BÖLÜM 05

2245 Kelimeler
  Ayaz   Öyle ya da böyle, başımıza bir iş gelmeden otele vardık düğün için. Üzerimde ağır bir enerji vardı ama kim benim yerimde olsa aynısını hissederdi muhakkak ki. Önce dedeyle yemek yiyip planları ve aldığı önlemleri konuştuk. Sonra akşamüzeri Elçin geldi ve onu görünce nefes aldığımı hissettim. Gördüğüm an anladım ne kadar özlediğimi, görmeyi ne kadar istediğimi ve bana ne kadar iyi geldiğini. Uzun olmamıştı tanışalı ama birbirimizi anlamıştık biz. O kadar çok şey konuşmuştuk, öyle önemli ve değerli şeyleri paylaşmıştık ki artık asla yabancı hissetmiyordum onu kendime. Elçin’in de benim gibi düğünümüz ve diğer organizasyonlarla ilgili pek söz hakkı olmadığı için üzülüyorduk. Kına organizasyonu ile ilgili konuşurken o çaresiz ve üzgün hali içimi acıttı. Ama benim canım ablam ve yeni yengem Hezaren öyle güzel toparladılar ki her şeyi, Elçin’in de yüzü güldü. Tabi bu sayede benim de. Onlar kınada eğlenirken biz de erkekler grubu olarak çatıdaki restoranda yedik içtik güzelce. Dede beyi de ilk kez böyle keyifli görmüştüm. Muhabbeti de hiç fena değildi gerçekten. Bizimkilerle olan samimiyetleri, birbirlerine yaptıkları şakalar ve havada dönen ‘dünür’ lafları da ortamı iyice ısıttı. Güzel bir sohbetten sonra büyük grup gidince kızları yukarı çağırdık. Ayrıca aramıza sürpriz olarak katılan Sefa da ablama sürpriz olacaktı. Canım ablam o kadar çok uğraştı ki Elçin mutlu olsun diye, Sefa konusunda hiç kıskançlık yapmadım ona. Çünkü dünyada en çok mutlu olmayı hak eden insanların başındaydı o, canımın içi. Yukarıda sohbet ettik uzun uzun, çok keyifliydi her şey. Ama Setenay, Ela ve Melek’in olmaması dikkatimi çekti. Ablama sessizce sorduğumda: “Karıştırma, böylesi daha iyi” dedi ve kapadı konuyu. Mutlaka bir şey olmuştu ama dürtmedim daha fazla.   Ertesi gün boştuk, dinlenmek için ayrılmıştı ama otelin içinde de yapacak bir şey bulamıyorduk. Kızlar düğün hazırlığı içinde oldukları için onlarla da görüşemeyince bizimkilerle yine çatı katına çıktık. Öyle havadan sudan sohbet ederken: “Beyler aşırı sıkıldım ya!” diye ilk isyan Aybars’tan geldi. “Al benden de o kadar” diye ekleyen Yiğit ondan daha fena görünüyordu. “Ne yapacağız ki, dışarı çıkamıyoruz” dedim çaresizce ama kurtarıcımız efsane bir fikirle geldi: “Gençler, ben oteli biraz dolaştım ve toplantı ya da konferans odasına benzeyen bir yer gördüm. Oraya bir film teşkilatı kurup vakit geçirebiliriz” diyen Sefa imdadımıza yetişmişti gerçekten. “Abi şu şartlarda olabilecek en iyi şey bu” diyen Jankat hemen Sefa’yı alıp aşağı indi. Biz bir süre sohbet etmeye çalışarak bekledik ve sonunda gülen yüzlerle geldiler. “Her şey hazır, hadi gidelim” diye müjdeli haberi veren Sefa’nın peşine takıldık hepimiz ve hazırlattıkları odaya geçtik. Bir sürü film içerek bir harici bellek bile vardı Sefa’da. “Seni giderek seviyorum, haberin olsun” dedim ona gülerek. O da: “Amacıma ulaşıyorum o zaman” deyince kısa bir gülme yaşandı ve sonra koltuklara oturup bir film seçtik. Tabi ki film seçme aşamamız bir krize dönüşmedi değil. Bu kadar farklı zevke sahip insan olunca seçim yapmak zor oldu ama Sefa’nın önerisiyle bir aksiyon macera filmi seçip izlemeye koyulduk. Filmi herkes o kadar çok beğendi ki, ikinci filmde de Sefa’nın önerisini dinledik. Tam filmi başlatmıştık ki kapı açıldı ve dört kafa uzandı içeriye. Babam, Ali amca, Çınar amca ve Timur amca. “Mahşerin dört şövalyesi toplanmış” dedim dişlerimin arasından ve bizimkilerde bir gülme belirdi ama çok belli edemeden tabi ki. “Timur amca, hoş geldin!” deyip yerimden kalktım ve gidip sarıldım ona. “Vay benim koçum bak!” deyip omuzlarımdan tuttu yüzüme bakarken. “Ulan ne zaman büyüdün de evleniyorsun ya” derken biraz da duygusaldı. “Benim oğlum neticede” diyen babama bir bakış atıp: “O yüzden bu çocuğun geldiği hale inanamıyorum ya. Senin elinden çıkıp da bu kadar düzgün olması…” dediği an babamdan bir darbe aldı kafasına. “Kocaman adamlar oldunuz hala bir kapışma, bıktık ama ya” diyen Ali amca hemen içeriye dönüp: “Ne yapıyorsunuz siz?” dedi ve sonra filmi görünce “Ulan insan çağırır ya! Sıkıntıdan öldük, bir haber vermez mi insan bize de? Vicdansızlar” dedi ve hemen geçip bir koltuğa yerleşti. Sonra diğerlerine dönüp: “Gelin, film izlerken bari biraz susarsınız” diye söyledin ve dördü de geçip oturdular. “Sizin bu peşimizden ayrılmamanıza ne yapacağız bilmiyorum” diyen Jankat oldu yine grubun huysuzu olarak. Normalde bu tepkiyi Yiğit verirdi ama Jankat onun tahtına oturmuştu. “Alan dar, ondan oluyor oğlum” diyen Ali amca sesinin tonuyla tartışmayı kapattı. Onun bu haline çok hayrandım gerçekten. Hep beraber film izlerken, rahat duramayıp birbirlerine sataşan babam ve Timur amca yüzünde bölündük epey. Ama Ali amca onları zapt etti bir şekilde neyse ki. Beş film izledik, arada bir yemeğe gittik geldik ve filmlerle sıkıntısız geçirdik zamanı. Ama hazırlık için bizi de çağırdıklarından devam edemedik. Aslında çağırmadılar, annem ve ekibi odayı bastı bildiğin. “Size inanamıyorum!” diye ilk tepki annemden geldi elbette. “Yarın düğün var ve siz tatile gelmiş gibi burada film mi izliyorsunuz?” “Ne var anne ya?” dedim ama bin pişman oldum elbette. “Utanmadan bir de ne var demez mi, çocuk seni parçalarına ayırırım bak! Yahu herkes bir işin ucundan tutup hazırlık yapıyor, bizim beylere bak ya gelmişler burada film keyfi. Oh ne güzel dünya! Ayaz çabuk kalk benim asabımı bozma, git ablana yardım et çabuk!” deyince fırladım yerimden. Ben çıkarken annem babama saydırıyordu: “Sen de hiç utanmıyorsun değil mi? Şu haline bak Alp ya, sorumsuz!” Ben ve arkamdan çocuklar kaçarak uzaklaştık oradan. Sonra ablamı bulduk ve şükür ki ondan bir kötü tepki almadan yardıma koyulduk. Sefa da geldi bizimle, o da çok yardımcı oldu her şeye. Gece herkesin yorgunluktan canı çıkmış halde odasına dağılırken Elçin’in odasına gittim ve kapıyı vurdum. Beni görünce sevindi: “Hoş geldin” dedi gülümseyerek. “Hoş buldum canım. Organizasyonu tamamladık, yatmadan seni göreyim istedim” “İyi yaptın, bütün gün hiç konuşamadık. Biz de her şeyi hallettik, eksik bir şey kalmadı gibi. Ama sana güzel bir haber vereyim, yarın öğleden sonra başlayacağız hazırlanmaya. O yüzden iyice uyuyup dinlenebilirsin” “Bu var ya o kadar iyi geldi ki anlatamam! Yorgunluktan öldük” deyince güldü. “Fark ettim, konuşurken bile zorlanıyorsun. Hadi git yat, dinlen. Yarın uzun bir gün olacak ve hayırlısıyla atlatalım diye dua ediyorum” “Merak etme, her şey güzel olacak. Ben gidiyorum o zaman, sen de güzelce dinlen” dedim ve saçlarından öpüp odama geçtim. İçimde beni esir almayı bekleyen heyecanıma yenik düşmemek için kendimi uykuya odakladım. Ama aklımda onlarca soru vardı, hem de çok önemli sorular. Yarın akşam düğünden sonra nasıl bir hayatım olacaktı, biriyle ortak bir yaşam sürecektim ve bu bana neler getirecekti? Elçin’le nasıl bir evliliğimiz olacaktı ve birbirimizle anlaşabilecek miydik gerçekten? Bu sorular emindim ki Elçin’in de aklındaydı, o da bunları düşünüyordu. Beraber cevap bulacağımıza inanıyorum hepsine, buna tutunarak uykuya daldım.   Ertesi gün, her ne kadar hazırlıklar geç başlayacak da olsa toplu kahvaltı olduğu için erken kalktık. Dünün yorgunluğu üstüme oturmuştu ve etrafımda konuşulan şeylerin az bir kısmını anlayabiliyordum. Ama belli etmemek için elimden geleni yaptım tabi ki. Malum, dede biraz sıkıntılıydı ve herhangi bir yanlış anlama bana en iyi ihtimalle bir topuğa mal olurdu. Kahvaltıdan sonra artık hazırlanmaya başladık. Elçin ve kızlar otelin onlar için hazırlanan bir odasına, biz de çocuklarla bizim için hazırlanan odaya geçtik. Önce tıraş için biri geldi. Adam nasıl bir model istediğimi anlamamakta o kadar direndi ki, onunla bir saatten fazla anlaşmaya çalışarak harcadım. Sonunda anlaştık ve gergin bir halde oldum tıraşımı. Sonra çocuklarla bir şeyler yiyip içtik, düğünle ilgili geyiklerini dinledim epey.   Düğünün başlama saati yaklaşınca damatlığımı giydim. Artık hazırdım yeni hayatımın başlangıcı olan bu geceye. Her şeyi kontrol ettik, çocuklar bir salona bir benim odaya mekik dokudular sağ olsunlar. En son tamam dendiğinde ben de Elçin’i almak için onun hazırlandığı odaya gittim. Kapıyı iki kez tıklattım ve Hezaren açtı. Tebessüm ederek beni içeri buyur etti. Elçin’in arkası dönüktü ama bu hali bile çok güzeldi. Yaklaştım, bana döndüğünde kendimi bir büyünün tesirinde hissettim. O kadar güzeldi ki, elim ayağım hatta dilim dolandı ve hiçbir şey yapamadım. Gözlerimi dikmiş ona bakıyor olmam gülümsetti onu. “Bir şey demedin?” deyince: “Çok” dedim sadece. Sonra derin nefes alıp, “O kadar güzel ki cümle kuramıyorum” dedim ve başımı öne eğdim. Sonra tekrar baktım yüzüne, bir büyü ya da rüya değildi. Ama büyüleyici güzellikteydi. “Artık gidelim hazırsanız” diye gelen Aybars da kısa bir süre benimle aynı durumu yaşadı. Hezaren’e bakınca anladım, o da çok güzel görünüyordu. Elçin bana onları işaret edip: “Çok yakışmıyorlar mı?” dedi fısıltıyla. “Çok, gerçekten çok yakışıyorlar” diye cevap verdim ve kendini toparlayan Aybars bizi yeniden uyardı. “Hadi bakalım, düşün peşimize” O Hezaren’i koluna taktı, ben de Elçin’in elini tuttum ve birlikte odadan çıkıp düğünün olacağı bahçeye doğru ilerlerdik. Bizim için hazırlanan yola girdik ve çok az kalmıştı. Bir yandan da etrafı kontrol ediyordum ister istemez. Ne olacağı belli olmayan bir geceydi, Elçin’in babası yüzünden. Tam bahçeye ulaşmıştık ki etrafa dizilen adam kalabalığını gördüm ve bir parça nefes aldım. Dedenin söylediklerini hatırladım, geniş alana da adam yerleştirmiş olmalıydı. Ayrıca polis de koruyordu bizi. Bizi gören kalabalıktan bir alkış tufanı koptu. O an gerçekten heyecanlandım. Elini nasıl sıktıysam: “Sakin ol, elim bana lazım” diyen Elçin’in uyarısıyla toparlandım ve kızın elini sıkmayı bıraktım. Bize özel hazırlanan ama bizim seçmediğimiz bir dans müziği ile dansımızı ettik. Sonra beklemediğim kadar şık bir pasta geldi ve o kesildi. Ondan sonra da artık serbestti herkes. Bizim taraftan neredeyse kimse davet edilmediği için herkes dedenin yakın çevresiydi. Birileri dans etti, göbek attı, hatta çok güzel sahneler oluştu. Biz de ailemizle eğlendik epey. Çocuklar bizi mutlu edebilmek için dört döndü etrafımızda. İlerleyen saatlerde bir ara bir koşuşturma gördüm etrafı çeviren adamlarda. Sonra dedeyi ve Bülent amcayı gördüm, onlar da koşuyordu. Ne olduğunu tam anlamasam da kötü bir şey olacağı belliydi ve etrafıma toplanmış eğlenen aileme: “Çabuk herkes otele!” dedim. Kimse itiraz ya da tereddüt etmeden toparlandı ve otele doğru hızlı adımlarla yürüdük. Bir sorun yoksa insanları paniğe sürüklemek doğru olmazdı, o yüzden yürüyorduk ama hızlı. Ne olduğunu anlamayan Elçin korkuyla:” “Babam mı?” diye sordu ama:” “Bilmiyorum” dedim sadece ve onu da içeriye sürükledim. İçeri geçtiğimizde herkes birbirini kontrol etti ve bizimkilerin hepsi tamdı. “Ayaz ne oluyor oğlum?” diyen Ali amcaya: “Bir telâş vardı amca, önlem olsun diye içeri getirdim sizi” dedim. “Tamam” dedi Ali amca. “Herkes şu kapıdan uzaklaşıp içeriye doğru ilerlesin” Hepimiz kınanın olduğu en ortadaki salona geçtik. Bir şey olmamış da olabilirdi, belki tanıdıkları önemli biri geliyordu derken silah sesleri duyuldu ve herkes yere oturdu. “Kendinizi iyice saklayın!” diye bağıran babam hemen Bülent amcayı aradı. Açmaz diye bekliyordum ama açtı: “Abi ne oluyor?” dedi ve dinledi. Sonra, “Tamam, biz kınanın yapıldığı salondayız” diye ekledi ve kapadı telefonu. “Ne olmuş?” diye Ali amca sordu benden önce: “Korkmayın, sakin olun ama Hamit saldırmış” deyince Zerrin teyze: “Bülent!” diye bağırdı. “Abla, sakin ol onlar da otele girmişler. Korkma” dedi ve aynı anda kapıdan içeri Bülent amca, dede ve bir sürü adam geldi. “Merak etmeyin, uzak alandan saldırdı buraya yakın değil ama müdahale edildi. Polisle çatışıyorlar” diye açıklamayı dede yaptı bize. Silah seslerini dinledik, o kadar berbat bir şeydi ki bu. Buraya saklanmak, böyle sanki gelip bizi öldürmelerini bekler gibi oturmak… Elçin ağlamaya başladı: “Allah’ın belası, asla rahat vermeyecek bize asla!” diye haykırarak ağladı. Sarıldım ona, Hezaren ve ablam da geldiler yanına. Annem de yaklaştı ve: “Kızım” diye seslendi ona. “Babanın istediği da tam olarak bunu yaşatmak sana. Üzmek, canını acıtmak, en güzel gününü sana zehretmek. Yapma, izin verme ona. Görmese de izin verme ki hepimiz bilelim amacına ulaşamadığını. Sil gözündeki yaşları, kendini toparla. Bak polis müdahale ediyor, elbet yakalanacak. Bugünü ondan kurtulmamız olarak hatırlayıp çifte kutlama yapacağız. Ama sen üzülme, ağlama ki değsin” dedi ve hepimiz ona bakakaldık. Elçin kalktı yavaşça, sonra gidip anneme sarıldı sıkıca. “Teşekkür ederim anne” dedi. O an benim bile gözlerim doldu ama kendimi tuttum. “İyi ki sizin ailenize geldim, sizin kızınız oldum. İyi ki beni kurtardınız” dedi. Annem de ağlıyordu salondaki diğer kadınlar gibi. Annem onu kendinden ayırıp: “Sen de iyi ki geldin bize kızım. Artık biz yanındayız ve biz ailemizdeki kimsenin üzülmesine dayanamayız. O yüzden ağlamayı ve üzülmeyi bırak, asla da korkma. Deden ve biz senin arkandayız, tamam mı annecim?” dedi ve bir kez daha sarıldılar. El ele oturdular, beraber beklediler bitmesini bu gerginliğin. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kısa olmayan bir süre sonra silah sesleri durdu. Bülent amca ve dede dışarı çıktı. Hareketlenen babam ve Ali amcaya: “Siz kalın” dediler ve gittiler. Ne olduğunu deli gibi merak ederken bir süre daha bekledik. Sonra ikisi de geri geldi. Dedesi Elçin’in önünde durup: “Kızım” dedi tuhaf bir ifadeyle. “Ne denir bilmiyorum ama baban ölmüş” deyince Elçin bir süre anlamak ister gibi ona baktı. Sonra: “Nasıl yani? Ölmüş, hayatta değil artık anlamında mı?” diye sordu. Zavallı karım, bu stresten artık harap olmuştu. “Evet yavrum, polisler vurmuş. Artık hayatta değil” dedi dedesi. Elçin yerinden kalktı ve beklemediğim bir sakinlikle ellerine dua eder gibi açıp yukarıya baktı: “Allah’ım, sana şükürler olsun” dedi. Hepimiz ona şaşkınlıkla bakarken bize de: “Yıllardır ondan kurtulmak için dua ettim. O ölmeden de bunun olmayacağını biliyordum. Ben üzgün değilim, dünya onun gibi birinden kurtulduğu için huzurluyum çok” dedi ve sonra annemin yanına oturup yeniden elini tuttu. Ne düşüneceğimi bilemedim. Bu şok haliyle sergilenen bir tavır da olabilirdi. Zaman gösterecekti aslını…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE