HEP GÜL

1426 Kelimeler
Gözlerimde uyumak mı? Bu ada ne dediğinin farkında mıydı? Hem ne vardı bu kadar içecek? Üstelik sarhoş olup benim evime neden gelmişti? Aklımdan geçen onlarca soruya cevap alamayacağımı bildiğimden söyleyebildiğim tek şey, "Gözlerime sığamazsınız da sanırım uyuyabileceğiniz bir kanepem var" diyerek karşılık verdim. İçimdeki çocuk gözlerini kocaman açıp bana hayret içinde bakıyordu. Bu söylediğime ben bile anlam veremiyordum ama onu bu halde kapıda bıraksam oracıkta yığılır ve sızardı. Onun için içeri almak en akıllıcasıydı. Çağlar bey sarhoş ağzı ile "Gözlerinin daha huzur verici olduğunu hissediyorum" dediğinde onunla göz göze geldim ve çemkiren kısık bir sesle "Biraz daha saçmalarsanız kapının önüne bırakırım ve muhtemelen merdivene sızarsınız. " dediğimde gülümsedi ve benim kalbim atmayı unuttu. Gözlerinin içine kadar ulaşan bir gülümsemesi vardı. büyüleyiciydi. Büyülenmemek elde bile değildi. Ve ben bu büyüde kaybolurken Çağlar bey, " Senin güzel bir kalbin var. Sanırım beni orada bırakmazdın" dediğinde ise derin bir nefes alıp, "Bence sizi Azra birazdan uyanıp ve halinize bakmadan kapı dışarı etmeden benim odama sokayım. Yani bu konuda fazlasıyla serttir" dediğimde ise ayağı bir kez daha kaydı ve ikimiz bir anda yere yığılınca kendimi Çağlar bey'in üzerinde buldum. Kokusu buradan daha da baş döndürücüydü. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Hatta öyle hızlı atıyordu ki kulaklarım uğulduyordu. Hafif başımı kaldırdığımda o deniz mavisi gözlerle karşı karşıya kaldım. Bakışlarında sıcaklık vardı. İçimi ısıtan bir his bir büyü gibi kalbime işliyordu. Bedenim alev almıştı. Çağlar Bey, "Sanırım çok sarhoşum" dediğinde durumumuzun farkına varıp hızla üzerinden kalkıp, "Bencede" dedim ve yine aynı hızla onu yerden kaldırmaya çabaladım. Sakince odama götürdüm ve yine aynı sakinlikte yatağıma uzanmasını sağladım. Yatağa uzanır uzanmaz gözleri kapanmıştı. Eminim ki yarın uyandığında ciddi bir baş ağrısı olacaktı. Üzerine pikeyi örttüm, ışığı kapattım ve odadan çıktım. İçimde tuttuğum nefes ciğerlerimi rahatlatırken, olanlara inanamayıp odanın kapısını açıp bir kez daha baktım. Lanet olsun buradaydı. Benim yatağımdaydı ve sarhoştu. Bu bir kamera şakası falan olmalıydı. Aman Allah'ım yatağımda uyuyordu. O pikeleri ve yastığı uzun bir süre yıkamayacağımdan adım gibi emindim. Salondaki kanepenin üzerine kıvrıldım ve odaya grip, onu sabaha izlememek ve uykuya dalmak için resmen kendimle savaştım. Sonunda uykunun karanlığı beni kendine çekerken başarılı olduğumu anladım ve kendimi uykuya teslim ettim. Sabahında yaşanacaklara hazırlanarak.Gözlerim hala kapalıydı ama kalkmam gerekiyordu. Ve kulağıma gelen "Merve odanda fare mi vardı?" diyen Azra'nın sesi ile yerimde sıçradım. Hızla gözlerimi açarken, Azra'nın o mükemmel gözleri ile karşı karşıya kaldım. Azra bir cevap beklercesine bana bakarken kendimi toparlayarak, "Çok geç saatte bitti iki dakikalığına uzandıımı hatırlıyorum ama sonrasında dalmış olmalıyım." Diyerek cevap verdim. Azra derin bir nefes aldı ve "Bitti sanırım" diye sorduğunda ona başımı salladım ve "Evet mailide attım. Bu gün gelmiyorum" dedim ve Azra derin bir nefes daha alarak, "Fazlasıyla yorgun görünüyorsun zaten akşama görüşürüz." Dedi ve beni yanağımdan öperek hızla çantasını aldı ve kapıya doğru yürüdü. Ardından kapıyı açıp, "Birşeyler yemeyi unutma" diye bağırdı ve kapıdan çıktığı anda hızla kanepeden kalktım. Kesinlikle bu bağırmaya Çağlar bey uyanmıştır diye odaya doğru koştum ve yavaşça odanın kapısını açtım. Up uzun boyu ile tek kişilik yatağımı kavramıştı. Tabi adam kocaman yataklara alışık olduğundan benim bu küçücük yatağıma sığmamıştı. Onu uyandırmamak adına yavaşça kapıyı kapattım ve mutfağa geçtim. Akşamki sarhoşluktan sonra kesinlikle karnı kurt gibi açtı ve peynirli omlete hayır demeyeceğini umut ettim. Mutfakta bulunan radyoyu açtığımda sesinin çok çıkmamasına özen göstererek mutfağıma renk katmasına izin verdim. Önce çayı aygaza koydum. Ardından masaya tabakları dolaptaki hazır kahvaltılıkları çıkardım. Domates salatalık biber doğradım ve tam masaya koyuyordum ki kapının eşiğinde bana bakan Çağlar Bey ile göz göze geldim. Ne zamandan beri oradaydı? Bilmiyorum ama sanki radyo bize tuzak kurmuşcasına Sezen Aksu – Aşktan ne haber şarkısı yankılanmaya başladı. Gözlerini gözlerimden bir an ayırmadan bir adım attı ve elini radyoya uzatıp, sesini iyice açtığında mutfakta Sezen Aksu patlaması oldu. Birkaç adım atıp, tam dibimde durdu ve elimdeki tabağı alıp masaya bıraktı. Tabi bunu yaparken o masmavi gözleri gözlerimden bir an bile ayrılmıyordu. Öyle bir büyüydü ki tek kelime edemiyordum. Eli ile elimi kavradığında ne olduğunu bile anlamadan kendimi kollarında dans ederken buldum. Ama öyle sakin bir dans değil, hızlı ve eğlenceli bir şekilde bir sağa, bir sola savruluyor şarkının ritmine uyuyorduk. Elini elimden ayırmadan beni karşısına alıyor ve ritme kendimizi kaptırıyorduk. İnanılamayacak kadar mükemmeldi. Büyülenmemek ve bu adama aşık olmamak imkansızdı. Bir kitapta okumuştum. Dans etmeyi bilen erkekler kadınların kalbine giden yolu çok kolay bulur ve kadınlar o yola girdiğinde bir daha da çıkamazlarmış. Ben o yola çoktan girmiş olmalıyım ki ne gözlerimi ondan ayırabiliyor, ne tek kelime ediyor, nede bu büyüden kurtulabiliyordum. Şarkı artık son bulduğunda durmuştuk ve gözlerimiz hala bir birine kenetlenmiş bir vaziyette duruyorduk. Konuşamıyordum ki Çağlar Bey fark etmiş olacak ki gülümseyerek, "Günaydın" dedi ve ben kekeleyerek, "Gü- günaydın" dediğimde yine aynı büyüleyici gülümseme ile "Harika görünüyor" dedi ve duyduğum kelimeler ile ayaklarım titremeye başladı. Harika görünen ben miyim? Kalpli pijamalarım ve darmadağınık saçlarımla mı? Bu durum karşısında kahkaha atarak, "Odamı işgal ettiğinizden giremedim. Yoksa bu pijamaları sadece yatakta tercih ediyorum. Üstelik seviyorum da" dediğimde kaşlarını havaya kaldırdı ve şaşkın bir şekilde "Ben kahvaltıyı kastetmiştim " dediğinde ise pijamamdaki kırmızı kalplerden daha da fazla kızardığıma emindim. Çağlar bey benden biraz uzaklaşıp, gözleri ile beni süzdüğünde ise kahkaha atarak, "Ama sende gerçekten harika görünüyorsun. Hatta çok tatlı, şirin." Dediğinde ise ellerimi belime yerleştirerek, "Biraz daha alay ederseniz bu mükemmel kahvaltıdan tek lokma almadan sizi kapı dışarı ederim haberiniz olsun" dediğimde ellerini tamam dercesine kaldırdı ve "Pes ediyor ve çay istiyorum. Üstelik o omleti yapmaya başlasan iyi edersin. Tatlılara karşı zaafım var ve kahvaltıda tatlı yemekten hiç çekinmem. Ellerimi yıkayıp geliyorum" dedi ve hızla mutfaktan çıktığında ardından masaya baktım. Hiç tatlı bir şey yoktu. Ne bal nede reçel tatlıdan kastı neydi ki? Diye düşünmeden edemedim. Sonrasında ise önemsemeden omleti yapmaya başladım. Sadece birkaç saniye içerisinde masaya geri gelen Çağlar Bey masaya oturmadan çayları doldurdu. Ben ise yaptığım omleti tabağına bıraktım ve kendime de bir tane yaptım. Ardından pijamalarım için yapılan espriler eşliğinde kahvaltımız yapmaya başladık... espriler arasından Çağlar bey, "Ailen nerede yaşıyor?" diye sorunda lokmam boğazımda kalmıştı. Yutkunamamıştım. Ailem mi? Yani beni bir doğuran olduğuna emindim de onun benim ailem olduğuna pek emin değildim. Gözleri bir cevap beklercesine bana bakarken yutkunarak, "Ailem yok" diyebildim. Gözlerinden bir acının hızla geçtiğini görebilmiştim. Ve ardından, "Üzgünüm acını deşmek istemedim" dediğinde yıllardır içimde duran acı kendini bir anda ortaya çıkardı ama göz yaşı olarak değil bildiğin kahkaha olarak... Attığım kahkahaya garip bakışlarla bakan Çağlar Bey ile göz göze geldim ve "Ailemin ölüp ölmediğini bilmiyorum ama beni doğduğum anda hastanede bırakıp gittiklerinde ölmüş olmalarını bunca yıldır diliyorum." Dediğimde o şaşkın bakışları bir anda çatılan kaşlarla bütünleşip bana baktı. Merakını daha da gidermek adına, çayımdan bir yudum aldım ve hiç umurumda değilmiş gibi, "Çocuk esirgeme kurumunda büyüdüm ben. Beni doğuran kadın, doğumun ardından beni hastanede bırakıp kaçmış. Kim olduklarını bilmiyorum. Belli ki istenmeyen bir kızmışım" dediğimde gözlerine daha bir şafkat yüklendi. Birkaç saniye gözlerime baktı ve yutkunarak, "Üzgünüm" diyebildi. İçimdeki küçük kız gözleri yaşlı 'bende ' diye haykırırken, ben gülümseyerek, "22 yaşındayım ve bu durumun üstesinden çoktan geldim." Dediğimde elindeki çayından kalan son yudumuda içti ve kalkarak, "Yine de özür dilerim " dedi ve "Geç kalma lüksümün olmadığı bir toplantı var. Ve sana da bir kahvaltı bocum." Diyerek salona doğru yürüdü. Ardından giderek, "Borçlu kalın diye hazırlamadım." Dediğimde gülümseyerek bilgisayarını aldı. Ardından kapının eşiğine gelerek, "Bu işi bitirdiğin, dün gece ki sarhoş halimle uğraştın için ki Yiğit, sarhoşluğumun hiç çekilmediğini iddia eder. Ve bu mükemmel kahvaltı için teşekkür ederim. Bu gün dinlen yarın gelirsin." Dedi. Sonrasında tam kapıdan çıkarken birden döndü ve gözlerini gözlerime kilitleyerek, "İnan bana gözümü açtığımda bana günaydın diyen bir çok kadın oldu. Hepsininde üzerinde ipek gecelikler vardı. Hiç bu kadar tatlı bulduğum olmamıştı. Bence bu pijamalardan birkaç tane daha al ve bu masumluğunu asla kaybetme" dedi ve yutkunarak bana bir adım yaklaştı. Tek kelime edemiyordum. Ama her an bayılabilirdim. Elini yanağıma yerleştirip, derin bir nefesin ardından "Güçlü kadınların gözyaşları kahkahalarından akarmış. Her bir damla göz yaşını bir kahkahası örtermiş. Bunu da kimsenin anlamasına izin vermezlermiş. Bu kadar güçlü olduğun için kendinle gurur duyman gerekiyor." Dedi ve bir kaç dakika gözlerime bakıp "Yarın görüşürüz" diyerek, tek kelime etmeme izin vermeden gitti. Kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Gözlerim dolmuştu. Görmüştü. Bunca yıl kimsenin görmediği gözyaşlarımı görmüştü. Her bir damlasının nasıl acı verdiğini görmüştü. Yalnızlığımı, bu yalnızlıkta nasıl acı çektiğimi her birini görmüştü... Yavaşça masaya kadar yürüdüm ve oturduğumda masanın üzerindeki telefonumun mesaj sesi yankılandı kulaklarımda. Elime alıp baktığımda mesajın Çağlar Bey'den geldiğini görmüştüm. Mesajı açtığımda ise "Sen ağlama ama hep gül. Hayatımda gülmenin bu kadar yakıştığını düşündüğüm bir kadın olmadı." Yazmıştı. Bir anda hıçkırmaya başlamıştım. İmkansız bir aşka doğru pervane olmuştum. Ama pervane ateşe öyle çok yaklaşmıştı ki yanacaktım. Alev alev yanacaktım...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE