Boyun eğmemek

2452 Kelimeler
Efsun eren Kendimi abim var diye kötü ve güçsüz hissetsem de, aynı zamanda ona boyun eğmemeye karar verdiğim için ve çevremde bana değer verdiğine inandığım, ailem yerine koyduğum insanlar olduğu için inanılmaz güçlü hissediyordum. Şu an tek derdim, onun bir süre burada kalması ve annemi ondan kurtulmaya ikna etmekti. Bana zarar vermesine izin vermeyecektim. Evet korkum vardı, bir anda geçmesini bekleyemezdim ama baş edebilirdim. Ama anneme giderse… Hele de bana öfkesinden ona bir şey yaparsa, vicdan azabı duyardım, kendimi affetmezdim. Salih abi sanki her şeyi biliyor gibi bakıyordu, onun yanımda olması bana çok iyi geliyordu. Eğer aile seçilecek olsaydı, ilk önce Salih abi benim abim olmalıydı. Ama biz kan bağı olmadan bunu başarmıştık. Ali her ne kadar en başta “Bir ev bulurum, yoluma bakarım,” dese de, beni asla yalnız bırakmamıştı. Arkadaşlarım… Aynı masada oturduğumuz herkes benim için değerliydi. Kendimi daha güçlü hissediyordum ve bunu kullanacaktım. Evet, kendime güveniyordum ama onların varlığı da gücüme güç katıyordu. Şimdi abimin yeni Efsun’u keşfetmesine izin verecektim. Tabii en azından başta çok üstüne gitmeden… Ne yapacağı belli olmazdı. Annemin ne yaparsa yapsın yine “Gel oğlum.” diyeceğini biliyordum. Abim ters ters Tuğba ve Gül’e bakıyordu. İçinden “Benim geleceğim günümü buldular? Gelecek diye düşünüyor.” eminim buna. Kızları masadakilerle tanıştırdım. “Bazılarınızla telefonda tanışmış olsanız da yüz yüze tanışmadınız,” deyip tek tek tanıttım. Bu tanışmadan tek memnun olmayan ise Deniz ve Selin’di. Zaten telefonda da anlaşamamışlardı. Selin ters bir insandı, Deniz de biriyle ters düştü mü bir daha kolay kolay sevemezdi. Birbirlerine memnuniyetsiz şekilde bakmalarına gülümserken, Deniz’i benim değil de “Ali'nin arkadaşı” diye tanıtmıştım. Her şey birbirine girmişti. Bir süre normal sohbetler edildi, kahvaltı faslı bitti, çay içiyorduk. Abim, Tuğba ve Gül’e bakıp: “Ee, Efsun sizden bahsetmişti birkaç defa. Deniz diye bir kızın da adını duymuştum. Normalde hep berabersiniz. O kızı getirmediniz mi? Tanışmış olurduk.” dedi. Deniz, ağzındaki çayı püskürtürken Ali ve kızlar dudaklarını birbirine bastırıp gülmemeye çalışıyordu. Ben Deniz’e özür diler bakışlar yollarken Gül konuştu: “Yok, Deniz’i getiremedik. İşi vardı.” dedi. Deniz bana sert bir bakış atıp önüne döndü. Kahvaltı bitince herkes ayaklandı. “İşe geç kalacağız.” dedi Selin. Herkes dışarı çıkarken Ali ve Deniz hesap kavgası yapıyordu. İş uzayınca Salih abi olaya el atıp ödedi. Abim bana dönüp: “Ben de geleyim seninle.” dedi. Ona garip garip bakarken Salih abi araya girdi: “Ne işin var senin hastanede? Gel sen bizimle kışlaya, timle tanışmıştın zaten.” “Yok!” dedi abim, sert görünmeye çalışarak. “Ben ne yapacağım orada?” Salih abi elini abimin omzuna koyup sanırım biraz sert sıktı. Abimin yüzü kızarınca öyle olduğunu anladım. “Hastanede ne yapacaksın? Kız ameliyata girer, çalışır, ilgilenemez seninle. Sen gel.” deyip arabaya yönlendiriyordu. Ali ve Deniz bu durumdan zevk alıyor gibi bakıyorlardı. Ali de başıyla vedalaşıp giderken onların gözden kaybolmasını izledim. Deniz hemen yanıma gelip sıkıca sarıldı. “Kuzum, ne oluyor? Nedir senin bu halin? Niye beni tanımıyor gibi davrandın?” dedi. Ardından sesi biraz daha sertleşti: “Niye ben kızım lan!” “Kusura bakma Deniz ya… Abim sevmez öyle şeyleri, söyleyemedim işte.” dedim mahcupça gülümseyip. Deniz kaşlarını çatarak: “Bunu saklayacak kadar çok mu korkuyorsun? Ya bana her şeyi anlatırsın ya da dur… ” deyip arabasına yöneldi. Kiralamış olmalıydı. “Ben gideyim onu bir güzel döveyim! Zaten niye duruyorum ki?” Tam arabasına binecekken durdurdum. “Deniz! Dur, lütfen!” “Efsun, niye duruyorum?” dedi sertçe. “Bak bunu bunca zaman nasıl anlamadım? Sen ondan bu kadar korkarken nasıl söylemezsin? Aynı evdeydiniz siz! Neler oldu?” Sesi gittikçe yükseliyordu. “Deniz lütfen… Biraz sinirli ve geri kafalı sadece. Karışmayın hayatıma.” dedim. Daha ne yapacağıma karar vermemiştim. Deniz ona bir şey yapsa kendine gelir gelmez anneme gidecek ya da Deniz’in elinde kalacak. Onun başı belaya girecek… “Nasil karışma Efsun!” diye gürledi Deniz. Etraftan geçen birkaç kişi bize bakarken Selin gelip Deniz’i itti. “Ne bağırıyorsun kıza! Anlatmak isterse anlatır zaten!” diye Deniz’den daha yüksek bağırdı. Deniz çatık kaşlarıyla ona bakıp, “Senin benimle derdin ne kızım? Sen böyle her şeye burnunu sokuyorsun!” diye üstüne yürüdü. Selin bir adım bile gerilemezken, “Efsun benim arkadaşım, tabii ki karışırım!” dedi. Deniz sinirle gülüp bana baktı. “Arkadaşınmış ha Efsun... Ben neyinim senin? Bu iki günlük kız seni benden mi koruyor? Bak al şunu gözümün önünden!” dedi yine yüksek sesiyle. Denizin yüksek sesinden biraz gerilip geri adım attım. Deniz benim yanımda kolay kolay bu kadar yükselmedi normalde. Deniz anlayıp hemen yanıma gelip sarıldı başıma bi öpücük kondururken özür dilerim Efsun dedi. Selin iyice gerilip Denizin üzerine gidince kolundan tutup çektim. “Ya bir sakin olun, kendinize gelin! Deniz, sen de üstüme gelme, anlatacak bir şey yok dedigim kadar, lütfen.” dedim. Eğer annem sorununu çözseydim bile nasıl anlatırdım bilmiyordum; bu durumdan çok utanıyordum. “Hadi, hastaneye gideceğim, ben geç kaldık.” dedim. “Bizi bırakır mısın?” Başıyla sertçe onayladı. Kızlar arkaya binince ben ve Selin kaldık. “Sen öne geç istersen, ben sıkışırım arkaya.” dedim. Bana öldürecek gibi baktı. “Yok.” etrafa bakındı, “Ben taksiyle gelirim, binmem bunun arabasına.” derken burnuyla tiksinir gibi Denizi gösterdi. Deniz öfkeyle soluyup, “Arabamda deli oluyordu aman Selin Hanım gelsin diye… git neyle gidiyorsan!” diye homurdandı. Denize baktım. “Deniz ayıp.” Omuz silkti. “Selin bin şu arabaya, geç kaldık!” diye sesimi yükselttim. Ters ters baktı, “Yok dedim!” dedi. --- Deniz Alkor Yok, bir günde sinir katsayıları el birliğiyle öyle yukarı çıkardılar ki… Ben sinirli bir adamım, fazla bile dayandım. Ali’si ayrı, toprağı ayrı, Efsun zaten ayrı bir dert… Şimdi bir de deli bir kadın çıktı başıma! Benimle derdini çözemedim ama kesinlikle kalbini kırmamak için bir daha kendimi zorlamayacağım. Binmezse binmesin. Efsun hadi bin! dedim. Efsun arkadaşını bırakmak istemeyince kolundan tutup zorla Efsun’u bindirdim. Ardından hızla şoför koltuğuna bindim. Kendisinin nazıyla niyazıyla uğraşamazdım. Efsun “Deniz, sen ne yapıyorsun? Dur ben de Selin’le giderim!” dedi. “Saçmalama Efsun!” derken hareket ediyordum bile. “Efsun bak sana zaten kızgınım, bir de üstüme gelme!” dedim. Efsun önüne döndü. Buraları bilmediğim ve Efsun biraz gerildiği için tehlikeli olabilir diye, sabah kızları almaya gönderdiğim adama başımla “Takip et” diye işaret vermiştim arabaya binmeden. Diğer adamım da benim peşimden geliyordu. Hastaneye geldiğimizde kızlar indiler. “Biz de gelelim mi?” dedim. “Hayır, sen kızlara buraları gezdir.” dedi. “İyi, iş çıkışı gelirim.” dedim. “Deniz üstüme bu konuda gelmeyeceksin değil mi? Bak haberleşelim, abim gelirse gelmeyeceksin.” dedi, yalvaran gözlerle bakıyordu. “İyi.” dedim dişlerimin arasından. Gül ve Tuğba Efsun’la vedalaşırken, Selin de taksiyle hastanenin bahçesine girdi. Ardından benim adamım. Göz ucuyla baktım; sanki yolda isteyerek bıraktım, kendi gelmedi. Bir de öldürecek gibi bakıyor, manyak. Kızları alıp çıktım. Resmen akşama kadar çarşıyı gezdiler, yorulmak nedir bilmediler. Güle döndüm. “Gül sana şimdi desem, gidelim de şöyle güzel bir yemek yap; parmağımı kaldıracak halim yok dersin kız, ama hâlâ gezecek gücün var, değil mi?” dedim. Güldü. “Evet var, hem ben niye yemek yapıyorum sana? Sen bana yap.” deyince Tuğba da ona katıldı. “Hem sen güzel yemek yapıyorsun.” Kaşlarımı kaldırdım. “Neden acaba? Siz hiç yapmadığınız için olabilir mi?” Kıkırdadılar. “Yürüyün hadi gidelim. Efsun’u alıp eve geçelim. Of ben gene Ali’nin evinde mi kalacağım?” dedim. Gül gülümsedi. “Ali iyi biri, sert görünüyor ama değil ya.” dedi. Cevap vermedim çünkü daha tam karar vermemiştim. İyi gibi görünse de bir öfke sorunu da var gibi. Telefonumu çıkarıp Efsun’a mesaj attım. Ben: İşin bitti mi? Peki izin var mı alayım seni? Kıymetlim: :) Bitti. Abimler geç gelecekmiş. Ali biz yemeği burada yeriz, siz yiyin dedi. Ben: Ali tüm sorunumuzu çözdü desene. Kıymetlim: Denizz geliyorsan gel. Telefonu kapatıp cebime koydum. “Hadi gidiyoruz. Efsun’u alalım akşama beraber yapalım yemeği, öğrenin iyice. Bak evlenirseniz yine kalırsınız başıma.” dedim. Güldüler. Gidip alışveriş yaptık, ardından Efsun’u alıp eve geçtik. Kızlara zorla yemek yaptırdıktan sonra afiyetle yedik. Efsun arada telefona bakıp gülümsüyordu, bu kızda bir haller vardı. “Ne o Efsun?” dedim telefonu işaret ederek. “Güzel bir haber mi?” Hemen gülümsemesini toparladı. “Abim geliyormuş.” Kaşlarımı çattım. “Buna mı seviniyordun?” “Yo… yoo Ali mesaj atmış ‘geliyoruz’ diye. Bir de sen onun evine geçmeliymişsin, öyle dedi.” “Ya?” dedim iyice arkaya yaslanarak. “Demek Ali beyimiz emir vermiş.” “Ya Deniz ne emri…” dedi hemen. “Abimle geliyormuş.” “Bana bak Efsun, aile işine karışmayayım diyorum, benim sabrımı çok zorluyorsun. Bir şeyler uydur, burada biraz duracağım. Abini incelemek istiyorum.” dedim, itiraz istemez bir tonda. Efsun da kabul etmeyeceğimi bildiği için mutsuzca oturdu. Çok geçmeden önce Ece ve Selin geldi. Kapıda bir onlara, bir Efsun’a bakıyordum. “Biz varız zaten şimdi. Ne gerek gelmelerine?” Herkes bana öldürecek gibi bakınca Efsun’a döndüm. “Ben onu dışımdan mı söyledim?” Başını sallayarak onayladı. Ece’ye döndüm: “Yani ev küçük?” dedim Tuğba’yla Gül’ü göstererek. “Kızlar da burada.” diye saçma bir savunma sundum. Selin beni iterek içeri girdi. “Gelirken sana mı soracağız? Beğenmiyorsan sen git.” dedi. Ona ters ters bakarken kızlar gülüyorlardı. İçeri geçip Selin’e ölümcül bakışlar atarak oturdum. Çok geçmeden kapı çaldı, Efsun kapıyı açmaya giderken ben de peşinden kalktım. Tabii Selin durur mu, o da geldi. Kapıyı açınca Ali ve Toprak’ı gördük. Biz onlara, onlar bize şaşkınca bakıyordu. Ali bana “Sen niye buradasın?” bakışları atarken, aynısını ben de ona yöneltiyordum. Toprak ise daha içeri girmeden sordu: “Deniz hayırdır? Senin ne işin var burada?” Efsun’a öldürecek gibi bakınca yumruklarımı sıkıp öne atıldım ki Selin arkadan kazağımın ucunu tuttu. Küçük ama “Dur” diyen bir dokunuştu. Efsun “Çay… çay içiyorduk.” dedi. “Ne alaka? Daha dün tanıştınız. Hemen çaya gelmeler” dedi Toprak hâlâ kapıdaydı. “Ya evet dün tanıştık.” dedi Efsun. Ardından bir bana, bir Selin’e baktı. Gözlerinin içi gülüp Ali ve Toprak’a döndü. “Selin ve Deniz ilk görüşte aşık olmuşlar. Sevgili oldular da Selin’de malum kombisi yapılmadı. Biz de Ali de gelmeyince bir çay içelim dedik.” Abisi yedi mi bilmiyorum ama Selin’le ikimiz önce birbirimize, ardından Efsun’a ters ters baktık. “Ne var gizli miydi?” dedi Efsun. Ali dudaklarını birbirine bastırırken ben yumruklarımı sıkıyordum. “Bu ne hız?” dedi Toprak, bir şey ima eder gibi. Ardından içeri girdi. Ali de peşinden. Efsun abisinin ardından girerken kapının önünde Ali kolumu tuttu. “Ulan sana 'bana geç' demedim mi, niye gitmiyorsun?” “Sanane lan? Zaten asabım bozuk, bir de sen gelme üstüme.” dedim. “Bak bu kızla sevgili rolümü yapacağım diye…” Selin’i gösterdim. “Sanki ben çok meraklıyım sana.” diye kollarını önünde birleştirdi Selin. “Susun da yürüyün.” diye Ali itekledi beni. Geçerken sordum: “Ne yaptınız bu adama? Yorgunluktan bayılacak gibi.” dedim. Gülümsedi ama şeytani bir gülümsemeydi. “Bugün timle içtimaya katıldı, biraz parkurda yoruldu.” dedi. Benim de dudaklarımın kenarı kıvrılırken Selin’in gülümsemesini görüp anında eski halime geri döndüm. İçeri geçtim, Efsun çay hazırlamış, herkese dağıttı ama Toprak harbi yorgun görünüyordu. “Keşke onlarla gitseydim ya kızlarla çarşı pazar gezeceğime…” dedim içimden. Toprak bir bana, bir Selin’e ardından Efsun’a bakıp duruyordu. “Hayırdır kardeş? Ne oldu?” dedim dayanamayıp. “Yani bu kadar çabuk bir ilişki şaşırttı beni.” Başıyla Selini gösterdi “Bu kızla ne ara tanıştında sevgili oldun?” Tuğba ve Gül’ün içtiği çay boğazında kalırken ben ters bir bakış attım. “Düzgün konuş. Bu ne lan? Adı var, Selin.” dedim. Ardından ekledim: “Seni ne ilgilendirir? Hayat benim, kalp benim.” Toprak ters ters baktı: “Bana ters böyle şeyler sonuçta bu…” döndü bana baktı. “Selin kardeşte benim kardeşimin arkadaşı, Efsun’un. Böyle olmasını istemem. Daha hiç erkek arkadaşı olmadı.” dedi ters bir şekilde. Gerçekten olmamıştı, bunu biliyordum ama Efsun abisinden korktuğu için mi olmadı… Ama öyle olsa benimle arkadaş da olmazdı. “Ne yani? Efsun’un erkek arkadaşı olsa ne olur?” dedi Selin sert şekilde. Cadı olduğu kadar salak da sanırım, diye düşündüm. Adam normal arkadaşa kızıyor, sevgiliye mi kızmaz? “Olamaz!” dedi Toprak ters bi şekilde. Efsun’a yine öldürücü bakışlar attı. Yok ben oyacağım o gözleri! “Senin hiç sevgilin oldu mu?” dedi Selin. “Bunun konumuzla ne alakası var?” dedi Toprak. Ardından ekledi: “Evet, birkaç tane oldu.” “Ee demek ki sana ters değilmiş.” diyen Güldü “Kadınla erkek bir değil.” diye ekledi salak. “Ne yani erkekle mi sevgiliydin?” diyen ise Tuğba’ydı. “Yok tövbe tövbe…” diye yerinde kıpırdandı Toprak. “Ee o zaman,” dedi Selin, “demek ki sana ters değilmiş.” “Aynı şey değil işte! Erkeğin elinin kiri, yıkar geçer; kadının öyle değil!” diye iyice saçmaladı. “Lan senin gezdiğin kızlarınki namus değil mi? Sen niye gezdin o zaman?” dedi Ali. “Neyse, sizinle bu konuyu tartışmayacağım.” dedi Toprak. “Salaksın sen. Sana sabaha kadar anlatsak anlamazsın.” dedi Selin. Toprak sinirlendi. “Ne biçim konuşuyorsun sen? Sen aile terbiyesi almadın mı?” diye sesini yükseltti. Selin de ayağa kalkıp: “Almadım, bi versene aile terbiyesi!” dedi, elini beline koyup ayağını yere ritmik vurarak. “Bunun için geç kalınmış sanki.” diye küçümser şekilde baktı Selin’e. “Düzgün konuş Toprak.” dedim dişlerimin arasından. Ayağa kalktı. “Neyse ben yatacağım.” Ali’ye döndü. “Bu evde sen de arkadaşını al git.” Biz bir şey demeden arka tarafa gitti. “Ben bunu boğarım.” dedi Selin. “Efsun, nasıl dayanıyorsun bu kör cahile?” dedi. Efsun bir şey demedi. Bir süre oturduk. Ali, “Hadi Deniz, gidelim biz.” dedi. Efsun’a döndü: “Bir şey olursa ara. Siz sığacak mısınız buraya?” dedi. Efsun başıyla onayladı. “Selin ve Ece koltukta yatar, biz de benim odada.” dedi. Etrafa baktım, Selin görünmüyordu. “Ben hemen geliyorum.” dedim, arka tarafa gittim. Kapının birinin aralık olduğunu görünce hafif ittirip içeri baktım. Gördüğüm manzara karşısında bir kısa şok geçirdim. Selin elinde bir yastık, usul usul Toprak’a doğru gidiyor! Aklını peynir ekmekle yemiş olmalı bu kızın, tedaviye ihtiyacı var! Yastıkla Toprak’ın yüzü birleşecekken, bir elimle Selin’in ağzını kapattım, diğer elimle de belini kavradığım gibi kucağıma aldım. Kucağımda çırpınırken dışarı çıkardım, diğer odaya soktum. Sessizce ama sinirle konuştum: “Ne yapıyorsun sen manyak?!” O da aynı sinirle karşılık verdi: “Sanane be, sanane!” “Selin, yürü git içeri gir, asabımı iyice bozma. Psikopat mısın kızım sen?!” Ellerini önünde bağladı. “Evet! Sanane!” “İyi, gideyim Efsun’a diyeyim, abini öldürmeye çalıştı diye.” “Ya off tamam söyleme!” İşaret parmağımı salladım. “Bana bak! Akıllı dur.” “Tamam.” dedi dişlerinin arasından. Odada bırakıp dışarı çıktım. Bir psikopatımız eksikti, o da tamam oldu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE