“ALLAH SONUMUZU HAYIR ETSİN”

852 Kelimeler
Şahin, omzundaki kızı hızla arabaya yerleştirip kemerini takarken, Defne, üzerine doğru hamle yapan adamı sertçe ittirmeye çalıştı. Şahin, sinirlenip gür sesiyle patladı: “Rahat dur!” Defne, alkolün ve olan bitenin şokunun etkisiyle kıpırdanmaya çalıştıysa da, dağ ayısının üzerine sardığı ve kendisine en az beş beden büyük gelen paltonun içinden güçlükle sıyrıldı. “Sen deli misin? Manyak mısın sen? Ben evli falan değilim! Elindeki sahte cüzdanla başını belaya sokmadan önce hemen bırak beni!” diye bağırdı. Korksa da belli etmemeye çalışıyordu. Ama Şahin ne bir şey söyledi, ne de yüzünü ona çevirdi. Kemerini taktı, öfkeyle kapıyı çarpıp şöför koltuğuna ilerleyerek motoru çalıştırdı. Defne, direksiyona sıkıca sarılan bu yabancı adama bakarken, neyin ortasına düştüğünü anlamaya çalışıyordu. Kafası karışık, yüreği bir kuş gibi çırpınıyordu. “Sana söylüyorum, duymuyor musun? Bırak beni! Amcam duyarsa seni mahveder! Hayatını karartır!” diye hiddetle çıkıştı. Ama içten içe biliyordu; babası öldüğünden beri amcasının umurunda olan tek şey paraydı. Tek amacı Defnenin elinden tüm serveti almaktı. Başına bir şey gelse, muhtemelen “Oh olsun” deyip geçerdi. Şahin yan gözle Defneye baktı, dudaklarında küçümseyici bir tebessümle evlilik cüzdanını kucağına gelişi güzel fırlattı. “Devlet nikâhlı karımsın. Amcanı da, tehditlerini de takmam. İnanmıyorsan, al bak kendin.” Defne, dönmeye başlayan başına rağmen cüzdanı eline aldı. Sayfaları hızla çevirirken gözleri dondu kaldı. İçindeki fotoğrafta kendisi vardı. Hatta altında imzası bile… “Bu… bu yalan… Böyle bir şey yapmadım ben!” diye fısıldadı, hayret ve korku içinde. Debelenirken üzerindeki palto kaymış, ilkbahar gecesinin iliklere işleyen soğuğuyla yüz yüze kalmıştı. Kulüpte dans ederken soyunduğunu hatırladı. Titreyerek paltoya tekrar sarındı. “Ne olur bırak beni… Nereye götürüyorsun?” diye ağlamaklı bir sesle sordu. Şahin, yolun karanlığına doğru bakarken alayla cevap verdi: “Evimize gidiyoruz, karıcım.” Araba gecenin koyu karanlığında ilerlerken Defne koltuğa adeta gömüldü. Başını yavaşça sola çevirdiğinde, direksiyon başında oturan iri yapılı adamı fark etti. Neredeyse iki metre boyunda, geniş omuzlu bu adamın sert ve keskin bakışları yola kilitlenmişti. Ama zaman zaman göz ucuyla ona baktığını hissedebiliyordu. Kimdi bu adam? Ne saçmalıyor böyle? Alkolü mü fazla kaçırdım? Yoksa bu hepsi bir rüya mı? Zihninde onlarca soru yankılanırken, içinde yükselen gerçeklik hissine direnmeye çalıştı. “Rüyadayım,” dedi sessizce kendine, “Bu başka bir açıklaması olamaz.” Tam o anda araba, doğup büyümüş olduğu malikanenin yoluna saptı. Tanıdık taş duvarlar ve karanlıkta silüet gibi beliren büyük demir kapı görüş alanına girince, göğsünden derin bir nefes salıverdi. Belki de kötü bir şakaydı tüm yaşananlar. Ya da bu adamın kafası bozuktu. Bu düşünceler arasında tüm vücudu gevşemeye başladı. Gerginliği çözülüyor, göz kapakları ağırlaşıyordu. Soğuk, yabancı ve karmaşık duygularla dolu bu gecede, tanıdık taş duvarların güveniyle savunmasını bıraktı. Giderek bulanıklaşan bilinç, sonunda onu uykunun koyu sessizliğine teslim etti. Şahin açılan otomatik kapıdan aracı içeri sokup malikanenin girişinde durdu. Defneye göz ucuyla baktığında uyumuş, daha doğrusu sızmış olduğunu farkedip, “hay ben böyle işin…” diye mırıldandı. “İşin yoksa bir de küçük şimarık velet taşı!” Diye de söylendi. Adamlardan biri henüz yeni tanımış olduğu adamın kapısını açarken Şahin ters ters bakarak indi arabadan, “bi daha sakın kapımı açayım deme!” Diye de söylendi. Koruma başını sallarken sağ kapıyı açan diğer korumayı fark etti. Koruma, Defnenin uyuduğunu görünce gülümsedi. İşin kötüsü bunu Şahin gözlerini kısarak izledi. Koruma arabaya eğilince Şahin sinirle kükredi, “sakın karıma dokunuyum deme!” Bu öfkenin karşılığında koruma hızla ellerini çekip, “peki efendim!” Dedi. Şahin arabanın sağ tarafına ilerleyip Defneye baktı. Paltosuna sarınmış çıplak bacaklarının yarısı açıkta kalmış. Korumaya dönüp, “hepiniz arkanızı dönün!” Diye esip gürlerken avluda ve kapıdaki bitin korumalar sırtını arabaya döndü. Şahin kimsenin bakmadığından emin olduktan sonra eğilip yavaşça Defneyi kollarına aldı. “Bi sen eksiktin baş belası!” Söylenerek açılan malikanenin kapısına ilerledi. Evin hizmetli kadın kahyası Feray hanım henüz bi kaç saat önce tanıdıkları adamın kollarında küçük hanımı görünce şaşırdı. Ama ne diyebilirdi ki? Elinde nikah cüzdanıyla gelen adam artık her şeyin yeni sahibiydi. “Buyrun efendim” diye çekilirken saygıyla başını öne eğdi. Şahin, “odamız nerede?” Diye sorunca Feray üst katı işaret etti. “Buyurun efendim buradan…” asansör arızalı olduğu için altın varaklı merdivenlerden genç adama rehberlik ederek çıktı Feray. Uzun ve geniş koridorda soldan ikinci kapıya yönelip, “burası efendim” dedi. “Tamam sen git…” dediğinde Feray, “efendim Atıf bey geldiğinizde haber vermemi istedi… sanırım bu g…” Şahin kucağında Defneyle sinirli bi bakış attı, “amca beye söyle bu gece karımla ilgileneceğim. Sabah her şey konuşulacak!…” dedi. “Peki efendim…” deyip çekildi Feray. Derin bi nefes alıp, “Allah sonunuzu hayır etsin…” dedi. Şahin kucağında Defne ile odaya girdiğinde tekmeyle kapıyı kapattı. Loş ışıkta yatak görüş alanına girdiğinde yavaşça ilerleyip kucağıdaki kızı yatağa bıraktı. Geri çekilip cebinden çıkardığı sigarayı yakıp derin bi nefes çekti. Dumanı havaya üflediğinde ne yapacağını düşünüyordu. Gözleri odayı taradığında dikkatini çeken büyüklüğü ve sade döşenmiş olmasıydı. Kendi kendine “güzel” diye mırıldandı. En azından pembe panjurlu ergen odası değildi. Odada bi tur atıp sigarası biterken usulca yatağa yaklaştı. Defnenin üzerindeki paltoyu çekip aldı. Çıplak bedeni karanlıkta ay gibi parlarken yaklaşıp topuklu ayakkabılarını çıkardı. Çıplak bedeninin üzerine yatağın örtüsünü attı. Kendisi de yavaş yavaş soyunmaya başladı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE