bc

ALİ'NİN EMANETİ [ÜCRETSİZ]

book_age18+
641
TAKİP ET
8.2K
OKU
dark
family
neighbor
heir/heiress
drama
tragedy
sweet
serious
kicking
city
small town
war
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Yüzbaşı Ali Karayel, abisini şehit verdikten sonra tüm duygularını gömmüş, sadece görev için yaşayan bir askerdi. Soğuktu. Disiplinliydi. Sanki insanlıktan çok savaşın bir parçası olmuştu.

Ta ki bir gün, Mardin de bi devlet Hastanesi’ne mecburi görevle atanacak bir doktorun adını duyana kadar: Efsun Eren.

Yıllar önce, dar sokaklarda elinde yara bere içinde koşan o küçük kızı hatırladı Ali. Efsun, fakir bir ailenin kızıydı; şiddetin, korkunun ve sessizliğin içinde büyümüştü. Ve Ali’ye çocukken aşık olmuştu; bakmaya cesareti yetmezdi ama aşık olduğunu herkes anlardı.

Şimdi ise mecburi hizmetle Mardin’e, terör bölgesine yakın bir devlet hastanesine doktor olarak atanıyordu. Annesi Ali’ye, “Efsun’u sana emanet ettim,” demişti.

Ama Ali, bu emaneti kabul etmek istemedi:

> “Benim görevim vatanı korumak.

> Bir yaralı serçe, bu savaşın ortasında ayakta kalamaz.

> O kız burada daha fazla kırılır.”

Yine de kader, kimsenin kaçamadığı bir kurşundu.

Ve o kurşun bu kez kalplerine saplanacaktı.

Bir yanda acıya alışmış bir asker,

Diğer yanda yeniden güvenmeyi unutan bir doktor…

Barut kokusu, kan ve yeminlerin arasında,

Kalplerini saklamaya çalıştıkça birbirlerini bulacaklardı.

> Not: Bu eser tamamen hayal ürünüdür. Gerçek kişi, kurum veya olaylarla herhangi bir ilgisi yoktur.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Tanıtım
Yine yapmıştı. Yine aklımı alacak bir inatla karşıma dikilmişti. Dikdi o minik burnunu. İnanamıyordum — gerçekten inanamıyordum. Sanki bu yer cücesi, hayatıma sırf sinir katsayımı ölçmek için girmişti. Eskiden gözümün içine bakmaya çekinirdi, tamam öyle olsun istemem ama bu… bu nasıl bir değişimdi? İzin günündeydi, “Evin eksiklerini alacağım,” dedi. “Tamam,” dedim, “askerler gidiyor seni alsınlar.” Duygusuz sesiyle “hayır ben giderim” dedi. “Tamam ben götürürüm” dedim Yine “yok ben giderim” dedi “yok mu? Efsun, niye yok?” “Otobüsle gideceğim.” Bir an boşluğa baktım. Otobüsle… Bu nasıl bir manyaklık, Efsun? Manyaklığın kaçıncı evresi bu? diye söylendim kendi kendime. Ama o, yüzünde tek mimik oynamadan, sadece başıyla selam verip çıktı. Sanki dünyayı sırtında taşıyordu da, benim sözümün o dünyada yeri yoktu. Otobüs zaten her saat başı geçiyordu, “30 dakikası var, yetişir,” diye düşündüm. Otobüs oraya yarım saat yürüme mesafesinde. Ben de çarşıya çıkacaktım ama içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Sonra bizim çocukların ısrarıyla merkeze indik; yemek yedik, biraz oyalandık. Akşam eve dönünce kendimi koltuğa attım — evdeki en sevdiğim yerdi orası. Bir süre tavana baktım. Sonra saate gözüm ilişti. “Efsun dönmüş olmalı,” dedim kendi kendime. “Şu baş belasını bir arayayım, sağ salim gelmiş mi bakalım.” İkinci çalışta açtı. “Efendim.” O tanıdık, soğuk ton. Kaşlarım hemen çatıldı. “Efsun, ne yaptın? Hallettin mi işlerini, gittin mi?” “Evet, hallettim. Dönüyorum.” Kaşlarım iyice çatıldı. “Daha dönmedin mi?” “Hayır, bir otobüsü kaçırmıştım. Son otobüse yetiştim.” Derin bir nefes aldım. “Ya kızım, niye kaçırıyorsun otobüsü? Hadi kaçırdın, niye aramıyorsun? Akşam olacak, buralar tekin yerler değil! Kaç kez dedim sana!” Görmüyordum ama göz devirdiğine yemin edebilirdim. “Yüzbaşı, yoldayım. Başka bir şey var mı?” Dudaklarım gerildi. “Buna da iyi ki bir kere bana adımla seslenme dedim,” diye geçirdim içimden. “Bir daha hiç anmadı adımı.” “Adımı kullanabilirsin, Efsun. Sana demiştim.” “Gerek yok,” dedi, sesi buz gibi. “Benimle ilgilenmenize de gerek yok. Ben çocuk değilim.” Dişlerimin arasından konuştum, sesim kısık ama buyurgandı: “Bana emanetsin.” Kısa bir sessizlik oldu. Sonra o sessizliği paramparça eden cümle geldi: “Yüzbaşı, ben emanet değilim. İlginize de gerek yok. Başka bir şey yoksa kapatıyorum.” “Huysuz yer elması…” dedim kendi kendime, Ne olacak senin bu halin? Tam telefonu kapatacaktım ki, birden bağırışlar duydum. Ardından borazan sesi, sonra birkaç adamın paniğe kapılmış çığlıkları… “Ne oluyor Efsun?” dedim, sesim sertleşmişti. Bir an sessizlik. Tekrar sordum: “Efsun, ne oluyor dedim!” Bu kez sesi geldi, biraz titrek, biraz endişeli. Hayret… bizim o soğuk nevale, endişelenebiliyormuş. “Teröristler… yolumuzu kesti,” dedi. Ve hat kesildi. Yumruklarım istemsizce sıkıldı. “Sana tek gitme demiştim be kızım… Sana bir şey olursa… anneme ne derim ben.”

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

30 Days to Freedom: Abandoned Luna is Secret Shadow King

read
307.5K
bc

Too Late for Regret

read
271.6K
bc

Just One Kiss, before divorcing me

read
1.6M
bc

Alpha's Regret: the Luna is Secret Heiress!

read
1.2M
bc

The Warrior's Broken Mate

read
135.8K
bc

The Lost Pack

read
374.6K
bc

Revenge, served in a black dress

read
144.1K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook