmıştı. Kimse onun olana el süremezdi; sevsin ya da sevmesin, istesin ya da istemesin. Geldiği gibi çıktı Hesna’nın odasından, öfkesini kontrol altına almaya çalışarak. Ama duru durağı yoktu. Hesna’nın kızının hatırına bu konakta olduğunu bile bile durmuyordu. Derin bir nefes alıp tekrar girdi Ewin’in odasına. Karısı yatakta uzanıyordu, uyumadığını biliyordu Welat. Ceketini çıkarıp fırlattı koltuğun üzerine, üstüyle başıyla geçip uzandı yatağa. “Sana kendini ezdirme demiştim,” dedi yanında uzanan genç kadına. “Bundan sonra sana kim ne yaparsa yapsın, kim ne söylerse söylesin haberim olacak. Yalan konuştuğunu duyarsam bir daha konuşacak bir dilin kalmaz, bilesin,” diye de eklemişti. Suspus olmuş öylece onu dinleyen karısına, “Sana diyorum Ewin, uyumadığını biliyorum. Dönüp yüzüme bak,” dediğinde korka korka da olsa Welat’ın uzandığı tarafa dönmüştü Ewin. Aralarında bir nefeslik mesafe vardı. “Ben huzursuzluk çıksın istemedim, ondan gerçeği sakladım,” dediğinde, “Saklama, çıkacaksa çıksın. Haklıysan hakkını savun, korkma. Şunu unutma ki korkmak kimseyi ölümden döndürmez. Korkarak yaşamaktansa ölmek daha iyidir,” dedi. “Tamam ağam, bundan sonra saklamam,” diyip susan genç kadının yüzüne bakmaktan ne söylediğini tam olarak anlayamamıştı bile. Güzeldi Ewin, bunu inkâr edemezdi ama sevmiyordu Ewin’i. Belki başka bir yerde, başka bir şekilde karşılaşmış olsalardı aklına mıh gibi kazanırdı yüzü. Ama kader onları berbat bir şekilde bir araya getirmişti. Dün gece onu soyunurken gördüğünde bir kez daha anlamıştı ne kadar güzel olduğunu. Eli istemsizce karısının alnındaki yaraya gitti ve hiç yapmayacağı bir şeyi yapıp “Canın acıyor mu?” diye sordu. “Acımıyor,” diyen genç kadının yüzüne dökülen saçlarını alıp kulağının arkasına sıkıştırdı. Bir süre öylece baktıktan sonra dayanamamış, öpmüştü. “O gece bir daha olmayacak,” demişti ama karısının güzelliğine yenilmişti Welat Ağa…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE